Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11-12-2010, 14:47   #2
Kullanıcı Adı
Üç mevsim
Standart
En fazla ihtiyaç olduğu zamanda Diyanet bu mileti Kürt açılımı ve Alevi açılımı konusunda yalnız bırakmıştır. Bu Diyanet daha ne işe yarayacaktı çok merak ediyorduk.... Mustafa İslamoğlu Hoca Bunu Vahyin Penceresinden Açılım programında ve Açılım Kemalizmin Enkazını Temizlemektir söyleşisinde anlatmıştı.

O söyleşiden bir kaç bölümü ekliyorum

Açılım meselesinde Diyanet devreye sokulmalıydı

Yani Açılım keşke Ergenekon temizliğinden sonra olsaydı daha iyi olurdu. Böylesine sağdan soldan yara almazdı. Bu sualinizde Müslüman bir âlim ve aydın olarak neler söylersiniz diyorsunuz ya; Açılım sürecinde DİB’nın (diyanetin) doğru kullanılmadığı kanaatindeyim. Diyanet’i bugüne kadar darbeciler de dâhil herkes kullandı. Minberleri, mihrapları herkes kullandı. Fakat en ihtiyaç duyulduğu bu günkü günde, İslam’ın birleştirici söylemine sarılınmadı. Birlik, beraberlik, vahdet, bu gün savunulması gerekir. Bunun savunulacağı en iyi yer camilerdir, mihraplardır, minberlerdir. Ve bu birlik ve vahdet en güzel imamların, müftülerin, vaizlerin ve âlimlerin ağzına yakışır. Ama görüyorum ki Diyanet adeta yok, yani bu süreçte herhangi bir vazife üstlenmiş değil.

Müslüman aydın ve âlimlerin kafası karışık

Müslüman âlimler ve aydınlar arasında da kafası karışık olanlar var. Ben onu görüyorum. Hatta sıradan bir karışıklık değil ciddi bir karışıklık bu. Yani bu taktik ve stratejik bir karışıklık değil, çok temel bir karışıklık. Bu bana Özal’a bakıştaki yamukluğu hatırlatıyor. Özal döneminde de kimi İslamcılarımız, hatta İslamcı üstatlar, İslamcı ağabeylerden bazıları şimdi hatırlıyorum, acayip bir muhalefet yürüttüler. Peki, dönüp baktığımızda ne oldu? Onlar mı haklı çıktı, yoksa gerçekten Özal mı haklı çıktı? Özal’ın attığı o temeller olmasaydı bu gün bu bağırsak temizliği nasıl yapılabilirdi? Baksanıza çanak çömlek patladı. Meğer koca memleketin altını fosseptik çukuruna çevirmişler. Çukuru açınca milletin burnunun direğini kıracak kokular çıktı ve daha çıkacak olanlar da geride…

Genelde İslamcıların, özelde İslamcı aydın ve ağabeylerin problemi ne?

Müslümanların siyasi basiret zaafı var

Maalesef elini ve kalbini taşın altına koymayan bazı İslamcılarımız dışarıdan gazel okumayı daha çok seviyorlar. Ve bu noktada ben siyasi basiretsizlik görüyorum. Ciddi bir siyasi basiret zaafı var. Olayı ait olduğu bütün içinde okuma körlüğü yaşanıyor. Geçmişte yaşananlardan ibret alınmamışa benziyor. Bir perspektif ve kıraat zafiyeti var. Hasan el Basri’ye Hazreti Hüseyin’in katillerinden biri gelir ve der ki ‘üstat pire kanının hükmü nedir?’ Aslında bu sorunun maksadı gündem saptırmaktır. Zira soruyu soran adam Hz. Hüseyin’in katillerindendir. Hasan Basri bu zavallıya şu tarihi cevabı verir: “Hüseyin’in kanı ellerine bulaştığı halde sen bana pire kanının hükmünü mü soruyorsun?” Biz, Müslüman âlim, önder ve aydınlarda bu basireti görmek istiyoruz. Siyasi basiret görmek istiyoruz. Çok ilginçtir, özür dileyerek söylüyorum,1960 darbecileri memleketin namusunu paymal ettiler. Fakat o dönemde İstanbul müftülüğü yapan –ismini vermeyeyim- bir âlimimizden 1960 darbecileri Adnan Menderes için sevgilisi var diye recm (taşlama) fetvası alıyorlar. Daha sonra bu hocamız darbeciler eliyle Diyanet İşleri Başkanlığına getirildi. Şu garabete bakar mısınız? Recmedilmesi gerekenler Adnan Menderes için zamanın âliminden recim fetvası alıyorlar. Bu siyasi basiretsizliktir. Bu basiretsizliğin benzerini ben günümüzde de görüyorum. Onun için herkes basiretle hareket etmeli. Bir ilkemiz vardır: Hepsi elde edilemeyen şeyin hepsi terk edilmez. Siyaset kumar değildir. Ya hep ya hiç olmaz. Siyaset mümkün olanı yapma sanatıdır. Siyaset akide gibi siyah ve beyaz değildir. Grinin tonları üzerinde oynanan bir oyundur ve memleketin rengi biraz daha ağaracaksa, duamız ve desteğimiz orada olmalıdır. Bu söylediklerimle eyyamcılığı ve Makyavelizmi karıştırmamak lazımdır.
Üç mevsim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla