|
Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Sultanbeyli Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni..
02.05.2011
Şimdi Sultangazi'de bir başka güzel ve sizlerle kucaklaşma bambaşka güzel ve 12 Haziran inşallah inanıyorum ki bambaşka güzel olacak.
Sevgili Sultangazililer; sizlerle hatırlayın 12 Eylül'de yine burada muhteşem bir buluşma yapmıştık. O gün çok duygulanmıştım ve bayramın da arifesiydi. O gün sizler bizlere farklı bayram yaptırmıştınız. Adeta yüzde 58'in sinyalini Sultangazi vermişti. İnanıyorum ki şimdi de 12 Haziran'la ilgili buradan bir sinyal veriyorsunuz. Ben ne dediğinizi anlıyorum, diyorsunuz ki eksik kaldı, eksik kaldı. 12 Eylül'de 26 maddeyi hallettik. Ama yetmiyor, Anayasanın tamamını halledelim diyorsunuz. İnşallah onunla ilgili milletimiz hazırlıklarını yapıyor, sivil toplum kuruluşları hazırlıklarını yapıyor, biz hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ve 12 Haziran'da eğer Parlamentoda Anayasa yapma yetkisini milletçe bize verilmesi halinde mesele yok. Çağrımızı yapacağız, diğer siyasi partilerle birlikte gelin bu işi yapalım diyeceğiz. Ama gelmiyorlarsa zaten milletçe siz bize yetkiyi vermiş olduğunuz için o zaman biz yapacağız. Onun için de ben bugün diyorum ki... Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Ben bugün diyorum ki, Sultangazili kardeşlerimin şahsında milletime sesleniyorum. Ve şunu özellikle söylüyorum: Şurada artık 41 günümüz kaldı, 41 gün. Durmak yok... Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün aileleri dolaşmaya evet mi? Onlarla bu konuştuklarımızı aynen görüşmeye evet mi? 12 Eylül'ü konuşuyoruz görüyorsunuz, orada da öyle konuşmuştuk değil mi? Evet mi demiştik? Evet demiştiniz ve yüzde 58'le bu işi halletmiştiniz. Şimdi aynı şeyi söylüyorum. Çünkü bu dava sadece Tayyip Erdoğan'ın davası değil. Bu milletimizin ortak davası, milletçe bu işi yapacağız, milletçe bu yoldan yürüyeceğiz ve milletçe 8,5 yıldır yaptıklarımızı ve bundan sonra da inşallah yapacaklarımızı tamamlayacağız, tamamlamaya devam edeceğiz. Onun için ne diyoruz? Türkiye hazır, hedef... Türkiye hazır, hedef... Ve istikrar sürsün, Türkiye... İstikrar sürsün, Türkiye... Sizlerle birlikte büyüyeceğiz ve istikrar bugüne kadar nasıl en önemli bizim sır kelimemizse, bundan sonra da aynı şekilde sır kelimemiz olmaya devam edecek.
Ne diyorlar? Oyuna bakın oyuna. Yüzde 10 barajı diyorlar, kaldırın bu barajı. Niye yüzde 10 barajı kalksın? Yüzde 10 barajı kalksın ki Türkiye istikrarsızlığa gömülsün. Bakın Belçika 1 yıldır hükümet kuramıyor. Niye kuramıyorlar acaba? Hep bugüne kadar koalisyon koalisyon koalisyon diyorlardı. Hadi kurun, niye kuramıyorlar? İşte altında yatan gerçek bu, altında yatan gerçek bu. Onlar da yıllarca bunu böyle konuştular. Sevgili kardeşlerim, ne yaptığımızı biliyoruz, ne yapacağımıza da inanıyoruz, kararlıyız ve yapacağız. Ve bunların elinde aslında proje filan yok, dikkat edin hep söylediklerine bakın ne diyor? AK Parti ne veriyorsa biz 5 katını vereceğiz diyorlar. Öyle mi? Söyledikleri bu değil mi? Ama adını koyamıyorlar. Çünkü adını koydukları anda bitecekler, ama söyledikleri AK Parti ne veriyorsa biz 5 katını vereceğiz. Ne diyor? Biz her aileye 600 lira vereceğiz. İnandınız mı? İnandınız mı? Sayın Kılıçdaroğlu, bak inanmamışlar. Fakat şüphesiz onun da inananları olabilir ayrı mesele, ama gerçek başka. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'nun şu anda bir tane adayı var. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, biz sizlerle gurur duyuyoruz.
Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı, DGM'nin eski savcısı, 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter operasyonu iddianamesinde bakın ne diyor? O dönemde ne var biliyor musunuz? Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. Şimdi de Kılıçdaroğlu'nun Muğla'da milletvekili adayı. Kılıçdaroğlu, ben konuşmuyorum, bak adayın DGM savcısı olarak bunu kendisi bizzat o zamanki iddianamesinde yazmış. İddianameyi okudum, başka bir şey değil. Hani sen yolsuzluklarla mücadele ediyordun ya, yolsuzluğun bizzat içindesin, ona gömüldün gömüldün. Zaten belli, zaten belli, zira SSK'nın Genel Müdürlüğünü aldığı zaman SSK gayet iyi gidiyor, üstlendiği andan itibaren SSK yavaş yavaş battı battı battı, artık baktı ki bu ben de iyice gidiyorum boğulacağım, merhum Ecevit'e gitti ben milletvekili adayı olayım diye. Merhum Ecevit ne dedi? Veto. Kılıçdaroğlu'nu aday yapmadı, yapmadı. Sevgili kardeşlerim, aday oldu da ne oldu? Ne olduğu belli. Şimdi tutturmuş iki de bir Tayyip Erdoğan'ın bak ben diyor geldiğim zaman ne yapacağım, Türkiye'yi ona dar edeceğim. Kılıçdaroğlu, önce kendine gel. Bak, Parlamentodayız, sen Ana Muhalefet Partisinin işte Grup Başkan vekilleri arasında bulundun, elinde dosyalarla dolaştın. Madem senin elinde bu tür dosyalar vardı, bu dosyaları savcılar boşuna mı duruyor, niye getirip onlara teslim etmedin, niye götürüp teslim etmedin? Eğer Tayyip Erdoğan'la ilgili böyle bir şey varsa bugüne kadar bunları niye yapmadın, seni tutan mı vardı? Sevgili kardeşlerim, dürüstlük bunların semtine uğramamış. Bunların dürüstlükle alakası yok. Diyor ki, geldiğim zaman bak ne yapacağım gör, aynısını Bahçeli de söylüyor. Senin de elini tutan mı var? İkiniz bir araya gelin beraber yapın. Kırk çürük yumurta bir sağlam yumurta etmez. Bunu böyle biliniz, etmez. Hadi gelin bir araya, varsa bir yolsuzluk Erdoğan'la ilgili bunu yapın.
Sevgili Sultangazililer; biz buraya yolsuzlukla mücadele ede ede geldik. Eğer yolsuzlukla biz mücadele etmemiş olsaydık, 23,5 milyar dolar IMF borcuyla devraldık. Kim vardı Hükümette? MHP. Kim vardı? DSP. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun yanında bunlar, beraber, onlar da beraber yürüyorlar bu yolda. Ama bizim yolumuz farklı, onlarınki farklı. Kim vardı? ANAP. 23,5 milyar dolar. Ne oldu? Onlar borçlandı, biz ödedik ödedik ödedik, şu anda 5,2 milyar dolar borca indirdik. Aslında şu anda ... Öderiz, fakat bakıyoruz ki çok düşük faiz ve yavaş yavaş öderiz, niye acele edelim diyoruz. Fakat 3 yıldır da biliyorsunuz stand-by anlaşması yapmıyoruz. Niye? Baktık ki bunlar bizim artık siyasi irademize hükmetmek istiyorlar. Dedik ki kusura bakmayın. Siz parayla ilgili konuşacaksanız buyurun konuşalım. Ama bizim yapılarımızla ilgili konuşmaya kalkarsanız bu geçmişte kaldı. Gelir İdaresi Başkanlığı bağımsız olacakmış. O kararı biz veririz. Hani Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde konuştuk da, bizdeki bazı Fransız tipler var. Türkiye'ye Fransız kalan ... konuşmamızdan rahatsız olmuşlar. Öyle konuşmamak gerekirdi diyorlar. Bu onurlu milletin onuruyla oynayanlar karşısında nasıl konuşmamız gerekiyorsa aynı dille konuşuruz. Öyle konuşuruz.
Sevgili kardeşlerim; bunların on yıllar boyu ne yazık ki Batılı karşısında el pençe divan durduklarını iyi bilirsiniz. O devirler geride kaldı, artık böyle bir Türkiye yok. Ve bitmedi, 23,5 milyar doları bu hale getirdik, düşürdük düşürdük burada. Fakat bunlar milliyetçiyiz diyoruz değil mi MHP? Ne milliyetçisi, bunlar bu işin lafını yapıyor lafını. İşte Merkez Bankamızın kasasında 27,5 milyar dolar vardı döviz rezervi olarak. Sevgili kardeşlerim, şu anda Merkez Bankasının kasasında döviz rezervimiz ne oldu biliyor musunuz? 93,3 milyar dolar. 27,5 milyar dolardan aldık, 93,3 milyar dolara çıkardık. Yolsuzlukların olduğu Türkiye bu mu? Borçlandınız ve ödedik. Kasada bir şey yoktu, buraya geldi. Şimdi Kılıçdaroğlu buna sulandı biliyor musunuz? Nasıl olsa para bol, buradan dağıtırız diyorlar. Çünkü bunlar hep dolu kasaları öyle boşaltmaya alışmışlar. Ama benim milletim uyandı, size artık bu kasaları teslim etmez.
İşte 79 senede 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı bu ülkede, bütün iktidarların hepsi geldi bir araya 6 bin 100 kilometre, ama AK Parti tek başına evvel Allah şu 8 yılın içerisine 13 bin 600 kilometre duble yol sığdırdı. Geçen hava bozuktu, Iğdır'a gideceğim, Ağrı'ya geldik, Ağrı'dan...
Az önce ifade ettiğim gibi Merkez Bankası da o noktaya geldi, ama bunların beklentisi farklı. Biz bu işi ele aldığımızda orayı da boşaltırız, ama benim milletim onlara bu imkanı da, bu fırsatı da vermeyecek.
Şimdi değerli kardeşlerim; biz yola çıkarken ne dedik? Dört şey söyledik. Bir; eğitim dedik. İki; sağlık dedik. Üç; adalet dedik. Dört; emniyet dedik. Bir defa Türkiye'yi eğitim kurumlarımızı geliştirmek, çocuklarımızı en ideal şekilde okuyabilecekleri dersliklere, okullara kavuşturmak için bir seferberlik içindeyiz. Ve bakınız şu ana kadar 163 bin derslik yaptık Türkiye'de, 163 bin. Ve şu anda göreve geldiğimizde sınıflardaki öğrenci ortalaması neydi biliyor musunuz? 70-80 bu civarlardaydı. Şimdi ortalama nereye düştü biliyor musunuz? 31. Bu noktaya geldik, ama bunu bile biz yeterli bulmuyoruz, daha da düşüreceğiz. Ve şimdi biliyorsunuz yeni bir proje, o da nedir? Her dersliğe bir akıllı tahta. Bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak ve çocuklar her öğrencimize birer elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Ve bunlar ücretsiz olarak verilecek, ücretsiz. 4 yıl bu işin planlaması var. Ön hazırlıklarımız tamam, adımı atacağız ve 4 yıl içerisinde okullarımızın donanımı bitecek ve çocuklarımıza da birer tane Ipad gibi elektronik kitap vereceğiz. Yani Amerika'da, Japonya'da, dünyanın neresi olursa olsun bütün buralarda hangi teknolojiyle çocuklar eğitiliyorsa, Türkiye'de de biz bunu yakalayacağız. Bunun için önümüzde hiçbir engel yok, tüm imkanlarımız hazır ve bunun yanında biliyorsunuz bir adım zaten attık Fatih projesi. Fatih projesiyle birlikte bunu sürdüreceğiz. Fatih'in şanına yakışan bir projeyi gerçekleştireceğiz.
Sevgili kardeşlerim; onunla kalmıyoruz. Bakınız bugüne kadar biz sizlere her yıl okul açılırken sıraların üzerine kitapları koyduk mu? Ücretsiz olarak ilköğretimde de, ortaöğretimde de kitapları aldık mı? Biz buyuz, verdiğimiz sözü tutarız ve biz onlar gibi kaynak Kemal'dir demedik veya kaynak Tayyip'tir demedik. Biz ne dedik? Kaynak Türkiye'dir dedik. ... O kaynak Kemal'dir dedi.
Şimdi sevgili kardeşlerim; bakınız SSK'ya biraz sonra ona değineyim, bütün bu adımları atarken üniversitelerde bizden önce verilen burs neydi? 45 liracık. Şu anda 240 lira biz her üniversite öğrencisine veriyoruz. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da orada veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Özürlülere evlerde asgari ücret olarak bakım ücreti veriyor muyuz? Hey gidi Kemal Efendi, biz bunları uyguluyoruz uyguluyoruz. Biz vaat etmiyoruz, biz bunları uyguluyoruz.
Fakir fukara, garip gurebaya her ay 150 lira veriyoruz. Şu anda o da veriliyor. Hey gidi Kemal Efendi, bak bu 150'den haberin var mı? Bitmedi bitmedi. Erzak, kömür bunları veriyoruz, ne dediler? Sadaka dağıtıyorsunuz dediler. Devlet sadaka dağıtır mı? Devlet; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet olmanın gereğidir bu. Yani ben bazen valilerimle yaptığım toplantıda onu söylüyorum, kaymakamlarıma onu söylüyorum, belediye başkanlarına onu söylüyorum. Tıpkı Ömer gibi. Kapıları dinleyeceksiniz. Bacaları izleyeceksiniz. Acaba içeriden inilti geliyor mu? Ağlama sesleri geliyor mu? Yüreğiniz dağlanacak. Onların peşine koşturacaksınız ve onları takip edeceksiniz. Gücünüz neye yetiyorsa bunu yapacaksınız. Elhamdülillah bizim aktık Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak gücümüz birçok şeye yetiyor. Artık, isteyen dilenen bir Türkiye yok. Artık veren el olan durumunda olan bir Türkiye var. Artık buradayız. Çok iyi adımlar atıyoruz. İşte göreve geldiğimizde 3 bin 400 dolardı kişi başına milli gelir. Şimdi bak, 10 bin doların üzerin çıktık. Şimdi buradayız, böyle bir Türkiye var, daha iyi olacak.
Bakınız, şartlı nakil eğitimde, onu söylüyoruz. Ne olur anacığım çocuklarını fakirlik bahanesiyle okula göndermekten geri kalma, gönder. Bak ilköğretimde 20 lira veriyorduk erkek öğrenciye, şimdi 30 lira veriyoruz. 25 lira veriyorduk kız öğrenciye, şimdi 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 35 lira veriyorduk, şimdi 45 lira veriyoruz. Kız öğrenciye 45 lira veriyorduk, şimdi 55 lira veriyoruz. Kaç çocuk olursa olsun ne diyoruz, en az 3 çocuk, en az 3. Bazıları 2 tane yeter diyor, 1 tane yeter. Sakın ha bu oyuna gelmeyin, bu da bir tuzaktır, bu tuzağı hep beraber bozacağız. Çünkü bu milletin nüfusunu azaltmak istediler, bu milleti kısırlaştırmak istediler, doğum kontrolleri yaptılar bu ülkede. İstediler ki, bu millet ihtiyarlasın, yaşlansın, aynen bizi de Batı'nın şu anda düştüğü duruma düşürmek istediler. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Genç, dinamik, eğitimli, nitelikli nüfusa sahip olacağız inşallah, olacağız. Yeter ki el ele verelim bu işi çözeceğiz. Hiç endişeniz olmasın. Çünkü Türkiye iyi büyüyor.
Sevgili kardeşlerim; bakınız sağlıkta, sağlıkta da çok önemli adımlar attık. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Sağlıkta atılan adımları görüyorsunuz. Göreve geldiğimizde her hastaneye gidebiliyor muydun? Ama şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? Bunların hepsini birleştirdik mi? Bay Kemal'in yönetemediği hastanelerle devletin hastanelerini de birleştirdik. Onlar diyordu ki bize CHP, hayır olmaz bu iş. Ne demek ya, nasıl olmaz? Biz ne dedik? Hani vardı ya bir zamanlar bir şarkı, olur olur bal gibi olur diye. Biz de olur olur bal gibi olur dedik ve oldu. Şimdi devlet hastaneleri, SSK, devletin kurumlarının hastaneleri vardı. Milli Eğitimin vardı, PTT'nin vardı bütün bunlar hepsini birleştirdik. Yetmedi dedik ki, özel sektör, vakıf bunları da birleştirelim. Yani onlar da gelsinler, SGK'dan onlara da aynı şekilde hizmet almaları için onlarla anlaşmalar yapalım ve oradan da hizmet alımı yaptık. Şu anda benim vatandaşım istediği hastaneye gidiyor mu? İstediği hastaneden bu hizmetleri alıyor mu?
Hatırlayın ya, ah ah çok vaktimi alıyor bu Bay Kemal de. Çok ilginçtir Genel Müdürken bende sigortalıydım o zaman, sigortalıydım. Sabahın erken saatinde giderdik hastaneye bize numara verirlerdi. Alırdık o numarayı aman Yarabbim, eğer ilk numaraları alamazsan yandın, alsan ne olacak? Doktorun yanına geliyorsun, doktor seni muayenehaneye çağırıyor. Muayenehaneye gidiyorsun para. Bu çileleri çektik mi? Değerli kardeşlerim, eğer ameliyat edecekse seni nerede ediyor, gene hastanede, aynı hastanede. Yani adeta orayı bir atlama mercii olarak kullandılar. Şimdi böyle bir şey var mı? Kemal Bey, sizin Genel Müdürlüğünüz döneminde biz ilaçlarımızı da alamıyorduk biliyor musun? Giderdik ilacın yarısı var, yarısı yok. Olmayanı nereden alacağız Kemal Bey diye sorardık, derlerdi ki eczaneden git al. Yanlış anlamayın Kemal Bey'in tabi ki oradaki memurları aynı şeyi söylüyordu. Onun adına söylüyorlardı. Ve şu anda istediğimiz eczaneden ilaçlarımızı gidip alıyor muyuz? Siz denendiniz Kemal Bey. Benim milletim sizi bir daha denemez. O geride kaldı. O zaman bir SSK'da Genel Müdürlüğü yürütemeyen kişi sen mi Türkiye'yi yöneteceksin ya?
Tabi bunlara hatırlatınca çıldırıyor, çıldırınca da ağzı bozuluyor. Senin ağzın ne kadar bozulursa bozulsun, bizim terbiyemiz buna müsaade etmez. Onun için biz Hacı Bektaşı Veli'nin ifadesi var ya, ne diyor? Eline, diline, beline hakim ol diyor. Ve bu ne demektir? Edep yahu diyor. Biz de buna davet ediyoruz. Edep yahu. Siz her ne kadar bu sınırları aşsanız da bizim edebimiz buna müsaade etmez. Biz yine de sizin annenize saygı duymaya devam ederiz. Farkımız bu.
Ve değerli kardeşlerim, sağlıkta bu adımlar atılırken inşallah şimdi buracıkta özellikle Sultangazi'yle ilgili olarak da söylüyorum. Burada 650 yataklı inşallah 200 yatak kadın doğum olmak üzere ihale aşamasında olan yatırımızı da yapacağız. Yani Sultangazi'nin böyle bir hastaneye kavuşmasını da sağlayacağız. Arnavutköy'de de bugün 212 yataklı bir devlet hastanesinin resmi açılışını yaptık. Sultangazi'de de bu olacak. Taş çatlasın 2 yıl civarında bunu bitiririz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Zaten çok da önemli bir yatırım yapıyoruz burada, o yatırım da şu: Olimpiyat Stadının yanında yaklaşık 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde şehir hastanesi kuracağız, dev bir hastane. Ve bu hastane ileri teknolojiyle donanımlı olacak. Yani orada artık sedyeleri yürütmek falan olmayacak. Ya? Orada yürüyen bantlar olacak, sedyeler o bantlar üzerinde inşallah yürüyecek. Yürüyen merdivenler hepsi devreye girecek. Çok daha ileri teknoloji olacak. Birçok sıkıntıları oralarda aşmış olacağız.
Sevgili kardeşlerim, Anadolu yakasında bir, Avrupa yakasında bir olmak üzere bunu yapacağız. Kılıçdaroğlu'ndan da duyabilirsiniz yarın. O da hemen bunun üzerine atlayabilir. Biz şehir dedik, dedi ki şehri daha önce zaten benim dedi Genel Başkan Yardımcım söylemişti. Merak ettim neresi, baktım ki Saroz Körfezinden bahsediyorlar. Saroz Körfezinin ne zaman İstanbul'a ait olduğunu hala çözemedi. Bunların şeyi bu ne olacak, Kağıthane'de oturduğunu söyleyeceği yerde Kağıttepe'de oturuyorum dedi, İstanbul'un böyle bir ilçesi var mı? Ve biliyorsunuz kaydı maydı da yaptıramadı, herkese aman gidin oyunuzu kullanın derken garibim kendisi de oy kullanamadı. Referandum hatırasını biliyorsunuz.
Sevgili kardeşlerim; şimdi de ağzına askerliği doladı. Askerlik mesleğiyle alakalı konuşuyor. Kafayı takmış benim oğluma. Ne olacak diyor, kendi oğlu gitti 21 gün askerlik yaptı diyor. Bizim oğlana taktı kafayı. Kardeşim, dövizle askerliği ben mi çıkardım? Dövizle askerliğin tarihi belli. Şimdi benim oğlum yurt dışında okumuş, orada doktorasını yapıyor, Dünya Bankasında çalışmış. Bütün bunlar sebebiyle böyle bir hakkı kazanmışsa, bu hakkının gereği olarak her vatan evladının istifade ettiği bir hakkı o da gelmiş aynen bu şekilde bu hakkı kullanmış. Bunu şimdi her yerde gidip kullanıyor. Burada bir suiistimal mi var? Veya ben oğlum için özel bir yasa mı çıkardım, böyle bir şey mi var? Ya bu ne edep dışı bir davranıştır. Yani bundan prim elde edeceğini mi zannediyorsun? İki de bir her gittiği yerde bunu konuşuyor.
Sevgili kardeşlerim; onun için diyorum ki, şu 41 gün içerisinde kapı kapı dolaşarak 12 Haziran'da sandıkları AK Partiyle patlatalım. AK Partiyle patlatmaya evet mi? Evet mi? Sağ olasınız, var olasınız. Onun için heyecanınız kaybolmasın. Diri olacağız, iri olacağız, Allah'ın izniyle sandıklardan da çok güçlü çıkacağız.
Bakınız kardeşlerim; Ağrı, Iğdır oralardaydım, Muş'taydım. Hamd olsun halkımızın heyecanını, coşkusunu gördüm. Iğdır'da 3 saat bizi beklediler. Çünkü hava bozuktu, helikopterle geçemedik, karadan gitmek durumunda kaldık. Fakat, 145 kilometre Ağrı-Iğdır arasını duble yol yapmışız, o duble yoldan gitmek bize ayrı bir gurur verdi. Çünkü daha önce Iğdır'a gittiğimde o yollar birer çile yoluydu. Ama şimdi çile yolu olmaktan çıkmış. Bunu görmek beni ayrıca mutlu etti. Türkiye değişiyor, Türkiye gelişiyor.
Değerli kardeşlerim; aynı şekilde, aynı kararlılıkla yola devam ediyoruz. Ve Iğdır'da 39 açılış yaptık. 39 açılışı yaptıktan sonra dönerken baktım ki bir evin önünde bir aile, gece saat 9 falan o civarlarda, arabadan indik. Ve birlikte dedik şöyle bir yanlarına gidelim, bize dedik çay içirir misiniz? Azerilerin bir tabiri var, gözüm üstüne dedi, gözüm üstüme. Gözüm üstüne deyince biz de eve girdik. Hemen neyse çay, peynir, ekmek bir şeyler getirdiler önümüze, orada şöyle biraz kendileriyle sohbet ettik. Tabi meğerse muhabbetleri de farklı, rüyamda da gördüm dedi sizi bu gece. Demek ki kalpten kalbe yol var. Ve aile geniş bir aile, ama tabi girdik içeriye bir tarafta ahır, orada 3 tane ineği var, yan tarafta da evi, gayet güzel de kokuyor. Çünkü iç içe yaşıyorlar, ama şehrin içi, Iğdır'ın içi. Dedik ki bak biz şimdi yeni projeler yapacağız. Nedir? Nasıl organize sanayi bölgeleri var ya, organize sanayi bölgelerinin şimdi bir de hayvancılık üzerinde organize hayvancılık bölgeleri yapacağız Türkiye'de. Ve buralarda sizlere yerler tahsis edeceğiz. Bütün altyapısını biz yapacağız, siz sütünüzü her şeyinizi oradan gelip alacaksınız. Meralar tahsis edeceğiz, o meralarda da ayrıca otlatacaksınız. Güvenliğiyle, her şeyiyle mükemmel. Bunun dışında da şehir merkezinde evleriniz olacak, evlerinizi vereceğiz, ne diyorsun dedim. Başım gözüm üstüne dedi. Mesele ne? Onlara insanca yaşayabilecekleri projeyi sunmak. Hani insan nerede diyor. Bizim projelerimizin hepsinde insan var. Dedi ki, ya şu Kanal İstanbul'da dedi insan yok, hani Kanaldan gemi gidiyor ya. Arkadaşım dedi ki Başbakanım dedi, bu gemi yerine insan koysak dedi. Dedim ki yani geminin yerine biz Kanalda insan yürütsek, bu sefer de aynı Bay Kemal der ki bu insanlar yüzmeyi bilmiyor der, bunu der. Onun için bahane hazır. Şimdi bunlar biliyorsunuz tüneli yaptılar. Nereden nereye? Silivri'den Meclis'e, böyle bir tünel. Bunların da kabiliyeti bu istikamette.
Sevgili kardeşlerim; bakınız göreve geldik, Türkiye'nin dış borcu kamu net borç stoku olarak söylüyorum, milli gelire oranı yüzde 73 civarındaydı. Şimdi ne oldu? İndi indi indi yüzde 45, bakın burada. Faiz neydi? Devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü. Şu anda devletin borçlanma faizi ne oldu? Yüzde 7, yüzde 7. Enflasyon neydi? Değerli kardeşlerim, yüzde 30. Şimdi ne oldu? Enflasyon aylık olarak söylüyorum bakın en son yüzde 4'e düştü. 30 nere, 4 nere. Bunlar kimin cebinden çıkıyordu? Benim vatandaşımın cebinden çıkıyordu.
Sevgili kardeşlerim; bakın bunlarla da yetinmiyorum. Ziraat Bankası benim çiftçi kardeşime yüzde kaç faizle borç veriyordu biliyor musunuz? Yüzde 59 faizle borç veriyordu, şimdi yüzde 5. Yüzde 59 nere, yüzde 5 nere. Aynı şekilde sevgili kardeşlerim, esnaf, Halk Bankası'ndan kredi alacak, yüzde kaç faizle alıyordu biliyor musunuz? Yüzde 47 faizle alıyordu. Şimdi yüzde 5, yüzde 5. Nereden nereye.
Kurumlar Vergisi, sevgili kardeşlerim, yüzde 33'tü, şimdi yüzde 20. Bak bunları hep biz düşürüyoruz. Ve işlerine bunlar gelmiyor, bu yapılanları görmek istemiyorlar, büyüyen Türkiye bu, güçlü olan Türkiye bu. Daha da güçlü olacağız, ama hep beraber.
Şimdi sevgili kardeşlerim, şu 41 günde hep beraber omuz omuza, el ele, gece-gündüz demeden çalışmaya hazır mıyız? Hazır mıyız? Ve soruyorum, Türkiye hazır, hedef... "2023" Türkiye hazır, hedef... "2023" İstikrar sürsün, Türkiye... "Büyüsün" İstikrar sürsün, Türkiye...
Şimdi gelelim şarkımıza. Sizleri daha fazla meşgul etmeyeceğiz, programlar devam edecek. Yarın da İstanbul'da ilçelerimizi dolaşacağız değerli kardeşlerim, ondan sonra Anadolu'ya tekrar il il devam edeceğiz. Şarkımız neydi bizim? Evet, şöyle bayrakları göreyim. Ama sesiniz gür çıksın, burası İstanbul Sultangazi. Burası İstanbul Sultangazi, bayraklar.
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, milletimiz, ülkemiz, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun diyorum.
Kardeşlerim, son bir şey söylüyorum. Bizi bölmek, ayırt etmek isteyenlere sakın aldanmayalım. Biz Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Boşnağıyla, Abazasıyla aklınıza ne geliyorsa, biriz, beraberiz, bütünüz. Biz, yaratılanı Yaratan'dan ötürü severiz.
Bölücü terör örgütünün liderini peygamber olarak ilan edenlerle bizim işimiz olamaz. Bizim işimiz olamaz. Biz Cumayı birlik, beraberliğimizin simgesi biliriz. Köylerde biz Cuma Namazı kılmayız, kasabada kılarız, ilçede kılarız, ilde kılarız. Neden? O bizim birliğimizin, beraberliğimizin simgesidir. Ama şimdi bu BDP, bu terör örgütü ayrılıkçılar... Bunlar ne yapıyor? Bakıyorsunuz orada Diyarbakır Ulu Camii'de bir tarafta Cuma namazı kılınırken, onlar arka tarafta ayrı bir grup bir kısmı seyrediyor, bir kısmı da orada güya Cuma Namazı kılıyor. Bu ayrılıkçılığa bizim dinimizde yer yok, dinimizi istismar edenlere yer yok. Bunlara inanıyorum ki 12 Haziran'da benim milletin en güzel cevabı verecek, en güzel cevabı verecek. Onun için, durmak yok... Sağ olasınız, var olasınız, Allah gücünü artırsın diyorum, heyecanınıza inşallah güç katsın diyorum. Sağ olasınız.
|