Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-03-2007, 16:37   #3
Kullanıcı Adı
yolcu44
Standart Tanzimat dönemi
TANZİMAT’IN SONUÇLARI
3 Kasım 1839’da müslim ve gayri Müslim sefirlerden oluşan kalabalık bir topluluk önünde okunan ferman, modernleşme tarihi için bir milât olarak kabul edilir. Ferman, Gülhane bahçesinde okunduğu için Gülhane Hatt’ı hümayunu adıyla anılmıştır.
Modernleşme tarihimizde önemli bir dönemeç olan Tanzimat Fermanı aradan geçen 150 yıl içinde lehte ve aleyhte bir çok yoruma konu olmuştur. Bu yorumlar içinde Namık Kemal’in 1872 yılında ‘’Tanzimat’’ başlıklı makalesinde koyduğu teşhis, olduğu gibi hakikati yansıtmaktadır:’’Vakıa, zahirde bakılsa herkesin hayatına , malına, ırzına kafil olmak için yapılmış zannolur, fakat hakikat-i halde devletin hayatını temin maksadıyla ilan olunmuş idi.’’[60]
Tanzimat’ın bütünüyle, zararlı olduğunu söyleyenler olduğu gibi, onu Fransız İhtilali’ne denk tutanlar da vardır. Bir tarihçiye göre ,’’Fransız İhtilalinin kanla elde edildiği hakları , Mustafa Reşit Paşa, kan dökmeden gerçekleştirmiştir.’’
Bizce bu iki görüş de gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Büyük tarihi olaylar , büyük dağlara benzerler. Onlara yalnız bir yönden bakmak insanı yanıltır. Bütün yönüyle incelemek , her şeyden önce de , içinde bulunduğu çevreyi bilmek gerekir. Fatih’in İstanbul’u alırken karadan gemi yürütmesi olayı, zamanımız açısından bakılırsa basit ve hatta gülünçtür. Fakat o zaman için büyük bir deha eseridir.
Tanzimat hareketleri,’’ Pek çok batıl inanç ve eski alışkanlıklarla mücadeleyi gerektiren ve bütün millete yeni bir dil öğretmek kadar zor bir işti.’’ Fakat, ileri ve faydalı bir olaydı. Zoraki de olsa birçok yenilikler yurda sokuldu. Hürriyet , eşitlik ve özellikle ‘’kanun’’ düşüncesi yerleşmeye başladı. Tanzimat, zamanımızdaki inkılap hareketlerine temel hazırladı ve çoğunun kökü oldu.
Diğer yandan Tanzimat’ın zararları da oldu. Azınlıkların şımarmasına ve İnalcık’ın büyük bir yetki ile açıkladığı gibi, Bulgarların ayaklanmasına yer açtı. Milli hasletlerimizi zedeleyen kör bir Avrupa hayranlığı ve taklitçiliği başladı. Avrupa’yı memnun etmek için yurdun zararına olduğu düşünülmeden Kapitülâsyonlar genişletildi.; Belçika’ya bile Kapitülâsyonlar verildi. Bu devirde yapılmaya başlanan borçlanmalarla,Avrupa’nın bir nevi ekonomik , görünüşte bize fayda sağlayan Paris Antlaşması ile de adeta siyasi boyunduruğu altına girildi.
Fakat, şu da bir gerçektir ki, Tanzimat’ın Avrupa’da uyandırdığı sempati ve bunun sonucu Fransa-İngiltere yardım ve ittifakı olmasaydı, Osmanlı Devleti Rusya karşısında , 1853 Savaşında ezilebilir ve her şey bitebilirdi.[61]
Genç padişahın bu hattı Osmanlı tebaasından her ferdin can, namus ve mal emniyetini kanun himayesine alıyor. Ayrıca idare , vergi toplama ve askerlik hizmetlerinde Islahat yapılacağını vaat ediyordu. Gülhane Hattı o sırada devletin karşılaştığı acil bir tehlikeyi önlemek maksadıyla ilan olunmuştu. Gerçekte, asi Mısır valisi Mehmet Ali Paşaya hat tini bildirmek için girişilen harp Osmanlı ordusunun Nizip’te yenilmesi ile sonuçlanmış ve devletin varlığını koruması büyük devletlerin , hususi ile İngiltere’nin yardımını gerekli kılmıştır. Mustafa Reşit Paşa Gülhane Hattında vaat edilen Islahat hareketiyle ilk planda Batılı devletlerin dostluğunu kazanmayı tasarlıyor, bundan başka merkezi bir devlet idaresi kurarak uzun vadede imparatorluğun yaşamasını sağlamayı düşünüyordu.[62]
Batılı devletlere verilen mesajlar dışında Tanzimat Fermanı’nın bizce en mühim maddesi ‘’ mal güvenliği’’ olarak zikredilen’’müsadere usulünün ‘’ ilgasıdır. Osmanlı devlet geleneğine göre devlete karşı işlediği kusurundan dolayı azledilen , vadesiyle ölen ya da siyaseten katledilen devlet adamlarının servetine el konulabiliyordu. Bu usulün Osmanlı devlet ve toplum düzeninde aristokrat zümrenin teşekkülünü engellediği ve sosyal bir zümre olarak yönetimde güç odağı haline geldikleri yolunda lehte ve aleyhte görüşler ileri sürülmüştür. Hatta müsadere usulü yüzünden , sanayi ve ticaret sermayesinin yeterince temerküz edemediği , bu bakımdan Osmanlıların sanayi İnkılâbının gerisinde kalmaya mahkum bulunduğu yolunda görüşler de mevcuttur .Gerçek şu ki , müsaderenin ilgası ile Osmanlı devlet düzeninde ilk defa batılı anlamda bir devlet bürokrasisi oluşmaya başlamıştı. Bizce de Tanzimat Fermanı’nın pratikte en mühim sonuçlarından birisi ‘’Babıali ‘’ diye adlandırılan yeni güç odağının zuhur etmesidir ki , bu zümre bilhassa 2. Abdulhamit’in , 1876 Kanun-ı Esasisini , askıya aldığı tarihe kadar, devletin kaderi üzerinde birinci derecede etkili olmuş ve bu dönem içinde yönetimde ağırlığını kuvvetle hissettirmiştir.[63]
Mustafa Reşit Paşa tarafından ilan edilen Tanzimat Fermanı , devletin büyümesinde bir değişik getirmekle birlikte , can ve mal güvenliği gibi bazı hakları tanımış, vergi ve askerlik konularında bilirli yenilikler ortaya çıkmıştır. Ancak, Tanzimat , Fransız Devriminde ilan edilmiş bulunan Haklar Bildirisi gibi bir halk hareketi sonucu ortaya çıkmış olmayıp , yönetici tarafından tek taraflı olarak ve dolayısıyla gerektiğinde geri alınabilecek olan bazı temel hakları tanımış oluyordu. Ayrıca, Tanzimat’ın ilanında yabancı devletlerin sempatisini kazanmak isteği de etkili olmuş ve bu devletin zaman zaman Osmanlı devletinin içişlerine karışmalarına olanak sağlamıştır. Bu yüzden Tanzimat’ı Osmanlı Reform hareketleri içinde temel hakları ilk kez sağlayan ancak devletin yapısında bir değişiklik getirmeyen ve bu nedenle zayıf yönleri de bulunan bir belge olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.[64]
Tanzimat’ı Hayriye’nin esası halkın o ana kadar tanınmamış , devletçe olduğu gibi tebaanın çokluğunca da meçhul bulunmuş bir kısım hakların genişletilmesi suretiyle devlete yeni bir veçhe ve istikamet vermekten ibarettir. Bundan gözetilen umumi maksat ise İslam içtimai heyetini asırlarca zamandan beri manen ve siyaseten ayrı yaşamış olduğu Hıristiyan içtimai heyetine yaklaştırmaktır. Memleketin o zamanki vaziyeti göz önüne alındığı surette bunun müşkülâtı kolaylıkla idrak olunabilir. Çünkü , mania telakki olunan dini hükümlerin tesirlerinden tamamen veya kısmen kurtulmağa çalışmak demek olan bu keyfiyet memlette kolay kolay hazım olunamazdı mamafih vatanın tehlikede olduğunu , bundan başka kurtuluş çaresi olmadığını görenler , başta Mustafa Reşit Paşa olmak üzere , her ne pahasına olursa olsun tatbikata girişmekten nefislerini menettiler.[65]

TANZİMAT’A DIŞ TEPKİLER
Osmanlı İmparatorluğundaki bu liberal hareket liberalizm düşman olan Rusya ve Avusturya tarafından hoş karşılanmadı. Çeşitli milletleri içine alan Avusturya’nın hoşnutsuzluğu daha fazlaydı. Metternich, İstanbul’daki elçisi Appony’ye , Tanzimat İçin şunları yazıyordu:
‘’... Osmanlı İmparatorluğu çökme halinde bir vücuttur... Bu çöküşe sebep olan fenalıkların başında , ilk temellerini Sultan Selimin attığı , son padişahın ise , derin bir cahillik ve muazzam bir hayal gücü ile desteklediği , Avrupavari reform zihniyeti gelmektedir... Bizim Babı aliye tavsiyemiz şu olacaktır: Hükümetinizi, bir güç olarak varlığınızın temelini teşkil eden , ve padişah ile tebaası arasındaki başlıca bağlantıyı meydana getiren , dini müesseselere saygı esası üzerine kurunuz. Yönetim Sisteminizi düzene koyun , onu ıslah edin , Fakat, yerine size gitmeyen reformları koymak için, bu yönetim sisteminizi yıkmayın. Aksi taktirde , Padişahın , yıktığı değerleri , yerine koydukları kadar bilmediği sonucuna varılır... Türk kalınız... ve şeriata uyunuz.[66]
Rusya’ya gelince:Hoşnut olmamakla birlikte , Tanzimat’ı Osmanlı devletinin iç işlerine karışmak için iyi bir fırsat bildi. Tanzimat’ın ilanından kısa bir süre sonra, Fermandaki ilkelerin Ortodoks tebaaya iyi uygulandığından şikayetle , Osmanlı Devletine akıl öğretmeye kalktı.[67]

TANZİMAT FERMANI’NIN TAHLİLİ
Gülhane Hattı Hümayunu metninde , kuruluşundan beri , ‘’Ahkam-ı Kur’aniye ‘’ ve ‘’Kavanin-i Şer’iyyeye’’bağlı bulunan Osmanlı Devletinin refah içinde iken 150 seneden beri muhtelif sebeplerle şeriata riayetsizlikten dolayı fakirliğe ve hara biye sürüklendiği gerekli yeni kanunlar tedvin edildiği taktirde coğrafi mevkii , toprağının verimliliği ve halkının kabiliyetini sebebi ile 5-10 yılda ümit edilen seviyeye ulaşılacağı belirtilmektedir.[68]
Tanzimat Fermanının tetkikinden ve bir defa da olsa okunmasından anlaşılacaktır ki , bu Ferman , İslam Hukuk tarihinde bir hak ve hürriyetler bildirisi olmaktan ziyade, tatbikatdaki hataları , İslam Hukukundaki hükümlere göre düzeltmeyi tavsiye eden icrai bir emir namedir.[69]
Ayrıca Fermanda, tebaaya ırk ve din tefrik edilmeden sağlanacak mal ve mal emniyeti , iltizam usulünün kaldırılarak herkesin gelirine göre vergi vermesi , askere alma usulünde de değişiklik yapılarak her bölgeden hizmete alınanların belirli bir süre için askerlik yapması, mahkemelerin açık olması , yargılamanın açıkça yapılması , kimsenin hakkının yenmemesi , adli ve mali mevzuatın Meclis-i Ahkam-ı Adliyede , askeri mevzuatın, Daru’ş-Şura-yı Askeride, kanunlara uyacağına dair padişahın yenin etmesi , ulema ve sülaleden de bu hususta yenin alınması , geçim sıkıntısı çeken memurların maaş vaziyetinin düzeltilmesi rüşvet alma ve rüşvet verme gibi zararı aşikar şeylerin önüne geçilmesi gibi hususların düzenleneceği vaat ediliyordu.[70]
Yine , Avrupa devletlerinin baskısı ve zoru, Ferman’ın sonundaki ifadelerden de açıkça anlaşılmaktadır.[71]
Yeni kanunları incelemek ve görüşmekle görevli Meclis-i Ahkam-ı Adliye , düzenli ve bağımsız olarak oylamada görevini yapacak bir şekilde oluşturuldu. Hatta bu meclis, görüşmeler esnasında meşrutiyet usulünün gereklerinden olan bazı merasim ve kurallara bile uymaya mecbur tutuldu.[72]
Bu arada reformlardan memnun kalmayan geniş bir kitlenin varlığı muhassılların başarısızlığa uğramasının ilk nedeniydi: intizamın kaldırılmasıyla sarraflar, mültezimler ve onlara bağlı pek çok kısmın istismar kapılar kapanmış , vergilemede ödeme gücünün ve muafiyetlerin kaldırılmasıyla , eskiden az vergi veren veya muafiyetlerden yararlanan ayanların, ağaların , din adamlarının şiddetli muhalefetiyle karşılaşılmış: Hıristiyan vakıfların vergiye bağlanması halk üzerinde büyük nüfuzu olan ruhban sınıfını ıslahat aleyhine çevirmişti.[73]
Zorbaların kuvvet kullanarak aldığı meblâğların ilave edilmesiyle ağır bir yük teşkil eden haracın , tahsildarlar tarafından zorla tahsilinden kaçınarak bu vergiyi paylaştırma ve tahsil edilen membaları mal sandıklarına teslim etme görevi cemaatleri verildi.[74]
Gerçi Gülhane Hattı Hümayunu , zaten Avrupa’nın zoruyla , padişahın Müslüman , Hıristiyan , Musevi bütün uyruklarını ‘’ Irk ve din farkı gözetmeksizin ‘’(Bila Tefriki Cins-ü Mezhep) eşit tutmak fermanı idi. Fakat onunla kalınmadı. Askerlikten muaf oluşları ve ticaretle uğraşmaları yüzünden esasen zengin ve kültürlü durumda olan gayri Müslimler , Tazimatla kondukları ayrıcalıklar ile çok nüfuzlu ve hatta bizden üstün hale geldiler. Müslümanlarla beraber Ermeni , Rum ve Yahudilerden de Nazırlar(bakan ) ortaya çıktı. [75]



BİR KÜLTÜR HADİSESİ OLARAK TANZİMAT
Esasen Batı memleketlerinde böyle sosyal ıslahat hareketlerine hükümetleri halk zorlamış ve bunu Fransa’da olduğu gibi bazen kanlı ihtilallerle başarmış olmasına karşılık Osmanlı Devletinde tam tersine bu hareketler halkın istek ve halkta bazen direnişine rağmen daima devlet tarafından gelmişti.[76]
Tanzimat kültürümüzün soğuma düzeninin bir merhalesidir. Bu dönemin hemen bütün siyasi, idari ve içtimai eylemlerinde olduğu , devlet adamı ve okumuşlarında da soğumanın tezahürleri görülür. Soğuma , kültürün , iman zaafının başladığı heyecanın azalıp ,yaratıcılığın kaybolmaya yüz tuttuğu bir sürece girmesidir.[77]
Tanzimat zihniyetini güdenler, ondan beklenileni veremeyişini Batı kültür ve müesseselerini , inanç ve geleneklerini tam benimseyişimize , daha açıkçası , Müslümanlıktan tamamen sıyrılıp, Avrupalılaşma, yani Avrupa’nın inanç ve törelerini ruhumuzda ve tatbikatımızda benimsememiş olmamızda aramaktadırlar. Bu zihniyete göre , şayet biz , yani Müslümanlar , sadece Batı teknolojisini almayıp ( hoş onu da almadık ya ) ,onun ahlak ve hukukunu gelenek ve göreneğini almış olsaydık , Tanzimat tutardı.[78]
Avrupa diplomatlarının söz birliği ederek telkin ettikleri fikre göre , Osmanlı hükümetinin , Avrupalı devletler heyetinin haricinde kalmasının hakiki sebebi din idi. Hükümeti tesis etmiş olan din ( Müslümanlık) hakim ve nazım olarak kalmıştı. Türkiye’nin artık iltifata mazhar olabilmesi için aradaki , maniayı ( Müslümanlık dinini ) ya büsbütün izale , yahut hafifletmek veya reforme etmek suretiyle yavaş yavaş din tehditlerinden kurtulmak icap ediyordu.
Bütün Hıristiyan tebaaya verilen bu geniş hürriyet bile Avrupa devletlerini tatmin etmiyor, üstelik Müslüman büyük bir milleti, dininden vazgeçirmeye matuf olan gayretleri gittikçe artıyordu.
Bu hususta Engelhard der ki:
‘’Protestan cemiyetlerine hizmet eden İngiltere safiri lord Stadford vicdan hürriyeti meselesini de ortaya atarak, Hristiyan namına bazı taleplerde bulunmuş , Müslümanların mezhep değiştirmesinde ve camiyi terk ile kiliseyi kabulde serbest oldukları esasını , Halifeye kabul ve alenen ilana çalışmıştı’’.[79]
İşte Tanzimat, çözümü kendi kültürü dışında aramaya başlamanın açık yönelişi olmak bakımından , soğumamızın ileri bir merhalesini ifade eder... Kendi kültüründe çözüm bulamayan sorumluluk sahiplerinin , değişik temaslar içinde oldukları ve kendilerini mağlup eden güce gözlerini çevirmesi, bunun üzerinde düşünmesi ve bu gücü örnek almaya çalışması tabiidir. İşte Tanzimat, bu yönelişin bir bakıma nesmi ve ecnebilerin fazlaca bulaştığı açılışıdır.
Bundan sonra , Osmanlı okumuşlarının ruhi kıvamı gittikçe bozulacak , Avrupa hayranlığından, tek çözümün hatta tek medeniyetin Avrupa’da olduğu inancına giderek ve kendine ve mukaddeslerine bakışı ise güvensizlikten kuşkuya ve hatta nefrete kadar uzanacaktır.[80]
Ayrıca Tanzimat Fermanı’nın ardından baş gösteren azınlık faaliyetleri de artmıştır. Bu konu da Engelharde şunları ifade etmektedir:
Eşitliğin getireceği sonuçları uzun uzadı ya düşünmeyen reaya , kendilerine verilen yeni hakların faydalarından ve üstünlüklerinden yararlanabilmek için şikayetlerinin duyulacağına ihtimal verdikleri her yerde seslerini yükseltmekteydiler. Diğer bir tabirle reayanın büyük bir değişim istediği , statükonun devam ettiğini gördükçe şikayetlerini bir kat daha artırarak nefret ettikleri ortadaydı. Bunlardan bir çoğu Osmanlı Hükümetinin hakimiyetinden kurtulma arzusuna kapılarak Hıristiyan dünyasını oluşturan devletlerle kendi aralarındaki din ve mezhep ortaklığını , ruhani bağa sarılmak hususunda her zamankinden fazla eğilim gösteriyorlardı. Yabancı devletlerde aynı mezhepte bulunanlarla kendileri arasında yine kendi görüşlerine göre o derece sıkı bir menfaat ve hissiyat ortaklığı olmuştu ki Ortodokslar kendilerini Rus, Katolikler Fransız, Protestanlar ise İngiliz saymaktaydılar.[81]
Düvet-i ecnebiye , Osmanlının yönetimini denetim altında tutmak istemektedir. Bunun için de sefaretleri yoluyla yaptıkları kaba baskıları devam ettirirken , imparatorluk içindeki gayri Müslimleri teşkilatlandırarak , onlar vasıtası ile bir denetim kurmak istemektedirler. İngiltere , Protestan mezhebindeki tebaayı himayesi altına almaya çalışmaktadır. 1842’de Kudüs’te bir Protestan Kilisesi kurdurmayı başarmış , açtırdığı okullarda özellikle Ermenileri Protestan yapmaya ve siyasi amaçlara yönlendirmeye çalışmaktadır. Fransızlar da aynı şeyi Katolik mezhebi mensupları yapmaya çalışmakta , o da Katolik kilisesi kurdurarak Ermeniler arasında bu mezhebi yayamaya çalışmaktadır. Rusya ise Ortodoks ve Grogeryan mezhebi mensuplarının himayesini üstlenmiş olarak onları yönlendirmektedir.[82]

TANZİMAT’A TEPKİ
YENİ OSMANLILAR VE FEDAİLER
Tanzimat sürecine , ülkenin tüm siyaset, kültürel ve bilimsel etkinlik , hak ve özgürlüklerini hem kullanan hem de temsil eden başlangıçta önemli iki tepki hareketi ortaya çıkmıştır: Yeni Osmanlılar ve Fedailer hareketi .
Yeni Osmanlılar, tıpkı Tanzimat bürokratları gibi Tercüme odası veya batılı eğitim kurumlarında yetişmiş olan ve Tanzimat’ı birçok açıdan yetersiz bularak eleştiren aydınlardan oluşmuştur. Bu aydınlar daha çok modern bir olgu olan gazeteler çevresinde kümelenmişlerdi...
Yeni Osmanlılar Tanzimat’ın açtığı yolda, ancak Tanzimatlıların mekanik bir sistem transferi anlayışına dayalı batıcılıklarına karşı daha bilinçli bir batılılaşmayı , İslami temeller üzerinde evrimleştirilmesi gereken ve Osmanlı parodiğmasını dikkate alan ama yine de sistemli olmayan bir anlayışı savunmaktaydılar. O nedenle gene de Osmanlıcı diyebileceğimiz bir siyaset birlikçiliği amaçladılar...
Ancak Yeni Osmanlılar ne tam olarak islami , ne de tam olarak batıyı kavrayamadılar.
Tanzimat’a merkezden gelen bir diğer tepki ise Fedailer Hareketi idi. Hıristiyanlara sağlanan hukuksal eşitlik ve Tanzimat’ın diğer amaçlarının şeriata aykırılığı düşüncesi ile oluşan bu hareket , yine de , daha çok geleneksel bir tepki hareketi niteliğindeydi ve Osmanlılar gibi , padişahlığın tasfiyesi ya da en azından meşrutiyetçi bir İslami anlayışta değildi.[83]

SONUÇ
Önceleri memnunlukla karşılanan Tanzimat Islahatı, değişikliklerden zarar gören çevrelerin kışkırtmaları ve tatbikatta vuku bulan aksaklıklar yüzünden , kısa zamanda umumi bir direnme ile karşılaştı. Rumeli’nin Niş bölgesinde ve Anadolu’nun Bala kasabasında çıkan ayaklanmalar sonucunda , ıslahat hareketinin önderi Mustafa Reşit Paşa 1841 Martında Hariciye Nazırlığından azlolundu.[84]Mamafih bundan sonra 6 defa sadrazamlık 3 defa da Hariciye Nazırlığı yapacaktır.
Tanzimat, böyle dikenli ve çakıllı bir yolda yürümeye çalıştı.[85]
Mustafa Reşit Paşa 1845 yılında yeniden işbaşına getirilince Tanzimat Hareketine devam etti. Onun ve yetiştirdiği Ali ve Fuat Paşaların gayretleri sayesinde Tanzimat Islahatı Ali Paşanın 1871’de ölümüne kadar sürdü...
İmparatorluk sınırları içinde yaşayan çeşitli cins ve mezhepteki unsurlardan bir ‘’Osmanlı Milleti’’ yaratmak maksadıyla yürütülen Osmanlılık siyaseti fiiliyatta gerçekleşmedi. 1850 yılında Vidin’de patlak veren isyan, yabancı devletlerin gizli teşvik ve yardımları sayesinde devletin başına büyük bir gaile açtı. İsyan bastırılabildiyse de , Balkanlarda Hıristiyan tebaanın istiklal kazanmak uğrunda giriştikleri faaliyetler imparatorluğun parçalanmasına zemin hazırladı.
Tanzimat hareketinin yeteri kadar başarılı olamamasının asıl sebebi yapılan işlerde Batı taklitçiliğinin ağır basmasıdır. Nitekim Tanzimat devlet adamlarının takip ettikleri eğitim siyaseti Batı hayranı ve halktan kopmuş bir aydın tebaasının yetişmesine imkan vermiştir. Tanzimatçıların muarızı Yeni Osmanlılar, hususiyle Namık Kemal ve Ziya Paşa yazılarında bu siyaseti şiddetle yermişlerdir.
Tanzimatçıların hatalı mali siyaseti Sultan Abdulaziz’in son saltanat yıllarında bütün vahametiyle belirdi. 1854’ten beri yapılan dış borçlanmalar , bilgisizce yatırımlar ve israflar yüzünden , 20 yılda bütçe açığı 5 milyon Türk Lirasına yükselmişti. Dış borçların faizi ise yılda 14 milyon Türk Lirasını bulmuştu. Mali buhran Sultan 2. Abdulhamit’in cülüsünden sonra 1881 yılında , Duyun-ı Umumiye İdaresi’nin kurulması sonunda giderilebilmiştir.
Tanzimat hareketinin hedefi Osmanlı İmparatorluğunu çöküntüden kurtarmaktı. Maksadın sağlanamadığı muhakkaktır. Ancak, Tanzimat devri tarihimizde tamamen başarısız bir çağ sayılamaz .[86]
Tanzimatçılar , 1856 Paris Anlaşması ile Osmanlı Devletini bir Avrupa devleti olarak tescil ettirmişlerdi. Bunun için başta Islahat Fermanı olmak üzere ağır bedeller ödediler . Türkiye hangi bedelleri ödeyecek?
Bugün , Avrupalılaşmak, Avrupai değerleri benimsemek dendiği zaman tek bir çatlak ses işitilmiyor1839’da aynı şeyi çok daha sınırlı bir çerçevede isteyen birkaç kişiydi. Herhalde tarih onları haklı çıkardı. 160 yıllık Batılılaşma maceramızın günah tekelerinden bahsediyoruz : Mustafa Reşit Paşa, Ali ve Fuat Paşalar.[87]
yolcu44 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla