Alıntı:
Ukbâ Nickli Üyeden Alıntı
Bu vesile ile içeriği takip etmek büyük keyif. Emeğinize sağlık yeni dizeleri bekliyoruz.
|
Ben teşekkür ederim okuduğunuz için

Evet, beğendiğim paragrafları kalıcı hâle getirmiş oluyorum ben de, ayrıca alamayanlar için okuma şansı oluyor, almak için tereddüt edenlere de fikir oluyor konu itibârı ile...
Ve alıntılarıma Minikkelebek'in yorumları ile bakmak çok hoş, ve verimli oluyor...
Kalbin kapıları vardı. Korunması kolaydı. Ama vesvese, kapıları bir bir aşarak girmiyor, kalpte doğuyordu. Olan, doğrudan kalp evinde, gönül hanesinde oluyordu. Neticede, vesvesenin kalpte doğan ağacı Âdem'in içine önce tohumunu bıraktı. Sonra tohum çatladı, filiz başını kaldırdı. Âdem'in içini kapladı. Başka da hiçbir şeye yer kalmamıştı.
Zemin hazır olmasaydı minicik bir tohum nasıl bu kadar kolay tutunabilirdi?
Âdem nihayetinde. İnsandı. Topraktandı bedeni.
***
...
Ben kendimi o yasak ağacın altında buldum. Adını Sen sınav koydun. Düşmekten başka yolum, yasak meyvenden başka azığım yoktu bu oyunda. Bunu Sen de biliyordun. Oyunu Sen kurdun. Ben sadece oyuncuydum.
Yürüdüysem de Sen değil miydin yürüten? Öyleyse beni suçlaman neden?
DİYEBİLİRDİ. AMA DEMEDİ.
ÇÜNKÜ: Filbahar ağacının altında, büyük meleğin cümlelerini sese çevirdiği, zihnindeki Kelimeler Kitabı'nda İrade'den öteye geçemese de Kalb'e kadar gelebildiği o kendini bilme ânında, içindeki Rahmanî nefesin de anlamını bilmişti.
Kendi içindeki ruhumdan'lığı, yani ki O değilse de O'ndanlığın bilgisine ermişti.
Bu fark edişle, bu bilişle sorumluluğu kendi üzerine alırken, O'nun kendisine kattığı nefesin eylem gücünü de yüceltti. Bu yüceltmeyle kadrini kıymetini, oyuna rağmen oyunculuğunun sebebini hikmetini bildi.
Yine de Âdem'i. "Akletmeye" devam etti. Hepsi de soru çekimindeydi:
O Rahmani nefesin kendisine verdiği gücün eylemiyle, eylemin gücüyle; Âdem mi atmıştı adımını?
Olacak olanın olmadığı bu oluşta Rahman, kendi adımını bilir gibi mi bu adımı bilmişti?
Öyleyse kimse kimseye zorla bir şey mi yazmamış, bir şey mi çizmemişti?
Kendisine önerilen dümdüz yolda yürüyebilseydi, bütün bu yaşadıkları görülmemiş bir rüya olarak mı kalacaktı? Sadece Alîm Allah'ın ilminde mi var olacaktı?
O yol ayrımında Âdem biraz durmuş, beklemişti. Kendisiyle cebelleşmiş, sendelemişti. Düşmüştü sonunda, ayağı kaymıştı. Ama en fazla düştüğü ânda bile özgürdü, öyleyse o mu seçmişti o mu istemişti?
Sonu yoktu düşünmenin. Sorular sel sağanık. başını çevirdi Âdem. Belli ki yasak ağacın altında ne tamamen mecburdu ne tümüyle başına buyruktu.
Boyan boya yarılmış filbahri ağacının gövdesinden geçirdi elini.
Bıraktı akletmeyi.
Alîm olan O'ydu, o kendisine talim ettirenle yetindi.