Cari açık ve enflasyonun arkasında ise enerji-emtia fiyatları başta gelmekte idi. Yani talebi kıssanız da arz şoklarına dayalı bir enflasyon baskısı işi çetrefilleştiriyordu. Derken kriz geldi ve bunları öteledi. Peki şimdi 2009'un son çeyreğinde ekonomi beklentileri aşarak yüzde 6 büyüdü. 2010'un ilk çeyreğinde ise çift hanede bir büyüme bekleniyor. Tabii geçen sene aynı dönemde ekonomi yüzde 14,7 küçüldüğünden, beklenen büyümede çok güçlü bir baz yılı etkisi olacak. Ardından ise büyümede zorlanacağız gibi. Zira daha 'bismillah demeden' enflasyon çift haneye çıktı ve kurdaki görece uygun düzeye rağmen cari açıktaki artış eğilimi de tedirgin edici. Yılın sonunda cari açığın 30 milyar dolara yaklaşması kuvvetle muhtemel. Cari açık 2010 yılında mesele teşkil etmez, ancak sonrasına bakmak lazım. Artan emtia fiyatları, bilhassa petrolün varilinin 70 doları aştığı ortamda şimdilik cari açık problemi ciddi düzeylerde kalacak demektir. Petrol daha şimdiden 85 dolar.
Açıkçası lafı getirmeye çalıştığım yer şu: Türkiye 2002-2006 arasındaki yüksek büyüme temposuna zor geri döner. Türkiye verimlilik artışı, eksik kapasitelerin kullanılması, yeniden yapılanma, yeni yatırımlar ve dış talepteki itme sayesinde bir hamle yaptı. Ancak şimdi bir yandan olumsuzlaşan dış şartlar, öte yandan da 'yapısal' problemler sebebiyle gelip duvara dayandık. Türkiye'nin bu duvarı itmesi, büyüme için kendine yer açması gerekiyor.
Şekilde gösterildiği üzere, 2004 yılından beri Türkiye'de hem özel hem de kamu yatırımlarının artış oranları düzenli olarak düşmektedir. Oysa aynı dönemde ihracat artmaya devam ederek hızla 130 milyar doları aştı. Ancak tahmin edileceği üzere, yatırım ivmesinin kaybolduğu bir ortamda artan ihracat, olumsuz kur şartlarının da etkisiyle, ithalatı patlattı.
Öte yandan burada kalkıp suçu Merkez Bankası'na atıp işin içinden sıyrılmaya çalışmak boş teselli, ayrıca etik de değil. Türkiye tabii ki 'kur modelini' tartışmalıdır. Bunda kuşku yok. Ben de tartışacağım. Ancak esas çözüm başka yerlerde.
Bir kere acilen bir emek piyasası reformuna ihtiyaç var. Bunun için işverenler ile sendikaların anlaşması gerek. Birtakım odalar sırf 'işsizliğin çözümünde gayretliler' görüntüsü vermek için rol çalmak yerine, sendikalar da slogan üretmek yerine bir araya gelip anlaşsınlar. İşte bu noktada Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş'un eleştiri ve önerileri de devreye alınabilir. İstihdam yükleri, girdi maliyetlerinin düşürülmesi gereği var. Teşviklerin ve yabancı sermaye girişlerinin sonuç vermesi için sağlam bir sanayi envanteri, güven veren bir sanayileşme perspektifi, aktif bir ekonomik koordinasyon mekanizmasının işletilmesi, bu arada olaylara aşırı bir şekilde malî cepheden bakmak yerine daha reel sektör odaklı bakış açısı gerekiyor. Kurtulmuş'un da önerdiği gibi, çok ortaklı yapıları etkinlikle hayata geçirmek üzere de sermaye piyasası reformu gerekiyor.
Açıkçası yargı freninin bir ülkenin önünü bu kadar tıkadığı başka bir devran hatırlamıyorum. Zira yukarıdaki yapılanmanın devamı istikrara ve ikinci nesil reformlara bağlı ki, istikrarı bozan da reformları engelleyen de sivil ve askerî bürokrasi.
İbrahim Öztürk.