Günümüzde maddî olarak pek çok sıkıntılardan, bâdirelerden geçtik, geçiyoruz. Âilede maddî varlık ve yokluk konusunda nelere dikkat edilmelidir ki, ailenin huzur ve mutluluğu zedelenmesin?
Öncelikle insanlar, nefislerine hâkim olmayı öğrenmeli ve bütçelerinin sınırlarını zorlama pahasına her gördüklerini elde etmeye çalışmamalıdırlar. Zira bu, nihayetinde aşırı yük altına girmeye, huzursuzluk ve büyük buhranlara sebep olmaktadır. Günümüzde gittikçe yaygınlaşan kredi kartları sebebiyle, her gördüğüne kolay ve ucuz bir şekilde sahip olabileceğini düşünen birçok aile, yapmış olduğu ölçüsüz harcamalar sebebiyle borç ve faiz girdabına düşmüş ve perişan olmuştur. Nice mesut yuva bu yüzden yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuştur. Eşlerin maddî durumları çok iyi bile olsa saçıp savurmamalı, israftan kaçınmalıdır. Bu hem kadına, hem de erkeğe ait bir mükellefiyettir. Allah korusun, gün gelir hoyratça harcananlar aranmaya başlanır. Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede:
"Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşi olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür." (İsra Sûresi,26-27) buyurmuştur.
Eğer fazla gelen yiyecek, içecek, kıyafet vb. varsa ihtiyaç sahipleri aranıp bulunmalı ve onların hakkı ayırılmalıdır. Zira fakir ve muhtaçların gönlünü yapmak ve onların duâsını almak, hâneleri şenlendirir, rızıkları bereketlendirir. Devamlı hatırda tutulmalıdır ki, biz onlar gibi, onlar da bizim gibi olabilirdi.
İnfakta ölçümüz ise, "Sevdiklerinizden infâk etmedikçe birre (gerçek fazilet, hayır ve iyiliğe) ulaşamazsınız." (Âl-i İmran Sûresi, 92) âyet-i kerimesi olmalıdır. İnfak ederken verilecek şeyler, giyilmiş elbiseler veya eskitilmiş eşyalardan ziyâde gözümüzde kıymeti olan, gönlümüzde yer etmiş bulunan emtialar olmalıdır. Hadis-i şerifte mecazen şöyle buyrulur: "İnfak eden başta Allah'ın eline verir; Allah'ın elinden muhtacın eline geçer."
Bazı aileler çocukları olması için çırpınırken, bir kısım insanlar da hiç çocuk sahibi olmak istemiyorlar, âdeta bunun için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu doğru bir hareket midir?
Evlenip de zarurî ve meşru bir sebep olmaksızın çocuk istemeyenler ve onları daha ana rahminde çeşitli müdâhalelerle düşürmeye çalışanlar da neslin helâkine koşanlar arasındadır. Bitkiler ve hayvanlar bile, nesillerinin devamı için bin bir türlü ibret manzarası sergilerken, mahlûkâtın en üstünü olan insanın öz neslini baltalama teşebbüsleri hangi mantık ve vicdanla izah edilebilir. Âyet-i kerimede, kıyâmetteki bir manzaraya dikkatler çevrilerek buyurulur ki:
"Diri diri toprağa gömülen kıza hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…" (Tekvîr Sûresi, 8-9)
1400 sene evvelki o cinâyetler, şekil değiştirerek maalesef günümüzde insanlığın yüzkarası "kürtaj" şeklinde tekrarlanmaktadır. O anne-baba, kâtili olduğu yavrusuna belki yarın muhtaç kalacağını düşünmelidir.
Ebeveynin ve özellikle annenin, çocuklarının bakımı ve terbiyesiyle ilgili göstereceği hassasiyet ne olmalıdır?
Hanımların en önemli vazîfelerinden birisi de Cenab-ı Hakk'ın, İslâm fıtratı üzerine lutfettiği yavrularını hayır ve faziletle donatmaktır. İmanlı, istikâmet ehli ve vatanperver çocuklar yetiştirmek, bir anne-babanın en büyük mesuliyeti olduğu gibi, hayatlarından sonra açık kalan defterlerine hasenât yazılmasına da vesîledir.
Bir atasözünde "el-ümmü medresetün: Anne mekteptir." denilmektedir. Kadın, evde çocuklarıyla daha çok birlikte olduğu için çocuklara güzel örnekler sergileyerek, onların ruhunda kalıcı izler bırakmak sûretiyle "ilk ve en büyük terbiyeci" olacaktır.
Annelik vazifesini vefâkârlık ve fedâkârlıkla omuzları üzerine alan bir sâliha hanım, gerçekten engin bir sevgiye, ömürlük bir teşekküre lâyıktır. İslâm âleminde, ciddî ve fazîletli müslümanlar; ebeveyne, bilhassa anneye ait hürmetin en yüksek örneklerini vermişlerdir. Başta Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, her hafta süt anneleri olan Halime -radıyallâhu anhâ-yı ziyârete gider, mübârek cübbelerini yere serer ve sütannesinin bunun üzerine oturmasını isterdi. Sütanneleri, odaya her giriş çıkışlarında ayağa kalkar ve kendisine hürmet gösterirlerdi.
Hülâsa sâliha anne, ilâhî kudretle genişletilmiş bir rahmet kucağıdır. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz "Cennet annelerin ayakları altındadır…" buyurmuştur. Aile ocağındaki fertlerin taşkınlıklarını, bilhassa çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek fazilet cevheri, anne kalbidir. Saadet çiçeklerinin tohumları annelerin gönüllerine bırakılmıştır. Bu sebeple Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- anne muhabbetini ısrarla telkin buyurmuştur. Kendisine daha ziyâde kime hürmet ve hizmet edilmesi gerektiği sorulduğunda, üç kere "Annen!..", sonra da "Baban!" buyurmuştur.
Bir hanım kendinden doğmayan, beyinin önceki eşinden kalan çocuklarına karşı nasıl davranmalıdır?
Ona kendi çocukları gibi bakmalıdır. Sevgi, ilgi, şefkat ve hizmetini onlardan da esirgememelidir. Peygamber Efendimiz çocukluğunda kendisini himaye eden ve öz annesi gibi ilgi gösteren Hazret-i Ali'nin annesi Fâtıma binti Esed'e hayatı boyunca hep muhabbet beslemiş ve hürmet göstermiştir. Bu sâliha kadın vefât ettiği zaman Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- cenazenin yanına gelmiş, başucuna oturmuş ve onun fedâkârâne hizmetine Hak katında şâhidlik ederek şöyle buyurmuştur:
"-Ey annem! Allah sana rahmet eylesin. Sen benim öz annemden sonra annemdin. Kendin aç kalır, beni doyururdun, kendin giymez beni giydirirdin, kendini güzel yiyeceklerden alıkoyarak bana yedirirdin ve bunları yaparken Allah'ın rızasını ve ahiret yurdunu arzu ederdin."
Sonra Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- cenazenin üç kere yıkanmasını emretmiş, kendi gömleğini çıkarıp ona giydirtmişti. Cenaze bu gömlek üzerinden kefenlendi. Peygamber Efendimiz kabrin kazılmasına da bizzat yardım etti ve sonra lahite yan üstü uzanarak bu sâliha kadına duâ etti. (Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr, XXIV,351-2)
Peygamber Efendimizin bu sevgi ve hürmeti, müşfik bir anne kucağına karşı duyduğu minnet, vefâ ve şükrânın ifadesi; bizim için de ne güzel bir ibret ve örnektir. Diğer taraftan böyle bir yetimi, annesizliğini unutturacak kadar bağrına basan, onu şefkat kucağında himaye ve terbiye eden, zarif davranışları ve tatlı sözleriyle bu hassas ve kırık yetim gönlünde taht kuran bir annenin hali ne güzeldir. O yüce anne, yetimin gönlünde bıraktığı bu tatlı hatıralar sebebiyle bir ömür boyu kırık bir gönülden yükselen duâlar vesilesiyle ilâhî rahmete müstağrak olacaktır.
Peygamber Efendimizin böyle sâliha hanımlar hakkında ne gibi tebşiratları (müjdeleri) vardır?
Peygamber Efendimiz buyururlar:
"Sahip olunan şeylerin en efdali; zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının imanına yardımcı olan sâliha bir zevcedir." (Tirmîzî, Tefsir, 9/9)
"Mümin, Allah'a takvâdan sonra en ziyâde sâliha bir zevceden hayır görür. Böylesi bir kadına emretse itaat eder, ona baksa sürur duyar, bir şeyi yapıp yapmaması hususunda yemin etse, kadın bunu yerine getirerek onu yeminden kurtarır, kadınından ayrılıp uzak bir yere gitse, kadın hem kendi namusu ve hem de adamın malı hususunda hayırhâh ve dürüst olur." (İbn-i Mâce, Nikah, 5/1857)
"İyi kadın, kocasına karşı itaatli, çocuklarına karşı şefkatli olandır."
"Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır." (Müslim, Radâ, 64; Ayrıca bkz: Nesâî, Nikah, 15; İbn-i Mâce, Nikah, 5)
"Ailenin kurulması ve saadeti" gibi hassas ve hayâtî bir konuda bizi gönül ufkunuzdan ve tecrübelerinizden hissedâr kıldığınız için teşekkür ederiz. Allah yuvamızı hayırlarla kurmayı, bu aileden hayırlı nesiller yetiştirerek ümmet-i Muhammed'e ve bütün insanlığa hizmetler ulaştırmayı hepimize nasip etsin..
Âmin..
__________________