SON DEVRİN DİN MAZLUMLARI
"Bu eser, 'Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar'dan sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İmân ve ideal uğrunda umumi mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi… Bu yakın tarih ve hususi plân, İttihad ve Terakki ile başlayan, Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslâm nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zulüm kılıciyle düşürülen mazlum başların hikâyelerini anlatır." / Necip Fazıl Kısakürek
..........
Adana’da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki –bir Maraşlının tabiriyle- köpekler bile barınamaz. Pislik, kazurat ve teaffün yuvası bir yer… Maraşlılar, milli müdafaaları zamanında memleketlerine geldiği vakit kendisine yapmadıkları ikram bırakmadıkları Kılıç Ali’ye baş vurup şöyle diyorlar:
-Biz memleketin bellibaşlı insanları olarak sizi Maraş’a geldiğiniz zaman başımıza tac ettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?
Cevap geliyor:
-Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz!
‘Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!’ manasına, sinsilik ve alçaklıkta son haddi tutan bir cevap…
Maşallah Ali efendi, (lâkabı Maşallah –daima inşallah ve maşallah diye konuşurmuş-) Abdülkaadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık…
Bunlara hükümden önce soruyorlar:
-Son ihtar! Şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz?
Cevap, üçlü bir koro halindedir:
-Giymeyeceğiz!
Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor.
Maşallah Ali Efendi’nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü:
‘Benim adım Maşallah, şapka giymem inşallah… Eşhedü…’
Şapka kurbanları, mazlumluk ve şehitliğin en üst mertebesidir… Şimdi sıra bu mertebenin fert planında en üst örneğine gelmiştir:
İskilipli Âtıf Hoca…
(Şapka Kurbanları)
..........