Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-10-2009, 12:43   #3
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart Mardin'de...
Barış için ille de acı çekmek gerekmiyor (3)



Ahmet Türk:
“Askeri operasyonlar dursun, PKK da parmağını tetikten çeksin!”

KASRI KANCO, Derik, Mardin
Mezopotamya Ovası’nı seyre dalmak bana her seferinde sonsuzluk duygusu verir. Hele güneşin son ışıkları, Mardin’den Suriye’ye doğru açılan bu uçsuz bucaksızlığın üzerine vurmaya başlamışsa, harikulade bir manzara insanı gerçekten büyüler.
Kasrı Kanco, Ahmet Türk ailesinin bu ovaya nazır taştan konağıdır.
Salı günü akşamüstü, CNN Türk’te yeni başladığımız Tecrübe Konuşuyor programı için Cengiz Çandar’la bu konağın bahçesinde DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’le konuşuyorduk.
Haber geldi:
Eruh’ta, Çirav Dağı kırsalında çıkan çatışmada 7 asker, 11 PKK’lı ölmüş...
Bu haber bize ulaştığı sırada, Ahmet Türk geçmişte yaşanan acılardan söz ediyordu. Geçmişin esiri kalırsak barışı kuramayacağımızı, eğer güzel bir gelecek istiyorsak, acıların olgunlaştırıcı etkisinden yararlanmak gerektiğini söylüyordu.
Dağdan gelen ölüm haberlerini program sırasında bizden öğrenince şöyle dedi:
“Çok üzüntü duyuyorum. Ölümler elbette çok üzücü... Askeri operasyonlar dursun, PKK da parmağını tetikten çeksin.”
Program sonrası iftar için kurulan yer sofrasına doğru yürürken, “İşte böyle, bir haber geliyor, bütün keyfimiz kaçıyor” diye yakındı Ahmet Türk.
Yüzünden düşen bin parçaydı.
Yalnız DTP Genel Başkanı’nın değil, hemen herkesin keyfi kaçmıştı. Dağdan gelen ölüm haberleri son zamanlarda özellikle tedirginlik ve kaygıya yol açıyordu.
Ve hep aynı soru vardı:
Barış açılımına, Kürt açılımına tuzak mı kuruluyor?
DTP’lilerle de, sokaktaki adamla da konuştuğunuz vakit, kulağınıza hep tuzak, provokasyon, sabotaj gibi sözcükler çalınıyor. “Barış açılımına karşı olanlar mı düğmeye basıyor?” sorusu her sohbetin ayrılmaz parçası haline gelmiş durumda...
Kasrı Kanco’nun terasında plastik sandalyelere oturmuş, Mezapotamya’nın üzerinde ateşten bir portakal gibi doğmuş ayın ışığında çaylarımızı içiyoruz.
Elektrikler sürekli kesiliyor.
Büyük bir gümbürtüyle yerimden fırlıyorum, ne oluyor diye. Bir F-16 savaş uçağı alçak uçuş yapmış... Biraz sonra ikincisi geçiyor Kasrı Kanco’nun üzerinden. Bu kez gayet sakin oturuyorum yerimde.
Her şeye alışıyor insan.
Gülüyor halime:
“Buralarda üç aylık bebekler bile alışmıştır bu uçak seslerine...”
Pazartesi gecesi Diyarbakır’da, Kervansaray Oteli’nin bahçesindeki bizim program sırasında habire uçan F-16’larla ilgili tespitimi tekrarlıyorum:
“Bu uçaklar bu saatte ne zaman uçmaz, o zaman barış olur.”
Kışkırtıcı soru Cengiz’in:
“Bu savaş uçaklarının uçmaması için Kandil’dekilerin inmesi gerekmiyor mu?”
Kocaman gözlerini açıyor:
“Ama nasıl inecekler?..”
Bu soruda çok şey düğümleniyor.
Aklıma geliyor, geçen Mayıs ayı başında Kandil Dağı’nda Murat Karayılan bana şöyle demişti:
Piknik yapmak için çıkmadık ki dağa...”
Peki ama PKK, çatışmanın olamayacağı yerlere çekilemez mi?..
1999’da böyle olmadı mı?
Bu soruların da yanıtı malum:
“Evet 1999’da böyle oldu, PKK dışarı, uzaklara çekildi. Ama çekilirken, 500’ün üzerinde kayıp verdi. Çünkü asker operasyonları durdurmadı. Ya yine olursa?..”
Bir başkası şöyle diyor:
“Dağdaki gerilla gücü dışarı çekilir, olur bu. Ama devletin de kapalı kapılar arkasında güvence vermesi gerekir, tek kişinin burnu bile kanamayacak diye... 1999 tecrübesi böyle bir güvenceyi gerekli kılıyor.”
Bazı sohbetlerde dikkatimi çekiyor. Sürekli olarak ‘askeri operasyon’ların durmadığına, bunun ‘Kürt açılımı’na zarar vereceği belirtiliyor.
Bu arada Başbakan Erdoğan’ın Eruh’taki 7 şehitle ilgili olarak yaptığı açıklamada, açılım sürecinin devam edeceğini söylemesi rahatlık yaratıyor.
Yanımda oturuyor.
12 Eylül askeri yönetimi sırasında PKK’dan dolayı 1980’de hapse girmiş, on yıl yatıp çıkmış. Barış sürecinin önemini anlatıyor bana. Zaman, sabır ve anlayış gerektiğini söylüyor.
Bize kulak misafiri olan bir başkası daha siyasi bir yorum getiriyor:
“Hasan Cemal Bey, bu memlekette parlamento ne zaman ordusuna hakim olur, işte o zaman bu memlekette demokrasi olur.”
Ahmet Türk’le iki üç yıl önce yine Kasrı Kanco’da bir gece geçirmiştik. 12 Eylül’de, Diyarbakır askeri cezaevinde çektiği acıları, gördüğü işkenceleri dinlemiştim kendisinden, içim acıyarak...
Bazılarını yine anlattı.
Ve dedi ki:
“Bak Hasan Cemal, acıların, geçmişin esiri olursak, barışı kuramayız.”
O geldiğimde Kasrı Kanco’da kalmıştım. Terastan Mezopatamya’nın üzerinde parlayan mehtabı seyredip bir kaç kadeh yuvarlamıştık.
Salı gecesi de mehtap enfesti.
Bana dedi ki Ahmet Türk:
“Geceyi dışarıda, bu terasta geçirdin mi, yıldızlar üstüne dökülüyormuş gibi olur.”




10 Eylül Perşembe 2009 - Milliyet - Hasan Cemal...
Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla