Çarlık Rusya'sının Kafkasya üzerindeki yayılmacı politikalarıyla başlayan Rus-Çeçen savaşları aralıklı olarak günümüze kadar gelmiştir. Özellikle 19. yüzyılın sonlarında Çeçen lider Üeyh Üamil önderliğinde Rus işgaline karşı verilen direniş efsaneleşmiştir. Ne var ki Çeçenistan Çarlık Rusya'sı tarafından işgal edilmekten kurtulamamıştır.
1917'deki Ekim Devrimi'nden sonra beş yıl bağımsız kalan Çeçenler 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne (SSCB) katıldı. ikinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Nazi Almanya'sıyla işbirliği yapan yüz binlerce Çeçen, savaş sonrası Sibirya ve Orta Asya'ya sürüldü.
Bu tarihten sonra Çeçenler ve Ruslar arasında ciddi bir sorun çıkmadı. Ta ki SSCB'nin çözülmesine kadar.
SSCB; Azerbaycan, Gürcistan Baltık Cumhuriyetleri gibi 15 devletten oluşmaktaydı. 1950'lerden sonra sosyalizmden uzaklaşarak "Sosyal Emperyalist" bir yola giren SSCB, 1980'lerde sallanmaya başlamıştı. 1990'a gelindiğinde hemen hemen bütün özerk cumhuriyetler bağımsızlıklarını ilan ettiler. 1991'de SSCB'nin çözülmesiyle, SSCB'yi oluşturan devletler Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) adı altında birleştiler. Çeçenistan ise bir devlet değil BDT'nin bir üyesi olan Rusya Federasyonu'nün bir parçası durumundaydı.
Çeçenler de bu zaman zarfında boş durmamış Çeçen Ulusal Kongresi adı altında örgütlenmişlerdi. Kongrenin başkanlığına Kızıl Ordu generallerinden Cevher Dudayev seçildi. Kongrenin ilk hedefi bağımsızlık, nihai hedefi ise Kafkas Halkları Federasyonu idi. Bu amaçla inguşlarla birlikte hareket hareket ederek 27 Kasım 1990'da Çeçeninguş Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan ettiler. 19 Ağustos 1991'de Gorbaçov'a karşı darbe girişimi olması işlerin gidişini hızlandırdı. Çeçen Ulusal Kongresi darbe girişimini hemen kınadı. ilerleyen günlerde mevcut yönetimin yeteri kadar tepki göstermediğini söyleyen Kongre hemen seçim yapılmasını istedi. 27 Ekim 1991'de başkanlık ve meclis seçimi yapan Çeçenler Cevher Dudayev'i başkanlığa getirdiler, l Kasım 1991 'de Çeçenistan'in bağımsızlığı ilan edildi. inguşlar ise daha sonra Rusya'yla federasyon anlaşması yaptılar.
Çeçenistan'ın bağımsızlığını ilan etmesinden hemen sonra 7 Kasım 1991'de Rusya Çeçenistan'da olağan üstü hal ilan etti ve ertesi gün başkent Grozni'ye askeri birlikler gönderdi. Fakat Çeçen halkının yoğun tepkisi üzerine bu birlikler geri çekildi.
Çeçenistan'ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra başını Umar Avtukhanov'un çektiği muhalif bir konsey örgütlendi. Bu konsey Çeçenistan'ın bağımsızlığından rahatsız olan Rusya tarafından para ve silahla destekleniyordu. 1994'e gelindiğinde muhalif konsey ve Grozni iktidarının askerleri arasında çatışmalar yaşanmaya başlamıştı. 26 Kasını 1994'de Grozni ve çevresindeki çatışmalarda 200 muhalifin öldürüldüğü 100 kadarının da esir alındığı hükümet tarafından bildirildi.
Çeçenistan, önemli petrol ve gaz yataklarına sahip bir ülke. Ayrıca Hazar Denizi'nden Kafkasya'ya kadar uzanan demiryolu hattı Çeçen topraklarından geçiyor. Bunların yanında Kafkaslarda birleşik bir devlet hedefi nedeniyle siyasi olarak da "tehlikeli". Tüm bunlar ve başka nedenler sonucunda Çeçenistan Rusya için stratejik bir önem arz ediyor.
Sonuç olarak Ruslar 1994'te Çeçenistan'ı işgale giriştiler.
Çeçen hükümeti Ruslara karşı tek merkezli bir direniş örgütleyememiş, çeşitli komutanların kendilerine bağlı birliklerle yürüttüğü bir direniş ortaya çıkmıştı. Hatta bu dönemlerde Dudayev'in emirlerinin Başkanlık sarayının dışında geçmediği söylenmektedir. Her şeye rağmen 1996 yılına gelindiğinde haklı direniş sonuç vermiş ve Rus birlikleri geri çekilmek zorunda kalmıştı.
1996 yılından ikinci savaşın başladığı 1999 yılına kadar Çeçenistan tam bir karmaşanın içine düştü. Komutanlar kendi kanunlarını uyguluyorlardı ve merkezi otorite neredeyse çökmüştü. Ülke içindeki tek ekonomik hareketlilik adam kaçırma, silah kaçakçılığı ve Bakü-Novorossisk boru hattından petrol çalma gibi olaylardı.
1999 yılına gelindiğinde Şamil Basayev ve Ürdünlü arkadaşı Habib Abdurrahman Hattab önderliğindeki Çeçen güçler Dağıstan'ın bir bölümünü işgal etti. Çeçen sorununun yeniden hortlaması o zamana dek pek tanınmayan Vladenıir Putin'in işine yaradı.
Çeçen sorununu daha fazla güç kullanarak çözeceğim vaat eden Putin, Rusya Federasyonu başkanlığına seçildi. Eski bir KGB üyesi olan Putin söylediklerini geciktirmeden uygulamaya koydu ve Çeçenistan'a yeniden askeri güç gönderildi. 1996 yılında bölgede 35 bin Rus askeri bulunurken 1999 yılında bu sayı özel birliklerle beraber 90 bin kişiydi.
Bununla da yetinmeyen Rusya, Çeçenistan'ın başına kendi denetimindeki Ahmet Kadirov'u (Çeçenistan'ın eski müftüsü) getirmişti. Tabii Çeçen direnişçiler Kadirov'u tanımadıklarını ilan ettiler ve Kadirov 9 Mayıs 2004 tarihinde SSCB'nin Nazi Almanya'sına karşı kazandığı zaferin yıldönümü kutlamalarında şeref tribününün altına yerleştirilen bombanın patlamasıyla öldürüldü. Aynı patlamada bölgedeki Rus birliklerinin komutanı Valery Baranov'da ağır yaralandı. Bunun üzerine 29 Ağustos'ta Çeçenistan'da tekrar seçim yapıldı. Şaibeli geçen seçimlerde Rusya'nın açıktan desteklediği Ali Alkanov en güçlü rakibi Malik Saidullayev'in seçimlere katılmasının engellenmesiyle seçimleri kazandı. Seçimlere katılım oranı %40'larda kaldı. Ve tabii ki direnişçiler seçimleri tanımadıklarını ve Alkanov'u öldüreceklerini ilan ettiler.
,Rusya bir yandan da medya üzerinde sansür uygulayarak denetim altına almaya çalışıyordu, ilk savaşta eleştirel yayınlar yapan "NTV" televizyonu siyasi baskıyla ele geçirildi. Haftalık "Itogi" gazetesi doğalgaz devi GAZPROM tarafından satın alındı (bu olay Moskova'da basın özgürlüğüne yönelik tehditlerin varlığı konusunda bir skandal ortaya çıkarmıştır.). Son bağımsız ulusal kanal olarak görülen "Kanal 6" da mahkeme kararıyla kapatıldı.
Bu arada Çeçen gerillalar Rus güçlerine ağır kayıplar verdiriyordu. Halkın desteğine sahip gerillalar, askeri harekâtları önceden haber alıyor, buna göre konumlanıyordu. Ayrıca yiyecek, ikmal ve barınak sorunu da halk desteğiyle kolayca çözülüyordu. Ruslarsa bunun karşısında gerillalara yardım ettiklerini düşündükleri yerleşimleri yerle bir ediyor, baskınlarla halkı bezdiriyordu. Hiçbir gerekçe göstermeden insanları evlerinden topluyor ve birçoğundan bir daha haber alınamıyordu. Özellikle genç erkekleri topluyor ya hapse atıyor ya da öldürüyorlardı. Çeçenistan'da 1994 yılından beri büyük çoğunluğu sivil olmak üzere 100 bini aşkın Çeçen hayatını kaybetti. Ölen Rus askerlerinin sayısı ise 5 ila 15 bin arasında tahmin ediliyor.
Çeçenler de bu yaşananlara farklı eylemlerle cevap vermekteler. Savaşı Rus topraklarına taşımak amacıyla Rusya'da rehin alma, saldırı, bombalama gibi eylemlere imza attılar. Ülkemiz de Çeçen eylemlerine sahne olmuştur. Örneğin 8 Kasım 1991'de Şamil Basayev, Rus yolcu uçağını Minaralni'den Ankara'ya kaçırdı. Daha sonra rehineler Grozni'de serbest bırakıldı. Ayrıca Muhammet Tokcan'ın yaptığı eylemlerde hatırlanacaktır. 16 Ocak 1996'da Trabzon'dan Rusya'nın Soçi limanına giden Avrupa Feribotu'nü kaçıran Tokcan, teslim olmuş ve devlet erkanı tarafından çok iyi karşılanmıştı. Hatta dönemin Devlet Bakanı Şevket Kazan tarafından ziyaret edilmişti. 1997'de Dalaman Tarım cezaevinden firar eden Tokcan (eylemci arkadaşlarının birçoğu da yakın tarihlerde firar etmişlerdi) 1999'da yakalanmış, 22 Aralık 2000 tarihinde "Şartla Salıverme Yasası"yla tahliye olmuştu. Muhammet Tokcan bu sefer silahlı bir guruplaSwissotel'i basmış ve birçok kişiyi rehin almıştı. Afiş asan gençleri bile terörist olarak nitelendiren Türk devletinin Tokcan'a gösterdiği hoşgörü çeşitli spekülasyonlara yol açmış ve Rus basınından büyük tepki görmüştü. Tokcan'ın MiT ile ilişkili olduğu iddia edilmişti. Konumuz dışında olduğu için bu konu üzerinde daha fazla durmayacağız.
Çeçen eylemleri başta dünya medyasına yönelik sansasyonel eylemlerdi ve fazla can kaybına sahne olmuyordu (Rusya'nın operasyon düzenlediği zamanlar hariç). Fakat savaşın ilerleyen yıllarında özellikle son aylarda kanlı ve hatta sivillerin direk hedef alındığı eylemlerin sayısı oldukça arttı. Fakat şu nokta atlanmamalıdır. Son kanlı eylemler yıllardır direnişi yürüten guruplar tarafından değil ismi yeni duyulan ve marjinal islami gurupların imzasını taşımaktadır. Özellikle Çeçenistan'daki parçalı durum göz önüne alınmalıdır.
Çeçen halkının direnişi esas olarak haklı bir temelde gelişmiştir. Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı reddedilemez. Yıllardır Rus emperyalizminin işgal ve imha politikaları altında ezilen Kafkas halkları islami bir umut olarak görmüştür. Özelikle ABD'nin "Yeşil Kuşak Projesi" doğrultusunda doğurup büyüttüğü islami guruplar etkisini göstermiştir. Fakat direnişi yıllardır sürdüren Çeçen hükümetinin böyle bir şeyle suçlanması biraz abartı olur. Elbette ABD ile ilişkileri olmuş olabilir. Ya da islamlı ilişkisi olabilir. Bu ulusal hareketlerin karakterine ters değildir. Fakat marjinal gurupların yaptığı ve sivilleri hedef alan saldırılar direnişin terörizm olarak gösterilmesine yol açmaktadır.
11 Eylül sonrası başta ABD olmak üzere emperyalistler yeni düşmanını "Terörizm" olarak belirlediler. Sınıf savaşlarının sona erdiği, medeniyetler çatışması safsatalarının ortaya atıldığı ve "Yeni Dünya Düzeni"nin dünya halklarına dayatıldığı günümüzde dünyayı yeniden düzenlemek ve sömürge imparatorluklarını genişletmek için bir bahaneye sahip oldular. ABD'nin ortaya attığı "Önleyici Savaş" doktriniyle önce Afganistan ardından da Irak işgal edildi. Taliban ve El-Kaide'ye ne kadar zarar verildi bilinmez ama bu ülkeleri sömürgeleri arasına katmayı başardı. Esas olarak Taliban ve El-Kaide'yi SSCB'ye karşı ABD'nin eğitip silahlandırdığı bilinen bir gerçektir. Hatta Usame Bin Ladin ve Bush ailesinin ticari ilişkileri olduğu dünya basınında yer almıştır.
Çeçenistan'a dönersek özellikle son iki yılda Çeçenlerin Rus topraklarında gerçekleştirdiği eylemler kanlı sona erdi.
- 23-26 Ekim 2002'de 41 Çeçen, Moskova'daki bir tiyatroyu basarak 800 kişiyi rehin aldı. Rus özel kuvvetleri zehirli gazla operasyon düzenleyince eylemcilerle birlikte 129 rehine hayatını kaybetti ve birçoğu hastanelik oldu.
-5 Temmuz 2003'te Moskova'da bir rock konserine iki kadının intihar saldırısı düzenlemesiyle 15 kişi öldü.
-5 Aralık 2003'te bir yolcu trenine düzenlenen intihar saldırısında 44 kişi öldü.
- 6 Üubat 2004'te Moskova metrosundaki patlamada 41 kişi öldü.
-24 Ağustos 2004'te Moskova'dan kalkan iki Rus yolcu uçağı aynı anda düştü 89 kişi öldü.
- 31 Ağustos 2004'te Moskova metrosu yakınlarındaki intihar saldırısında 10 kişi öldü.
işte olaylar burada biraz karışıyor. Öncelikle eski rehin alma eylemleri düşünüldüğünde Rus güvenlik güçlerinin basiretsizliği ortadadır. Rus güvenlik güçlerinin ya rehineleri kurtarmak gibi bir niyeti yok (hatta ölmeleri işlerine geliyor) ya da bu işten hiç anlamıyorlar. Moskova'daki tiyatro baskınında zehirli gaz kullanan Rus güvenlik güçleri Beslan'da da helikopter ve bombalarla operasyon düzenleyerek yüzlerce kişinin ölmesine sebep oldular.
Olayın başka ilginç yönleri de var. En başta Rus makamları rehine sayısını 400 civarında vererek kamuoyunu yanılttı. ilerleyen saatlerde silahlı bir operasyon niyetleri olmadığını, müzakere yolunu zorlayacaklarını açıklayan yetkililer daha sonra birden operasyon emri verdiler. Hem de ne operasyon! Kaçmaya çalışan bazı rehinelere eylemcilerin ateş etmesi üzerine başlatıldığı söylenen operasyon tam bir fiyaskoya dönüştü. Kimin kime ateş ettiğinin belli olmadığı, güvenlik önlemlerinin alınmadığı, sivillerin bile ateş ettiği hatta çıkan yangınların sivil halk tarafından söndürülmeye çalışıldığı bir trajedi. Dünyanın en büyük silahlı güçlerinden birine komuta eden Rus devletinin bir operasyon planının olmadığı (müzakereler sürse bile) iddiası saçmalıktan başka bir şey değil.
Bu kadar da bitmiyor. Operasyon bitti dendikten sonra çatışmalar iki saat daha devam etti. Eylemcilerin sayısıyla ilgili sürekli farklı rakamlar verildi. Önce beş eylemcinin kaçtığı söylendiyse de başka bir yetkili bütün eylemcilerin öldürüldüğünü açıkladı. Ve ertesi gün sağ yakalanan bir eylemci televizyona çıkarıldı. Bu eylemci ilk televizyona çıktığında kimseyi öldürmediğinden başka bir şey söylemezken ertesi gün tekrar televizyona çıkarılan eylemci bu sefer de emrin
şamil Basayev tarafından verildiğini iddia etti.
Burada bir ilginç olaya daha tanık oluyoruz. Basayev, haftalarca eylemin kendisiyle bir alakası olmadığını söyledi. Sonra bir internet sitesine gönderilen ve Basayev'e ait olduğu iddia edilen bir mektupla Rusya'da iki uçağın düşürülmesi eylemini, Moskova metrosundaki intihar saldırısını ve Beslan baskınını üstlendi. Üstelik uçakların düşürülmesini ve Moskova metrosundaki intihar saldırısını islambulu adında bir örgüt üstlenmiş ve bu örgütün El-Kaide ile bağlantısı olduğu iddia edilmişti. Beslan baskını ise kimse tarafından üstlenilmemişti! Basayev'in gönderdiği iddia edilen mektubun yayınlandığı internet sitesi ise mektubun yayınlanmasının ertesi günü çökertildi.
Kafalar iyice karıştı!
Ve son olarak dünya kamuoyunda infial yaratan Beslan baskını, l Eylül günü Rusya'nın Kuzey Osetya bölgesinin Beslan kentinde eğitim-öğretim yılının başlaması nedeniyle tören yapılan bir okula baskın düzenleyen militanlar 1000'i aşkın çocuk, veli ve öğretmeni rehin almış ve Rus özel kuvvetlerinin operasyon düzenlemesiyle 400'ü aşkın (yaklaşık 200'ü çocuk olmak üzere) sivil hayatını kaybetmişti. Operasyon sırasında bir eylemcinin sağ yakalandığı bildirilirken diğerlerinin öldürüldüğü açıklanmıştı.
Peki, şöyle düşünelim. Bu eylem kimin işine yaradı. Çeçenlerin mi? Daha öncede belirttiğimiz gibi dünyada bir "terörizm" lafıdır almış gidiyor. Teröristlerle işbirliği yaptığı iddia edilerek, ülkeler bir bir işgal ediliyor. işgal edilmeyenlere de emperyalistlere boyun eğmezlerse sıranın onlara da geleceği tehdidi savruluyor. Şehirlere bombalar yağdıran, kadın çocuk ayırt etmeden katleden, ülkeler yağmalayan ve şimdi düşmanları olarak nitelendirdikleri örgütleri bizzat kendileri eğitmiş olan bu batının "büyük, medeni" devletleri bağımsızlıkları için direnen yurtseverleri terörist ilan ediyor. Rusya zaten yıllardır Çeçen direnişini terörist faaliyetler olarak niteliyordu. Şimdi hem bu terörizm furyasından faydalanarak ve bu yaşananları kanıt göstererek "ABD yapar da ben yapamaz mıyım" mantığıyla Rusya'da kendi önleyici savaşını ilan etti. ABD de terörizmle savaşında Rusya'nın yanında olacağını ilan etti. Bununla da kalmıyor. Putin terörizmin önlenmesi için merkezi otoriteyi güçlendirme kararı aldı. Böylece federasyonlardaki denetimini arttırmayı planlıyor. Ayrıca savunma bütçesini de 5.5 milyar dolar arttıran Putin güç kullanmaktan vazgeçmeyeceğe benziyor. Aklı başında hiçbir Çeçen böyle bir eyleme kalkışmaz, hele ki böyle bir dönem de. Bu ancak Çeçenistan'ı sömürgeleştirmek isteyen Rusya'nın işine yarar. Evet, belki eylemi yapanlar gerçekten Çeçenistan için iyi bir şey yaptıklarını sanıyorlardı. Ama onları gerçekte yönlendiren kim? Rus derin devletinin bir alakası olabilir mi? Özellikle son operasyonlarda sanki rehinelerin bilerek öldürülmesi düşünüldüğünde! Kesin bir şey söylemek mümkün değil. Kesin olan tek şey ise bu tür eylemlerin Çeçen direnişini (tabi ki diğer direnişleri de) desteklemediği, aksine kösteklediği ve kamuoyu desteğinin yitirilmesine yol açtığı. Bu tip direnme savaşlarında dünya kamuoyunun özellikle de savaşılan ülke halkının görüşlerinin ne kadar önemli olduğu unutulamamalıdır. Vietnam bunun için güzel bir örnektir.
|