Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-18-2007, 22:26   #19
Kullanıcı Adı
Başbakan
Standart Masonluk ve sebataycilar
Osmanlı Devleti'nde İlk Yahudi Lobisi Nassiler
Sözünü ettiğimiz Yasef Nassi, Osmanlı Sarayı'yla bu kadar yakın irtibata geçince devlet yönetimi üzerinde etkinliği olan bir yahudi lobisi oluşturdu. İşte bu lobi yani Nassiler, Osmanlı Devleti'nde kurulmuş ilk yahudi lobisidir.

Yasef (Yusuf) Nassi aynı zamanda dünyanın değişik yörelerine dağılmış durumdaki yahudileri Filistin topraklarına toplama fikrini taşıyordu. Bu yüzden o, siyonizmin Teodor Hertzl'den önceki asıl fikir babası olarak bilinmektedir. Bu idealini gerçekleştirmek için de Kanuni Sultan Süleyman'la iyi ilişkilerinden yararlanarak kendisine Filistin'in Taberiye gölü çevresinde bir miktar arazi verilmesini sağladı. Bu toprak parçasını alınca bölgede büyük bir yahudi yerleşim merkezi kurma çabaları içine girdi ve yahudileri oraya göç etmeye çağırdı. O orada kuracağı yahudi yerleşim merkezine Sultan tarafından muhtariyet verileceğini umuyordu. Ancak idealini gerçekleştiremedi. (3)

Osmanlı Devleti'nin Çöküşe Geçmesi ve Bunda Yahudi Lobicilerin Rolü
Osmanlı devletinin kendilerine sağlamış olduğu imkanlardan yararlanarak kısa zamanda büyük bir güce sahip olan yahudiler Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında önemli rol oynamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında büyük fonksiyon icra etmiş olan İttihad ve Terakki Cemiyeti 'ni kuranlar ve Jöntürkler (Genç Osmanlılar) hareketini başlatanlar arasında çok sayıda yahudi vardı. Şimdi yahudilerin, Osmanlı Devleti'nin yıpratılmasında ve yıkılmasında ne gibi roller oynadığının daha iyi anlaşılması için bazı ayrıntılı bilgiler vermek istiyoruz.

Osmanlı Devleti'nde çöküş döneminin belirgin bir şekilde başlaması 2 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen Tanzimat Fermanı'yla olmuştur. Bu ferman Sultan Abdülmecid döneminde ilan edilmiştir. Bu fermanın ilanı ise Hariciye Nazırı (Dışişleri bakanı) Mustafa Reşit Paşa'nın çabalarıyla gerçekleşmiştir. Mustafa Reşit Paşa'yı böyle bir ferman yayınlamaya iten en önemli unsur ise Batılılaşma ve ümmet kimliğinden millet (kavim) kimliğine geçme fikridir. Batılılaşma ve ümmet kimliğinden millet (kavim) kimliğine geçme fikrinin alt yapısını hazırlayanlar ise Osmanlı topraklarına yerleşen yahudilerdir. Mustafa Reşit Paşa, Tanzimat Fermanı'nı hazırlarken İngiltere'yle sıkı temas içindeydi. İngiltere, böyle bir fermanın yayınlanmasından memnun olduğundan yine kendisiyle temas halindeki Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Osmanlı yönetimiyle uzlaşmasını sağlamıştır. (4) Bu ferman, yahudilerin o zamana kadar giremedikleri önemli bazı okullara girmelerini sağladı. Örneğin Tıbbiye Mektebi'ne (Tıp Fakültesi'ne) o zamana kadar giremeyen yahudiler bu fermanın yayınlanmasından sonra girmeye başladılar. Hatta yahudi hahambaşının müracaatı ile Sultan Abdülmecid yahudilere özel olarak: "Yahudiler, dinleri üzere Tıphane'de yiyecekler, içecekler ve diledikleri gibi ayin ve ibadet yapacaklar" diye ferman yayınladı. (5) İlginçtir ki bu okula yahudilerin girmesinden sonra burası Osmanlı Devleti'nin altını oyan İttihad ve Terakki Cemiyeti, Jöntürkler gibi hareketlerin beşiği olmuştur.

Osmanlı Devleti'nin içten yıpratılmasında en büyük rol oynayan teşkilatların başında Jöntürkler (Genç Osmanlılar) Hareketi gelmektedir. Bu hareket, yahudilerin Tıbbiye'ye (Tıp Fakültesi'ne) girme hakkı elde etmelerinden sonra 1865'te Tıbbiye'de doğdu. Tıbbiye'de Jöntürklerin ortaya çıkışını ve güçlenmesini kendisi de bir Jöntürk olan eski İstanbul belediye reisi Cemal Topuzlu şöyle anlatıyor: "Son sınıf talebeleri koğuşlarda yatmazlar, dörder, beşer yataklı odalarda bulunurlardı... Geceleri arkadaşlar bir araya gelince padişah aleyhinde ihtilale davet eden birtakım yazılar yazar, şapirgrafla (bir baskı aleti) basar, bunları gizlice sınıftaki diğer arkadaşlara hatta harice bile dağıtırdık... Jöntürklük Hareketi orada (yani Tıbbiye'de) doğmuştu." (6) Yine Cemal Topuzlu, Jöntürkler Hareketi'nin İstanbul'daki merkezinin Beyoğlu'nda olduğunu belirttikten sonra: "Bu merkeze devam edenler arasında benden başka Türk ve Müslüman yoktu" diyor. (7) Bu bilgi söz konusu hareketi tümüyle yahudi, ermeni gibi gayri müslimlerin ve yine yahudi kökenli olan Dönmeler'in kurduğu hakkındaki diğer tarihi bilgileri doğrulamaktadır.

Bu hareketi başlatanların arasında çok sayıda yahudi bulunmaktaydı. Bunların ünlülerinden birisi Nissim Russo adlı yahudidir. Yine aşağıda sözünü edeceğimiz Emanuel Karaso da bu harekete öncülük eden yahudilerden biridir.

Jöntürkler Hareketi'ni Avrupa'daki mason locaları da kucakladı ve desteklediler. Bu hareketin ileri gelenlerinden Kazım Nami şöyle diyor: "Hiçbir sahada birleşememiş, daima çekişmiş, didişmiş olan bizdeki muhtelif ırk, milliyet ve dinler, masonluk çatısı altında tam anlaşma halinde idiler." (8)

Osmanlı Devleti'nin altını oyan akımlardan biri de İttihat ve Terakki Cemiyeti'dir. Bu cemiyeti de aslında Jöntürkler Hareketi doğurmuştur. Bu cemiyetin de temeli 1889 tarihinde Tıbbiye'de (Tıp Fakültesi'nde) atılmıştır. Ancak bu cemiyetlerin ortaya çıkışında önemli rol oynayanlar yahudiliklerini açığa vuran kesimden değil kendilerine "Dönmeler" denen ve yahudiliklerini gizleyen kesimden idiler. Bu cemiyetin Selanik temsilciliğini yapan Talat Paşa bir masondu ve Selanik'teki mason locasına üyeydi. (9)

Gerek Jöntürk Hareketi'nin ve gerekse İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ortaya çıkmasında ve yayılmasında önemli rol oynayanlardan biri yahudi Emanuel Karaso'dur. Emanuel Karaso aynı zamanda Makedonya Rizorta Locası adlı mason locasının üstad-ı azamıydı. (10) Bu locanın merkezi, o zaman nüfusunun yarıya yakın bir kısmı (180 bin kişiden 80 bin kişi) yahudi olan Selanik'teydi ve İtalya'daki mason localarına bağlıydı. Karaso, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli işlerinde paravan ve kurye görevi görüyordu. Yani gizli işlere perde oluyor, onların üstünü örtmekte kendi kişisel ilişkilerinden yararlanıyor, bunun yanı sıra Osmanlı Devleti içinde yaşanan gelişmeleri Avrupa ülkelerine ve Avrupa'daki mason localarına bildiriyordu. Emanuel Karaso, sonraki dönemlerde 1908, 1912 ve 1914 yıllarında gerçekleştirilen seçimlerde üç kez ard arda milletvekili seçilmiştir. Bu seçimlerde önce Selanik'ten sonra da İstanbul'dan milletvekili oldu. Karaso, savaş esnasında da kendini iaşe müfettişliğine seçtirmeyi başardı. Bu görevini yürütürken değişik hilelerle çok büyük servetler edindi. Savaş iaşe müfettişi olduğu halde Libya'nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesine yardımcı oldu. Bu yardımının ortaya çıkması üzerine Osmanlı topraklarından kaçma ihtiyacı duydu. Bu yüzden 1919 yılında gayri meşru yollarla edindiği servetle birlikte İtalya'ya göç etti ve çok zengin bir İtalyan vatandaşı olarak ömrünün kalan kısmını o ülkede geçirdi. Emanuel Karaso aynı zamanda çok katı bir siyonistti ve siyonizmin Osmanlı topraklarındaki en üst düzey temsilcisiydi. O aynı zamanda katı bir Türk düşmanıydı. Siyonizmin fikir babası Teodor Hertzl'le birçok kez bir araya gelmiştir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde öne çıkan tek yahudi Emanuel Karaso değildi tabii ki. Nissim Masliyah, Alber Ferid Aseo, Alber Fuaa, Rafael Benuziya ve Avram Galanti isimli yahudiler de bu cemiyetin militan kadroları arasında yer almaktaydılar. Bunlardan Nissim Masliyah aynı zamanda Jöntürkler hareketini başlatanlardan ve bu hareketin faal elemanlarındandı.

Masonlukla ittihatçılık o kadar iç içe girmişti ki mason localarına girenler aynı zamanda İttihad ve Terakki Cemiyeti'ne de üye kabul edilmişlerdir. (11) Özellikle Selanik'teki mason localarının üyelerinin çoğunluğunu yahudiler veya yahudi kökenli Dönmeler oluşturuyordu. Jöntürkler aynı zamanda Selanik'teki mason localarını gizli görüşmeleri için kullanıyorlardı.

Şair Eşref gerek Jöntürkler'e gerekse İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne yahudi kökenlilerin hakimiyetini dile getirmek için çok anlamlı bir dörtlük söylemiştir. Bu dörtlüğünde şöyle diyor:

"Avdetiler ile hükümetimiz,
Benzedi devlet-i Yehuda'ya,
Bab-ı fetvayı da çıfıtlık edip
Verdiler en-nihaye Musa'ya" (12)

Açıklaması:

"Hükümetimiz Dönmeler yüzünden, adeta Yehuda devletine dönüştü.

Fetva makamını da yahudilerin kontrolüne sokup, sonunda Musa'ya verdiler."

Osmanlı devletinin çökertilmesinde önemli rol oynayan I. ve II. Meşrutiyet ilanları da yukarıda sözünü ettiğimiz iki teşkilat tarafından gerçekleştirildiğinden bu olaylarda da yahudilerin ve masonların önemli rol oynadıklarını söylemek mümkündür.

Yahudiler sadece sözünü ettiğimiz iki cemiyette rol oynamakla kalmamış Osmanlı Devleti'ne zarar veren bütün fitne organlarının oluşmasında ve yayılmasında etkili olmuşlardır. Örneğin Yunanistan ve Bulgaristan'ın henüz Osmanlı sınırları içinde olduğu sırada ortaya çıkan Yunan ve Bulgar komünist partilerine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Komünist cereyanların ortaya çıkardığı Selanik İşçi Federasyonu içinde de yahudiler önemli bir güce sahiptiler.

Sultan II. Abdülhamit ve Yahudiler
Sultan II. Abdülhamit, yahudilerin Filistin topraklarına yerleşme planlarının önüne geçen bir padişah olarak bilinir. Bu tutumundan dolayı da yahudilerin yönlendirdiği bütün fitne teşkilatlarının ana hedefi haline gelmişti.

Siyonizmin fikir babası olarak bilinen Teodor Hertzl, kendilerine Filistin'de toprak verilmesi için Sultan II. Abdülhamit'le görüşme yapmak istedi. Bazı kitaplarda II. Abdülhamit'in onlarla görüştüğü ancak tekliflerini reddettiği söyleniyor. Oysa gerçekte II. Abdülhamit onlarla görüşmeyi kabul etmemiştir. Bunun üzerine yahudi heyeti başbakan Tahsin Paşa yoluyla tekliflerini iletmişlerdir.

Yahudiler 1902 yılında Tahsin Paşa yoluyla padişaha ilettikleri tekliflerinde şunları bildiriyorlardı:

"Yahudiler aşağıda bulunan hususları taahhüt ederler:

1.Osmanlı devletinin otuz üç milyon İngiliz altınına ulaşan borçlarının tamamını ödemeyi,

2.İmparatorluğu korumak için 120 milyon altın franka mal olacak deniz filosu yaptırmayı,

3.Devletin mali durumunu canlandırmak için otuz beş milyon altın lira faizsiz borç vermeyi.

Bütün bunlar yahudilerin, yılın herhangi bir gününde Filistin'e ziyaret maksadıyla girmelerine müsaade edilmesine ve yahudilerin Kudüs-i Şerif'te kendi dinlerine mensup olanların ziyaretleri esnasında içinde kalabilecekleri bir müstemleke (kanton) kurmalarına izin vermesine karşılıktır".

Sultan II. Abdülhamid'e böyle bir teklifte bulunan heyetin başında siyonizmin babası Hertzl vardı. Yukarıda kendisinden söz ettiğimiz Emanuel Karaso da bu heyetin içinde bulunuyordu.

Yahudilerin bu teklifine Sultan II. Abdülhamid'in cevabı şu olmuştur:

"Tahsin! Onlara de ki:

Devletin borçları onun için bir ayıp değildir. Çünkü, Fransa gibi başka devletlerin de borçları vardır ve borçları onlara zarar vermemektedir.

Kudüs-i Şerif'i İslam'a ilk önce Hz. Ömer (r.a.) fethetmiştir. Burayı yahudilere satma kara lekesini ve Müslümanların korumam için bana tevdi ettikleri emanete ihanet etme suçunu yüklenemem.

Yahudiler, mallarını kendilerine saklasınlar. Devleti Aliye'nin İslam düşmanlarının mallarıyla yapılan kalelerin arkasına sığınması mümkün değildir.

Emret çıksınlar! Bir daha benimle görüşmeye veya buraya girmeye uğraşmasınlar".

Siyonist lider Teodor Hertzl de anılarında, Sultan II. Aldülhamid'in kendilerine şu cevabı verdiğini yazmaktadır: "Doktor Hertzl'e bu konuda yeni adımlar atmamasını öğütleyin. Çünkü ben bir karış toprak dahi veremem. Orası benim kendi mülküm değil milletimin mülküdür. Milletim bu yer için savaşmış ve orayı kanı ile sulamıştır. Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün gelir de İmparatorluğum parçalanırsa işte o zaman yahudiler, Filistin'i para ödemeden alabilirler. Fakat ben sağ olduğum müddetçe bedenimin neşterle yarılması Filistin'in İmparatorluğumdan koparılmasından benim için daha kolay bir hadisedir. Bu imkansız bir şeydir. Ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına asla müsaade edemem."

Sultan II. Abdülhamit, hatıralarında da yahudilerin Filistin'e yerleşme fikirleri hakkında oldukça ilginç noktalara parmak basmaktadır. Şöyle diyor Sultan II. Abdülhamit:

"Yahudiler, Avrupa'da Doğu'da olduğundan daha fazla bir kudrete sahiptirler. Bu sebeple de birçok Avrupalı devlet çok artmış olan Semit (yahudi) ırkından kurtulabilmek için Yahudilerin Filistin'e muhaceretini iyi karşılayacaklardır. Fakat bizim memleketimizde kafi yahudi vardır. Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini (üstünlüğünü) muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz.... Siyonistler Filistin'de yalnız ziraat yapmak değil, orada hükümet kurmak, siyasi temsilcilerini seçmek gibi şeyler de arzuluyorlar." (13)

Sultan II. Abdülhamit, yukarıda sözünü ettiğimiz İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin çıkardığı ve tarihe 31 Mart Vak'ası diye geçen isyandan sonra tahttan indirilmiştir. Bu olayda ilginç olan bir şey şuydu: 31 Mart isyanını çıkaranlar ve kışkırtanlar İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları veya onların yönlendirdiği kimselerdi. Daha sonra padişahın tahttan indirilmesine de yine bu cemiyet karar verdi ve bu kararında padişahı 31 Mart isyanına sebep olmakla suçladı. Yani kendi suçlarını padişaha yükleyerek bunu onun tahttan indirilmesi için gerekçe olarak kullanmışlardı. Padişahın hal'ine (yani saltanattan indirilmesine) dair kararı ona tebliğ eden heyetin arasında yer alanlardan biri de yukarıda sözünü ettiğimiz Emanuel Karaso idi. Bu kararı tebliğ eden heyetin içinde bir tek Türk yoktu. Osmanlı ahalisini temsilen padişahın karşısına çıktığını iddia eden böyle bir heyette, ahalinin ana unsurunu teşkil eden ve devletin yönetimini resmiyette elinde tutan önemli bir etnik unsuru temsil eden bir tek kişinin bulunmaması dikkat çekiciydi. Padişah da bu durum karşısında şu ifadeyi kullanmıştı: "Bir Türk padişahına, 33 sene bu makamda bulunmuş İslam halifesine hal' kararını bildirmek için bir yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?" (14)

Ne yazık ki, Filistin topraklarının yahudilere satılması için rüşvet teklifinde bulunduğunda Sultan II. Abdülhamid tarafından kovulan yahudi Emanuel Karaso bu kez sultanın hal' kararını tebliğ için onun karşısına çıkmıştı. İşte bu ihanetin şartlarını hazırlayan teşkilat da İttihat ve Terakki Cemiyeti'ydi.

Bu arada İsrail'in ilk başbakanı Ben Gurion'un da II. Abdülhamid döneminde İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okuduğunu ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bünyesinde padişah aleyhine çalışmalara katıldığını hatırlatalım. Ben Gurion Birinci Dünya Harbi'nin patlak vermesinden sonra Kudüs'e döndü. (15)

Başbakan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla