|
Kürt Halkının Temsil Tercihi-2
Laik rejim, Osmanlı sermayesinin bakiyesi üzerine kurulmuş, bedeni(halkı) İslam, ruhu(ideolojisi) ise inkâr ve ecnebi fikirlerle kuşatılan, (askeri) darbe ve ihtilallerle sarsılan sürprizler ülkesidir. Birkaç asır (iyi veya kötü) İslam âlemine öncülük eden Osmanlı imparatorluğu pek çok dini, etnik grubu, farklı ulusu, ayrı kültürel toplulukları bir arada barındırmış ve barış içinde özgün yaşam haklarına saygı göstermiştir. Halkın tercih ve iradesini temsil eden cumhuriyet halk iradesinden uzak, azgın bir azınlığın iradesine verilmiş ve bütün gelişmeler bu zihniyetin tercihine bırakılmıştır. Bir halkın din, dil, tarih ve kültür öğelerinin özümsediği kutsal yaşam hakkına saygı yoksa gerekli olan koşullar sağlanmıyorsa, evrensel nitelikli olan bu haklar güvence altına alınmıyorsa, söz konusu halkın ülkeye vereceği katkı ve paylaşmadan ya da barış ve kardeşlikten bahsetmek biraz abes olur.
Laik irade; modern bir ulus meydana getirmeyi amaçlamış, bu amaç doğrultusunda hâkim olan Türk kavmini esas almış, merkezi kimliği buna göre tanımlamıştır. Zaten ulus devlet mantığında etnik temelde tekil ve totaliter olma zorunluluğu vardır. Merkezi kimlik dışında kalan tüm kimlikleri görmemek, ötelemek, dışlamak ve onları tanımamak, etkin etnik grup içinde onları asimile etmek, ulus devlet anlayışının her zamanki yaklaşımıdır. Genç cumhuriyetin azgın azınlığı da bu sünneti olduğu gibi ihya etmiş, tarih boyunca İslami ahlak ve dürüst mizaç gereği teslimiyet ve samimiyet hususunda kardeşliği ve birliği önemseyen, her kaderi beraberce yaşayan Kürt halkı görmezden gelinmiş, üzeri çizilmiş hatta varlığı dahi inkâr edilmiştir. Devletin bu merkezi kimlik etrafında modern ulus oluşturma politikası, asırlarca birlikte yaşamış etnik ve dini kimlikleri inkâr etmesi, dışlanan etnik ve dini kesimi fazlasıyla rencide etmiş, bu bencil ve inkârcı yaklaşım Kürt sorununa davetiye çıkarmıştır.
Türkiye devleti; kurulduğu günden itibaren Kürt ulusunu ve bu ulusun özgün kimliğini inkâr etmiş, dışlamış ve hiçbir şekilde kabul etmemiştir. Bu despotizm düşünceye karşı çıkan her güç ve hareket en acımasız şekilde bastırılmış ve katledilmiştir.
Kürt halkının varlığını kabul etmeyen Kemalist milliyetçiliğin, günümüz şartlarında iflas etmesi, insan hakları açısından çöküş yaşaması, durumu kurtarmak için biraz daha ılımlı(!) bir havaya girip ‘evet, bir Kürt sorunu vardır’ demesi hiçbir zaman Kürt halkının temsiliyetini hak edemez. Laik rejimin böyle bir iddiada dahi bulunması gülünçtür. Kürt halkına en büyük zulüm ve baskıyı uygulayan, bölgeyi isimsizler mezarlığına çeviren derin güçler bu rejimin asilzade (!) çocuklarıdırlar. Kürtlerle alay edip, ikinci sınıf muamelesi uygulayanda yine bu zihniyettir. Devletin milli sermayesini, ekonomik kalkınma projelerini, endüstriyel alanları, sanayi hamleleri, eğitim ve sağlık projeleri, üniversite ve enstitüleri batıda açıp doğuyu mahrum bırakmak hangi mantığa sığar(?) onu da sormak gerekir.
Kürt halkını cahil bırakma projesi bir devlet politikasıdır ve en acımasız hak ihlalidir. Kürt halkı cahil bırakılacak, Kürt halkı ekonomik olarak bağımlı olacak, Kürt halkı daima yönetilecek şekilde eğitimden yoksun bırakılacak, Kürt halkı haklarını bilmeyecek kadar bilgisiz kalacak ve Kürt halkı sonunda Türk’ün artığı olan ekmeğe muhtaç kalarak söylenen her şeye eyvallah diyecek, böylece uslu, uyumlu ve uyduruk bir Türklükle gurur duyacak! Ve diyeceksin ki bu ebleh zihniyet Kürt halkının tercihlerini temsil edecek. Yok, daha neler!
Peki, dün Kürtlerin varlığını inkâr eden, bugün ise dünü(kendini) telef edercesine vardır diyen, yarın ise ne diyeceği belli olmayan laik rejimin Kürt halkına yönelik taraflı politik anlayışının güvenilirliği tartışılır değil midir? Kesinlikle Kürt halkının güven ve itimadını kaybetmiş, temsiliyet hakkına sahip değildir. Kürtleri bu kadar aşağılayan, onurlarını kıran, kimliklerini inkâr eden, varlıklarını hurafelerle izafe eden bencil bir devlet anlayışı, bu gün kalkmış ‘efendim Kürt vatandaşlarımızın hakları varmış, sorunu demokratik açılımlarla çözeceğiz, biz kardeşiz‘ gibi boğazdan aşağıya gitmeyen, söylemden öteye geçmeyen oy toplama oyalamalarını, kusura bakmasınlar yutmayız.
Kısacası Teklik ve Türklük zihniyetini taşıyan bu laik rejim Kürtlerin iç temsiliyet hakkını kaybetmiştir. Dış temsiliyet ise farklı bir konudur. Konumuzun dışındadır şimdi.
Diğer önemli hususa gelince; peki, Kürt sorunu var! Sorunun olduğu yerde de çözümün olması gerekir.
Laik rejim, bir asır sonra Kürt sorunu vardır diyebildi. Sorunu bir asır sonra algılayan anlayış çözümü de ancak bir asırda bulabilir. Çünkü çözümde Kürt halkının temsili olan tarafları tam olarak teşhis etmeden, ortaya koymadan iç ve dış unsurların medyatik söylemleriyle muhatap oluşturmak, sorunun bir asır daha sürüncemede olması anlamına gelir.
Demek oluyor ki; doktorun hastalığı teşhisi kadar verilen veya uygulanan tedavinin de isabetli olması hasta için hayati önem taşır. Kürt sorunun çözümü noktasında halkın temsili tercihi bilinmeden tek boyutlu muhatap oluşturmak çözümsüzlüktür. Milyonlara varan halk selini görmemek ancak basiretsizlik olur.
Bir sonraki bölümde Kürt halkını temsil eden Kürt inisiyatiflere değineceğiz İnşaallah...
(Hürseda Haber)
|