İlk olarak Nazan Bekiroğlu farkettirdi bunu bana.
O şiir gibi anlatımıyla Yusuf ile Züleyha'da...
;
Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.
Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.
Söz de,
aşk da,
ne benim ne senin.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru
ne kadar Allah’tansa,
mülk gibi söz de ve aşk da
O’ndan.
“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsan da,
beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.
Değil mi ki her şey O’ndan,
gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.
İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icrabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.
Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığı yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.
.
|