Tanzimat yazarı Engalhard’ın belirttiği gibi, bu dönemde Osmanlı’nın iç işlerine müdahalede Fransa öteki Avrupa devletlerinden daha ileriye gitmektedir. Rusya’ya karşı Kırım Sava-şı’ndaki yardımlarına karşılık, Fransa, Babıali’yi devamlı denetim altında tutmak istiyordu. Öteki Avrupa devletleri de buna karşı çıkmıyordu.3
Hatta Kod Sivil’in alınması için bir Komisyon bile kurulmuştur. Osmanlı’-daki kanunlaştırma hareketlerinde Fransız etkisini belirtmek bakımından, İstanbul’daki Fransız Maslahatgüzarı M. Outrey’in, Temmuz 1967’de Paris’e çektiği telgraf ilginçtir:
“Büyükelçi Mösyö Bouree’nin Paris’e gitmesinden evvel bana tavsiye etmiş olduğu veçhile, Ticaret Kanu-nu’nun yeniden kaleme alınması hususuna çalışılması için Veziriazam (Âlî Paşa) nezdinde ısrar ettim... Âlî Paşa tarafından Türkiye’nin ihtiyaçlarına uymak, yani Ahkâm-ı şer’iye denilen İslam hukuku ile mümkün mertebe telif edilmek suretiyle Kod Napoleon’un (Fransız Medeni Kanunu) derhal uygulanabilir nitelikteki maddelerinin istinsah edilmesine bir komisyon memur edilmiştir.”4
Cevdet Paşa’nın başarısı
Mesele, Osmanlı’daki kanunlaştırma çalışmaları için kurulmuş olan Divan-ı Ahkâm-ı Adliye adlı kurulda büyük tartışmalara sebep olmuştur. Neticede Cevdet Paşa, yabancı baskısıyla yabancı bir kanunu tercüme edip almak yerine, Osmanlı medeni kanunu olmak üzere “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye”nin hazırlanması fikrini kabul ettirmiştir. Mecelle’nin tam adı budur ve “Adli Hükümler Derlemesi” anlamına gelmektedir. Şer’i hükümler derlemesi değil!
Niyazi Berkes de Tanzimat Devri’nde “adalet, adli, adliye” gibi kavramların sadece geleneksel anlamda değil, aynı zamanda hukukun çağdaşlaştırılması anlamında kullanıldığına dikkat çeker.5
Mecelle için Cevdet Paşa’nın Fransa’ya ve Medrese’ye karşı verdiği mücadeleyi kendisinden dinleyelim. Paşa önce Osmanlı’daki bütün mahkemelerde uygulanan kanunlar, yani hukuk birliği gerektiğine dikkat çekmekte ve medeni hukukun, bütün hukuk düzeninin temeli olduğunu söylemektedir.
Paşa, Osmanlı devletinin “Şer’-i şerif üzere müesses” olduğunu vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Sırf alafranga fikirlere tâbi olan mütefernicin (frenk-sempatizanları) ise ‘Kod Napoleon’un tercümesiyle, aynen Osmanlı mahkemelerinde yürürlüğe konulup uygulanması fikrinde idiler. Bakanların fikirleri bu konuda ikiye bölünmüştü. Evvelki fikirde olanlar, ilm-i fıkhın muamelat kısmından icabat-ı zamaniyeye (çağın icaplarına) uygun olan şer’i konuları toplayarak, ehl- i İslama göre ahkâm-ı şer’iye (Şeriat hükümleri) olup, gayrimüslim tebaaya göre de kanun itibar olunmak üzere bir kitap yazılmak fikrinde idiler.”6
Burada bilhassa önemli olan şudur: Mecelle, Müslüman için fıkıh kökenli bir düzenleme, gayrimüslim Osmanlı vatandaşları için bir ‘kanun’dur; hukuk birliği amaçlanmaktadır.
Cevdet Paşa ile Şirvanizade Rüşdi Paşa, bu fikirde, yani Mecelle taraftarıdır. Fransız Büyükelçisi Bouree ile Ticaret Nazırı Kabuli Paşa ise “Fransız kanunnamesi”nin yani Kod Sivil’in alınmasını istemektedir.
Dikkat çekici olan, ulemanın da Mecelle’ye karşı olmasıdır. Bilhassa Şeyhülislam Kezubi Hasan Efendi, Cevdet Paşa’ya şiddetle muhaliftir. Fransız Medeni Kanunu’nu isteyen Kabuli Paşa, Şeyhülislam’la ittifak yapmaktadır:
“Alelhusus Fransız politikasına hadim olanlar, Mecelle’nin yazılmasına başlandığından dolayı kullarına (Cevdet Paşa’ya) husumet üzere idiler. Hele Kabuli Paşa’nın iğfalatı olan Seyhülislam Kezubi Hasan Efendi ve onunla beraber ulema-kılıklılardan nice cühela (cahiller) dahi böyle bir fıkıh kitabının daire-i ilmiyede (Şeyhül-islamlıkta) yapılmayıp da daire-i adliyede (Adalet Bakanlığında) yapılmasından dolayı aleyhime kıyam etmişler idi...”7
Tanzimat’ın önde gelen ricalinden Sadrazam Âlî Paşa, Kod Sivil taraftarı olduğu halde, Cevdet Paşa’yı savunmuştur. Bu son derece ilginçtir ve Âlî Paşa’nın “efkâr-ı frenge tebaiyyet”den değil, ülke bütünlüğünü güçlendirme ve kapitülasyonlarla mücadele gibi amaçlarla Kod Sivil’i savunduğunun bir göstergesidir.
Âlî Paşa’nın Osmanlı devletini kurtarmak için çırpındığı, bir yandan reform yapmak isterken öbür yandan Avrupa’nın baskılarına göğüs germeye çalıştığı muhakkaktır. Şu sözler, Âlî Paşa’nındır:
“Zaman kazanmak zorundayız... İngiltere’den daha liberal olmamız isteniyor. Bunları kabul etmek, Türkiye’yi parçalamak demektir. Tereddüt gösterince, suiniyet sahibi-siniz, diyorlar; intihar etmek istemi-yoruz, hepsi o kadar.”
Nevzat Kösoğlu’nun Âlî Paşa ve Tanzimat devlet adamları hakkında, onların güç ve zaaflarını, direniş ve çaresizliklerini, hata ve isabetlerini anlatan analizi çok güzeldir.8
Âlî Paşa’nın Fransa’dan medeni kanun alınmasını istemesini ve aynı zamanda Cevdet Paşa’yı himaye etmesini ve himaye ettiği halde bazan İstanbul’dan uzaklaştırmasını devrin ağır şartlarındaki gelgitler gibi görmek gerekir.
Fransız gücü ve etkisi öylesine önemlidir ki, Cevdet Paşa zaman zaman şuraya buraya tayin edilerek İstanbul’dan uzaklaştırılmış, Mecelle yazımı sektelere uğramıştır.
“Mecelle komisyonu üyelerinden Karinabadi Ömer Hilmi Efendi der idi ki: Mecelle’yi vücuda getirmek için Cevdet Paşa çok emek sarfetti ve çok düşkünlüklere maruz oldu. Cevdet Paşa’nın kâh Halep ve kâh Yanya valilikleriyle taşraya memuriyeti, hep Mecelle’yi vücuda getirmesine mani olmak için ittihaz edilmiş tedbirlerdi.”9
Neticede, Cevdet Paşa gibi dahi bir hukukçu ve devlet adamının yılmayan gayretleriyle, Mecelle Komisyonu 1869 ile 1878 tarihleri arasında çalışarak İslam’ın ve Türkiye’nin ilk medeni kanunu olan Mecelle’yi hazırlayıp yürürlüğe koymuş ve 1926’da, İsviçre’den alınan Türk Medeni Kanunu’na kadar yürürlükte kalmıştır.
|