Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-11-2010, 23:09   #38
Kullanıcı Adı
Mavera
Standart
Yaşar Nuri Öztürk

Hac ve kurban üzerine

Saygıdeğer okuyucularım, aziz Türk halkı, değerli basın mensubu meslektaşlarım! Günlerdir siz sordunuz, bense ‘Kendi sütunumda açıklayacağım’ diyerek sizden izin istedim. Hac ve kurban konusunda yıllardan beri açıkladığım düşüncelerimi bir kez daha ifade ediyorum.
Ben, Kur’an"ın bana kazandırdığı vicdan ve irfanla şöyle düşünüyorum:

İslamî esası, yoksullara yardım (infak) olan Kurban Bayramı, hayvanlara işkence, İslam’a utanç getirme ve Allah ile aldatan deri vurguncularına (resmî ve gayri resmîsi) rant sağlama şölenine dönüştürülmüştür. İslamî, ilahî, insanî bir yanı neredeyse kalmamıştır.

Bunun adı bayram değil

Demir sopalarla ölesiye dövülen hayvanlar, kan gölüne döndürülmüş sokaklar, kan ve boğazlama seyretmekten kekemeleşen, ruhsal dengesini yitiren çocuklar... Ve adı bayram...

Allah da bilenler de biliyor ki böyle bir bayram vahyin dininden onay alamaz...

Böyle bir olguya bayram diyen bir dine saygı duymayı kimden bekleyebilirsiniz? İşte, dünya... Saygı duymuyorlar. Duymazlar. Sen istediğin kadar bağır: ‘Gávurlar, káfirler, falanlar, filanlar...’

Eğer dinle kastedilen, Kur’an’ın getirdiği İslam ise, vicdan ve irfanı kararmamış herkes bilsin ki, Allah, insanlara layık göreceği ákıbeti, yapılan işlere bakarak belirleyecektir, işleri yapanların iddia ve kuruntularına göre değil...

Aforoz ve iddia ile cennet devrini Kur’an kapatmıştır. Kimse kendini aldatmasın!...

Hayvanlar haklarini alacak

Aforoz ve iddiaları bir yana bırakalım da işe ve esasa bakarak bazı tespitler yapalım:

1. Muazzez Peygamberimizin beyanına göre, mahşer günü, hayvanlar da haklarını almak üzere insandan ve hemcinslerinden davacı olacaklar ve şikáyetleri dinlenecektir. Bizzat o Resul’ün beyanıyla: ‘Boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.’ Bu böyle olacaktır da o mazlum hayvanları demir çubuklarla, dünyanın gözleri önünde dakikalarca darbeleyen, böğürten ve nihayet acılar içinde yerlere yığan taş yüreklilerle, bu olup bitenlere yıllardır seyirci kalanlar o hayvanlara hesap vermeyecekler mi?

Hiç kimse, ‘Ben bu hayvanları, kurban etmek için işkenceye tabî tuttum. Dünyaya din adına sadizm seansları izletmemin maksadı budur; ibadet, kurban kastıyla yaptım...’ diyerek Allah’ın gazap ve azabından kurtulamayacaktır. Bu zulmü yapanlar da buna engel olmayanlar da hesap vereceklerdir. Resmîsi, gayri resmîsi ile...

Yardım mı, kan bayramı mi?

2. Yoksullara infak yani yardım bayramı olması gereken bir bayramı kan akıtma, kafa kesme, can yakma, işkence ve nihayet deri çarpma uygulamasına dönüştürenler ve böylece Allah’ın dinine dünyanın önünde karalama kapısı açanlar, bu yolla vücut verdikleri günahları hiçbir ibadet ve niyazla silemezler. Allah yakalarını bırakmayacaktır.

3. Bayram ve ibadet (háşa) adı altında yürütülen bu şiddet, vurgun ve kan uygulaması devam ettikçe bu toprakların üstüne Allah’tan öfke, eziyet, hatta lanet yağacaktır. Çünkü mazlum hayvanlar bizi göklere şikáyet etmeye devam etmektedir. O şikáyetleri hiçbir söz hüneri, hiçbir riyakár takva edebiyatı ortadan kaldıramaz. Gaddarlıklara tüm dünya tanıktır; Allah zaten tanıktır.

İslam’ın buyruğuna aykırı

4. Hac ibadeti adı altında kesilen üç milyon kurbanın yaklaşık iki buçuk milyonunun, değerlendirilememek yüzünden telef olduğu, 9 Mart 2001 tarihli gazetelerde yer almıştır. Milyarlarca aç ve sefil insanı barındıran bir yerküre ile milyonlarca aç ve sefil insanı barındıran bir İslam dünyasının gözü önünde böyle bir zulüm ve israfı (israfın bir anlamı da zulümdür) hem de ibadet adıyla sergilemek tam bir hüsrandır; dini-İslam’ı yanlış anlamak veya çarpıtmaktır; dinlerin tüm ilkelerine, İslam’ın tüm taleplerine, beklentilerine, buyruklarına aykırıdır.

Bu aykırılıkların sergilendiği bir hac merasiminin de müslüman topraklara Allah’ın öfkesini yağdıracağını Kur’an’dan öğrenmiş bulunuyorum. Böyle bir hacca katılanlar, doğmuş bulunan bu günahlara ortaktırlar. Hepsinin tövbe ederek Allah’tan af, haklarına zarar verdikleri yoksullarla, canlarını bir hiç uğruna aldıkları hayvanlardan özür dilemeleri gerekmektedir.

Dine saygıları varsa, ivedilikle yapacakları şey budur...

5. Doğmuş bulunan günahların baş sorumlusu, dini temsil ettiklerini söyleyen, ama dinin gerçeği yerine hurafe ve bid’at anlatan kişilerdir. Türkiye için konuşursak, gerçekleri halka açıklamayan, günü kurtarmaya ve ona-buna şirin görünmeye uğraşan Diyanet İşleri Teşkilatı ’dır. Bu teşkilatın en üst düzey fetva yetkililerinin, bayram münasebetiyle halka, Kur’an’ın açık beyanlarının tam aksine, bir Cahiliye mantığıyla, şu yolda konuştuklarını bizzat dinlemiş bulunmaktayım: Kurban kesip kanı akıtmak bizatihi ibadettir. Kan akacak ki bizim içimizdeki kinleri, şiddet ve nefret duygularını alıp götürsün. Allah ve Peygamber böyle istiyor...

Kanlar Allah’a ulaşmaz

Hayır, háşa, Allah ve Peygamber böyle istemiyor. Sizin kan ve boğazlamayı dinleştiren laflarınızın tam aksine, Alah’ın kitabı şöyle diyor: ‘O kesilen hayvanların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; Allah’a sizin takvanız ulaşır.’ (Hac Suresi, 37)

O takva ise, Kur’an’ın infak dediği paylaşımdır, yardımdır. Bu yardımı hayvan canı almadan, yoksulun ihtiyacına daha çok yarayacak bir parayı vererek yerine getirmek isteyenlerin önünü neden açmıyorsunuz? Neden sevabın hayvan boğazlamak değil, açlara ve yoksullara yardım etmek olduğunu söylemiyorsunuz?

Onun-bunun hatırını, ‘aferinler’i kazanmak kolaydır; lafı yuvarlarsınız, olur biter ama bu tutumun yol açtığı günahlarla, hayvanların şikáyetlerinden doğan tanrısal öfkenin çıkaracağı faturayı o aferinler ödeyemez.

Allah, tüm yanlışların, günahların, zulümlerin, aldatmaların, din adına yalan söylemelerin hesabını elbette soracaktır. Ve soruyor.

Ben, bu olup bitenlerden acı duyan bir müslüman sıfatıyla şu kanaate varmış bulunuyorum: Allah, ibadet adı altında işlenen bu günahlara karşılık olarak topraklarımızın üstüne öfke yağdırıyor ve iki yakamızı bir araya getirmiyor. İşte, bakın, dünyanın orasında-burasında ‘program ve para’ dilenmek için dolanıp duruyoruz...

6. Diyanet İşleri, hiç vakit yitirmeden halka şunu açıklamak zorundadır: Kurban, Allah’a yaklaştıran davranış demektir. Kurban Bayramı adıyla anılan günlerde bu davranış, infak yoluyla yapılır. Hayvan kesip et dağıtmak bu infakın bir uygulamasıdır ve daha çok, uzak diyarlardan hacca gelmiş insanların doyurulması için kullanılmış bir yoldur.

Diyanet’e sesleniyorum...

Günümüzde, kurbanlık hayvan kesmenin, bu şekliyle bir anlamı hemen hemen kalmamıştır. İslam’ın taleplerine en uygunu, kurbanlık hayvanın tutarı olan meblağı, yoksulun ácil ihtiyacını karşılayacak şekilde ona para olarak vermektir. Halkımızı, bu tür bir uygulamayı öne çıkarmaya çağırıyoruz... Ancak, kurbanlık hayvan kesmekte ısrarlı olanların bunu, hayvanın acısını asgariye indirecek şoklama yöntemiyle yapması gerekir; aksi kesimlere izin vermeyeceğiz. Verirsek, hepimiz Allah katında sorumlu oluruz...

Diyanet halka bunları söylemeliydi. Söylememiştir, söylemiyor. Dinin ve dindarın kendisinden beklediğini yapamıyor veya yapmıyor.

Diyanet’i kotaran meslektaşlarıma sesleniyorum: Bunu yapın! Bunu yaparsanız, hayvanlar sizden şikáyet yerine size dua edeceklerdir. Ve tabii ki Allah, topraklarımız üzerine öfke yerine rahmet indirecektir.

Ben, bir Kur’an mümini olarak böyle düşünüyor, dinden ve İslam’dan bunu anlıyorum. Bugün izlenen yolu onaylayacak hiçbir Kur’an beyyinesi bulamıyorum.

Hac bu değil, yapma kardeş!

Şeytan taşlama denen örfî uygulama yüzünden her yıl onlarca (bazan yüzlerce ve binlerce) insan ölmektedir. Bu yıl da onlarca insan öldü. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’dan öğrendiklerimi sizlere aktarmak istiyorum:

1. Haccın şartları içinde şeytan taşlamak diye bir şey yoktur. Bu bir geleneksel-sembolik uygulamadır. Terk edilmesi, hacca en küçük bir zarar getirmez. Terk edilmemesi ise onca insanın ölümüne yol açmaktadır.

Bu gerçek bilindiği halde, bu ölümcül uygulamayı sürdürenler, ‘taksirle ölüme sebep olmak’ tan sorumlu olmazlar mı?

Bugünkü uygulamaya uygun olarak hacca gidenlerin şu hesabı yapmaları kaçınılmazdır: Acaba hacdan alacağımız sevap, içinde yer aldığımız ‘taksirle adam öldürme’ günahının bize yükleyeceği sorumluluğu bertaraf etmeye yetecek midir?

Geleneksel kabullere göre hac yapan tüm hacıların tövbe etmeleri ve kef á ret ödemeleri gerekir diye düşünmekteyim. Çünkü, haccın şartları içinde olmayan bir geleneksel davranışı sürdürmek uğruna, Kur’an’ın en ağır günahlardan biri (hatta birincisi) saydığı cana kıymaya sebep olmayı mazur göstermek mümkün değildir.

2. Hac, Kur’an’ın açık ve tartışmasız beyanıyla (bk. Bakara, 197) ‘hac ayları’ denen üç ayda (bir kabule göre dört ayda) yapılır. Haccı, iki-üç güne hapsedip onca insanı izdiham ve telaşa maruz bırakmak ve yüzlerce insanın ölümüne sebep ve ortam hazırlamak Kur’an’ın buyruklarına açıkça aykırıdır.

Haccın gün şartı yoktur

Allah bunun da hesabını elbette sorar. Edebiyat veya felsefe tartışması yapmıyoruz; dünyanın gözleri önünde, ‘ibadet’ adı altında her yıl onca insanın ölümüne göz yumulmaktadır. Kur’an’dan nasiplenenler bilir ki, tüm o hacıların sevabını bir araya toplasanız, o taşlama sırasında bir tek insanın ölmesinden doğan günahın yüküne denk olmaz. Çünkü ‘Bir insanın canına kıymak, bütün insanlığın canına kıymakla eşanlamlıdır.’ (M á ide, 32)

3. Kur’an’dan edindiğim vicdan ve irfanla bütün müslümanlara şunu öneriyorum:

Haccınızı, Kur’an’ın Bakara Suresi 197. ayetindeki ilahî beyana uygun olarak yapın. Şevval, Zilkade, Zilhicce ayları içinde kolayınıza gelen bir zaman seçip gidin ve K á be’yi ziyaret ve tavaf edin, Arafat’ta da vakfe yapın. Kur’an bunlar için belirli gün şartı koymamıştır; üç ay içinde hangi günlerde gitmişseniz o görevleri o günlerde yaparsınız.

Şeytan taşlamak diye bir hac şartı yoktur.

Safa ile Merve arasında koşmak diye bir şart da yoktur. O koşma hoşgörüyle karşılanmıştır ama, istenmemiştir. (bk. Bakara, 158) İzin vermek başkadır, emretmek başkadır. Yaşlı, beli bükük insanları, ‘haccın şartı’ diyerek o iki tepe arasında koşturmak veya parayla taşıyıcılık yapan birilerine taşıtmak dinin ve haccın ruhuna aykırıdır. Aksini söyleyenler, geleneksel uygulamaya uygun ama Kur’an’a aykırı konuşmaktadırlar.

Ve olanlar işte bu yüzden olmaktadır.

Diyanet İşleri’ nin, bu gerçekleri de içeren ve Kur’an ile gerçek sünneti esas alan bir ‘ilmihal’ hazırlayıp ivedilikle halkımızın hizmetine sunması gerekir. Kur’an ehlinin söylediklerini, birkaç yıl bekledikten sonra kabul ve ilan etme alışkanlığından vazgeçilmesi kaçınılmazdır. İnat ve hasedin kimseye yararı olmamıştır. Huzur ve mutluluk, Kur’an’ın din dediğini din yapmaktadır. İslam dünyası, aksini tercih ettiği içindir ki Peygamber’in şikáyetine (bk. Furkan Suresi, 30) ve Allah’ın öfkesine maruz kalmıştır; perişanlıktan kurtulamamaktadır.

Gerçek bayramlar ümidiyle

Nefsini levv á me (kendini öz eleştiriye tábi tutan benlik) mertebesine çıkaramayıp emm á re (keyfine göre buyuran) basamağında kalanların iki dünyasının hüsrana mahkûm olduğunu da Kur’an’dan öğrendim.

Gönül huzuru ve Hak rızasına uygunluk içinde geçireceğimiz gerçek bayramlar a kavuşmak ümidiyle...

yasarnuriozturk@stargazete.com
18 03 2001
Mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla