Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-24-2010, 15:25   #5
Kullanıcı Adı
El Emin
Standart
Devşirme Kürtlerle açılım başarılı olmaz!

Altan Tan / Özgün Duruş

17 Nisan 2010 Cumartesi günü Başbakan Tayyip Erdoğan İstanbul`da, Dolmabahçe Sarayı`nda yazarlarla sabah saat 10`dan öğleden sonra 3`e kadar süren bir toplantı yaptı. “Demokratik açılım”la ilgili kahvaltılı toplantıya, çağrılan 70’e yakın yazardan 53 kişi icabet etti.
Bir kısmı mazeret belirterek katılmazken, bir kısmı da protesto ederek katılmadıklarını açıkladı.
Toplantının genel atmosferi iyiydi.

“ALTAN BEY, ASİLERDEN!”
Konuşmak isteyen hemen herkese söz verildi ve kimsenin sözü kesilmedi.
Ben de söylemek istediklerimi açık ve net bir şekilde ifade edebildim.
Başbakan Erdoğan tüm katılımcıların elini sıktı, “Hoş geldiniz” dedi.
Sıra bana geldiğinde AK Parti genel başkan yardımcısı ve toplantının organizatörü Hüseyin Çelik Bey, başbakana, “Altan Bey, asilerden!” diye takdim etti.
Ben de “Pir Sultan Abdal da asiydi. Hızır Paşa olmamak lazım” dedim. Şakalaştık.
Demokratik açılım ile ilgili söylenmesi gereken her şey söylendi, diyebilirim. Başbakan dikkatlice dinledi ve notlar aldı.
İnşallah yanlışlıkları düzeltecek, eksiklikleri giderecek önlemleri alır.
Tüm konuşmaları yazacak değilim.
Kendi konuşmamı ana başlıkları ile sizlere aktarmak istiyorum:
- Hepinizi saygıyla selamlıyor, merhaba diyorum.

İÇ VE DIŞ DİNAMİKLER ÇAKIŞTI
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Kürt açılımını başlatmak doğru bir karardı ve bu açılımı canı yürekten destekliyorum.
- Türkiye`nin iç dinamikleri de, küresel dış dinamikler de Türkiye`de değişimi zorunlu kılıyor.
Kemalist düzen 1930`ların laikçi ulus devlet anlayışı ile artık devam edemez.
Türkiye`nin acilen yeni bir toplum ve millet tasavvuruna, devletle milleti kaynaştıracak yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı var.
200 yıldır 3. Selim`den bu yana belki de ilk olarak içerideki İslamcı, Kürt ve Alevilerin değişim talepleri ile ABD ve İngiltere`nin başını çektiği dış dinamiklerin çıkarları belli noktalarda örtüşüyor.
Bu durum mevcut Hükümete büyük bir avantaj sağlamaktadır.
- Ancak demokratik açılım sürecinde bazı önemli yanlışlıklar yapıldığı kanaatindeyim.
Bu konudaki eleştiri ve önerilerimi iyi niyetli katkılar olarak değerlendirmenizi istiyorum.

DEVLET DEĞİL, MİLLET PROJESİ OLMALI
- Öncelikle demokratikleşmenin başörtüsü, Kürt, Alevi ve Ermeni sorunu gibi kompartımanlara ayrılmış bir şekilde ayrı ayrı çözülmeye çalışılması yanlış olmuştur.
Bu ayrıştırma birbirlerine destek olmaları gereken dindarlar, Kürtler ve Alevilerin birbirlerinin sorununa ilgisiz kalmalarını ve sadece kendi sorunları ile ilgilenmeleri sonucunu doğurmuş, daha kötüsü “derin şer odakları” bu çevreleri birbirlerine karşı kışkırtma ve hatta çoğu kez kullanma imkânını bulmuştur.
Demokratikleşme topyekûn, AB kriterlerini referans alan bir yeni anayasa ile gelmeliydi.
- Sayın başbakanın bu projeyi “devlet projesi” olarak takdimi de yanlış olmuştur.
“Devlet projesi” yerine “millet projesi” şeklinde milletin ikna edilmesini esas alan bir yöntemle takdim edilseydi daha doğru olurdu.
- Sıradan bir vatandaşa “devlet nedir” diye sorulduğunda “Genelkurmay Başkanlığı, MİT, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay`dan oluşan yüksek yargı ve Milli Güvenlik Kurulu`dur” cevabı alınır.
Kürt açılımına Genelkurmay Başkanlığı da yüksek yargı da karşı koymaktadır.

SORUNUN KAYNAĞI ULUS DEVLET PARADİGMASIDIR
Genelkurmay başkanı göreve başlar başlamaz Diyarbakır`da tatbikat üniforması ile bir toplantı yapmış ve “Siyasi af yok, Kürtçe ana dille eğitim yok, bireysel haklara evet, grup haklarına hayır, ulus devletten taviz verilemez” diyerek açılımın kırmızı çizgilerini bizzat belirlemiştir. Hâlbuki tam da bu noktada esas sorun 1930`ların ulus devlet anlayışındadır.
- Kürt sorunu ayrıdır, PKK`nin dağdan indirilmesi sorunu ayrıdır.
Tabii ki bu her iki sorun da birbirleri ile ilintili ve iç içedir. Bir vücudun içindeki kalp, mide ve beyin de birbirleri ile ilintilidirler ancak ayrı ayrı çalışırlar.
Hükümet öncelikle Kürt sorununu demokratikleşme ile çözme yerine PKK`yi bitirme politikasına indirgeyerek yanlış yapmıştır. PKK`nin demokratikleşmeden sonra (en son iş olarak) siyasi bir afla dağdan indirilmesi ve “dağda silahla gezeceğine, ovada siyaset yapabilmesinin” yani silahları bırakarak dönüşüm yapmasının sağlanması yerine “tasfiye” ifadesinin kullanılması yanlış olmuştur.

DEMOKRASİ, GENELKURMAY İLE PKK ARASINDA REHİN DURUMDADIR
- Kürt sorunu Genelkurmay ile PKK arasında kalarak sıkıştıkça çözüme kavuşturulamaz.
Demokrasi Genelkurmay ile PKK arasında rehin tutulamaz.
Sivil siyaset üzerinde askeri vesayet kurmak isteyenler de PKK içinde bu güçlerle bağlantılı odaklar da çözüm istememekte ve sabote etmektedir.
Asker, “silahlar susmadan demokratikleşme olmaz”, PKK ise “demokratikleşme olmadan silahlar bırakılmaz” diyerek olayı kilitlemektedir.
Yaşananlar tam bir tavuk ve yumurta hikâyesidir.
Demokratikleşmenin ön şartı olarak PKK`nin silah bırakmasını öne sürenler doğru söylememektedir.
1999 ile 2004 yılları arasında Abdullah Öcalan`ın yakalanmasından sonraki silahların sustuğu 5 altın yıl heba edilmiştir.

KÜRTLERİN HAYSİYETİNİ KORUYACAK, TÜRKLERİN ENDİŞELERİNİ GİDERECEK
- Gelinen bu noktada “açılım” durmuştur denilebilir.
Kürtler yapılanları çok az ve yetersiz görerek Hükümete güvenmemekte, Türkler ise “Ülke bölünüyor, parçalanıyor” endişesine kapılmış bulunmaktadır.
- Kürtlerin haysiyetini koruyacak, Türklerin ise endişelerini giderecek yeni bir dil ve politikaya ihtiyaç vardır.
Kürtçe ana dille eğitim hakkı da dâhil Kürtlerin tüm kimlik hakları acilen verilmeli, demokratikleşmeye her hal ve şart altında devam edilmelidir.
- Kürtler hızla siyasallaşmakta, ülkede makas açılmakta ve hadisenin seyri başka bir yöne doğru gitmektedir.
Önümüzdeki ilk seçimde ne demek istediğim daha açık bir şekilde anlaşılabilecektir.
Ben Kürtlerin siyasallaşmasından rahatsız değilim. Ancak bazı ellerde yanlış bir yöne doğru götürülmelerinden endişe etmekteyim.
- Kemalist Türkler, Kemalist Kürtlerle “iş tutmak” istemekte, Ortadoğu` da Kürt siyasetinde İslamcı Kürtlerin müdahil ve etkili olmaları istenmemektedir.
Uluslararası bazı güçlerin İslamcı Kürtleri niçin istemediklerini anlayabilmekteyim.

410 YILLIK İTTİFAK
- Kürtleri bir halk olarak kabul etmeyen ve Kürtlerin desteğini alamayan hiç bir politikanın Ortadoğu`da başarılı olma şansı kalmamıştır.
İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim`e yazdığı mektupta “Kürt beldelerinin fethi İstanbul`un fethini tamamlayacak önemdedir. Kürtlerle ittifak sizlere Bağdat`ın, Basra`nın, yani Irak ve Azerbaycan ile Halep ve Şam`ın yollarını açacaktır” demektedir. Osmanlı-Kürt ittifakı 410 yıl sürmüş ve tüm Ortadoğu siyasetini belirlemiştir.
- Bediüzzaman Said-i Nursi de yüzlerce Kürt ağa, bey ve şeyhinin Sultan Abdülhamid`den mevki makam ve altın alabilmek için sıraya dizildiği bir dönemde tüm bunları reddederek Van`da Arapça, Türkçe ve Kürtçe eğitim verecek bir üniversite açma talebinde bulunmuş, ancak “deli” denilerek tımarhaneye atılmıştır.
- Kürt ağalarını “Hamidiye paşası” yapan Sultan Abdülhamid`e karşı Üstad, “Ey Kürtler! Kürtlüğü lekedar etmemek için ihsanı şahaneyi, padişahı ve maaşı reddettim, tımarhaneyi seçtim” demektedir.
- Hayatı boyunca Türk-Kürt kardeşliği ve birlikteliğini savunan Üstad, yine başka bir yazısında “Türklerin aklı ile Kürtlerin kuvveti, yani ikisinin mecmuu (toplamı) ile iyi bir insan oluruz” demektedir.

DEVŞİRME KÜRTLERLE AÇILIM BAŞARILI OLMAZ
- Kürt sorununda çürütülen ve içi en fazla boşaltılan kavram “kardeşlik” kavramı olmuştur.
Kürtlerle Türkler tabii ki kardeştirler, ancak bugün önce eşit ortak, sonra kardeş olmak istemektedirler.
- 4 yıl önce yaşça benden büyük ve bu sorunları iyi bilen bir Diyarbakır AK Parti milletvekiline “Kürt sorununu ne zaman çözmek isterseniz ilk yapacağınız iş `Abdullah Öcalan`ı İmralı`dan sivil bir cezaevine nakletmek ve enfeksiyonlara kapalı bir hale getirmek olmalıdır” demiştim.
- Bildiğim kadarı ile 4-5 milletvekiliniz Avrupa`da değişik zamanlarda Şivan Perwer ile görüştü. Bir toplantıda ben de bulundum. Şivan`ın Türkiye`ye getirilmesini şov olarak nitelendirdim.
Yaşça benden genç olan bir Diyarbakır milletvekiliniz beni arayarak bu nitelemeye üzüldüğünü bildirdi.
Bugün Avrupa`da Şivan`ın konumunda on binlerce mağdur Kürt var. Şov değil bunların rahatlıkla ülkelerine dönebilmeleri için acilen ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Sayın başbakanım, içişleri bakanı da yanınızda. Bir yıldır somut bir adım atılamadı, sizin ve sayın cumhurbaşkanımızın ısrarla zikrettiğiniz Norşin ve Dersim isimleri bile iade edilmedi.

BU İŞ, BİR YÜREK VE FEDAKÂRLIK İŞİDİR
Said-i Nursi`nin köyü Nurs`un ismi susuz ve verimsiz toprak anlamına geldiği söylenen Kepirli olarak değiştirilmişti.
2003 yılında yasal olarak referandum yapıldı, Bitlis valiliği onaylayarak Ankara`ya İçişleri Bakanlığı`na gönderdi. Dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu “Şimdilik beklesin” dedi, hala bekliyor.
- İçişleri Bakanı Beşir Atalay`ın isim iadeleri ile ilgili olarak “referandum yapılsın” sözlerini de kabul etmek mümkün değildir.
Bu yerlerin isimleri değiştirilirken hiç kimseye sorulmadı. Bugün neden iadesi için sorulsun?
- Bu açılımı devşirme Kürtlerle, korucu başları ile, önümüzdeki seçimlerde sizden belediye başkanlığı ve milletvekilliği beklemekten başka hiç bir endişesi olmayan kişilerle sürdürebilmeniz mümkün değildir.
Bu iş bir yürek ve fedakârlık işidir.
Açılım, demokratikleşme mutlaka devam etmelidir.
Teşekkür ederim.
El Emin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla