Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-09-2009, 14:02   #2
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart Devam...
Barış için ille de acı çekmek gerekmiyor (2)



Hayriye Ana’nın sesi o, barışa emanet olun!


DİYARBAKIR
Kervansaray Oteli’nin avlusu, pazartesi akşamı. Cengiz Çandar’la birlikte CNN Türk’te başladığımız Tecrübe Konuşuyor isimli programın ilki daha yeni bitmiş.
Başında bembeyaz yemenisi, bembeyaz entarisiyle yaşlı bir kadın yanıma gelip bana sarılırken Kürtçe bir şeyler söylüyor. Sadece barış sözcüğünü çıkarabiliyorum.
“Hayriye Ana” diyorlar, “Dört oğlunu dağda kaybetmiş bir ana o...”
Kürtçe demiş ki:
“Barışa emanet olun!”
Acıların dili belki de...
Program boyunca Diyarbakır semalarında gürültüyle uçan F-16 uçakları bu topraklarda barışa olan özlemi daha da belirgin kılıyor.
Savaş uçakları, gece vakti...
Onların tepemizde çıkardığı homurtular yüzünden programda bir ara birbirimizi doğru dürüst duyamayınca, “Savaş uçaklarının sesi ne zaman kesilir, barış o zaman gelir bu topraklara” diyorum.
Hasan Paşa Hanı...
Bir başka asrın hikayesini anlatan tarihi bir dekor içinde, sabahın serinliğinde kahvaltımızı ediyoruz.
Biri yanımızda bitiyor:
“İyi bir finale geliyoruz!”
“Nasıl yani?”
Yüzü gülüyor:
“İyi bir finale, barışa...”
İster Kürt açılımı, ister demokratik açılım deyin, Diyarbakır’da halkın ağzında barış açılımı olmuş bu süreç.
Bir umut yaratılmış...
Gazi Caddesi’nde şöyle kısa bir tur bile, barış umudunun Kürtleri nasıl heyecanlandırdığını göstermeye yetiyor. Bir umut dalgasının gitgide kabardığı kendini hemen belli ediyor.
Güvensizlik yok mu?
Kuşku yok mu?
Tedirginlik yok mu?
Hepsi var.
Çünkü bu topraklarda tecrübenin, yaşanmışlığın dili Kürtlerin devlete, Ankara’da olan bitene şüpheyle bakmalarını meşru kılıyor.
Devlete yabancılaştıkları ve Ankara siyasetine soğudukları için de dağ yine fare doğurabilir düşüncesinden kendilerini kurtaramıyorlar.
Bu yüzden bir beklentileri var:
Erdoğan hükümetinin daha yürekli davranması ve daha çok güven telkin etmesi...
Hükümetin başlatmış olduğu açılımın arkasındaki iyi niyet görülüyor ve takdir ediliyor. Diyarbakır kulisinde özellikle Başbakan Erdoğan’ın 11 Ağustos konuşmasının yarattığı yankılar hâlâ devam ediyor.
Bir başka deyişle:
Tayyip Erdoğan’ın Kürt meselesini yüreğinde hissettiği, bu konuda siyasal kararlılık içinde olduğu ve geri dönüşü olmayan bir yola girdiği birçok çevrede belirtiliyor.
Kuşkular elbette olacak.
Erdoğan nereye kadar gidebilir?..
Asker ne yapar?..
Devletin tepesinde şimdilik olduğu belirtilen ‘uyum’, iş bazı somut adım ya da ayrıntılara geldiğinde asker tarafından bozulur mu?..
Sorular çoğaltılabilir.
Hasan Paşa Hanı’nda, Mustafa’nın Kahvaltı Dünyası’nda kahvelerimizi içerken, ‘Demokratik Açılım’ gazetesini satan çocuk yanımızdan geçiyor. Bir başkasının koltuğunun altında Kürtçe çıkan ‘Azadiya Welat’(Özgür Vatan) gazetesi var. Bu iki gazeteyi okuyup Roj TV‘yi seyredenlerin Diyarbakır’da siyasete damga vurdukları söylenebilir.
Demokratik Açılım, Azadiya Welat ve Roj TV üçlüsünün bu dünyasını tam kavramadan bugün ‘Kürt siyaseti‘ni anlamak kolay değildir. Çünkü bu dünyanın çerçevesini öncelikle Kandil, yani PKK ile İmralı, yani Öcalan çiziyor.
Asıl güç burada.
‘Silah’ orada çünkü...
Bir de DTP var, siyaset meydanında gözüken de o.
Eğer Kürt açılımı ya da demokratik açılımda bir yerlere doğru yol almak isteniyorsa, ‘İmralı-Kandil-DTP üçgeni‘nin bir bütün olarak göz önünde tutulması bir yerde kaçınılmaz.
Bu üçgen siyasal bir olgu.
Eski deyişle vakıa.
Gözardı edilemez.
Ama bunu söylemek, bu olguyu tanımak, ille de Öcalan’ı açıktan muhatap almak veya PKK’yı meşrulaştırmak anlamını da taşımıyor
Böyle bir çaba DTP çevrelerinde var. DTP’nin kendi kendini siyaset sahnesinde etkisizleştirmeye çalışması hatalı bir tercihtir.
Arabayı atın önüne koymaktır.
Hükümetin İmralı’yla Kandil olgusuna gözlerini kapatması ne kadar gerçekçi değilse, DTP’nin de önceliği Öcalan’la PKK’nın meşrulaştırmaya vermesi o kadar yanlıştır.
Siyasette bazı şeyler ille de sahnede, daha doğru deyişle sahnenin önünde yapılmaz. Bir de perde arkası vardır, siyasetin son derece kritik hâl aldığı dönemlerde...
İki taraf da bunu unutmamalı.
Hükümetin unuttuğunu sanmıyorum. Bazen uygun dili yakalamakta zorlansa da, neyin ne olduğu, ne olması gerektiği iktidar odaklarında farkedilmiş durumda.
Buna karşılık, DTP de sahnede siyasetin dizginlerini ele alabilecek iradeyi göstermelidir. Arabayı atın önüne koyacak yönelişlerden sakınmalıdır.
Kökleri Cumhuriyet devletinin kuruluşuna giden, son çeyrek yüzyıldır Türkiye’yi kanatan bir sorun, Kürt sorunu bugünden yarına açılacak bir kaç paketle çözülecek değildir. Kimse zamanı torbaya sokmaya çalışmasın.
Böyle bir çaba, barış sürecini sabote etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürer.
Sabırla ama siyasal kararlılıkla, olabileceklerden olması gerekenlere doğru bir barış yolculuğuna çıkıyor Türkiye.
Dağda parmakları tetikten çekerken, “Barışa emanet olun!” diyen Hayriye Ana’nın sözüne kulak vermektir doğru olan...




9 Eylül Çarşamba 2009 - Milliyet - Hasan Cemal...
Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla