Türkiye ilkeli davranmaya, politikada hakkaniyeti gözetmeye devam etmeli elbette. Ne var ki bu çizgi, kullanılan siyasi dile dikkat etmekle, akıllı ve serinkanlı davranmakla çelişmiyor. İzlenen temel politika, her noktada uluslararası hukuku harekete geçirmeye çalışmak, diğer ülkelerle hukuk temelinde birleşmek, yürütülen kara propagandayla doğru araçlar kullanarak mücadele etmek, Türkiye'nin üzerine giydirilmeye çalışılan imajı ustaca manevralarla geçersiz hale getirmek, dış politikada eksen kayması suçlamalarını çürütecek adımlar atmak gibi bir dizi destekleyici politikayla birlikte götürülmeli.
Bu bağlamda, kullanılan siyasi dil deyince akla ilk gelen örnek "Hamas terör örgütüdür, değildir" tartışması oluyor.
Açıkçası ben Başbakan'ın Hamas'ın karakteri konusunda yaptığı açıklamada daha titiz olmasını beklerdim. Ülkesi işgal altında olanların direnme hakkından söz ederek Hamas'a terör örgütü denemeyeceğini savunan başbakan, Hamas'ın şiddeti siyasi bir mücadele aracı olarak kullanmasının sadece İsrail'e karşı olmadığını, Hamas'ın El Fetih'li Filistinliler'e karşı da terör uyguladığını hesaba katmamış görünüyor.
Aynı şekilde, İstanbul ve Kudüs'ün kaderlerinin birbirine bağlı olduğu ifadesi de herhangi bir gerçekliğe tekabül etmediği gibi, bırakın dünyayı Türkiye'de bile büyük bir antipati yaratıyor.
Bu arada, izlenen dış politikayı eleştiren herkese karşı sık sık kullanılan şu "İsrail ağzıyla konuşmak" suçlamasını da derhal bir yana bırakmak lazım.
Yıllardır yerine göre, "AK Parti ağzıyla", "IMF ağzıyla", "Fethullahçılar'ın ağzıyla", "Avrupa Birliği ağzıyla", "Soros ağzıyla", "bölücülerin ağzıyla" konuşmakla suçlanıp duran biri olarak diyorum ki, herhangi bir eleştiriye karşı mücadelede bundan daha berbat, daha etkisiz, daha itici ve üstelik de söyleyenin aczini ortaya koyan bir söylem olamaz.
Fikirleri yaftalayarak çürütmeye çalışmayı bir yana bırakın. Siz söylenene bakın. Çürütecekseniz, eleştirinin kendisini çürütün.
|