Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-04-2010, 17:13   #3
Kullanıcı Adı
montenegro
Standart
O günlerde başlayan ve halen devam eden, tarihte emsali görülmemiş gizli dinsiz ve mason komitelerinin hakimiyetinde, ahirzamanın bu acib insanların dinî durumları Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine sorulmuş ve bu gelen cevap verilmiştir:

«27 Haziran 1934 Çarşamba
Aziz, sıddık ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re'fet Bey!
Senin faik zekân ve dikkatin, sorduğun suallerin çoğuna cevab verebildiği için, muhtasar cevab veriyorum, gücenme. Seninle çendan konuşmak istiyorum, fakat vaktim müsaadesizdir.

Müslim-i gayr-ı mü'min” ve “mü'min-i gayr-ı müslim”in manası şudur ki:
Bidayet-i Hürriyette İttihadçılar içine girmiş dinsizleri görüyordum ki; İslâmiyet ve şeriat-ı Ahmediye, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye ve bilhassa siyaset-i Osmaniye için, gayet nâfi' ve kıymetdar desatir-i âliyeyi câmi' olduğunu kabul edip, bütün kuvvetleriyle şeriat-ı Ahmediyeye tarafdar idiler. O noktada müslüman, yani iltizam-ı hak ve hak tarafdarı oldukları halde mü'min değildiler; demek müslim-i gayr-ı mü'min ıtlakına istihkak kesbediyordular.
Şimdi ise firenk usûlünün ve medeniyet namı altında bid'atkârane ve şeriatşikenane cereyanlara tarafdar olduğu halde; Allah'a, âhirete, Peygamber'e imanı da taşıyor ve kendini de mü'min biliyor. Madem hak ve hakikat olan şeriat-ı Ahmediyenin kavaninini iltizam etmiyor ve hakikî tarafgirlik etmiyor, gayr-ı müslim bir mü'min oluyor. İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, bilerek İslâmiyetsiz iman dahi dayanamıyor, belki necat veremiyor, denilebilir.» (Barla Lahikası sh: 349)
montenegro isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla