KÖŞE YAZARLARI
GAZETESİ
İSMAİL KÜÇÜKKAYA
Tanıdığı Erdoğan'ın stratejisini anlattı
"...Numan Kurtulmuş'la görüştüm, "Tanıdığım Recep Tayyip Erdoğan" diyerek söze girdi ve can alıcı gündeme ilişkin analizlerini anlattı. İşte, geçenlerde hükümetin ekonomi politikasını eleştirdiğinde Başbakan Erdoğan'ın "Numan kardeşim" diye hitap edip yanıtladığı Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş'un bakış açısıyla yeni dönemin yol haritası... Önce, referandum tartışmaları..."Başbakan Erdoğan'ın bugün gündeme getirdiği Anayasa değişikliği reformu aslında onun sistemle uzlaşmasıdır. Pakete bakın, bunu görürsünüz. Ama o ne yapıyor, kavga ederek sistemle uzlaşıyor. Bu da onun tarzı. İlla referandum görünüyor. Bunu ekonomideki kötü gidişin AKP'ye etkilerini azaltmak için yapıyor. Normal koşullarda referandumdan ‘evet' çıkar. Bu Türkiye sosyolojisi ile alakalı. ‘Evet' kelimesi sihirlidir. ‘Bana yaptırmıyorlar' diye sistemi eleştirerek millete başvurursanız o size yetki verir. Ama bir ihtimal daha var, hiç beklemediği bir sonuç çıkabilir. Yüzde 49'da kalırsa AKP biter, Erdoğan'ın bütün planları suya düşer." O halde "Erdoğan bu riski neden üstleniyor, nasıl bir siyasal hesap yapıyor?" İşte Kurtulmuş'un çok ilginç ve tartışma yaratacak değerlendirmesi:
"Asıl mesele Cumhurbaşkanlığı seçimi. Tayyip Bey, Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Abdullah Bey de devam etmek niyetinde. Bugün yaşanan beş yıl mı yedi yıl mı kavgası gerçekte Erdoğan mı Gül mü kavgasıdır. Ama unutulmasın; bu AKP'de iç gerilim yaratır; ciddi rekabet yaşanır, ama en son noktada uzlaşırlar. Çünkü ikisi de bir yerde uzlaşma olmazsa beraber tasfiye olacaklarını bilir." Kurtulmuş, AKP'nin yüzde 28-32 sınırına çekildiği inancında. Dışarıdan müdahale olmazsa oylarda daha da düşüş bekliyor. Gerekçesini ekonomide ve işsizlikte görüyor. Bu trendi tersine çevirecek tek ihtimalin 27 Nisan e-muhtırası gibi müdahaleler olacağını söylüyor. İktidar kanadında böyle bir beklenti olduğu kanaatinde. "Bıraksınlar sandıkta millet hesabını görsün. Kapatma davası açılırsa, ya da referandum süreci Anayasa Mahkemesi tarafından durdurulursa fazladan 10 puan kadar oy alırlar. Aynen 367 olayında olduğu gibi, bu onları tekrar diriltir" diye anlatıyor. Elinde raporlar, uzman yorumları, kafasında kendi gözlemleri...Numan Kurtulmuş, hükümeti genellikle can evinden vuran söylemler geliştiriyor. Doğruya "destek" veriyor, yanlışa "dur" diyor. İktidarla aynı dili konuşması da avantajı. Bir iddiası var: "Gerilim politikası bilinçli. AKP'nin stratejisi bu. Gerilim düşse AKP balonu patlar. Benim yaptığımı CHP yapsa AKP yüzde 10'lara kadar geriler. Ama yapmıyorlar, yapamıyorlar. CHP'nin yerine olsam, ‘getirin reform paketini' derim, kendi isteklerimi koydururum, itiraz ettiklerini ayıklatırım referandumda ‘evet' kampanyası açarım. AKP'yi böyle bir muhalefet politikası eritir. Sahte reformcu kimlik ve maskeler böyle düşer." Numan Kurtulmuş, kalıcı ve geniş kapsamlı bir Anayasa değişikliği için yeni bir Meclis, bir anlamda kurucu meclis önerisinde ısrarlı. Başbakan Erdoğan bu fikre karşı çıkmıştı ama Kurtulmuş, sivil bir anayasa için bunun şart olduğunu söylüyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın geçenlerde yaptığı sağduyulu uyarıları sık sık hatırlatıyor. Kurtulmuş; yanından ayrılırken "Biz AKP seçmeninin vicdanına el attık, orayı yakaladık" diyor. Çok düşündürücü bir eleştirisini ise kayıtlara şöyle geçiriyor:"16 aydır genel başkanım, ben de muhafazakarım. Kanal 7'de adımı bile geçirmiyorlar. Oysa Sarıgül sürekli o ekranda. Neden?"Samimiyetinden hiçbir kuşku duyulmayacak Numan Kurtulmuş'un görüşleri böyle. Ne kadar haklı olup olmadığını, tespitlerinde ne kadar doğruyu yakaladığını içine girdiğimiz zorlu süreç gösterecek."
GAZETESİ
TARHAN ERDEM
HSYK'da ne değişecek?
"Ak Parti'nin Anayasa değişiklik önerileri bugün siyasal partilere sunulacak ve açıklanacak. Geçen hafta ortalarında öneri metninin cuma günü muhalefete verileceği açıklanmıştı, hazırlıklar dün de sürdü, partilerle buluşma bugüne kaldı. Meclis'teki muhalefet partileri teklifi görmeden, karşı olduklarını belirttiler. Yüksek yargı başkanları da onlardan geri kalmadı. Öneriler arasında en çok eleştirilen ve önerinin tümüne karşı çıkılma nedeni olarak gösterilen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)'nun kuruluşunu ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 159'uncu maddesiyle ilgili değişikliktir. Bu madde ile, HSYK'nın üye sayısı, üyelerin kaçının hangi kurumlarca aday gösterileceği, seçileceği ve görev süreleri, Kurul başkanının kim olacağı, Kurul'un yetkileri ve dokunulmazlığı anlatılmaktadır. HSYK Başkan vekili Kadir Özbek, "Birinci hedefin HSYK olduğu da görüldü, o da belli" diyerek, duruma hâkim bir yargıç olduğunu gösterdi. Yargıtay ve Danıştay başkanları da bilinen görüşlerini özetlediler. Baykal karşı çıkışını açıklayan konuşmasının önemli kesimini HSYK'ya ayırdı. "HSYK'ya yönelik bu düzenleme iktidarın yargı bağımsızlığına yönelik bir ilk müdahalesi olarak önümüze geliyor" diyerek, duraksamadan Anayasa'daki mevcut hükmün, getirilmeye çalışılan maddeden daha iyi olduğunu göstermeye çalışıyordu. Bu sözleri değerlendirebilmek için, Cumhuriyet'in Anayasalarında yargıçlarla ilgili hüküm ve Kurullara bakalım: 1924 Anayasasında yargıçlar hakkında genel hüküm şudur: ‘Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri kanunla gösterilir', ‘yargıçlar, kanunda gösterilen usuller ve haller dışında görevlerinden çıkarılamazlar'.1961 Anayasası esas itibarıyla CHP'nin 1950'den sonra geliştirdiği programının, özellikle ‘İlk Hedefler Beyannamesinin' bir ürünüdür. Hâkimler Yüksek Kurulu 27 Mayıs sonrasında kabul edilen Anayasanın 143'üncü maddesiyle kurulmuş ve 1971'e kadar yürürlükte kalmıştır. Üye sayısı 18 olan Kurul'un 6'şar üyesi, Yargıtay ve birinci dereceye ayrılmış hâkimlerce kendi aralarından, 6 üye de TBMM tarafından ‘yüksek mahkemelerde hâkimlik etmiş veya bunlara üye olma şartlarını kazanmış kimseler arasından' seçilmişlerdir. 1971'de bu madde değiştirilerek Kurul, Yargıtay'ın seçtiği 11 üye ile oluşturulmuştur. Adalet bakanı ‘gerekli gördüğünde' Kurul'a başkanlık edecektir.
Aşağıdaki tabloda, üç anayasaya göre Kurulların kuruluşu özetlenmiştir. 1961 Anayasası'nın tanımladığı kurulun, askerlerin ‘direktifiyle' yapılmış iki Anayasa'da tanımlanan HSYK'dan daha demokratik olduğu çok açıktır. Bugün getirilecek öneriyi gördükten sonra yüksek yargı başkanlarımızın ve muhalefet liderlerimizin sadece sözlerini değil, kişiliklerini de değerlendirebileceğiz."
GAZETESİ
AZİZ ÜSTEL
Toskay'dan saçılım: Seçime gitmezsen darbeyle gidersin!
"...Toskay diyor ki, işler kötü giderse, muhalefet erken seçim ister. Türkiye'yi yönetemiyorsun,sen git ben daha iyisini yapacağım. Eğer sen seçim isteyene vatan haini dersen o zaman seni darbeyle değiştirirler! Her şeyden önce MHP daha önce de iktidar oldu bu ülkede. En son, 2001 bunalımının raylarını döşeyen üçlü koalisyonun ortağıydı. Evlerden, ülkeden uzak, darbe yapılacaksa ülke batıyor diye, o zaman yapılmalıydı değil mi sizin mantığınıza göre! Sonra, siz ülkeyi yönetemediğiniz için erken seçime gittiniz ve herkes boyunun ölçüsünü aldı. Elinizi vicdanınıza koyun. Sizin üçlü koalisyonun ortağı olduğunuz dönemde mi Türkiye daha iyi durumdaydı bu gün mü? Eksiği gediği, yanlışı yok mu bu günkü iktidarın? Elbette var. Ama sizinkilerin yanında konuşulmaz bile. Sonra, Türkiye'nin bu günkü dış politikasını eleştiriyorsunuz. Sayın Toskay, bugün Türkiye'nin izlediği bir dış politika var hiç olmazsa! Bugün Türkiye yalnız kendi coğrafyasında değil, dünyada saygınlığı gitgide artan bir ülke konumunda. Bölgede, Kafkaslarda,Doğu Avrupa'da yıllarca at oynatanlar, Ankara'yla konuşmadan atın terkisine bile atlayamıyor şimdi."
GAZETESİ
TÜLİN DALOĞLU
Soru?
"...Washington'da da Çandar gibi AKP iktidarını destekleyen bildik isimler böylesi bir sorgulama ve hatta saf değiştirme havasındalar. Bu isimlerden biri geçen hafta katıldığım kapalı bir toplantıda "Türkiye'nin, bugün, Erdoğan hükümetinin başa geldiği 2002 yılından bu yana, iç veya dış politikada daha iyi bir konumda olduğunu söyleyemem" dedi. Aynı kişi, daha birkaç ay önce yapılan bir başka kapalı toplantıda ise muhalefetin AKP'ye başörtüsü meselesi yüzünden adeta zulüm ettiğinden ve her iktidar partisinin hakkı olduğu şekilde ülkeyi yönetmesine izin vermediğinden şikâyet ediyordu. Hatta, bu Türkiye uzmanı, demokratik açılım sürecinin de muhalefet yüzünden başarısızlığa uğradığını ve medyanın da baskı altında olmaksızın özgür olduğunu savunuyordu. Her ne olduysa, Amerikan başkentindeki bu etkin AKP sözcüleri, şimdilerde AKP'nin sekiz yılı bulan iktidarı boyunca vaat ettiği sözleri yerine getiremeyen bir hükümet olduğu temasını işliyorlar. Belki yılların biriktirdiği çıkar bağlarını silip atmamak için bu isimler henüz Çandar kadar özgürce laflarını söyleyemiyorlar. Belki de Washington kulislerinde kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarda gizemli kalarak Obama yönetiminin politikalarına şekil verdiklerinin mesajını da iletmek istiyorlar. Haklılık payları da var... Özetle, AKP'nin, Washington'la, ballı-börekli olduğu suni dönemin - son demlerini yaşıyoruz..."
NİHAT ALİ ÖZCAN
Taş atmaca oyunu
"Çocuklar; merak, maceraperestilik ve kendini ispatlama arzusundan faydalanılarak önce sokak gösterilerine çekiliyor. Ardından da örgütün ihtiyaç duyduğu dağ kadrolarını besliyor. TEPAV'ın 461 deneklik dağ kadrosu üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre; örgüte gidenlerin yaş ortalaması erkeklerde 19.15, kadınlarda ise 17.2'dir. Katılanların, % 4'ü 15 yaşında, % 8'i 16 yaşında, %15'i 17 yaşında, % 12'si 18 yaşında. Sonuçta, katılımların % 41 'i, 18 yaş ve altındadır. Çocukların bir kısmı aileleri tarafından özendirilmiş olsa da; örgüte katılım kararı için çok erken yaşta propagandaya maruz kaldıkları bir gerçektir. En etkili mecra "taş atmaca" oynanılan arkadaş çevresi, sokak, meşhur ağabeyler ve medyadır. Sokaktaki propagandanın zararları engellenemezken; cezaevinde bunun daha da zor olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Sonuç olarak, sorun düşündüğümüzden daha karmaşıktır. Yasal düzenlemeler PKK'nın sokak hâkimiyetinin ve çocuklar üzerindeki tahakkümünün artmasına neden olabilir. Fikrimce, "taş atmaca" oyununun bir müeyyidesi olmalı. Ancak hapis cezası yerine, ailelerin sorumluluğuna da vurgu yapan, sosyal sorumluk projelerine zorunlu katılım sağlanmalıdır. Üstelik bu, daha büyük bir stratejik vizyonun parçası olmalıdır. Siyasi irade, hukuki düzenleme, eğitimli kadrolar, bütçe ve denetim mekanizmalarını birlikte ele almalıdır. Aksi halde; sokaktan toplayamadığımız çocuklar, gün gelir dağda karşımıza çıkar."
GAZETESİ
TURAN ALKAN
Yargıya ne gerek var üstâd?
"...Olabilir veya olmayabilir; iddiaların tamamı iftira veya hakikat de olabilir fakat olmayacak şey, Org. Başbuğ'un bu safhada gazeteciyi karşısına alıp, "şurası eğri, burası büğrü" diye aleni yorum ve kritiklerde bulunmasıdır. Mahkemeye ne gerek var o zaman üstâd? İddianameler doğrudan Genelkurmay'a gider; Karargâh incelemeyi yapar, meseleyi bitirir. Pratikliği bakımından bu o kadar câzip bir şablon ki, askerî yargıyı bile gereksiz kılıyor; nitekim Genelkurmay Başkanı, muvazzaf subaylara yönelik suçlamaları birer birer ele alarak haklarında kritik yapıyor, "Tesadüf" diyor, "Çirkin" diyor, "Komutan müneccim miydi?" diyor, "Bize göre bu olayda suç unsuru yok" diyor ve sonunda da her nedense, "Artık davayla ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum" diyor. Fazlası kaldı mı; "Ol kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı" üstâd, ne eksik kaldı? Bu mülakatta sorulanlar ve söylenenler, bana ordunun kendini açıkça "hukukun üstünde" bir şey gibi gördüğünü hissettirdi; hukukun dışında değil ama üstünde, çok üstünde. "Kozmik odayı açmayabilirdik ama açtık" cümlesinin anlamı o zaman daha belirginleşiyor; en dikkate değer olanı da şu: "Biz burada bulunan evraklarda herhangi bir suç unsurunun olduğu kanaatinde değiliz." Sâkin zihinle düşünüldüğünde bu, çok garip bir durum: Ordu, genel bütçeden finanse ediliyor; mensupları milletin içinden çıkıyor fakat kurum, kimliği ile devletten de milletten de ayrı bir şeymiş gibi davranıyor. Kendi için ve kendi nâmına var olan, kendine hayran bir kurum. Para piyasaları ve Hazine dengeleri hariç, hemen her konuda fikir ve yorum üretip hayata geçirebiliyor. Sıkıldım, vallahi sıkıldım ve artık şuna eminim: Ben şahsen, bizzat, kendim olaraktan, ordunun itibarı konusunda bunlardan daha fazla samimi ve hassasım. Anlayın gerisini..."
GAZETESİ
HASAN KARAKAYA
Erdoğan mı "gelin" dedi?
En başta dedik ya; "Kriz üretme" konusunda üzerimize yok!.. Hemen her olaydan, mutlaka bir "kriz" çıkarıyoruz... Başbakan Erdoğan ne yapsın şimdi; Bir yandan "Tekel işçileri"nden dolayı eleştiriliyor, bir yandan "kaçak işçiler"den dolayı!.. "İşsizler" ve "emekliler" de cabası!.. Bu ülkede bir "istihdam" sorunu varken, Başbakan'ın; "önce kendi vatandaşımıza iş bulmak" gibi bir sorumluluğu varken, kalkıp da "kaçak işçiler"e göz yummak gibi bir mecburiyeti mi var?.. Bu tavrın "ırkçılık" neresinde?.. "İttihatçılık" neresinde?.. "İnsanların hayatıyla oynamak" neresinde?.. Öyle ya; Bu "kaçak"lara "Gelin" diyen Erdoğan değil ki; "Gidin" deme ihtimalini gündeme getirdiği için "İttihatçı zulüm"le suçlansın!.. Bunun, "etnik ayrımcılık" neresinde?.. "Etnik ayrımcılık" gibi bir düşünceye sahip olan bir insan, hiç "Ermeni açılımı" başlatır, hiç "Erivan İstanbul uçak seferleri"ne start verir miydi?.. Erdoğan'a saldıranların; köşelerinden savurdukları "fikir" değil, "kir"dir!.. Çünkü çoğu "artniyetli"dir!.. Bu millet, "derin devlet"in piyonları tarafından öldürülen Hrant Dink'e sahip çıkmak için; "Biz hepimiz Ermeniyiz" şeklinde pankart açıp yürüyenleri anlayışla karşılamıştır ama "Kaçak Ermeniler" sözünden dolayı Erdoğan'a "yargısız infaz" uygulamaya kalkanlara hoşgörüyle bakmaz ve hatta; "Biraz da bu ülkenin vatandaşlarını düşünün" der!.. Derse de, hiç haksız sayılmaz!.."
GAZETESİ
MEHMET TEZKAN
Referandum sınavı..
"...AKP iktidarı değişiklik paketine son şeklini verdi.. Bugün resmen görücüye çıkacak.. Anayasada nasıl bir değişiklik istediklerini resmen göreceğiz..Bir başka şey daha göreceğiz.. AKP'nin referandum denen mekanizmaya nasıl baktığı ortaya çıkacak..Referanduma demokratik bir platform olarak mı bakıyorlar, yoksa hedefe ulaşmak için aracı kurum olarak mı görüyorlar..Belli olacak..Anayasa maddelerini tek tek oylatırlarsa gerçekten ‘millet'e sormuş olacaklar.. Külliyen oylatırlarsa ‘millet'e sormuş gibi yapacaklar..Tümünü önümüze koyarlarsa 1982'de askeri yönetimin yaptığı ‘sözde anayasa referandumu'ndan farkı kalmaz..
82'nin başka bir versiyonu olur..Küçük çaplısı..1982'deki havuç, demokrasiye dönme vaadiydi.. Anayasaya ‘evet' çıktığı için siyaset kanalı açıldı.. ‘Hayır' çıksa ne olacağı meçhuldü!..Bugün durum farklı..Sivil otorite anayasa değişikliği için referanduma gitmek istiyor..O zaman.. 1982 mantığı ile olmamalı..Hayır çıksa da..Evet çıksa da rejim açısından tehlikeli bir durum yok..Bırakın, kim ne düşünüyorsa özgürce oy versin.. İpotek olmasın, ‘havuç' mantığı işlemesin..Madem halk en iyisini bilir diyorsunuz..(Ben anayasa gibi temel metinlerin referanduma götürülmesine karşıyım.. Bilimsel çalışma gerektirir, halkı aşar, halk doğrusunu bulamaz, bilemez..)Gerçekten sorun o zaman.."
GAZETESİ
AYDIN MENDERES
Anayasa değişikliği
"... Şimdiye kadar bu konuda çıkan haberlerin zaman içinde gösterdikleri değişikliğe bakacak olursak hükümet böyle bir değişiklikte muhalefete sivri gelebilecek hususları değişiklik kapsamı dışında tutmuştur. Bunun böyle olması değişiklikteki samimiyetini göstermesi bakımından hükümet açısından önemlidir. Ama bunun muhalefetin uzlaşmasına sebep olma ihtimali yok gibidir. Bunun sebebi ise CHP'nin değişiklik paketinin tümüne karşı başından beri takındığı olumsuz tavırdır. Belki AK Parti Anayasa değişikliği girişiminden daha önce CHP ile arasındaki gerilimi azaltmaya çalışması bu hususta daha faydalı olabilirdi. Mamafih kamuoyu çıksın veya çıkmasın iktidardan bir Anayasa değişikliği girişimi bekliyordu. En azından AK Parti bu isteği böylece değerlendirmiş olacaktır. AK Parti hükümeti CHP'nin ağzına bir parmak bal çalmak için 1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesini de bu değişiklik paketine eklemiştir. Kabul edilirse 12 Eylül'cülere hesap sormanın yolu açılacaktır. Bunun yanı sıra bütün darbelerin anası olmuş ve milletimizin sinesinde hala şifa bulmayan büyük acılara yol açmış 27 Mayıs'tan hesap sormak için herhangi bir Anayasal engel bulunmamaktadır. Bu iktidar açısından bir bakıma daha da dikkat edilmesi gereken husus 28 Şubat'tır. AK Parti'ye göre 28 Şubat Anayasa dışı bir askeri müdahaledir. Türkiye'nin çok büyük bir kısmı da bunu böyle kabul etmektedir. AKP 12 Eylül'ü hesap sorulabilir bir hale getirirken eğer 28 Şubat'tan hesap sormak adına hiçbir şey yapmazsa ileride çok zor durumda kalabilecektir. CHP yerine golü kendi kalesine atacaktır. Böyle bir durumda AK Parti dahil 28 Şubat bir askeri müdahaleydi diyenler değil, "12 Eylül'de her şey Anayasa'ya uygundu" diyen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel haklı çıkmış olacaktır. Benim AK Parti iktidarından yapılmış hiçbir askeri müdahaleden hesap sorması gibi bir talebim ve beklentim yoktur. Ama böyle bir konuya değinecekse bunu bütün askeri müdahalelere teşmil etmesi kendisinin tutarlılığının bir gereğidir. Amacım iktidarı eleştirmek değil, bir yanlıştan sakındırmaya çalışmaktır."
GAZETESİ
AHMET HAKAN
Bunu da sevdim
"İster "Reklamını yapıyor" denilsin.İster "Ne çıkar bundan" denilsin.İster "Ünlülerin ününden yararlanıyor" denilsin.İster "Davete gitmeyenler" öne çıkarılsın.İster "Hazırlanmış bir metni okudu" denilsin.Ben Başbakan Erdoğan'ın sinemacılarla buluşmasını çok sevdim.Ne güzel yahu!Şener Şen de orada, Necati Şaşmaz da...Metin Akpınar da orada, Hasan Kaçan da...Mustafa Altıoklar da orada, Mesut Uçakan da...Ediz Hun da orada, Kenan İmirzalıoğlu da...Hülya Avşar da orada, Gülse Birsel de...Cem Yılmaz da orada, Ata Demirer de...Ayrımcılık yok...Kayırmacılık yok...Seçicilik yok...Vallahi şahane... Vallahi süper...Üstelik Başbakan Erdoğan'ın yaptığı konuşma da muhteşemdi yani.Yazlık sinemaların artık unutulan ruhundan girip, "İki Dil Bir Bavul" filminin mesajından çıkan dört başı mamur bir konuşma yaptı Erdoğan.Arada ise Yılmaz Güney'e kocaman bir paragraf ayırdı.Lütfen fark edelim:Bir Başbakan, Paris sürgününde ölen Yılmaz Güney'in adını ilk kez andı.Bu bile "muhteşem" kelimesinin içini doldurmaya yeter de artar bile.Bu arada bir hakkı da teslim edelim:Çoktandır partinin medyayla ilişkilerini hava basmadan, ortalığı karıştırmadan, kendini öne çıkarmadan, yani tam kıvamında yürüten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'i kutlamak gerek.Çünkü bu buluşmanın mimarı o..."
FATİH ÇEKİRGE
Siper kazan değil, sivil cesaret
"İŞTE yine aynı kavrama geldim. Aylar önce yazdığım gibi: "Türkiye'de artık cephede siper kazan bir cesarete değil, sivil cesarete ihtiyaç var." Nasıl Türkiye'nin sivilleşmesi isteniyorsa, Kürt eksenli siyasetin de sivilleşmesi gerekiyor. Yani silahlı güçlerin etkisinden arındırılması...Ama olmuyor işte. ABD'nin bastırmasına, Türkiye'nin hazırlığına rağmen olmuyor. Hükümet bu konuda iyi niyetli adımlar attı. Ama yine tıkandı işte...Abdullah Öcalan'ın son mesajları bir "alarm" olarak algılanabilir. "Ben artık bu şartlarda liderlik yapamıyorum" diyor. Nevruz sonrasına yönelik eylemlerin sinyalini veriyor. Meclis'ten sine-i millete dönme kararı alan DTP milletvekillerine "Meclis'e gidin" talimatı veren Öcalan şimdi değişiyor.. Öcalan'ın kendisi üzerinden yürüttüğü, "sivilleşme pazarlığı" cevap bulmuyor. İşte bu yüzden şimdi "Ben artık yokum. Bundan sonra olacaklardan sorumlu değilim" anlamına gelecek bir mesaj gönderiyor...Tehlikeli bir mesajdır bu. Eğer o sivil cesareti TBMM'deki BDT milletvekilleri gösteremezse -ki zor görünüyor- Türkiye seçime doğru tehlikeli bir şiddet çizgisine sürüklenebilir...İşte bu yüzden "Siper kazan bir cesarete değil, şimdi sivil cesarete ihtiyaç var" diyorum. Ve bir seçim atmosferinde hükümet o cesareti kolay gösteremeyecektir artık. Yoksa şehitler üzerinden yapılan siyaset ve hamaset, anaların gözyaşlarında boğulmaktan başka bir işe yaramıyor."
GAZETESİ
NABİ YAĞCI
Günahlar ve sevaplar
"...Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'de kaçak olarak çalışan yüzbin Ermeni'nin gerekirse sınırdışı edilebileceği yönünde yaptığı talihsiz konuşmayı dinlerken bir yandan da bunları düşündüm. MHP ve CHP'lilerin pek memnun kalmış olduğu her iki partiden temsilcilerin beyanlarından anlaşılan bu beyanatın, takdir edersiniz ki, nasıl bir akrabalık ilişkisini ortaya çıkardığını görmek pek de iç açıcı olmuyor. Devlet adına konuşmayan, saf bir vicdan sahibi bir Erdoğan, en saf İslami referanslarına sahip bir Erdoğan 'birilerinin günahının cezasını alakasız bir başkasına çektirme'yi bir fikir olarak bile olsa, aklının ucundan geçirir miydi acaba? "Ne yazık ki İslami çevrelerin içinde 1915 olaylarına yaklaşımda girişilen savunma söylemi yine hiçbir İslami değerle telafi edilemeyecek bir 'masum atalar' mitosu üretmeye çok kolay savrulabiliyor. Bir masumiyet atfedilen 'atalar'a dair bütün mitosun varıp dayanıp korumaya aldığı, hatta temizleyip yıkadığı aslında İttihat ve Terakki zihniyetinin bütün günahları oluyor. Yaptıkları hiçbir işte İslam'ın hiçbir değerini umursamayan İttihat ve Terakkiciler böylece mütedeyyin kesim tarafından dinî-psikolojik bir koruma ile aklanmış oluyorlar. "Halbuki bırakınız İttihatçıları, 'bizim atalar'ın, herkes kadar, hatadan masum olmadığını düşünmek Kuran'ın özüne çok daha uygundur. Herkes hata yapabilir. Atalarımız dediklerimiz de yapmış olabilir. Ancak onlara takılıp kalmamak da bir pozitif değer olarak mutlaka telkin edilir. Geçmiştekilerin günahları kendilerine aittir, siz kendi yaptıklarınıza bakınız. "Ermeni tasarısının başbakanın ve hükümetin şimdiye kadar geliştirdiği çizginin en çetin imtihanını oluşturduğu bu saatten sonra söylenebilir. Başbakanın kaçak Ermenileri sınırdışı etmekle ilgili düşüncesi telaffuz edildiği anda 1915 yılına ait Ermeni milliyetçilerinin işlemeye çalıştığı 'tenkil-tehcir' algısını bir tür canlandırmış oldu. Bugün bunu yapabileceğini düşünmek ile geçmişte neler yapılmış olabileceğini birbirine pekiştirici bir argümanla bağlamak hiç de zor değil. "CHP veya MHP'lilere kendini alkışlatacak bir siyasetin iğvasına kapılmak başbakanı ve hükümeti bekleyen en önemli risk alanlarından biridir. Oysa o alkışlarda vicdanın ve sağduyunun zerre kadar yeri yoktur. O alkışların dolduruşunda AK Parti'ye hayır getirecek bir şey de yoktur." Bu güzel yazının altına ben de imzamı atarım doğrusu. Günahlar olmasa sevaplar da olmazdı değil mi?"
GAZETESİ
NAZLI ILICAK
MHP ne yapacak?
"Bu hafta Anayasa haftası olacak. AK Parti, değişiklik teklifi üzerinde muhalefetle görüşecek. En azından CHP'nin vereceği cevap şimdiden belli. Bakalım MHP ne yapacak? Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararlarının yargı denetimine açılması, askeri mahkemelerin alanının daraltılması, partilerin kapatılmasının zorlaştırılması, HSYK'nın imtiyazlı yapısının değiştirilmesi, ilk bakışta MHP'ye ters gelen düzenlemeler değil.HSYK'nın bugünkü halinin kast sistemini andırdığı, sadece Yüksek Yargı'dan (Danıştay ve Yargıtay'dan) üye seçildiği, adayları da yalnız, Yargıtay ve Danıştay'ın gösterdiği biliniyor. Üstelik Kurul'un 5 üyesinin, (ikisi-üçü aralarında anlaşırlarsa,) hükûmet kanadıyla pazarlığa oturup karşılıklı taviz ve uzlaşmalarla hâkim ve savcıları atayabileceğinin de herkes farkında. Yeni düzenlemeyle, bir yandan Kurul genişletiliyor, Yüksek Yargı'nın yanı sıra, bütün hâkim ve savcıların da üye seçmesine imkân veriliyor. Bir yandan da, sadece Yargıtay ve Danıştay'da görev yapanlar değil, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcıların tümü Kurul'a üye olabilecek. MHP, imtiyazlı bir yapının kırılması ya da askeri mahkemelerin görev sahasının daraltılmasına, ilke olarak karşı çıkmayacaktır. YAŞ kararıyla keyfi şekilde insanların emekliye sevk edilmesinin önlenmesi de MHP'nin savunduğu meseleler arasında yer alıyor.MHP, içerik açısından değil de, ancak siyaseten değişikliğe karşı tavır koyabilir. Ama uzlaşmaya da yanaşabilir. CHP'den ziyade MHP'nin ne yapacağını merak ediyorum."
ÖMER TAŞPINAR
Ermeni lobisi çok memnun
"...Şu aşamada artık hem Ankara'nın hem de Washington'un soğukkanlı davranması gerekiyor. Türkiye kanımca ABD ile tansiyonu düşürme yönünde bir adım atmalı. Ankara, nisan ortasında yapılması planlanan Washington'daki nükleer zirveye, ya Başbakan, ya da Dışişleri Bakanı seviyesinde katılmalı. Aksi takdirde ABD ile bütün ilişkilerin Ermeni meselesine endekslendiği yönünde bir izlenim ortaya çıkacak. Zaten Büyükelçi başkente çekilerek yeterince sert bir tepki verildi. Artık gerilimi daha da fazla artırmanın hiçbir anlamı yok. Zira Türkiye ve ABD'nin dış politika gündeminde İran gibi son derece önemli bir konu var. Türkiye bir an evvel tekrar bölgesel bir güç gibi davranmaya başlayarak Washington ile ilişkilerde ölçek düşürmek yerine ölçek yükseltmelidir.Bu arada tabii ki Ermenistan ile normalizasyon konusunda da yaratıcı formüller üzerine kafa yorulmalı. Ortada sınır açma ve diplomatik ilişki yönünde iki protokol olduğuna göre burada bir manevra alanı bulunabilir. Mesela, Ankara Karabağ'da çözüm adına geçici olarak Ermenistan ile sınırı açma kararı alabilir. Ankara böylece protokollerden bağımsız olarak bir iyi niyet adımı atabilir ve karşılığında Erivan'dan da bir iyi niyet jesti beklediğini açıklayabilir... AK Parti dış politikada popülist eğilimler yerine cesaret ve vizyon göstermeli. Başbakan, Kıbrıs ve Annan Planı döneminde yaptığı gibi bugün de hep "bir adım önde" olma stratejisine geri dönerek 2011 seçimlerine reformcu kimliğiyle hazırlanmalı. Aksi takdirde AK Parti yükselmesine farkında olmadan katkıda bulunduğu ulusalcı ve milliyetçi dalganın altında kalacaktır."
GAZETESİ
RAHİM ER
Darbecileri yargılamak
"Anayasa değişiklik paketi hayat bulduğunda bundan Türkiye kârlı çıkacaktır. O düzenlemeler, AK Parti tüzüğünde değil Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yapılmakta. Muhalefet partilerinin olayı iktidar partisine mal ederek buna göre yorumlamaları yanlıştır. Değişiklik için geç kalındı itirazı doğru. İyi ama geç kalındı diye vaz mı geçilmeli? Kör-topal bir anayasa ile yola devam etmek daha mı iyi? Ayrıca bir anaysa geciktiyse bunun tek mes'ulü AK Parti mi? O konuda AK Parti ne kadar sorumluysa diğer partiler de o kadar sorumlu... AK Parti, gündeme sadece bir teklif paketi getirmedi. Bir de bahsettikleri sürprizle karşılaştık.
12 Eylül darbecilerine mahkeme yolunu açacak geçici 15.Madde de Anayasadan çıkıyor, öncekiler değişiklik/ mezkûr madde ise çıkarma/ ihraç. MHP süreye dair itiraz etmekte. CHP paketin tamamını karşı 15. Madde içinse hemen, şimdi, derhal gibi mübalağalı kelimeler kullanıyor. Bu ne demektir? Bu millet 12 Eylül Anayasasından başka düsturla yönetilmeye layık değildir demek. O itirazda hiçbir samimi taraf göremiyoruz. Geçici madde için böyle konuşması ise güya sol tabana mesaj vermek için. 12 Eylülde darbe yaptıktan sonra dünyanın en zengin generali konumuna yükselen paşalar batının büyük dergilerinde kapaktan ifşa edilirken siz sustunuz. Onları yazdı diye ölüme gönderilen Yalçın özer için kimse kılını kıpırdatmadı. Olmaz öyle şey. Tuluat kumpanyasında değiliz. 15. maddeyi getir diğerleri sana kalsın! Halbuki bütün darbeciler yargılanmalı. Tâ Abdülhamid'i devirenlere kadar bütün silahlı zorbalar tarih divanına çekilmeli. En yakında 28 Şubat 12 Eylül ve 27 Mayıs var. 12 Eylül için galiba yol açılıyor. 28 Şubatçılar Ergenekon davasıyla dolaylı da olsa, kısmen de olsa mahkeme önündeler. Ama 27 Mayıs için CHP asla destek olmaz. O gün İsmet İnönü, hırçın ve kışkırtıcı muhalefetiyle asli manevi faildir. MHP'nin destek olması ise bir tarih talihsizliğinden dolayı zordur. Darbecilerin yargılanması, tarihin temizlenmesidir. Temiz bir tarihle yarınlara ışık tutulabilir. Paslı ayna gösteremez."
GAZETESİ
ADEM YAVUZ ARSLAN
Ankara'da taktik savaşları
"...Peki hükümet muhalefetten destek bulabilecek mi? Bu konuda kulislere düşenlere bakılırsa ne MHP ne de CHP'den destek yok. Fakat muhalefet açısından bir açmaz da var. Çünkü talep ettikleri düzenlemeler paketin içinde. Bu durumda siyaseten çıkış yolu olarak Cumhurbaşkanı'nı sahaya çekiyorlar. Şöyle ki; TBMM kulislerinde bir süredir konuşulan bir 'yamalı bohça' senaryosu var. Muhalefet, paketteki bazı düzenlemelere oy vererek 367'nin üzerinde oy almasını sağlayacak. Böylece HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısını düzenleyen 'bomba' hükümetin elinde kalacak. Fakat hükümet kanadı da buna çare olarak 'Paketin tümü oylanır' gibi bir düzenleme öne sürdü. CHP bu aşamada Cumhurbaşkanı Gül'ü oyuna dahil eden bir taktik geliştirdi. Gül'den 'paket tertibine' dahil olmamasını istedi. Bu 'tertip' ifadesi daha çok Perinçek'in jargonu ama Baykal önerisinde ısrarlı. Hatta hukuki mütalaa bile geliştirdi. Fakat AK Parti kurmayları da önceki referandumları hatırlatarak Baykal'ın önerisini boşa çıkartmayı planlıyor. Açıkçası, Ankara tam anlamıyla taktik savaşlarına sahne oluyor. Hükümet şu anda 24 madde olması beklenen paketi en garantili şekilde geçirebilmek için strateji geliştirirken muhalefet de hükümetin referandum sandığında kalması için yeni taktikler geliştiriyor. Bu arada perde arkasındaki teorisyenlerin ürettiği ilginç mühendislik hesapları da Ankara kulislerinde dolaşıyor. Ama şunu ifade etmek mümkün; Türkiye'nin o mühendislik hesaplarını kaldıracak hali yok."
GAZETESİ
AYDIN AYAYDIN
Anayasa değişikliği ve HSYK'nın yapısı
"...HSYK'nın yapısını değiştirmek bu kadar acil idiyse, iktidar partisi neden bugüne kadar durdu da değişikliği tam seçim dönemine girildiğinde gündeme getirdi. Ayrıca, amaç HSYK'nın yapısını değiştirmekse, gerçekte öyle bir yapıya kavuşmalı ki HSYK'da sadece hâkimler ve savcılar bulunmalı. Taslağa bakıyoruz, hâkim ve savcılık mesleği dışında kimler varsa bu kurulda yer alacak. Yargıtay ve Danıştay'dan üye atanacaksa tamam. Kürsüdeki hâkim ve savcılar olacaksa (ki bunun da birçok sakıncası var) onlar da olsun. Ya bunların dışındaki mesleklerden niye üye seçilecek? Bilen yok.Deniliyor ki TBMM de HSYK'ya üye seçsin. HSYK'ya üye olmak için milletvekili veya liderlerin kapısında kul köle olan bir hâkim ve savcılık mesleği mi hedefleniyor? Bunun hiçbir haklı yanı yok.Cumhurbaşkanı kontenjanı olacak. 3 veya 4 üye idareci ve valilerden atanacakmış. Neden? Açıklama yok. Ben öyle istiyorum, olacak demeye ne kadar hakkınız var.Ayrıca adından anlaşılacağı gibi HSYK özerk bir kurul olacaksa Cumhurbaşkanı'na üye kontenjanı ayrılması da yanlış. Cumhurbaşkanlığı makamında hep iktidara yakın bir kişi olmayacağına göre, ilerde bu konuda en fazla eleştiri, bu değişikliği yapmaya çalışan AK Parti'den gelecek. Şimdiden söyleyeyim.Barolar Birliği'nden de HSYK'ya üye atanacakmış. Neden? Barolar Birliği avukatlardan oluşuyor. Avukatlar da hâkim ve savcılarla iç içe olduğu için Barolar Birliği de HSYK'ya üye versin. Allah aşkına bunun neresi doğru?! Avukatlarla mahkemeler iç içe olduğuna göre, Barolar Birliği'nin yönetimine de savcı ve hâkim seçilsin diyen var mı? O zaman Barolar Birliği neden HSYK'ya üye atayacak?.. Bugün HSYK'nın yapısından şikâyet edenler, korkarım ki yarın değiştirilmiş halinden çok daha fazla şikayetçi olacak.Eğer zorunluysa, HSYK'nın yapısının böyle tepkisel bir saikle değil, önümüzdeki seçimlerden sonra oluşacak Meclis'te, üzerinde daha fazla düşünülerek ve çalışılarak değiştirilmesinde büyük yarar vardır."
DIŞ BASIN ÖZETLERİ
AZERBAYCAN:
ESKPRESS:
AHMET DAVUTOĞLU, AZERBAYCAN, TÜRKİYE VE ERMENİSTAN ARASINDA GÖRÜŞME YAPILMASINI TEKLİF EDİYOR
20.03.2010
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan arasında görüşme yapılması teklifini tekrar gündeme getirdi. Bulgaristan'ı ziyareti sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada Davutoğlu şunları söyledi: "Bosna Hersek ile Sırbistan, binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan savaştan sonra ilişkilerini düzeltebildiyse, demek ki Azerbaycan ile Ermenistan arasında da barış sağlama imkânları tükenmedi. Sırplarla çatışmalarımız 1300'lü yıllara dayanıyor. Ermenilerle sorunlarımız ise bir asırlık. Sırplarla birlikte yaşama tecrübemiz de yok. Oysa Ermenilerle birlikte yaşadık. Sırplarla ilişkilerimizin doğasını bir yıl içinde değiştirebildiysek, demek ki Ermenilerle de bunu yapabiliriz." Davutoğlu Ermenistan'ın Türkiye'yi, Dağlık Karabağ ihtilafının çözüm süreci dışında bırakmaya çalıştığını hatırlatarak şunları söyledi: "Erivan bize, Azerbaycan'dan yana olduğumuzu ve bu nedenle ihtilafın çözümünde arabuluculuk yapamayacağımızı söylüyor. Bosna Hersek ile Sırbistan'ı barıştırabildiysek, aynı şeyi Azerbaycan ile Ermenistan için de yapmamız mümkün." Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Elhan Poluhov, Azerbaycan'ın, Dağlık Karabağ ihtilafının adil bir şekilde, uluslararası hukuk normları ve toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesine yönelik bütün teklifleri ve atılan adımları desteklediğini kaydetti.
ÜÇ NOKTA:
MİLLETVEKİLİ AYNUR KULİYEVA: TÜRKİYE, ARABULUCULUK YAPARAK AZERBAYCAN'IN DEĞİL, ADALETİN YANINDA OLACAK
20.03.2010, Hüseyin
Türkiye'nin, Dağlık Karabağ ihtilafı konusunda arabuluculuk yapmasının, ihtilafın adil bir şekilde çözümü için en doğru yol olduğunu bildiren Milletvekili Aynur Kuliyeva şunları söyledi: "Azerbaycan'da gerek milletvekilleri, gerek halkın diğer temsilcileri, defalarca Türkiye'nin de Dağlık Karabağ ihtilafıyla ilgili arabulucu ülkeler arasında yer alması teklifinde bulundular. Bir şeyi anlayamıyorum; Türkiye, hangi kriterlerden dolayı AGİT Minsk Grubu eş başkan ülkelerinden geri kalıyor ki kendisine bu görevin verilmesini hak etmiyor? Eğer Ermeni tarafı, Türkiye'nin Azerbaycan ile yakın ilişkiler içerisinde olmasını mazeret gösteriyorsa o zaman bu ihtilafı ortaya çıkaran Rusya, neden arabuluculuk yapıyor? Türkiye'nin bu konuda arabuluculuk yapması, Azerbaycan'ın yanında olacağı anlamına gelmez. Rusya'dan farklı olarak Türkiye, daha demokratik geleneklere sahip bir devlet. Bu konuda da onun rolü ancak ihtilafın adil bir şekilde çözümünü sağlamak olabilir."
İNGİLTERE:
REUTERS:
KÜRT KOMUTAN ÇATIŞMAYI TEKRAR BAŞLATMA TEHDİDİNDE BULUNDU
21.03.2010, Ayla Jean Yackley
Ayrılıkçıların komutanı, Türkiye'deki en büyük Kürt partisinin kapatılmasının siyasi anlaşmayı daha da zorlaştırdığı için Kürt militanların ateşkesi bozup tekrar Türk güvenlik güçleri ile çatışmaya başlayacağı tehdidinde bulundu. PKK'nın cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan'ın yardımcısı Murat Karayılan verdiği mülakatta, Kürdistan İşçi Partisi (PKK)'nin Türk ordusunun, örgütün üs kurduğu dağlarda bahar operasyonuna başlayacağını tahmin ettiğini söyledi. Karayılan Reuters'a vediği demeçte, "Şayet Türk Devleti askerî operasyonlara ve siyasi aktörler üzerinde baskı kurmaya devam ederse kalıcı bir barış sağlanamaz. Bu saldırılardan ötürü geri çekilmeyeceğiz, bu yüzden bu bahar zorlu ve hassas olabilir." dedi. Türk ajanların 1999 yılında Öcalan'ı Kenya'da yakalamalarından sonra çatışmalar oldukça azaldı ancak Türk ordusunun hem ülkenin güneydoğusunda hem de Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirdiği askerî operasyonlar isyanın sona ermesinde başarılı olmadı. Çatışmaların yeniden başlayacağı bir tarih olup olmadığı sorulduğunda Karayılan, "Siyasi çözümün temeli yok ediliyor, Kürtler savaşa zorlanıyor. Şayet adım atılmazsa bu tekrar savaşı başlatacak. Bir ya da bir buçuk ay kaldı." dedi. Karayılan, "Artık şiddete yer yoktur demiyoruz. Ancak şiddet bir yere kadar sürer, toplumsal sorunların diyalog ile çözülmesi gerektiğine inanıyoruz." dedi. Karayılan, PKK'nın, yarısından çoğu Irak'ın yarı özerk Kürdistan bölgesinde üslenmiş 7000 savaşçısı olduğunu söyledi. İsyancılar Türkiye'nin Kandil Dağlarındaki ormanlık vadilere yaptığı düzenli bombardımanların PKK'nın tesislerine pek az zarar verdiğini söylüyor ancak uzmanlar saldırıların örgütün ikmal yollarını çökerttiğini bildiriyor.
EL HAYAT(Arapça yayımlanıyor):
ERDOĞAN, ERMENİLERLE İLGİLİ SÖZLERİNİN SAPTIRILMASINI ELEŞTİRDİ
20.03.2010, Yusuf el Şerif
Başbakan Erdoğan daha önce yaptığı ve Türkiye'de kaçak çalışan yüz bin Ermeni'yi ülkeden göndermekle tehdit ettiği açıklamasını savundu ve uluslararası medya ile Türk medyasının, sözlerini, sanki Ermeni asıllı Türk vatandaşlarını kovmayı kastedermişçesine saptırdığını ifade etti. Erdoğan, Ermeni hükûmetinin, açıklamaların normalleştirme sürecindeki ilişkileri olumsuz yönde etkilediği yönündeki ithamlarını da reddetti ve aslında Avrupa ve ABD'deki Ermeni lobisine yanıt vermek istediğini söyledi. Bu açıklamaları saptırmaya çalışanların kötü niyetle hareket ettiğini belirten Erdoğan, bu kişilerin, Türkiye'nin bir yıl kadar önce Ermenistan sınırı yakınlarındaki en önemli Ermeni Ortodoks kiliselerinden birini nasıl restore ettiğini ve ilişkileri normalleştirmek için Ermenistan'a nasıl el uzattığını unuttuklarına dikkat çekti. Erdoğan, bütün bunların kişisel iradeyle yapıldığını da sözlerine ekledi ve özür çağrılarını reddetti. Erdoğan, "Kimden özür dilememiz gerektiğini, çok iyi biliyoruz." dedi. Erdoğan ayrıca muhalefetin konuyla ilgili daha önceki saldırılarına rağmen anayasa değişiklik paketinin bir taslağının muhalefet partilerine ve medya kuruluşlarına gönderileceğini de belirtti. Beklenen değişiklikler arasında Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerinin yeniden tanımlanması, bir partiye karşı dava açmadan önce Meclisten izin alma zorunluluğunun getirilmesi, HSYK'nın yapısının değiştirilmesi ve üye sayısının 7'den 21'e çıkarılması, ayrıca cumhurbaşkanı ve meclisten temsilcilerin de üyeler arasında yer alması gibi yenilikler bulunuyor.
ABD:
VOICE OF AMERICA:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI BAŞARILI AFRİKA ZİYARETİNİ TAMAMLADI
17.03.2010, Ntaryike Devine Jr.
İş adamları, bakanlar, milletvekilleri ve gazetecilerden oluşan 120 kişilik bir grupla dün Kamerun'a giden Türkiye Cumhurbaşkanı, Afrika'ya ilk ziyaretini yapmış oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kamerun'da ev sahibi Cumhurbaşkanı Paul Biya ile ikili anlaşmaları imzaladıktan sonra ülkesinde döndü. Anlaşmalar, tarım alanında daha yakın iş birliği oluşturma ve diplomatik ve hizmet pasaportları olan Kamerunlulara vize uygulamasını kaldırma taahhütlerini içeriyor. Dünyada gelişmiş ülkeler arasında 15. sırada olan ve Avrupa ve Asya arasında stratejik bir konuma sahip Türkiye, Afrika için önemli bir ticari ortak. Türkiye, birçok Afrika ülkesi gibi Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Örgütü üyesi. Cumhurbaşkanı Gül, ülkesinin ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve yabancı düşmanlığıyla mücadelede kararlılıkla ilerleyeceğini belirtti. Gül, Türkiye'nin Afrika'ya varlık getirmeyi ve sağlık, eğitim, kırsal gelişim, enerji ve diğer alanlarda Afrika ile ilişkilerini genişletme ve çeşitlendirmeyi amaçladığını söyledi ve bu durumdan hem Afrika hem de Türkiye'nin kazanç sağlayacağını savundu. İki ülke arasındaki ticaretin, potansiyelin çok altında kaldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Paul Biya, ticari ilişkilerin gelişeceğini belirtti. Türk iş adamlarının, Kamerun'un stratejik konumundan, Gine Körfezi'ndeki siyasi istikrardan ve ayrıca şirket kurma süresi ve maliyetin düşük olmasından faydalanmalarını isteyen Biya, tarım, yiyecek, tekstil, turizm, altyapı ve gayrimenkul gibi birçok sektörde büyük yatırım fırsatları olduğunu belirtti.
ALMANYA:
RHEINISCHE POST:
TÜRKLER AB ÜLKELERİNE VİZESİZ GİRMEK İSTİYOR
19.03.2010, Thomas Seibert
Türkiye en kısa zamanda, vizesiz seyahat edebilmek için gereken bütün şartları yerine getirmek istiyor. Bu nedenle konu, 29-30 Martta Başbakan Angela Merkel'in yapacağı Türkiye ziyaretinde kilit rolü oynuyor. Siyasetçiler bu aralar Avrupalı muhataplarıyla bu konuyla ilgili konuşmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Sırbistan, Karadağ ve Makedonya vatandaşları AB ülkelerine vizesiz giriş izni aldığından bu yana Ankara baskı yapıyor. Türkiye resmî olarak AB adayı olarak hâlâ vize zorunluluğu bulunduğu için haksızlığa uğradığını düşünüyor. Yugoslavya'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan yeni devletlerin vatandaşları, AB üyelik müzakerelerine bile başlamamalarına rağmen vizesiz seyahat edebiliyor. Bu nedenle şimdi Ankara'daki hükûmet, vatandaşları için vizeyi kaldırmak için uğraşıyor. Bunun için Türkiye'nin, bu yaz dağıtılması düşünülen biometrik pasaportlara ihtiyacı var. Ayrıca Ankara'nın, mülteci siyaseti konusunda da adımlar atması gerekiyor. Bu AB için bir avantaj olabilir: Türkiye, Avrupa'da yeni bir hayata başlamak isteyen Orta Doğulu, Asyalı ve Afrikalılar için önemli bir geçiş noktası. Türk makamları, 2008 yılında 62.500 mülteci yakaladı. Aralarından Batı'ya kaçmayı başaran kaç kişinin olduğunu ise kimse bilmiyor. Türkiye, toprakları üzerinden Avrupa'ya girmeyi başaran mültecileri, sınır dışı edildiklerinde ülkeye geri almayı reddediyor. Türk vatandaşları için vize serbestliği isteyen Ankara, AB ile bir anlaşma çerçevesinde uzlaşmak zorunda.
FRANSA:
AFP:
TÜRKİYE BAŞBAKANI KAÇAK ERMENİLERİ SINIR DIŞI ETME TEHDİDİNİ YENİDEN ELE ALDI
20.03.2010
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, Ermenileri sınır dışı etmek konusunda bu hafta yaptığı tehdide değinerek Türkiye'de yaşayan kaçak Ermenileri hemen sınır dışı etme niyetinde olmadığını ifade etti. Bununla birlikte Erdoğan, Batılı ülkelerden, Türkiye'yi Ermeni halkına "soykırım" yapmakla suçlamaya son vermelerini istedi ve söz konusu ülkeleri Türk-Ermeni ilişkilerine "müdahale" etmekle suçladı. Başbakan, Türk sanatçılarla yaptığı görüşmede, ihtarlarının aslında kaçak Ermeniler konusundaki hoşgörülü yaklaşımlarına dünyanın dikkatini çekme amacında olduğunu belirtti ve bunun, hemen sınır dışı etme yönünde bir karar alacakları anlamına gelmediğini ifade etti. Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: "Söylediğim şey soykırım konusunda bu asılsız kararları oylayan ülkelerin bu meseleyle ilgili insani yaklaşımımızı gözden geçirmeleri gerektiğidir... Söz konusu ülkeler komşularımızla olan ilişkilerimize müdahale etmemeli." Başbakan kaçak göçmenler konusunda, "İyi niyetimizi gösterdik. İhtiyacı olanlara karşı hoşgörümüzü gösterdik... ve bunu yapmaya devam edeceğiz." dedi.
MISIR:
EL CUMHURİYE:
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ULUSLARARASI ÖDÜL KAZANDI
21.03.2010
Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e, uluslararası ilişkilere yaptığı katkılar nedeniyle prestijli bir ödül verildi. İngiltere'nin "Chatham House" olarak da bilinen Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Türk lideri ülkesinin Orta Doğu ile ilişkilerini geliştirme ve Irak'taki guruplar arasında aracılık yapma çabalarından dolayı ödüle layık gördü. İngiltere merkezli bu düşünce grubu Gül'ü ayrıca Kıbrıs'ı birleştirme ve 2009 yılında Afganistan ve Pakistan liderlerini bir araya getirme çabalarından dolayı övdü. Grup, Ermenistan ve Türkiye arasında uzlaşma çabaları nedeni ile de Cumhurbaşkanını takdir ettiklerini bildirdi.
RUSYA:
VZGLYAD:
TÜRKİYE İRAN'IN NÜKLEER SORUNUNUN DİPLOMATİK YOLDAN ÇÖZÜLMESİ ÇAĞRISINDA BULUNDU
19.03.2010
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran'ın nükleer sorunlarının diplomatik yoldan çözülmesi gerektiğini ifade etti. Bulgaristan'daki Diplomasi Enstitüsü'nde yapılan açık ders sırasında soruları cevaplayan Davutoğlu, "bütün milletlerin nükleer teknolojisini barışçıl amaçlarla kullanma hakkına sahip olduğunu" vurguladı. Türk bakan aynı zamanda insani ilkelere aykırı düşen nükleer silahın geliştirilmesine karşı çıktı. Davutoğlu, "Nükleersilah yapma fikrini bile devletlere düşündürmeyecek yeni bir dünya düzeni gerekiyor." dedi. Davutoğlu, İran ile dünya toplumu arasında mevcut ve tartışma konusu olan bütün sorunların en mantıklı ve adil kararları doğuran bir yol olan diplomatik yoldan çözülmesi gerektiğini belirterek ek yaptırımların uygulanmasına karşı çıktı. Davutoğlu şunları söyledi: "Kuşkusuz, kriz döneminde birçokları sorunlara fazlasıyla duygusal bir tepki gösteriyorve bunun sadece çatışmayı alevlendirdiği ve gerilimi tırmandırdığını unutuyor. Sorunları çözmenin en iyiyolu diplomasidir. Bu yolu ve daha yumuşak bir söylemi izleyerek mevcut sorunları acısız bir şekilde hâlledebiliriz. Bunun yanı sıra, ekonomik ilişkileri daha etkin bir şekilde geliştirmek gerekiyor ve bu da tutumların yakınlaşmasına katkıda bulunacak. Aynı zamanda İran da uluslararası taahhütlerini yerine getirmeli ve diyalog için daha açık olmalı."
ERMENİSTAN:
PANORAMA:
DAVUTOĞLU: ERMENİLERE VE TÜRKLERE SORUNU KENDİ ARALARINDA ÇÖZME FIRSATI VERİN!
20.03.2010
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu resmî ziyaret için geldiği Bulgaristan'da yaptığı konuşmada, "Ermenistan'a ve Türkiye'ye sorunu kendi aralarında çözmesi için fırsat verin!" dedi. ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde kabul edilen Ermeni soykırımı tasarısına değinen Türkiye Dışişleri Bakanı, Barack Obama ABD Devlet Başkanı seçildiği günden beri Türkiye ve ABD ilişkilerinin mükemmel bir hâle geldiğini ancak geçtiğimiz son iki ay için aynı şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Davutoğlu, "Bölgesel politika ABD'nin stratejik konseptine etki etmemelidir. Türkiye ve Ermenistan arasında protokoller imzalandı. Ermenistan ve Türkiye'nin, Ermeni ve Türklerin sorunu kendi aralarında çözmelerine izin verin. Umarım Ermeni ve Türk otoriteler ABD'nin, bu sorunun kendi hükümlerine bırakılması gerektiğini anlamasını sağlarlar." dedi. Türk basın kaynakları Davutoğlu'nun Bulgaristan Parlamento Başkanı ile görüştüğünü bildiriyor. Parlamento başkanı, Davutoğlu'na, Ermeni soykırımı tasarısının gündeme alınma teklifinin reddedildiği hakkında bilgi verdi. Bulgaristan'ın muhafazakâr partisi "Düzen, Hukuk ve Adalet" Partisinin ülke parlamentosuna incelenmek üzere Ermeni soykırımını kınayan resmî bir açıklama sunduğunu da hatırlatalım.