hah ha ha...
sözde çağdaş, sözde aydın ,dingil ,dümbükler okusunda ibret alsınlar ...
- Heykelin organını keselim...
Dediler...
Nasıl kesilirmiş efendim ?...Hangi asırda yaşıyormuşuz ?...Bunu toplumumuzda hazmedemeyenler mi varmış halen (Sanki kendileri hazmedebilirlermiş gibi..) atıp tutuyorlardı..
O yıl Malatya'nın tüm dertleri unutuldu.Mahalli gazetelerde,kültür derneklerinde,okullarda,sokaklarda,evlerde yalnız bu konu tartışılıyordu.Keselim mi,kesmeyelim mi ?...Bir kez yapılmış...O kadar para dökülmüş...Böylece aylar geçti,mevsimler değişti. Ben o zaman ortaokuldaydım.Bizim sınıfın penceresinden heykel görünürdü.Muzip öğrencilere espri malzemesi olmuştu.Bir sabah heykelin etrafında acayip bir faliyet vardı.Ağaçtan kocaman bir iskele kurulmuştu.Bir kişi emirler veriyor,sekiz on kişi sağa sola koşup duruyordu.
Hepimiz merak ediyorduk.N'olacaktı acaba ?...Çok geçmeden mesele anlaşıldı :
Heykelinkini keseceklerdi...Yazık...Birden bire kentimizin yaşamına giren ve yaşamımıza o denli canlılık katan,bu uygarlık simgesi demek kesilecekti.
Hepimiz pencerelere yığılmıştık.Kesimi izliyorduk.Pek de kolay olacağa benzemiyordu.İri kıyım iki kişi iskeleye tırmı.Aşağıdan kendilerine kocaman demir testeresi verdiler.İşçilerin her biri heykelin bir yanına geçti,testereyi karşılıklı tutup başladılar sürtmeye...Verha sürtüyorlardı.Bizim ilk dersimiz boştu.Olmadık muziplikler yapıyor,bağırıyor,gülüşüyor, tepiniyorduk.İşçilerin başındaki adam bize ters ters bakıyor,birşeyler söylüyordu.Anlamıyorduk...
- Dayan !...Ha gayret !...Yuuuuhhhh !...
Kesim işi aralıksız sürüyordu.Kesimciler buram buram terliyor,terlerini silmek için durdukça aşağıdakiler bağırıyor,yorgunluktan kolları düşüyor,yorulanlar iniyor,başkaları çıkıyor ve böylece sürüp gidiyordu.
O sırada Matematik öğretmenimiz R.Hanım sınıfa girdi.Çok sinirli bir kadındı.Avazı çıktığı kadar bağırıp çağırmaya başladı :
- Terbiyesizler..Haydutlar...Saygısız herifler...öğretmen böyle mi beklenir ?...Oturun yerlerinize...
- Mümessil,ne bu sınıfın hali ?...Sen burada eşşek başı mısın ?...Gel bakayım tahtaya...
Ü.T. çok iyi bir çocuktu,İnönü'nün yeğeniydi.Paşa geldikçe onlarda kalırdı.O sanki yalnız bizim sınıfın değil,tüm soyunun temsilcisiydi.Kendine laf söyletmezdi.Ama R. Hanım dinlemiyordu. Ü. çok bozulmuştu.Daha tahtaya giderken kabahati bana yükledi.Shiden de okulun en yaramaz öğrencisiydim.öğretmen bu kez de bana döndü.
- Zeki olmak,çalışkan olmak yeterli değil...İnsan biraz terbiyeli olmalıdır.Şımarık herif...bütün sınıfı sen ayartıyorsun.Haylaz serseri...İt herif...
Bu sözler bana dokunmuştu.Ayağa kalktım ve aynı perdeden bağırmaya başladım :
- Öğretmenim...Bu gün bize söz söyleme hakkınız yok...Bu gün özelliği olan bir gündür.Bu gün düğünümüz var...Baksanıza,heykeli sünnet ettiriyoruz...
Bütün arkadaşlar kahkahayı bastılar.Öğretmen beni dışarıya attı,sonra da disiplin kuruluna verdi.
Ben sınıftan çıkarken bir gümbütü koptu.Arkadaşlar ister istemez pencereye koştular.Öğretmen de koştu.Kimileri ;
"Ayyy...Kırıldıııı..."diye bağırıyorlardı.