Hangi sivil hangi masum?
O kafilrein el halile nasıl girdiklerini ve orada nasıl kendilerine yer edindiklerini biliyormusunuz?
hicri 1414 yılı mübarek Ramazan ayının on beşine denk gelen Cuma günü sabah namazının kılındığı andı. Yani 25 Şubat 1994 sabahı... Camii şerife toplanan pırıl pırıl insanlar tertemiz bedenleriyle Rablerine yönelmiş tam bir huzur ve huşu içinde O'na rüku ve secde ediyorlardı ki, arkalarından gelen bir kurşun yağmuruna tutuldular. Yahudi kininin saçtığı o kurşunlar huşu ile Rablerinin önünde eğilmiş olan o pırıl pırıl insanların temiz bedenlerine saplanmaya başladı. Bu iğrenç katliama ve bütün insanlığın nefretle lanetlemesi gereken vahşete şahit olanlardan biri olayı şöyle anlatıyor: "Biz birinci rekatı kılarken Yahudilerden, asker elbisesi giyinmiş bir kişi yanımıza girdi. Kulaklarında kulaklık vardı. Bu kişi üzerimize ateş etmeye başladı. Silahının şarjörü boşaldıkça yanındaki ikinci kişi dolduruyordu. Ben sabah namazlarına gelmeyi adet edinmişimdir. Başka zamanlar her gün o vakitte burada otuz kırk asker bulunurdu. Ama o gün sadece dış kapıda yedi asker vardı. Sürekli yedi veya sekiz askerin beklediği iç kapıda ise hiç kimse yoktu. O sabah o kapıda hiçbir asker görmedim. Saldırgan Yahudi üzerimize ateş etmeye başlayınca dışarıdaki askerler içeri girip bizim üzerimize göz yaşartıcı bomba atmaya başladılar."
Demek ki katliam, iddia edildiği gibi Barush Goldstien adlı Siyonist canavarın tek başına gerçekleştirdiği bir eylem değildi. Önceden planlanmış ve askerlerin yardımıyla sistemli bir şekilde gerçekleştirilmişti. Katliamın bu şekilde planlı ve grup halinde gerçekleştirildiğini ispatlayan pek çok delil var. Barush Goldstien canavarı yanındaki arkadaşının da yardımıyla Müslümanların üzerine yağmur gibi mermi yağdırıyordu. Siyonist canavarlar öylesine bir plan yapmışlardı ki kısa zamanda çok sayıda insanı öldürebilmek için iki kişi olarak camiye girmişlerdi ve biri sürekli mermi yağdırırken diğeri ikinci silahın şarjörünü dolduruyordu. Mermileri yağdıran Goldstien boşalan silahı arkadaşına veriyor ve ondan şarjörü doldurulmuş silahı alıyor böylece mermi yağmurunun kesintisiz devam etmesini sağlamaya çalışıyordu. Bazı Müslüman gençler cesaretle o canavarın üzerine atılarak işini bitirinceye kadar da bu mermi yağmuru devam etti.
Olaya şahit olanlardan Talâl Ebu Sinine, Müslüman gençlerin canavar Goldstien'ın üzerine atılıp onu öldürmelerini şöyle anlatıyor: "Bazı gençler ayağa kalkıp caninin üzerine yürüdü ve onu öldürdüler. İlk harekete geçerek caninin üzerine doğru yürüyen gencin adı Selim İdris'ti. İkincisi de Nemir Mücâhid'di. Daha sonra her ikisi de şehit oldu."
Siyonist askerler ikinci bir katliamı da Barush Goldstien adlı canavarın attığı kurşunlarla yaralananların hastaneye taşınması esnasında gerçekleştirdiler. Bakın yaralıları hastaneye taşıyan şoförlerden biri ne diyor: "Dört yaralıyı hastaneye götürdüm. İlk götürdüğüm kişinin beyni yolda dışarı çıkarak omuzumun üzerine düştü... Biz yaralıları ambulansa ulaştırmaya uğraşırken askerler sürekli üzerimize mermi yağdırıyorlardı." Olaya şahit olanlardan bir diğer kişi de şöyle diyor: "Askerler ateş açtı ve iki kişiyi şehit ettiler. Bunlardan biri Râci Gays'tı. Bu kişi askerlerin attığı kurşunlarla şehit edildi. Bir diğeri de Kefâh Merka adlı çocuktu. Bu çocuk da askerlerin attığı kurşunlarla şehit edildi."
Kefâh Merkâ o olayda şehit edilenlerin en küçüğü ve en güzeli. Daha on bir yaşını doldurmamıştı ki, kin ve nefret duygularının saçtığı kurşunlar, misafirperverlerin atası Hz. İbrâhim (a.s.)'ın yanında onun canını aldı.
Olaya şahit olanlardan bir çocuk da şöyle diyor: "Askerler kapı tarafından ateş ediyorlardı. Ben onların ateş ettiklerini gördüm." Şimdi olaya şahit olan bir başka çocuğu dinleyelim: "Ben ana kapıdan dışarı çıkmak istedim, ama çıkamadım. Askerler çıkmak isteyen herkesin üzerine ateş ediyorlardı. Dolayısıyla ben de geri döndüm ve ana kapının arkasında bekledim. Kafama bir mermi isabet ettiğinde şuuruma hâkim değildim. Birinin eliyle vurduğunu sandım. Bir de baktım ki başımdan aşağıya doğru kanlar akıyor. Olayın dehşetinden dolayı içimizden kimse şuuruna hâkim değildi ve herkes apışıp kalmış bir haldeydi."
Askerlerin gerçekleştirdiği ikinci katliam hakkında, yaralıların nakledildiği Halk Hastanesi'nin doktorlarından Mahmud et-Temimi şöyle diyor: "Hastane çevresinde birtakım silah sesleri duyduk. Ardından hastanemize yeni yaralı dalgası akmaya başladı. Bu olaydan sonra on beş yaralı daha hastanemize getirildi. Bunların hepsi hastane çevresindeki yüksek binaların çatılarına çıkarak oralardan, kan bağışında bulunmak için hastaneye gelen insanların üzerine ateş eden askerlerin attığı kurşunlarla yaralanmışlardı. Hatırladığım kadarıyla Dâru'l-Bayıd'dan bir genç bir ünite kan bağışında bulunup çıkmıştı. Sonra kalbinden kurşunlanarak şehit edilmiş halde geri getirildi. Bu olayda şehit edilenlerin biri başından isabet almış ve kafatası parçalanmıştı. Yaralananların yaraları oldukça tehlikeliydi. O zaman hastane çevresindekilere yapılan saldırıda yirmi kişi isabet aldı ve bunlardan dördü şehit oldu. Yani isabet alan her beş kişiden biri şehit oldu. Bu da gösteriyor ki saldırıda bulunanlar kesinlikle hedef aldıkları kişileri öldürmek kastıyla ateş etmişlerdi."
İşgal yönetimi Hz. İbrahim Camisi katliamını dünya kamuoyuna, akli dengesi yerinde olmayan aşırı dinci bir Yahudi tarafından işlenmiş katliam olarak kabul ettirmeye çalıştı. Ancak katliamdaki her şey gerçeği haykırıyordu... Katliamın bizzat işgal yönetiminin bilgisi dâhilinde ve onun yardımıyla gerçekleştirildiği gerçeğini. Askerler cami hareminin kapılarını kapatmış ve namaz kılanları dışarı çıkarmaya yahut dışardan şehitlere ve yaralılara ulaşmaya çalışanlara engel olmuşlar, daha sonra da yaralıların hastaneye nakli esnasında ikinci bir katliam gerçekleştirmişlerdi. Sonra da şehitlerin ahirete uğurlanması esnasında halkı kabristana kadar izledi ve katliamı burada tamamladılar.
Böylece H. 1414 yılı Ramazan ayının on beşine denk gelen "Kanlı Cuma"da sabah namazı esnasında bir Siyonist canavar tarafından başlatılıp onunla aynı fikirleri paylaşan ve aynı duyguları taşıyan işgalci askerlerce sürdürülen korkunç katliamda 67 Müslüman şehit oldu, 300'e yakın Müslüman da yaralandı.
Barush Goldstien kimdi?
el-Halil'de o korkunç katliamı başlatan Barush Goldstien'ın kimliğinden biraz söz etmek gerekiyor. Kimdi bu cani ve nereden gelmişti?
Bu cani aslında Siyonizmin bir aynası, Filistin'i işgal altında tutan zihniyetin bir prototipiydi. O, Filistin üzerinde işgal hâkimiyeti kuran kitlenin arasından çıkmıştı ve bu derece vahşi bir katliamı gerçekleştirmeye yönelten duygular kendisine bu kitle tarafından kazandırılmıştı. Yani o bir kitleyi ve zihniyeti temsil ediyordu. Bu cani mesleğiyle ilgili tüm insani değerleri unutmuş bir doktordu. Daha önce Amerika'da oturuyor ve ABD kimliği taşıyordu. Orada doğmuş, sonra işgal altındaki topraklara göç etmiş ve terör yuvası Kiryat Arba Yahudi yerleşim merkezinde oturmaya başlamıştı. Kach terör örgütünün eski bir mensubuydu. Terörist haham Meir Kahane'nin en katı bağlılarındandı. Üç yıl İsrail ordusunda yedek subay olarak görev yapmıştı.
Bu caninin hangi ortamda ve ne gibi ilkeler üzere yetiştirildiğine baktığımızda, onu böyle bir katliama sevk eden etkenleri de keşfedebiliriz. Bunun için ilk önce New York'un Yahudi mahallesi Bruklin'de oturan dindar anne ve babasının onu nasıl bir anlayışla yetiştirdiklerine bakmamız gerekir. Annesi onu orada en önce, kaynağını kutsallaştırılmış birtakım yalanlarla dolu uyduruk kitaplardan alan kin ve ırkçılık sütüyle emzirmişti. İşte bu sütle emzirilen çocuklara öğretilen müzik parçalarından biri:
|