|
Bugünün dünyası emperyalizm çağının başladığı 1870’li yıllardan bu yana, beyaz Hıristiyan-Avrupa düşüncesinin ideolo*jik dayatması altında bulunuyor. Laiklik kavramının da ilk kez 1870’li yıllarda kullanıldığına dikkat etmek gerekiyor. Modern*likler bugünün dünyasında zihinsel/entelektüel iktidarı temsil ediyor. Batı, kendi siyasal/ekonomik/ kültürel modelini Batı dışı dünyaya tek model olarak dayatınca, Batı dışı dünyayı an*lama, çözümleme ve bu dünyaya saygı duyma düşüncesi ortadan kalkıyor. Modern zihinsel iktidar, siyasal/kültürel yapılar modeller arasında farklılıklar olabileceğini kabul etmiyor.
Avrupa modeli, modern model, farklı modellerden bi*risi olarak değil, tek model olarak dayatılınca gerilimler, karşıtlıklar ve çatışmalar ortaya çıkıyor. Modern zamanlarda, modernizmin oluşturacağı türdeşliğin, etnik çatışmaları yok edeceği iddia ediliyordu, uluslar üstü popüler kültür aracılı*ğıyla kapitalist kültürün dünyayı türdeşleştireceği sanılıyor*du. Bu kibirli iddialara rağmen, bu günün dünyası etnik çatış*malar, kültürel çatışmalar ve ırkçı çatışmalara sahne olmaya devam ediyor. Batı dışı dünyanın, Batılı kavramsal çerçeveler*le çözümlenemeyeceği, yapılandırılamayacağı gerçeği üzerinde neoliberalizmin diktatörlüğü, neoliberal hayat tarzı, seküler dünya görüşü, özgürlük kavramını ve düşüncesini yozlaştırıyor. Özgürlük adına herkesin dilediği gibi hareket etmesi durumunda sorumsuzluklar ve karmaşa kaçınılmaz hale geliyor. Kişisel ihtirasları ve çıkarları tatmin uğruna her yola başvur*mak özgürlük fikrine zarar veriyor. Her şeyi mubah telakki eden bir özgürlük yaklaşımı, bugün olduğu gibi, toplumları derin bir fesad'a sürüklüyor. Ahlaki sınırları olmayan bir özgürlük ya da serbestlik anlayışı, amaçsızlık temelinde yaşanan bir hayat tarzı oluşturur, bu hayat tarzı her tür sapmaya ve sapkınlığa zemin hazırlar. Değerlerden bağımsız bir özgürlük anlayışı savunulamaz. Her tür aşırılığa, amaçsızlığa, sapkınlığa izin veren bir özgür*lük düşünülemez. İnsanlığın ahlaki anlamda mahvına yol açabilecek bir özgürlükten söz edemeyiz. Özgürlük, insanı anlamlı, amaçlı, düzenli bir hayata hazırlar. Başkalarına zarar verme, başkalarını tahkir ve tezyif etme, başkalarını taciz etme, başkalarına saygı*sızlık etme özgürlüğü olamaz. Kör ve kirli bencilliklerle özgür*lükler arasında bir ilişki kurulamaz. Özdenetim yeteneği olmazsa, insanlar iradelerine hakim olamazlar. Değerli, erdemli, makûl, doğru, güzel, meşru ve haklı olanı yapmakta özgür oluruz.
Batı referanslarına dayalı kültürel, siyasal, ekonomik, hukuksal kurumları ihraç amacına yönelik "insan hakları emperya*lizmi" batı değerleriyle uyumlu rejimler, toplumlar, yapılar oluşturmaya çalışıyor. İslam ve Müslümanlar söz konusu olunca Batı dünyası hemen ideolojik ve ırkçı gündemi, ideolojik/ırkçı yaklaşımı seçiyor. Modern-seküler-liberal zihinsel iktidarın sistematik baskıları sebebiyle maalesef İslamî temellendirmeleri kullanamıyoruz, kendi meşruiyet referanslarımıza itibar et*miyoruz.
Müslümanlar, İslamî anlam ve amaçları kavramsal ve kurumsal anlamda somutlaştırmaksızın, İslamî varoluştan söz ede*mez, İslamî anlamda kendilerini gerçekleştiremezler. Neoliberal diktatörlüğün izni ve himayesi altında bir İslami dünya kuramayız. İnsanlığa ve tarihe bir bütünlük içerisinde bakarak, analitik bir perspektife sahip olarak dünyada neler olup bitti*ğini anlamaya ve çözümlemeye çalışmalıyız. Tarihi geriye doğru ilerletmek mümkün olamaz.
Müslümanlar olarak bugün, İslamî mirasın/birikimin/bilincin, modernliklerle hesaplaşabilecek bir noktaya gelmesi için çok çaba harcamamız gerekiyor. Müslümanların geçmişte neler yaptık*larını anlatmak yerine, bugün ne yapmaları gerektiğini, bugünü nasıl dönüştürmeleri gerektiğini tartışmaya açmamız gerekiyor. Tarihi oluşturma iradesine ve eylemine sahip olmadığımız takdir*de, emperyal güçler, insanlığın geleceği üzerinde tahakkümlerini sürdürecekler. Zulme, adaletsizliğe maruz kalanların, zulme ve adaletsizliğe rıza göstermeleri beklenemez, zulme ve adaletsiz*liğe maruz kalanlar elbette muhalefetlerini; rahatsızlıklarını, öfkelerini dile getirecek, elbette direnişe geçecekler. Günümüz*de gelenekçi, teslimiyetçi unsurlar her durumda “ne yapabiliriz ki”, biçiminde mazeretler üretirler; direnişçiler ise, her şartta ya*pabileceğimiz şeyler var diyerek eylemlerini sürdürürler. İslamî dilin/söylemin gerçeklikle bir biçimde ilişki kurması gerekir. İslamî dil/söylem duygusal bir içerikle sınırlandırılamaz.
Atasoy Müftüoğlu
|