Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-20-2010, 05:34   #2
Kullanıcı Adı
Hüdaverdi
Standart
Hizbullah'tan Sonra Kürtlerde Dindarlığın Yeni Yapılanmaları

1990'lı yıllarda PKK bölgedeki dindarları kazanma çabası içine girdiğinde, en büyük rahatsızlığı Hizbullah denilen hareket duymuştur. Hizbullah hareketinin içinden, kendi toplumsal dayanakları olan dinin tekellerinden çıkma tehlikesine karşı eyleme geçmek isteyen bir fraksiyon türemiştir. "Hareketçi" denilen bu grubun, kendileri gibi eylem yolunu seçmemiş olan birçok dindarı şiddet yoluyla cezalandırması ve eylemlerini devlete değil de terör örgütüne yöneltmesi, kontrgerilla olarak nitelendirilmesine neden olmuştur.27 O dönemde RP'nin Güneydoğu İzleme Komitesi üyesi olan Ömer Vehbi Hatipoğlu, bir kitabında Hizbullah-devlet ilişkisinin kesinlikle doğru olmadığını savunmuştur.28 Hizbullah ile PKK arasındaki kan davasının başlamasından üç yıl sonra, Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu'nun hazırladığı 9 Ağustos 1993 tarihli rapora göre, "İslami hareketçilere devletin destek verdiği iddiaları ileri sürülmekte ise de, görüşülen kişiler bu konuda somut deliller, bilgiler verememişlerdir" ve "örgüt mensupları kesinlikle kendilerini Hizbullahçı olarak tanımlamamaktadır."

Rapora göre, örgütün kökeni bir PKK türevi olarak kurulup, eğitimlerini Bekaa'daki PKK kamplarında sürdüren ve amacı Kürt-İslam devleti kurmak olan Yurtsever İmamlar Birliği'ne dayanmaktadır. PKK ile çalışıp İran'dan yardım alan bu birliğin kurucusu Molla Abdullah ölünce, bir kısım mensubu kamptan ayrılmış ve İdil'de bir imam PKK tarafından öldürülünce, PKK aleyhinde silahlı eylemlerde bulunmaya başlamışlardır. Rapor "Hareketçiler"i İran destekli olmayan bir grup olarak anmakta ve bunların medrese kökenli kişilerden oluştuğunu belirtmektedir.

PKK ile Hizbullah arasındaki çatışmada dört senede (1991-1995) 500'ü PKK ve 200'ü de Hizbullah'tan olmak üzere yedi yüz insanın hayatını kaybettiği29 bölgede, bugün yine benzer bir cepheleşme oluşmaktadır. Öcalan'ın 15 Şubat 1999'da yakalanmasını takip eden ay içinde, PKK aleyhinde savaştığı için devlet tarafından yıllarca hoş görülen Hizbullah'ı çökertmeye yönelik operasyon başlatılmıştır. Bu süreçte binlerce örgüt mensubu tutuklanmıştır. Bugün ise, bölgede Hizbullah'ın tekrar küllerinden doğmaya başladığı konuşulmaktadır.30 Ancak, bu seferki Hizbullah öncekinden çok farklı görünmektedir: Sabık kanlı faaliyetlerden pişman bir şekilde dindar kesimden özür ve af dileyen, hukuki zeminde şeffaf sivil toplum örgütlenmeleriyle piyasaya çıkan yeni bir dindar oluşum.

Bölgede Mustazaf-Der, Özgür-Der ve Toplum-Der gibi isimler altında dindar Kürtler arasında yoğun bir dernekleşme faaliyeti göze çarpmaktadır. 16 Nisan 2006'da, Danimarka'da yayımlanan Hz. Muhammed karikatürlerine karşı Diyarbakır'da düzenlenen "Hazreti Muhammed'e Saygı" mitinginde bir araya gelen 130 bin kişi, "Kuran-ı Kerim Ziyafetleri"nde, "Kutlu Doğum Haftası"nda ve Filistin mitingindeki coşkulu kalabalıklar medyanın ilgisini tekrar Güneydoğu'daki dini yapılanmaya çekmiştir. 28 Ağustos 2006'da Neşe Düzel'in Radikal gazetesinde yaptığı söyleşide, bölgenin saygın isimlerinden eski milletvekili Seyyid Haşim Haşimi'nin ve bu söyleşiden bir ay sonra, kapatılan DEP'in genel başkanlarından, eski milletvekili Hatip Dicle'nin, bölgede Hizbullah'ın tekrar yüzeye çıktığına dair verdikleri mesajlar konuyu gündeme getirmiştir. Eylül ayında uluslararası haftalık dergi The Economist'in "Türkiye'nin Kürt bölgelerinde radikal İslam yükselişte" başlıklı haberinden sonra, Alman Deutsche Welle radyosu da benzeri bir haberi duyurmuştur. Son olarak, Nokta Dergisi'nde Nevzat Çiçek, "Kürt İslamcılığında 'yeraltı' dönemi bitti!" başlıklı bir kapak dosyası hazırladı (9-15 Kasım 2006, s. 12-16). 10 gün Güneydoğu'yu dolaşıp derneklerle ve öne çıkan isimlerle görüşen Nevzat Çiçek, yüzlerce dernek-vakıf çatısı altında örgütlenmiş, ilahi korolarından aylık dergilere kadar pek çok iletişim aracına sahip, yoksullara yardımdan, fuhuş ve uyuşturucuyla mücadeleye kadar son derece zengin bir yelpazede faaliyet gösteren bir İslami STK'lar topluluğundan bahsetmektedir. Habere göre, İslami STK'ları kendileri için tehdit olarak gören seküler Kürt milliyetçileri ile özellikle DTP çevresi, seküler Kürt milliyetçiliğinin yerini "Kürt İslamı"nın almasından korkmaktadır. Güneydoğu'daki sivil toplum etkinliğinin çok güçlü ve renkli olduğunu nakleden Çiçek'e göre, Diyarbakır ve çevresinde 1400'e yakın kayıtlı dernek ve benzeri örgütlenme mevcuttur ve bunlardan yaklaşık dört yüzü faaldir. DTP'nin dar ve dışlayıcı siyasetinin kucaklayamadığı Güneydoğulu dindar halk, bu derneklerle kendilerini ifade edebilmek için elverişli bir ortam bulmuşlardır.

Sonuç

Son dönemde bölge insanının İslami hassasiyeti, DTP ve PKK tarafından da dikkate alınmaya başlanmıştır. Ancak, İslami derneklerde ve bunların çevresinde yer alan çok geniş bir kesime göre, PKK İslam'dan uzaklaşma sonucu ortaya çıkan ahlaki çöküntünün ortaklarından biridir. Genel söylemi dindar kesimi kucaklayamayan DTP, bu kesim için bir çekim merkezi oluşturmamaktadır.

Güneydoğu'daki sivil toplum faaliyetleri, Türkiye'nin hiçbir yeriyle karşılaştırılamayacak ölçüde canlıdır; bu sürece damgasını vuranlar ise Kürt kimliğini ve İslami duyarlılığı bir arada taşımayı ve ifade etmeyi tercih eden kitlelerdir. Bölge nüfusunun yüzde altmışının 25 yaş altında olmasının sivil toplum hareketinin bu kadar dinamik olmasında büyük rolü vardır. Dernek yöneticileri bile henüz otuzlu yaşların ilk yarısında olan gençlerdir. Eskiden bölgede "İslamcılar" Kürt meselesinde hep geri planda dururken, şimdi Kürt hareketi içerisinde dindar Kürtler de etkin olmaya başlamışlardır. "Kürt İslamcılığı"nın söylemine giderek Kürtçü bir damar katmaya başladığı ve Türkiye'deki genel İslamcı söylemden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye Müslümanlığının "Hepimiz din kardeşiyiz, ayrılık-gayrılık yoktur" söylemi -bölgedeki Kürtlük bilinçlenmesinin dindar kesimde geldiği nokta itibariyle- devletin birlik ve bütünlüğü için işlevselliğini giderek kaybetmektedir. 28 Şubat sürecinin bütün Türkiye'nin dindar kesimi üzerinde yarattığı tedhiş, bu söylemi zayıflatan en önemli unsurlardan biri olmuştur. Başka bir unsur ise, Türkiye'nin Kürt olmayan dindar kesiminin terörist eylemlerin etkisiyle giderek milliyetçi söylemin tesirine kapılıyor olmasıdır. Dindarlar da artık her iki tarafta daha Türk ve daha Kürt'tür.

Hizbullah ya da Kürt İslamcılığı, adına ne denirse densin, aslında çok derin kökleri bulunan Kürt dindarlığının bir dışavurumu ve etnik bilincin dini şuurla birleşmesinden oluşan bir kimliğin ifadesidir. Bu hareketin gelecek yıllarda partileşmesinin, Türkiye'de Kürt milliyetçiliğinin Filistin'deki Hamas benzeri bir formasyon evresine girmesine neden olabileceği söylenmektedir. Hamas yerine seküler FKÖ'ye daha sempatik baktığı aşikar olan DTP, devlete bu konuda "seküler işbirliği" çağrısında bulunmaya başlamıştır bile.31 Bunu bir fundamentalizm sorunu olarak görerek şahin devlet kesiminin verimsiz stratejilerle bu işin üstüne gidebileceğinden korkan bazı yazarlar, "ister laik isterse İslamcı Kürt kanadından gelsin, Kürt meselesinin kapsamlı bir demokratik ve sivil bir planla çözülmesi gerektiği"ni ifade etmişlerdir.32

Öz

Bu makalede dinin bölge için önemi, birleştirici ve yapıcı tarafları vurgulanırken seküler yaklaşımlarla bu şansın nasıl bertaraf edildiği, Kürt hareketlerinde dindarlığın yeni tezahürleri gözler önüne serilmekte, Kürt meselesinin kapsamlı bir demokratik ve sivil bir planla çözülmesi gerektiği vurgulanmaktadır.


KÖPRÜ DERGİSİ- BAHAR 2007 98. SAYI
  Alıntı ile Cevapla