Mehmet METİNER "Sorun varsa çözüm de var!"
Özeleştiriden korkmamalıyız. Kürtleri hem kendimizden bilip hem de gayrı muamelesine tabi tutmamız yanlıştı.
Hem etnik anlamda gayrı oldukları halde ayni varsayıp gayrı muamelesine tabi tutmamız da yanlıştı.
Şimdi bu yanlıştan dönülüyor.
Kürt yalnızca Kürt olarak kabul ediliyor.
Bir eşitsizlik hali gideriliyor.
Yani etnik anlamda bir Türk’ün sahip olduğu tüm haklara, etnik anlamda bir Kürdün de sahip olması gerektiğine inanılıyor.
Bu bir büyük entegrasyon projesinin adıdır.
Türkiye’yi her bakımdan büyütecek bir tarihsel hamlenin adıdır.
Bu bir “yıkım projesi” değil, “onarım projesi”dir.
Tahrip edilmek istenen toplumsal dokularımızı ve kardeşlik duygularımızı yeniden onarma çabasıdır.
Bir “eşitsizlik hali”nin giderilmesine “bölücülük” gözüyle bakarsanız, “ihanet-i vataniye” suçlamasının arkasına geçip savcıları göreve çağırırsanız, o zaman kendinizden bildiğiniz Kürt kardeşleriniz hakkınızda ne düşünür diye hiç kendi kendinize sordunuz mu?
***
Kendiniz için ne istiyorsanız Kürt kardeşiniz için de onu istemedikçe ne hakiki bir demokrat, ne sahici bir Müslüman, ne de tanımına uygun bir Türkiye milliyetçisi olabilirsiniz.
Etnik milliyetçilikler yıkım getirir. İster Türklük adına yapılsın, ister Kürtlük!
Bu ülkenin Türkleri ve Kürtlerini her bakımdan eşit haklarla donatacak bir Türkiye milliyetçiliğine ihtiyacımız var asıl.
“Milli kimlik”, etnikçi soy-sopcu anlayışlar üzerine inşa edilirse, asıl o zaman bölünmeyi-çatışmayı beraberinde getirir. “Milli kimlik” tanımlamasının eşit vatandaşlık anlayışı üzerinden herkesi ortaklaştıracak yeni bir anlayışla yapılması gerekiyor.
“Türk vatandaşlığı” deyimi, herkesi temel hak ve özgürlüklerde eşitleyen bir pratik zemine oturtulduğunda zaten sorun olmaktan çıkar.
Bu ülkenin Kürtlerinin bu eşitlik hali gerçekleştiğinde “Türk vatandaşlığı” tanımına itiraz edeceklerini sanmıyorum.
“Herkes Türk’tür!” diyen bir vatandaşlık tanımının sorun ürettiğini görmezsek, herkesi eşitleyen ve ortaklaştıran “milli kimlik” inşa sürecinde de başarısız oluruz.
Her şey gelip pratikte düğümleniyor.
Pratikte temel hak ve özgürlüklerde eşitlikçi bir durum oluştuğunda, “Türk vatandaşlığı” tabirine hiç kimse takılmaz.
***
Peygamberimizin “Bir tarağın dişleri gibi eşit” yaklaşımını bu bağlamda hem kardeşliğimizin, hem de vatandaşlık anlayışımızın harcı olarak benimseyebiliriz.
“Türkiye modeli”, kendini bu toprakların inanç ve anlam dünyasından kopartmadığı ölçüde amacına ulaşabilir.
Diyarbakır’da evlat acısına rağmen birbiriyle kucaklaşan o anaların inanç ve anlam dünyaları aslında bize çözüm için tarihsel bir fırsat sunuyor.
Bu inanç ve anlam zemininin onca acılara rağmen tahrip edilmemiş olması, Türkiye’nin bütünlüğü adına çok önemli bir şanstır.
***
Türkiye yeni bir döneme giriyor.
Artık Kürtlerin varlığı inkar edilmiyor.
Kürtlerin dili devlet katında hem kabul, hem de muteber addediliyor.
Çok şükür inkar ve asimilasyon dönemi tarihe uğurlandı.
Dile ve kimliğe ilişkin diğer eşitsizlikler de eksiksiz bir demokrasi anlayışıyla giderilecek.
Bu durum sanıldığının aksine, üniter devleti daha bir tahkim edecek.
İnkar ve asimilasyon döneminde, yani “Eski Türkiye”de dağa çıkanlar artık inmek istiyorlar.
“Dağ sorunu”nu dağa çıkarak veya dağda tek tek terörist avlayarak çözemeyeceğimizi, bunun sadece daha çok ölüm ve acıya yol açtığını görmüş olmamız lazım. O yüzden bu sorununun da artık bir çözümünün bulunması gerekiyor.
Ya bu sorunla yaşamaya devam edeceğiz. Ki bunun maliyeti her bakımdan hepimiz için yıkım olur.
Ya da bu sorunu hep birlikte çözeceğiz. Bu da Türkiye’ye ve hepimize kazandırır.
Hükümetin sürdürdüğü çabalar, ortak aklın ürünü olabilecek bir çözüm yolunun bulunması noktasında odaklanıyor.
Bu diyalog ve müzakere sürecinden doğru bir çözümün çıkacağından eminim. Çünkü önyargısız ve iyi niyetle sadece sorunun çözümüne odaklanmış güçlü bir siyasi irade var karşımızda.
Açılan yoldan çözüm bulunur.
star
|