Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-27-2009, 12:01   #1
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Tecahül-i ârif, nükte sanatıdır... Sükse sanatı değil! Taa, lise yıllarında “Edebiyat” derslerinde görmüştük... Edebiyatta, “Tecahül-i ârif” diye bir tür vardı... Kısaca, “bildiğini veya bilineni bilmezlikten gelerek nükte yapma”ya “tecahül-i ârif” denilir... Bu terimi açıklamak için, Fuzuli’den şu örnek verilir: “Bilmiyorum, devreden kubbe mi su rengindedir, yoksa gözyaşlarım mı kubbeyi kaplamıştır.”
Fuzuli, bu beytinde “tecahül-i ârif” yapmaktadır... Gök kubbenin “mavi” renkte olduğunu bile bile, “bilmezlikten gelmekte”dir!..
Örnekten de anlaşılacağı üzre; “tecahül-i ârif”ten kasıt, “bilip de, bilmezlikten gelme”dir!.. Bunu, halk arasındaki “argo” ifadesiyle açıklayacak olursak, şöyle diyebiliriz: “Tecahül-i ârif, salağa yatma sanatı”dır... Hani, “aptalı oynamak” veya “saf ayaklarına yatmak” deriz ya, onun gibi bir şey!.. Fuzuli’nin; gök kubbenin “mavi” renkte olduğunu bilmezlikten gelmesi; nasıl ki “cahilliğinden” değil, “cahil ayaklarına yatmasından” dolayıdır, yani bunu “bilinçli” yapmaktadır, herhangi bir kişinin de; “cevabını bildiği” halde “soru yöneltmesi” saf ayaklarına yattığının bir göstergesidir!..


(işte bu dönemde gerçekler Levent Kırca n'ın işine gelmediğinden aptalı oynamaktadır)

 

ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder