Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-11-2010, 10:14   #286
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
İlginç bir gelişme, 1962 yılında yaşanmıştır. O tarihlerde 'Cumhuriyet' gazetesinde Dış Haberler sorumlusu ve gece yazı işleri müdür yardımcısı olarak çalıştığım için çok iyi hatırlıyorum. O yıl,'Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Fiiller Hakkında' 38 sayılı kanun çıkarılmış ve bu kanunun bazı hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülerek üç ayrı iptal davası açılmıştı. Anayasa Mahkemesi, bu davaların üçünü de reddetmiştir ve her üç red kararında da şu ibare bulunmaktadır:
'Anayasa Mahkemesi'nin görevi, Anayasa Hukuku bakımından, yasama organını denetlemektir'.
Dikkat edilsin: 'Yasama organını denetlemek'! Söyler misiniz bu, kanundan vazife çıkartmak yerine, durumdan vazife çıkartmak değilse, nedir?
Şimdi sormak gerekiyor: Yargıyı siyasallaştıran kim? Siyaset mi, yoksa Yargı'nın bizzat kendisi mi? Yargının kendi kendisini siyasallaştırmasının başlangıç tarihi, 1962 yılına çıkmaktadır.
Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Afa Yayınları arasında çıkan 'Rejim ve Asker' adlı kitabında, 1961 Anayasası'nın 147. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'nin 'yasama organını denetlemek' gibi bir görevi ve yetkisi bulunmamasına rağmen, 1962 tarihli üç Anayasa Mahkemesi kararında da bu ibarenin yer almasını 'tuhaf' bulmaktadır.
Sadece 'tuhaf' değil! Bu, düpedüz yetki aşımıdır ve yetki sınırlarının dışına çıkarak, kendini 'yasama organını denetleme' iktidarına sahipmiş gibi görmek ve göstermek, Anayasa Mahkemesi'nin son üç yıldır ve herhalde 1961 tarihli kararı bir nevi içtihad farzedip bu yetkiyi kendinde vehmederek hayata geçirdiği kararları, en hafif tabirle, şaibeli hale getirmemiş midir?Üstelik Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırı kararlarını denetleyecek bir merci de yoktur! İyi mi?
Şimdi, yazıya başlarken sorduğumuz soruyu tekrar soralım: Siyaset ya da Yasama mı yargıyı köstekliyor, yoksa kendisini, Anayasa'da olmadığı halde 'yasama organını denetlemek'le görevli zanneden yüksek Yargı mı yasama organını (TBMM'yi) vesayet altına almaya kalkışıyor? Cevap apaçık ortada...
Prof. Dr. Kemal Karpat, Timaş Yayınları arasında çıkan 'Asker ve Siyaset' adlı kitabında, '[b]ağımsız yargının da yeni anayasal sistemin işleyişini kolaylaştıran bir araç olmaktan çok, işleri aksatan bir engel olduğu[nun] zamanla anlaşıldı[ğını]' belirtiyor ve 'Yasama organının her türlü denetiminden kurtulmuş olan Yargının (...) çıkmaza girdi[ğini]' ifade ettikten sonra tastamam şunları yazıyor: 'Bir avuç yargıç, her ne kadar, görünüşte kamuoyu baskısı ve siyasal görüşleri dikkate alma zorunluluğundan kurtulmuş olsalar da, dışardan gelen siyasal etkilere, hukukun kendisinden daha çok ağırlık vermekteydi. Bilhassa yeni Anayasa Mahkemesi genellikle çeşitli çıkar grupları tarafından kendi görüşlerini desteklemek için kullanılmaktaydı.' Başka söze hacet var mı?
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla