1930'larda "On yılda on beş milyon genç yaratıyorduk". Ama şimdi gençlerin her biri bir telden çalıyor. Metal biblo döker gibi kalıplara basıp basıp çıkartarak seri üretim yapma imkânı yok. Modern insan devlet kadar birey diyor şimdi. Bu sonuç neyin neticesidir? Rusya, Fransa ya da ABD'deki rejimlerin mi? Yoksa Türk modernleşmesinin mi?
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek bu "yaratma" mevzusuna ters açıdan yaklaşıp "Bir Adam Yaratmak" adlı eserini yazıyordu o yıllarda. Kısakürek'e göre bu proje üçüncü nesil hayata atılırken "intihar" etmek durumunda kalmaya mecburdu.
Bu gün "yaratılmış nesiller" de aramızda, "intihar" buhranı yaşayanlar da... Ama hepsi bundan ibaret değil. Bir de ülkenin şartlarıyla sınırlı kalmamış, dünyanın gidişatını yakalayarak milli değerlerinin üzerinde doğrulup rekabet edebilecek azim ve kuvveti iliklerinde hissedenler var. Onların açısından bakınca devlet hiç de çözülmüyor. Tam tersine anayasasında yazıldığı gibi "sosyal hukuk devleti" olma yolunda dev adımlar atıyor. Onlar kozmik belgeleri görmek isteyen hâkimin kararlılığını, Genelkurmay itirazını reddeden mahkemenin kararını kurumlar arası çatışma olarak görmüyor. Hukukun gereği olarak biliyor ve bildiğini yapmayı devletin bekâsı açısından olmazsa olmaz kabul ediyor. Tıpkı başlıkta olduğu gibi merkeze hukuk yerleşiyor. Çok yakın bir geçmişte her gün sabah akşam ilaç alır gibi durmadan andığımız "çelik çekirdek" yerini hukuka bırakıyor. Devlet onun etrafında örgülenmeye başlıyor. Sabih Kanadoğlu bile talimat vermeyi bırakıp, ifade veriyor ve bunu hukukun gereği olarak açıklıyor. Bunlar güzel şeyler değil mi?
|