Başbakan Erdoğan’ın son derece kritik bir dönemde gerçekleşen Irak gezisi her açıdan tarihiydi... Türkiye bu geziyle bölgeye İran, İsrail ve Batı’dan ne kadar farklı baktığını bir kez daha kanıtlamış oldu.
Hz. Ali Türbesi’ni ziyaret eden ilk Sünni lider unvanını alan
Erdoğan, Necef’in ardından Bağdat’a geçti ve Sünniler için çok önemli bir isim olan
Ebu Hanife Türbesi’ni ziyaret etti.
Erdoğan’ın bu iki ziyaretle vermek istediği mesaj açıktı:
Bizim Irak’a ve bölgeye bakışımız mezhep merkezli değildir. Bizim için Sünni de, Şii de Müslümandır ve dosttur.
Türkiye Birleştiriyor
Erdoğan’ın bu tavrı yeni değil... Başbakan 2008 Irak gezisinde de İslam dünyasındaki mezhep çatışmalarından yakınmış ve
“Ne Şiiyim, ne Sünniyim. Ben Müslümanım. Yazıktır günahtır. Bu çatışmalar İslam dünyasına güç kaybettiriyor. Hepimizin dini aynı” demişti.
Erdoğan’ın yaklaşımı kişisel bir tavır da değil, tüm Türkiye’nin tavrı.
Cumhurbaşkanı Gül de,
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da bölge ziyaretlerinde ısrarla mezhep çatışmalarının tehlikelerinden bahsediyor ve ‘kardeş kavgası’ndan kaçınılması uyarısında bulunuyor.
İşin güzel tarafı
Türkiye’nin birleştirici tutumunun bölgeden olumlu karşılık bulması. Ortadoğu’da Türkiye dışında kalan ülkelerde genelde Şiilerin ve Sünnilerin birbirlerini ‘sapkın’ olarak gördüklerini hatırda tutarsak
Türkiye’nin ezber bozan yaklaşımının özellikle kitlelerde kabul görmesi şaşırtıcı ve sevindiricidir. Unutmayın ki, bu uğurda Peygamber’in torunları
Hasan ve
Hüseyin katledildi. Oysa şimdi Şii ile Sünniyi ortak paydada birleştirmeye çalışan ve bu çabaları nedeniyle takdir edilen bir Türkiye var.
Erdoğan 2008 Bağdat gezisinde duygulanmış ve
“hiçbir ülkede böyle karşılama görmedim” demişti. Bu sefer de Türkiye Başbakanı olağanüstü bir sevgi seli ile karşılaştı. Şiisi, Sünnisi, Arabı, Türkmeni ve Kürdü ile tüm Iraklılar Türkiye’ye
umut kapısı olarak baktılar. Bağdat ve Erbil sokakları Türk bayrakları ile donatılmıştı. Şii lider
Sadr’ın taraftarları Bağdat sokaklarında
‘Şiileri de sevebilen Sünni Başbakan’ı alkışlıyordu. Ve Türkiye dünyanın en tehlikeli başkentinde konvoyuna kendi bayraklarını asarak şehirde gezebilen tek yabancı ülke unvanını gururla dosta düşmana sergiliyordu...
İran yaklaşımı bölüyor
Türkiye’nin Şii politikası bölgede özellikle İran politikalarının altını oyuyor. İran tarihsel olarak ulusal kimliğini Şiilik üzerine kurmuş, Şiiliği adeta milliyetçiliğinin merkezine yerleştirmiş bir ülke. Güvenliğini de Ortadoğu ve Orta Asya’da Şiiliğin güçlenmesine, hatta ülkelerin bölünerek Şii devletler doğurmasına bağlamış durumda. Bu nedenle Lübnan’dan Yemen’e, Bahreyn’den Tacikistan’a kadar İran’ın kolu uzuyor. Şiiliğin İran kimliğindeki özel konumuna ek olarak
1979 Devrimi ile gelen rejim varlığını bölgesel gerilimlere ve düşmanlıkların yaşatılmasına borçlu. Bundan dolayı İran hem Batı’yla, hem de bölgesel rejimlerle ilişkilerinde gerilimi kontrollü tırmandırma ve sürdürme siyaseti izliyor. Kısacası tıpkı İsrail gibi, İran için de bölge devletlerinin parçalanması ve bölgenin çatışmacı bir zeminde devamı faydalı görülüyor. En azından bu devletlere hâkim olan bir kısım yöneticiler için.
Türkiye ile İran arasındaki yaklaşım farkı dağlar kadar. İran görüşünü bölgeye hâkim kılabilmek için çok para harcıyor, çok fazla uğraşıyor. Türkiye ise çok az bir gayretle çok daha fazlasını elde edebiliyor. Çünkü Şiisiyle Sünnisiyle tüm bölge Türkiye’yi örnek alıyor. Türkiye karanlık bir bölgede
kargaşa, geri kalmışlık ve kavgadan çıkış için umut anlamına geliyor.
http://www.stargazete.com/politika/y...ber-340625.htm