Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-16-2009, 15:18   #2
Kullanıcı Adı
ALaGaN
Standart
Bu "fırsat" nedir, bu "çabalar" nedir; sayın cumhurbaşkanı net olarak açıklamalıdır. Bu toplumun her bireyi, iktidarın, muhalefetin her milletvekili, seçmeni bunu açık bir şekilde bilmelidir.

Adalet ve Kalkınma Partisi, "millet ne eylerse güzel eyler, tepede birileri millet adına karar veremez" anlayışını savunmuyor muydu? Şimdi böyle hassas konularda sanki millet adına bir karar verilmiş de, toplum buna yavaş yavaş alıştırılacak gibi bir izlenim vermek bununla çelişmiyor mu?


ABD'de başkan seçilen Obama'nın taahhütlerinden biri kısa sürede Irak'tan çekilmekti. Irak'ta ABD'nin en güvenilir dayanak noktası kuzey Irak'taki Kürt bölgesel yönetimi. ABD çekilirken Kürt bölgesel yönetimini Türkiye'ye mi ihale etmeye çalışıyor? Barzani yönetimi ile PKK arasında Kürt hareketinin liderliği için bir çekişme olduğu bilinen bir şey. Ama aralarındaki "Kürt'ü Kürt'e kırdırmama" mutabakatı ile açıktan bir silahlı mücadele artık yaşanmıyor ve yaşanmayacak. (Hatırlayalım 1990'lı yıllarda Türkiye politika olarak Barzani ve PKK çekişmesini zaman zaman politika olarak benimsemiştir.)

ABD'nin bölge çıkarları açısından artık PKK tasviye edilmesi gereken bir aktördür. O coğrafyada yaşananlara ve Kürt ayrılıkçılığına sadece PKK olarak bakanlar çok yanılıyor bence. PKK bir aktör olmaktan çıkınca Kürt ayrılıkçılığı bitecek mi gerçekten? Çok iyimser bir varsayım diye düşünüyorum.

Aksine, silahlı PKK ayrılıkçılığı ve terör sona erince Kürt hareketi uluslararası alanda meşruiyet kazanacaktır. Şimdilik "federasyonu da düşünelim" düzeyinde seslendirilen talepler, orta ve uzun vadede "self-determinasyon" taleplerine mi dönüşecek yoksa?

Gerçekleri net bir şekilde ortaya koyup ciddi düşünmek lazım. Nuray Mert'in dediği gibi herkes "kuş diliyle" konuşuyor. Daha önce "Milli Görüş"ün Kürt önde gelenlerinden olan Altan Tan'ın görüşlerini herkesin dikkate almasını tavsiye ederim.

http://www.milliyet.com/2007/07/30/siyaset/asiy.html

2007 seçimlerinden sonra yaptığı tespitler bunlar. Daha sonra başbakan Erdoğan'ın yerel seçimler öncesi "kimlik değil, hizmet siyaseti" söylemine çok ilginç bir karşılık vermişti Altan Tan. Demişti ki;

"Siz bu ülkede nasıl iktidar oldunuz? Yale mezunu muydunuz, Oxford mezunu muydunuz, Türkiye'nin sorunlarının en uzman insanları mıydınız da bu kadar oy aldınız? Siz de kimlik siyaseti ile geldiniz. Milyonlarca insan size dindar diye, müslüman kimliği öne çıkıyor diye oy verdi. Siz şimdi başkalarının kimlik siyasetine karşı çıkıyorsunuz. Kimlik siyaseti vardır ve olmalıdır."

Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu coğrafyada Nakşibendi gelenek-PKK arasında içten içe Kürt milli hareketinin liderliği mücadelesi yaşanıyor. PKK çizgisinin Türkiyedeki siyasi uzantısı da DTP oluyor. Şu anda Nakşibendi çizgisindeki Kürt hareketi (hem din, hem Kürt kimliği) Türkiye devleti ile daha yakın gibi duruyor. Bence temel olarak iki nedenle:

1) İktidarda Milli Görüş-Nakşi gelenekten gelen Adalet ve Kalkınma Partisi var. (Adalet ve Kalkınma Partisi hem bu dinamikle, hem de para musluklarını elinde tutan devletin temsilcisi olarak güneydoğuda önemli bir siyasi gücü koruyabiliyor.)

2) Kamuoyu olaya o kadar çok PKK odaklı bakıyor ki, Kürt hareketinin diğer dinamikleri gözden kaçıyor. PKK işi nasıl olursa olsun halledilsin, gerisi önemsizmiş gibi hayaller kuruluyor.

Bu tablo içinde ben PKK açısından silahsızlanmanın da o kadar kolay olabileceğini düşünmüyorum. Silah bırakmak demek, hem Türkiye hem kuzey Irak'ta zaten geleneksel olarak daha kuvvetli olan Nakşibendi çizgisi karşısında ağırlığını kaybetmek demektir. Ayrıca unutmayalım ki, Barzani liderliği kuzey Irak'ta fiilen bir devlet mekanizmasını ve yasal silahlı gücü elinde tutuyor.
ALaGaN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla