|
İslam hukuku alimi Hayreddin Karaman, bir görüşmemizde şunları söyledi:
“Mecelle hakikaten mülkilik prensibine dayanır. İslam’a göre şahsın hukuku olan alanları, mesela aile hukukunu dışarıda bırakması bundandır. Mecelle, mülki bir kanun olduğu için, ülkede zuhur edecek bütün ihtilaflarda uygulanır; Müslim veya gayrimüslim; yerli veya yabancı fark etmez. Osmanlı devam etseydi, belki de, katı mülkilik ve katı şahsilik dışında, çok güzel bir sentez oluşabilirdi.”
Mecelle, her dinden vatandaşlar arasında ortak bir hukuk kaynağı olduğu gibi, Müslümanlar arasındaki yargı karışıklığını da gidermiştir.
İslam hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı’da geçerli olan “içtihat, içtihadı nakzetmez” kuralı bir yandan hukuka zenginlik kazandırırken, öbür yandan aynı konuda birbirini tutmayan fetvaların bulunması, yargıda kargaşalara yol açıyor, benzer olaylarda farklı kararlar görülüyordu. Mecelle düzenlediği alanlarda bunu gidermiş, hukukta birliği sağlamıştır.19
“Darmadağınık, sistemsiz, nerede bulunacağı bilinmeyen İslam hukuku kurallarının bir bölümü, Mecelle ile ilk kez Batı kanunlarının tekniğine uygun bir biçimde uygulanmaya başlamıştır. Ayrıca, maddeler son derece veciz ve hukuksal, açık yazıldığından uygulama da rahatlaşmıştır.”20
Tanınmış eğitimcilerimizden Mual-lim Cevdet (İnançalp), Cevdet Paşa’nın hayatını iyi incelemiştir ve Mecelle’nin hukukumuzdaki olumlu katkılarını belirtmiştir:
“Mecelle, bizim medeni kanunu-muzdur... Cevdet Paşa bu eseri neşre-dinceye kadar mahkemelerimiz ne yapacağını şaşırmış bir halde idi. Aynı mesele hakkında o kadar karışık fetvalar, reyler vardı ki, bir kadı’nın (yargıç) şu suretle hükmeylemesine mukabil, diğeri bambaşka karar veri-yordu ki, bir memleketin adliyesinde bu kadar açık bir tezad halkın hukukunu mahvederdi. Adliyemize hukuki bir lisan ve müstakil bir kitab veren, Cevdet Paşa’dır diyebiliriz. 1868’den beri bütün mahkemelerimiz, hakimle-rimiz hukuki meselelerde aynı kitaba bakarak dava hallediyorlar...”
Muallim Cevdet, Türkçe’nin hukuk dili haline gelmesinde ve adliyemizde “vahdet-i tefekkür” (düşünüş bütünlüğü) sağlanmasında da Mecelle’nin rolüne dikkat çekiyor:
“Cevdet Paşa; İslam fıkhını resmen Türkçeleştirmiş olmak şerefini haiz olduğu gibi, adliyede vahdet-i tefekkür ihdas eylemiş, örf’e muhalif olan ve halkın faydalı gelenekleriyle çatışan fetvaları kabul etmeyip halkın ihtiyaçlarına ve maslahatına en uygun kavilleri yazmıştır. Bu haysiyetle, Cevdet Paşa tarih yazmada olduğu gibi hukuk öğretiminde de müceddid (yenileyici)dir.”21
Mecelle’ye eleştiri
Medeni kanun deyiminin “medeni-yet” (uygarlık) kavramıyla ilgisi yoktur; “sivil” yani yurttaşların işlemlerini düzenleyen bir kanuni hükümler derlemesidir. Bu bakımdan, mesela Prof. İsmet Sungurbey, Medeni Kanun yerine “Yurttaşlar Yasası” deyimini kullanır.
Mecelle, bizim medeni hukukumuzda ilk kanuni hükümler derlemesidir. Veciz hükümlerden oluşan bir yüz maddelik “Mukaddime”den sonra on altı bölümden meydana gelmektedir. Tamamı bin sekiz yüz elli bir maddedir.
Hayreddin Karaman’ın “İslam Hukuk Tarihi” adlı eserinde Cevdet Paşa’nın başkanlığında Mecelle’yi kaleme alan alimler ile Mecelle’nin sistematiği ve içeriği konusunda geniş bilgi verilmiştir.22
Büyük bir eser ve büyük bir hukuk hamlesi olduğu şüphesiz bulunan Mecelle’nin iki önemli kusuru vardır: Biri, sırf Hanefi fıkhına dayandığı için, diğer fıkıh mezheplerinin yararlı içtihatlarından istifade edememiş olması... İkincisi, bir medeni kanunda bulunması gereken şahsın hukuku, aile ve miras hükümlerine yer vermemiş olması.
Mecelle’nin içermediği konuları tamamlamak bir türlü mümkün olmamıştır. Mecelle Komisyonu çalışmalarına devan ederken Abdülhamid tarafından anlaşılmaz bir vehimle dağıtılacak, onda sonra bir “külliyat”ı (kodifıkasyonu) tamamlama yerine, konulara göre ayrı ayrı kanunlar çıkarılacaktır. Cumhuriyet’in başlan-gıcında İsviçre’den medeni kanun alma düşüncesi güçlenirken, Mecelle’yi tadil ve ikmal çalışmaları hâlâ sürüyordu, netice alınmamıştı.
Mecelle’nin eleştirilen başka bir yönü... Mecelle’nin hazırlanmasında Cevdet Paşa’nın tek mezhebin içtihatlarına dayanmak mecburiyetinde kalması, bugünkü “çok-hukuklu sistem” taraftarları bakımından ibret alınacak bir talihsizliktir. Günümüzdeki İslam hukuku alimi Hayreddin Karaman da Mecelle’nin tek mezhepten kaynaklanmasına yöneltilen eleştirilerin haklı olduğunu belirtir.23
Görüşmemizde Hayreddin Karaman şunları söyledi:
“Cevdet Paşa’nın ‘ihyacı’ ve ‘müceddid’ olduğunu söyleyebilirim. Fakat tam düşündüğü gibi hareket edememiştir. Fransız Medeni Kanunu’nu tercüme edip almak isteyenler var... Mecelle’ye bile karşı çıkan ve fıkıh kitaplarının yeterli olduğunu düşünen mutaassıplar var. Cevdet Paşa ise Avrupa’dan hukuk aktarmaktansa, biz kendi geleneğimizden kanun yapalım diyor.
“Ancak, Cevdet Paşa’nın bir zorluğu var. İslam hukukunun çeşitli içtihatlarından yararlanamıyor; taassubun baskısı bunu engelliyor. Halbuki, ilerde, 1917’de çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde bu başarılmış, muhtelif mezheplerin içtihatlarından istifade edilmiştir. Cevdet Paşa zamanında, maalesef bu mümkün olmamıştır.”
Rahmetli alim Ebul’ula Mardin, Cevdet Paşa’nın karşılaştığı bu zorluklar yüzünden tek mezhebin hukukçularına dayanmak mecburiyetinde kaldığını belirtir, örnekler verir. Mesela, Maliki mezhebindeki alacağın temliki ve borcun nakli gibi, Roma hukukunda bile bulunmayan ve ilk olarak 1900 yılındaki Alman Medeni Kanunu’nda yer alan hükümlerden faydalanmak mümkün olmamıştır. Çünkü Mecelle, sırf Hanefı fıkhına dayanır!
Mardin’e göre:
“Memlekete şeref veren, İslam âleminde sevgi ve hürmet uyandıran bu abideyi (Mecelle’yi) siyasi maksatlar ile tahribe çalışanlar bu noktadan taarruza geçmişlerdir...”24
Taha Akyol
Dipnotlar
1. Bkz. Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, s. 266 vd.
2. Engin U. Akarlı, Belgelerle Tanzimat, s. 16.
3. Prof. Hulusi Yavuz, "Mecelle'yi Hazırlayan Sebepler ve Cevdet Paşa'nın Hizmeti", İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Cevdet Paşa Sempozyumu, yayınlanmamış tebliğ.
4. Prof. Hulusi Yavuz, a. g. k.
5. Bkz, N. Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 215.
6. Maruzat, s. 199-200.
7. A. g. e., s. 202.
8. Nevzat Kösoğlu, Türk Dünyası Tarihi..., s. 642-660.
9. Osman Ergin, a. g. e., III, s. 1087.
10. Ostorogorsky, Bizans Devleti Tarihi, TTK, s. 69.
11. Tezakir, I, s. 64.
12. Tezakir, Tetimme, s. 100-101.
13. DİA, Cilt 7, s. 447.
14. B. Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s. 122-123.
15. Bilsel, Lozan, II, s. 5.
16. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, s. 238.
17. Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 219-221.
18. Cevdet Paşa, Maruzat, s. 205-206.
19. Bkz. Prof. A. Mumcu, Adalet Kavramı, s. 101-102.
20. Coşkun Üçok-Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Tarihi, s. 277.
21. Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, I, s. 268-269.
22. H. Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 327-334.
23. A. g. e., s. 333.
24. İA, Cilt 7, s. 436.
|