|
Başbakan Erdoğan'ın Amasya Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
05.05.2011
Sevgili Amasyalı kardeşlerim, değerli hanımefendiler, beyefendiler; sizleri sevgiyle, saygıyla, hasretle selamlıyorum.
Tabi konuşmama hüzünle başlıyorum, üzüntülüyüm. Kastamonu'dan ayrıldıktan sonra konvoyumuzdaki eskortumuzu ne yazık ki ateşe tutmak suretiyle bir polis kardeşimiz şehit oldu, bir polis kardeşimiz şu anda yaralı, hastanede.
Sevgili kardeşlerim; bu namert eller, demokrasi mücadelesine inanmayan bu karanlık zihniyetler, bunlara ne dersek deyiniz, bu teröristler, bu ayrımcı güçler, sandıkta meselelerini halledemeyeceğini anlayanlar ancak bu yollarla netice alacaklarını zannediyorlar. Şunu özellikle bilmelerini istiyoruz: Biz bu yola merhum Menderes'in ifade ettiği gibi, kefenimizi giyerek çıktık. Allah'ın kader planında bizler için koymuş olduğu ömrü, tayin ettiği ömrü kimsenin kısaltmaya veya uzatmaya gücü yetmez. Halka hizmetin hakka hizmet olduğuna inanarak biz bu yola çıktık. Ve 780 bin kilometrekarelik bu vatan topraklarını biz kimseye böldürtmeyeceğiz. 74 milyonu asla birbirine düşürmemek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz, göstereceğiz. Ama buna inanmayanlar her zaman olacaktır. Tıpkı Habil'le Kabil nasıl ki birbirlerini kıskanarak ne yazık ki o zaman Kabil kardeşi Habil'i öldürerek bir düşmanlık başladıysa, bir haset, bir kin başladıysa insanlık boyunca bu olacak, biz bunu da biliyoruz. Fakat istiyoruz ki bu vatan toprakları üzerinde kin olmasın, haset olmasın, fesat olmasın, fitne olmasın, bu topraklar üzerinde sandık ortadayken sandığın dışında başka yolları kimse aramasın. Ama arıyorlarsa bilsinler ki benim bu sevgili milletim, bu aziz milletim hiçbir zaman teröre, teröriste, eli silahlı olan eşkıyaya, çeteye prim vermeyecektir.
Değerli kardeşlerim; şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ailesine sabır dilerken, tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum. Yaralımıza Rabbimden şifalar diliyorum. Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Onlar bu milletin sigortasıdır, onlar bu milletin adeta istikamet oklarıdır.
Değerli kardeşlerim; buradan tüm Amasya'ya, Göynücek'e, Gümüşhacıköy'e, Hamamözü'ne, Merzifon'a, Suluova'ya, Taşova'ya oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Şehzadeler şehri, alimler şehri, şairler şehri, hattatlar şehri Amasya'yı yürekten selamlıyorum.
Amasya Yeşilırmak kadar coşkun, işte Yeşilırmak. Hele bugün daha coşkun. Harşena Dağı kadar yüce, Ferhat ile Şirin'in aşkı kadar temiz Amasya'yı, Amasyalıları selamlıyorum.
Taa yola çıktığımızdan bu yana söylerim, biz Ferhat'ız, sizse Şirin, aldık elimize kerpici, deliyoruz dağları, deleceğiz. Şirin'in babası dedi ki, kızımı sana vermem. Niye? Dedi ki, del dağı suyu getir. İnanın aynısını biz yaptık. Biz de dağları deliyoruz, yüzlerce kilometreden su getiriyoruz, yol açıyoruz. Çünkü biz Şirin'e sevdamız var, Şirin'e aşkımız var, Ferhat'lar bunu yapar. Onun için Amasya bizim için çok önemli. Amasya bir medeniyet şehri, Amasya tarih şehri, Amasya ilklerin şehri, Amasya Yıldırım Beyazıt'ın, Çelebi Mehmet'in, Fatih Sultan Mehmet'in, Yavuz Sultan Selim'in şehri. Amasya Strabon'un her biri önemli olan, bizim birer değerimiz olan Akşemseddin'in, Sabuncuzade Şerafettin'in, Hacı Hafız'ın, Kara Mustafa Paşa'nın, Şeyh Hamdullah'ın, Yaşar Doğu'nun şehri. Hepsini rahmetle, minnetle yad ediyorum. Allah onlardan razı olsun, mekanları cennet olsun diyorum. Elbette Amasya istiklalin şehri, Kurtuluş Savaşımızın, Misakı Milli'nin şehri, hepsinden önemlisi Amasya kardeşliğin şehri.
Hani diyor ya Hacı Bektaş-ı Veli; "sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda, bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda. Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda. Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda."
İşte Amasya; Bahçeleriçi, Dere Mahallesiyle, Yüzevler Mahallesiyle, Şeyhcui Mahallesiyle, Akbilek Mahallesiyle kardeşliğin... Orada mı oturuyorsunuz? Hoşgörünün, dayanışmanın adeta abideleştiği bir şehir, bir medeniyet şehri dedim, tarih şehri, bilim şehri. Amasya'ya yakışan, yaraşan esasen işte budur.
Bakın sevgili kardeşlerim, biz siyasette her zaman dürüstlüğü savunduk, biz her zaman omurgalı siyaseti savunduk, ilkeli siyaseti savunduk. Biz bir şeyi daha savunduk, bazı konular vardır ki siyasetin üzerindedir, siyasetin malzemesi yapılamaz. Aile bunlardan biridir, inançlar bunlardan biridir, etnik kökenler bunlardan biridir. Biz ne bunları istismar ettik, ne de başkalarının ailesi, inancı, etnik kökeni üzerinden siyaset yaptık.
Ancak bugün burada Amasya'da bir hususu özellikle vurgulamak zorundayım. Bir siyasetçi olarak değil, bir insan olarak, bu milletin bir aciz evladı olarak, bir abdiaciz olarak, bu medeniyetin bir mensubu olarak, Amasyalı Fatih Sultan Mehmet'in, Amasyalı Yavuz Sultan Selim'in torunları olarak bunu vurgulamak zorundayım. Dün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu... Fakat bu yuh bile az gelir. Amasya üç sıfırla 12 Haziran'da bunları sandığa gömmelidir, buna böyle inanıyorum, üç sıfırla. Siirt'te halkın önüne çıkıyor, benim tabi eşimin memleketi. Karşısında da seyircisi, dinleyicisi çok az. Stepne, bindirilmiş kıtalarla işte 500 kişi, 800 kişi toplamışlar.
Tabi iyice çılgınlaşmaya başladı bu ara. İnançlarımızla, itikadımızla, medeniyetimizle ve kültürümüzle tamamen ters, son derece saygısızca bir ifade kullanıyor. Sevgili kardeşlerim, biz çok farklı bir terbiyeyle yetiştik. Bakın bana valilerim söyler, Ana Muhalefetin Lideri de gelip bu toplantıda konuşsun mu? Örneğin Şeb-i Aruz törenlerinde. Ben derim ki gelsin konuşsun. Niye? Çünkü benim demokrasi anlayışım bu. Diyanet İşleri Başkanım "Kutlu Doğum Haftası"nda gelip Ana Muhalefetin Lideri konuşsun mu Sayın Başbakanım? Ne demek, gelsin konuşsun. Hatta diğerleri de gelirse onlar da konuşsun, bunları söyledim. Hoşgörü anlayışım bu. Fakat enteresan olan şu: Şeb-i Aruz töreninde Mevlana'yı öyle anlatıyor ki, orada ben Kur'an'ın kölesiyim, ben Kur'an'ın bendesiyim diyeceksin, ama ondan sonra geleceksin bu ifadeyi kullanacaksın. Şimdi buradan sormak gerekmez mi, orada yaptığın konuşma nedir, bu kullandığın ifade nedir? Kutlu Doğum Haftasında söylediğin nedir, şimdi bu kullandığın nedir? Bu istismar değil de nedir? Ben buradan Cumhuriyet Halk Partisine gönül veren tüm kardeşlerime sesleniyorum. Bunu check etmeyecek misiniz? Bunu karşılıksız mı bırakacaksınız? Çok çok af edersiniz, hata yapmaktan Allah'a sığınırım. Ne diyor biliyor musunuz? "Statükonun Allah'ı Ankara'da oturuyor." Kullandığı ifade bu. Bunun benzetmesi olmaz. Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Teşbihi bile mümkün değil. Bunlar şecaat arz ederken hep sirkatin söylediler. Gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Çok çok açık söylüyorum, bu ifadeler haddi aşmaktır, hududu aşmaktır, edebi, adabı, saygıyı çok çirkin bir biçimde çiğnemektir. Benim şahsıma hakaretler etti, iftiralar attı, hatta küfür etti. Aileme küfür etti. Kendisine Hacı Bektaş-ı Veli'nin malum Alevilik kültüründendir ya, kendisi de Alevidir ya, bundan dolayı Hacı Bektaş-ı Veli'ye belki saygısı vardır diye onun diliyle hitap ettim. Dedim ki bak, Hacı Bektaş-ı Veli ne diyor. Gerçi benim sevdiğim kadar Hacı Bektaş-ı Veli'yi sevemez. Bunlar istismarını yaparlar. Bir zamanlar dedim ki, eğer Alevilik Hazreti Ali'yi Kerremallahu Veche sevmekse, ben Alevilerden daha çok Aleviyim. Eğer buysa, ama bunların yaşamında Hazreti Ali var mı? Hazreti Ali gibi yaşamak var mı? Yok. Hazreti Ali nerede, bunlar nerede. Bunların ne yaptığı belli değil. Ne diyor Hacı Bektaş-ı Veli; "eline, diline, beline hakim ol" diyor.
Değerli kardeşlerim; bundan önceki beline sahip olamadı. Sahip olamadı öyle gitti. Onun için diyorum ki zaten Kılıçdaroğlu bir skandal kasetin Genel Başkanıdır, böyledir. Şimdi bu da diline sahip olamıyor, şimdi bu da bu dilinin cezasını 12 Haziran'da bulacak, 12 Haziran'da. Çünkü bunun karşılıksız kalması mümkün değil. Amasyalı hattat Şeyh Hamdullah gibi "edep yahu" dedim. Millete, milletin değerlerine dil uzattı. Ah gençler ah, bu ülkede var ya al birini vur öbürüne, hiç farkları yok. Şimdi ben edep ederim hanım kardeşlerimden, beyefendi kardeşlerimden, bak ne diyorlar, bu Hükümet milletin özeline girdi. Sayın Bahçeli bakıyorum aynı şeyi söylüyor, bu hükümet milletin özeline girdi. Bunların özel dediği ne? Şimdi Sayın Baykal'la ilgili olan özel neydi? Kendi haremi miydi? Yok. Ama o kasette olan cezalandırıldı, Baykal aday yapıldı değil mi? Ne oldu kadın hakları savunucuları, neredesiniz, niye çıkmıyorsunuz ortaya? Bir insanın özeli kendi haremidir. Biz kendi özelini böyle değerlendiririz. Gayri meşru olanı ne zamandan beri özeli diye ilan ediyorsunuz? Aynı şeyi Bahçeli söylüyor geçen gün biliyorsunuz. Onun da milletvekilleri malum Ruslarla filan bir araya gelmişler. Orada başörtü, çarşaf vesaire buna verip veriştirmişler. Ondan sonra onları da istifa ettirdi. Özeliyse niye karıştın, bırak devam etsin, niye istifa ettiriyorsun, öyle değil mi? Bırak yollarına devam etsinler. Demek ki işine yaradı. Fakat değerli kardeşlerim, bu pislikler temizlenmediği sürece siyaset temizlenmez. Eğer benim Partimin içinde de bu türler varsa 1 dakika tutamam, tutamam. Çünkü biz Partimize AK derken bundan dolayı dedik. Ak siyaset bundan dolayı dedik ve onunla bu yolda yürüdük.
Diyor ya Hacı Bektaş-ı Veli, bakın şimdi hepsine birden cevap veriyor Hacı Bektaş-ı Veli, ne diyor; "cahiller ve hak tanımazlara sükut ile karşılık veriniz." Ben de ya sabır dedim, sustum. Ancak Allah'a dil uzatan, Allah'a şirk anlamına gelen yüce Yaratanı böyle edepsiz bir biçimde ağzına alan birisine karşı susmam, tepkisiz kalmam mümkün olamaz. Siirt'te İbrahim Hakkı Hazretlerinin memleketinde, alimlerin, evliyaların diyarında ağzına bu ifadeleri alanı millet 12 Haziran'da çok kötü çarpacaktır. Buradan kendisine son olarak yine Hacı Bektaş'ın diliyle belki anlar da edebe gelir arzusuyla sesleniyorum. Bizim erkanımız ahlakı Muhammedi ve edebi Ali'dir. Adem suretinde olan herkes Adem değildir. Adem'in ademliği; akıl, haya ve ilimledir. Buradaki Adem'den kasıt ne? İnsan. İlim olacak, ahlak olacak, bununla ancak edeple olacak. Bu olmadığı zaman bunların hiçbiri olmaz.
Değerli kardeşlerim; işte akıldan, hayadan, ilimden nasibini alamayanlar işte böyle edep dairesinin dışına çıkarlar. Mevlana'yı Anma Törenlerine geldi, önüne konan metni okudu gitti. Kutlu Doğum Haftasına geldi, önüne konan istismar metnini okudu gitti. Eğer o metinleri zerre kadar hazmetmiş olsaydı bu edep dışı ifadeleri zaten kullanmazdı. Samsun'da gidiyor, bu ülkede ezan CHP sayesinde okunuyor diyor. İnanıyor musunuz? Sene 1941, ezanı "Tanrı uludur, Tanrı uludur" diye okutan bunlar ya. İnönü. Bunlar dürüst değil. Başörtülü kardeşlerime gidiyor, başörtüsü sorununu biz çözeriz diyor. Öncekine bakıyorsun, buna bakıyorsun çarşaflı kardeşime gidiyor, hemen bir CHP rozeti takıyor. Mersin'de çarşaflı kardeşlerimi otobüslerden atıyorlar. Kendisiyle TESK Genel Kurulu öncesinde şöyle bir misafir ettiler bizi odada, bir araya geldik. Var mısın dedim, bak dedim açıkladım, 12 Eylül akşamı açıkladım, var mısın bu sorunu çözmeye dedim. Nasıl yapacağımız önemli, tamam dedim, görevlendir birilerini, ben de görevlendireyim, beraber çalışsınlar bu işi çözelim. Var mısın? Ama nasıl olacak, ya bırak dedim nasılını filan. Bak söylüyorsun, çözelim diyorsun. Bak ben lafını yapmıyorum, ben yaşıyorum, sen ne yapacaksın onu söyle. Ben yaşıyorum zaten, sen ne yapacaksın onu söyle.
Sevgili kardeşlerim; bunlar istismarcı. Ve bakın hemen arkasından Eskişehir'de bir CHP'li belediye camiye tesettüre hakaret içeren sergiye ev sahipliği yapıyor. Hemen arkasından bir milletvekili adayı, güya bir bilim kadını. Allah'ın ayetine sinir bozucu diyor, haddi aşıyor. Söyleyeyim, İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığının giriş kapısında güya eskiden "Ruhuna Fatiha" yazıyormuş. Şimdi onu kaldırmışlar, onun yerine "Her Nefis Ölümü Tadacaktır" yazmışlar. Bunun için diyor ki, sinir bozucudur. Behey kadın, sen Teşvikiye Camiinde hani arada sırada bir uğruyorsunuz ya, o tabut var ya, o tabutun üstünde yeşil örtü var ya, işte o örtüde "Her Nefis Muhakkak Ölümü Tadacaktır" diyor. Ama bunun bundan haberi yok. Bak, diyorum ki ben o profesöre, sen profesör olmuşsun ama, ne yazık ki ilim erbabı olamamışsın, arif olamamışsın. Bak sen eğer biraz daha bu noktada izan sahibiysen vasiyetnameni yaz. De ki, böyle böyle, bu utanç vericidir, ben böyle bir tabutla kalkmak istemiyorum, böyle bir mezara da girmek istemiyorum de. Dürüstsen bunu yap. Allah'ın ayetine bu şekilde nasıl yaklaşabilirsin?
Sevgili kardeşlerim; bu CHP'nin üstü şişhane, altı kaval. Bu kadar. Bunlar dini istismar edecekler, dini siyasete alet edecekler, eee? Milletin dini inançlarıyla böyle dalga geçerseniz, milletin tokadıyla karşı karşıya gelirsiniz ve milletin karşısında rezil olursunuz. Ve karşınızda her zaman bizi bulacaksınız. Amasya'dan ben bunlara sadece ve sadece acil şifalar diliyorum, Allah ıslah etsin diyorum, başka söz söylemiyorum.
Değerli kardeşlerim, sevgili Amasyalılar; biz bu edep dışı, adap dışı üslubu kendi haline bırakacağız, biz onları kendi karanlıklarıyla baş başa bırakacağız. Onları aynı dili kullandıkları çeteleriyle baş başa bırakacağız. Biz onları Silivri'yle baş başa bırakacağız. Biz İstanbul'a Kanal İstanbul projesini uyguluyoruz, onlar da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden Silivri'ye bir tünel açıyorlar. Yaptıkları bu. Bizim bu seviyesizlikle hiçbir zaman işimiz olmadı, bundan sonra da evvel Allah işimiz olmayacak. Biz hizmet üreteceğiz, aşkla, sevda ile Amasya'ya, Amasya gibi 81 vilayetimize hizmet üretmeye devam edeceğiz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.
Bakın sevgili kardeşlerim; 2002 sonunda iktidarı devraldığımızda Türkiye'nin üzerinde işte şu Harşena Dağı kadar sorun vardı. Siz hikayeyi çok iyi biliyorsunuz. Bir daha anlatalım değil mi, az önce söyledim ama, bir daha anlatalım. Güzel bir söz var eskilerimizin, "et tekrar-u ahsen velev kane yüz seksen" diye. Yani güzeli tekrarda 180 kere bile olsa fayda vardır.
Ferhat, Şirin'i isteyince babası nasıl olsa yapamaz diyerek dağın ardından su getirirsen Şirin'e kavuşursun dedi. Biz de iktidara geldiğimizde projelerimizi, hedeflerimizi hayal görenler oldu. Bir dönem kalırlar, başarısız olup giderler dediler. Böyle olmasını umut ettiler, ama biz dağları deldik, engelleri aştık, Ferhat olduk, Şirin'imize, yani milletimize kavuştuk. Hatırlayın, tıpkı Ferhat'a yaptıkları gibi bize de oyun oynadılar, bize de engel çıkardılar, oyunun kurallarını değiştirmek, hukukun dışına çıkmak istediler. Söz milletindir dedik, karar milletindir dedik, yetki milletindir dedik. Bütün oyunları boşa çıkardık. Türkiye, AK Parti döneminde tek tek zincirlerinden kurtuldu, kurtuluyor. Türkiye, AK Parti döneminde ayağına takılmış prangalardan kurtuldu, kurtuluyor. İşte burada Fatih Sultan Mehmet, Amasya'nın havasını teneffüs ederek, burada doğarak, Amasya'nın ilmini kazanarak karadan gemileri yürüttü, İstanbul'u fethetti. İşte burada Amasya'da Yavuz Sultan Selim, Amasya'dan aldığı ilhamla Osmanlı'yı bir cihan devleti haline getirdi. Biz de Amasya'dan aldığımız güçle, destekle Türkiye'yi büyütüyor, Türkiye'nin itibarını yükseltiyor, Fatih'in, Yavuz Sultan Selim'in, Beyazıt'ın mirasına sahip çıkıyoruz.
Sevgili kardeşlerim; 12 Haziran Türkiye için bir milattır, 12 Haziran Türkiye için bir dönüm noktasıdır, 12 Haziran yeniden büyük Türkiye'nin, şahlanan Türkiye'nin, daha güçlü, daha itibarlı Türkiye'nin doğum tarihidir. Eser müessiri anlatır, eser müessiriyle değerlidir. Yani Selimiye'nin değeri Mimar Sinan'dan gelmektedir. Süleymaniye'nin değeri Mimar Sinan'dan gelmektedir. Çünkü müessiri odur. Ne dedi Sinan? Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, Selimiye benim ustalık eserimdir dedi. Biz şimdi yola çıktık, 2002-2007 çıraklık dönemimiz, öyle mi? 2007-2011 kalfalık dönemimiz. Şimdi 2011'den sonrası ustalık dönemimiz olacak, ustalık. Ve sizler 12 Eylül'de bambaşka bir mücadele ortaya koydunuz ve Anayasa paketini gümbür gümbür evvel Allah Ankara'ya taşıdınız. Millet nasıl karar veriyormuş onlara gösterdiniz. Şimdi diyorum ki, aynını 12 Haziran'da da yapalım. Hazır mıyız?
Kardeşler; 38 günümüz kaldı. Sadece bu kardeşinizin görevi mi? Soruyorum, sadece bu kardeşinizin görevi mi? Hepimizin ortak görevi değil mi? Bu hareket, bu dava bir millet davasıdır, bir milli davadır. Bu davayı beraber omuzlayacağız, el ele vereceğiz, kadınıyla, erkeğiyle, 7'den 70'e el ele vereceğiz. Kapı kapı dolaşacağız, köy köy dolaşacağız ve yüz yüze anlatacağız. İnşallah 12 Haziran'ın akşamında da mutluluğu beraber yaşayacağız.
Maşallah, erkekler, kızlar sizi geçti geçti, hanımlar sizi geçti bak. Maşallah. Kale içeriden fetih olunur. Hanımlarımızın bu coşkusu, kızlarımızın bu coşkusu 12 Haziran'ın müjdesini veriyor. Maşallah, maşallah.
Sevgili kardeşlerim; Türkiye'ye, Amasya'ya çok daha fazlasını kazandıracağız. Çatlamasın be, onlar da AK Parti saflarına gelsin. Eyvallah. Bizim kavgayla, kırmakla, dökmekle işimiz yok. Biz gönüller yapmaya geldik, biz gönüllerimizde yaptığımız hizmetlerle yer edinmeye geldik. Ay-Yıldızlı nüfus cüzdanına sahip her vatandaşımızın derdini kendi derdimiz bildik ve bu dertlere derman olmaya geldik. Çabaladık, çalıştık, hamdolsun hakkaniyet sahibi herkesin gördüğü ve teslim ettiği gibi hükümetlerimiz döneminde geçmiş on yıllarla mukayese edilemeyecek neticeleri aldık.
Şimdi özet olarak bazılarını vereceğim. Eğitimde 163 bin derslik yaptık. Anneler, babalar derslik sınıflarda sıraların üzerinde kitapları ücretsiz olarak verdik mi? Veriyor muyuz? Fakir fukara için sosyal güvencesi yoksa, ilköğretimde erkek öğrencilere değerli kardeşlerim biliyorsunuz artık 30 lira veriyoruz. Kız öğrencilere 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrencilere 45 lira veriyoruz, kız öğrencilere 55 lira veriyoruz. Sosyal güvencesi yoksa kaç çocuk olursa olsun, ben gerçi en az 3 çocuk diyorum, daha fazlası olsun inşallah, daha fazla olsun. Çünkü bu milletin genç, dinamik nüfusa ihtiyacı var. Batı yaşlanıyor. Bak yıllar yılı bu ülkede doğum kontrolü dediler, nüfus planlaması dediler, aldattılar. İstediler ki bu milleti kısırlaştıralım. Buna gayret ettiler. Çünkü yaşlanırsak değerli kardeşlerim biteriz. Onun için ben sizlerden Başbakanınız olarak en az 3 tane çocuk istiyorum. Şimdi değerli kardeşlerim, bunların yanında üniversite, Amasya'da üniversite kim kurdu, kim kurdu? Sözümüzde durduk mu? Üniversiteyi kurduk mu? Şairler diyarına, alimler diyarına, evliya diyarına üniversite yakışırdı, bu da bize nasip oldu.
MHP iktidarı, üniversite öğrencisine 45 liracık veriyordu, 45 lira. Biz ne veriyoruz? 240 lira. 150 lira da Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Kılıçdaroğlu çıkmış, aileye ben diyor şu kadar vereceğim. Doğrudur, verirsin. Nasıl verecek biliyor musun? Söyleyeyim size, onu da söyleyeyim. Kaynak Kemal ya bunun adı, onu da söyleyeyim. Şimdi MHP bizden önceki iktidarın ortağı, bunlar gitti IMF'den borç aldılar 30 milyar dolar. 23,5 milyar dolarla bize devrettiler. Ödedik ödedik ödedik şu anda 5,1 milyar dolara indirdik biz. Şunu da söyleyeyim: İstesek biz şu anda sıfırlarız. Elhamdülillah o gücümüz var, ama çok düşük bir faiz oranı olduğu için acele etmiyoruz. 2012'nin sonunda onu da bitireceğiz. 3 yıldır biz IMF'yle anlaşma yapmıyoruz. MHP kapıda kul köleydi, ama AK Parti böyle olmadı. Bak şu anda 5 milyar dolar. Bunlar milliyetçiyiz diyorlar ya, milli bankamız Merkez Bankası değil mi? Merkez Bankasının kasasında ne vardı biliyor musunuz? 27,5 milyar dolar gençler, bu kadar. Peki şu anda Merkez Bankasının kasasında ne var biliyor musunuz? Küsuratı söylemiyorum, 93 milyar dolar var. Şimdi Bay Kemal, Sayın Bahçeli herhalde bu 93 milyar dolara sulandılar bunlar. Şimdi bunu nasıl boşaltırız bunun hesabını yapıyorlar. Benim milletim size böyle bir fırsat vermez. Bu rakamlar daha da büyüyecek, daha da yükselecek. Artık Türkiye alan el değil, Türkiye veren el oldu, veren el. Gündemi belirlenen bir Türkiye yok, gündem belirleyen bir Türkiye var. Ve onlar bunu boşaltarak, kalkıp 600 lira verecekmiş. İnanıyor musunuz? Biz zaten daha fazlasını veriyoruz. Nasıl veriyoruz? Özürlü bakıcılarına asgari ücret ödüyoruz biz zaten. O aileye veriyor, biz sadece bir özürlünün bakımına o kadar veriyoruz. İkiyse iki misli, biz bunu veriyoruz. 150 lira sosyal güvencesi olmayan her aileye zaten veriyoruz, erzak veriyoruz, kömür veriyoruz, sobası yoksa sobasını veriyoruz, bunları veriyoruz.
Ve kardeşler, bak gençler, şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Artık dersliklerde akıllı tahta olacak. Karatahtayı kaldırıyoruz. Başbakanım ne demek o? Söyleyeyim. Bilgisayar donanımlı, hem bilgisayar görevi, hem de akıllı tahta. Ve sevgili gençler, ücretsiz olarak sizlere birer elektronik kitap vereceğiz, ücretsiz olarak. Tıpkı IPad gibi. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Ve bütün müfredatı ona giriyoruz ve oradan derslerinizi takip ediyorsunuz. Ve internet ağıyla okullarımızın büyük bir çoğunluğunu dünya ile buluşturuyoruz.
Sevgili kardeşlerim; 4 yılda Türkiye'deki tüm dersliklerimizi halledeceğiz, tüm öğrencilerimize bu elektronik kitabı ulaştıracağız, 4 yılda. Şu anda ihale aşamasındayız, ihalesini yapıp seçim öncesi adımı atıyoruz. Seçim sonrasında teklifleri alacağız ve adımı atacağız. Kolay değil, bunlar ustalık döneminin maharetleri.
Şimdi Kanal İstanbul dedik ya, ne dedi Kılıçdaroğlu? Orada insan yok dedi. Anladım, animasyon gösterisi yaptık, animasyon gösterisinde kanaldan gemi yüzüyordu. O gemiyi görünce baktı ki insan yok. Arkadaşım bana dedi ki, efendim dedi burada bir yanlış yaptık. Niye dedim. Dedi ki gemi değil, burada insan yürütecektik dedi. Dedim ki, Kılıçdaroğlu o zaman da derdi ki bu insanı yürütüyorlar ama, yüzmesini bilmiyor derdi dedim. Nasıl insan yok? Burada bu inşaatlarda on binlerce insan çalışacak. Burada bizler şehirler kuracağız. Kanala sıfır olmayan şehirler kuracağız. Neden? İstanbul'un deprem tehdidine karşı oralarda bir yapılanmaya da gideceğiz. Çekim alanı olsun istiyoruz, ama bunlar vizyon sahibi değil, bunlarda ufuk yok, bunlarda büyük düşünmek diye bir şey yok. Ve inşallah 2 yıl etüt proje çalışması sürecek ve ondan sonra da dozerler çalışmaya başlayacak. Denizin altından biz ecdadımız Abdülmecit'in mimari projesini gerçekleştirdik. Sene 1856, Abdülmecit eskizlerini yapmış, mimari projesini yapmış, ama gelenler buna başlayamamışlar. Biz geldik, Marmaray'ı başlattık, 2013'te bitiriyoruz. Şimdi onun biraz daha güneyinde bir tüp geçit daha yapıyoruz. Oradan da otomobiller geçecek. Ama bu son zihniyet, CHP zihniyeti ne diyor? İstemezük. Birinci Boğaz Köprüsünde de bunu dediler, ikide de bunu dediler. Peki kardeşim, madem istemiyorsunuz bunların üzerinden niye gidip geliyorsunuz? Geçmeyin. Sandalla gidin, aynen. Yürü gidelim servi revanım, Üsküdar'dan Sirkeci'ye dersin, Sirkeci'den Üsküdar'a dersin. Ama bunlarda o yok, bu bir kimlik meselesi. Değerli kardeşlerim, sorun bunlara ne yaptınız, hiç, hiç.
Değerli kardeşlerim; bakınız, bunlarla kalmadık. Sağlıkta, hastane kuyruklarında az mı çile çektiniz? Ah ah, bu beyefendi 8 yıl SSK'ya Genel Müdürlük yaptı. Batırdı batırdı. Ondan önceki Genel Müdür döneminde bir sıkıntı yok, bu Genel Müdür oldu battı. Sayın Kılıçdaroğlu, senin döneminde benim vatandaşım ilaçlarını tam alabiliyor muydu? Hastanelere geldiği zaman muayene odalarında o çektiği çilelerden senin haberin var mı, biliyor musun? Ah ben de SSK'lıydım, az mı çile çektim. Numarayı alırdık, baktık iş zor, muayenehanesine davet ederdi doktor efendi. Giderdik muayenehaneye, "money money" derlerdi. Paran varsa ne ala, paran yoksa yanmışsın. İlacın bir kısmı var, bir kısmı yok. Şimdi bütün hastaneler senin mi? İstediğin hastaneye gidiyor musun? Özelde, vakıfta, devlet hepsi halkımın, öyle mi? Biz kimin nesliyiz? Kanuni'nin. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Bir sağlıklı nefese devleti feda eden anlayış bu.
Sevgili gençler; artık Türkiye'nin 16 noktasında helikopter ambulanslarımız var. 2 tane jet ambulansımız var. Eğer uluslararası gerekiyorsa, şehirlerarası gerekiyorsa hemen bunlar devreye giriyor. Gümüşhane'deydim geçen günü. Gümüşhane mitinginde yanıma Semih'i getirdiler. Semih 11 yaşında, fakat 6 yaşından bu yana diyalizde. Son durumu hamdolsun iyi. Artık diyalizle kurtarmıyor, dediler ki böbrek değişecek. Ne olacak? En sonunda Zonguldak'ta böbrek bulundu. Fakat ameliyat Ankara'da yapılacak. Bunun için de anne, baba, Semih Trabzon'dan alındı. Neyle? Bu jet ambulansımızla. Diğer jet ambulansla böbreği aldı. Nereden? Çaycuma'dan, Zonguldak'tan ve Ankara'da bunları buluşturdular. Operasyon yapıldı ve şu anda Semih sağlığına kavuştu. Sordum, Semih ne olacaksın dedim. Semih dedi ki, Başbakanım doktor olacağım dedi. İnşallah bu ellerin şifa dağıtır dedim, şifa kaynağı olur dedim. Biz buyuz, emanetinize layık olmaya çalışıyoruz.
Tutmuş ne diyor? 2,5 yaşındaki Kübra'dan haberin var mı diyor Bay Recep. Bay Kemal, benim haberim var ama, senin haberin yok. Niye? Madem bu kadar haberin vardı, araştırdım sordum, CHP'li belediyenin semtinde oturuyor, niye bakmadı o çocuğa? Madem böyle bir yavru vardı, hemen bundan haberimiz olsaydı, biz yine oraya ulaşırdık. Ama senin belediyen orada, CHP'li belediye niye o yavruya sahip olmadı? Bu hepimizin ortak meselesi değil mi? Eğer bu Kübra'yı sen biliyorsan kendi cebi hümayunundan niye o yavruyu doyurmadın Bay Kemal? Bu hepimizin ortak meselesi. İşine geldiği zaman CHP'li belediye, CHP'li belediye diyorsun ama, Kübra'yı aç bırakıyorsun. Bunlar hepimizin ortak meselesi. Bu CHP değil mi ya belediyelerimiz sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi 40 bin gence burs veriyordu. Ne yaptılar? Anayasa Mahkemesine götürdüler. Ve gençlere burs verilmesini Anayasa Mahkemesi ne yaptı? Yasakladı. Ama oraya götüren hangi parti? CHP. Bunlar bu, ondan sonra da konuşuyor.
Sevgili kardeşlerim; sağlıkta artık ilacınızı istediğiniz eczaneden alıyorsunuz, istediğiniz hastaneye gidiyorsunuz. Daha iyi günler gelecek, her yer sizin. Elimizden gelenle emrinizdeyiz. Değerli kardeşlerim, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Merkeziyle Boğazköy Aile Sağlığı Merkezinin yapımına süratle devam ediyoruz. İnşallah en kısa sürede tamamlayıp hizmetinize sunacağız. Amasya'da uzman hekim sayısını 98'den 141'e, 452 olan ebe ve hemşire sayısını dikkat edin 853'e çıkardık. Değerli kardeşlerim, 2002 yılında Amasya'da 16 tane diyaliz cihazı vardı. Bugün ne kadar biliyor musunuz? 86. 16 nerede, 86 nerede. Biz göreve geldiğimizde 5 tane 112 istasyonu vardı, bugün 9. Ambulans sayısı 6'ydı, bugün 16. Sevgili kardeşlerim, sağlıklı bir Türkiye için sağlık yatırımlarına devam mı? İstikrar sürsün, Amasya büyüsün mü?
Şimdi gelirken inanın çok mutlu oldum. Niye biliyor musunuz? Amasya Adalet Sarayını gördüm, şimdi açacağız. Nasıl, gördünüz mü binayı? Selçuklu mimarisiyle bir adalet sarayı, dev bir adalet sarayı. Bu ecdada o yakışır. Amasya'ya, Amasyalıya o yakışır. Hamdolsun adalet hizmetlerinin yürütüldüğü... Fiziki mekanların adalette iyi olmasının, hizmet kalitesinin artmasının gereğine inanıyoruz. Bunun için Merzifon Adalet Sarayını tamamlayıp, hamd olsun hizmete açmıştık. Bugün de mitingimize geldik, şimdi resmi açılışını yapacağız.
TOKİ aracılığıyla değerli kardeşlerim, Amasya'da bugüne kadar birçok adımlar attık. 1771 konut uygulaması başlattık. Bu konutların tamamını sahiplerine teslim ettik. Şimdi yeni bir adım atacağız. 500 bin konut daha, bunların içerisinde değerli kardeşlerim, önemli olan ne biliyor musunuz? Fakir fukaraya, garip gurebaya yaklaşık 50 metrekarelik daireler yapacağız. Ancak çeyizini de biz bu daireyle beraber halledeceğiz. Mobilyasını, beyaz eşyasını her şeyini ve 20 yıl civarında bir vadeyle, peşinatsız ayda 100 lira taksitle vereceğiz. Nasıl, nasıl? Süratle bunları yapacağız. Amasya'ya rahmetli Özal'ın deyimiyle çağ atlattık.
2002 yılına kadar Amasya'da sadece 29 kilometre bölünmüş yol vardı. 8,5 yılda ne kadar bölünmüş yol yaptık biliyor musunuz? 199 kilometre bölünmüş yol yaptık. Yani Cumhuriyet tarihinde yapılanın 7 katını biz 8 yılda yaptık. Amasya'yı sınır komşuları olan Samsun, Tokat ve Çorum'a bölünmüş yollarla bağladık. 2008 yılında sivil hava trafiğine açtığımız Amasya Merzifon Havaalanı yolcu sayısı 2008'de 13 bin 880'di. Bu rakam 2010'da ne oldu biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, 64 bin 393'e yükseldi. Artık hava yolları halkın yolu oldu, halkın.
Sevgili kardeşlerim; KÖYDES çalışmaları devam ediyor. 2008 yılında doğalgazı Amasya'ya getirdik. Benim Amasyalı kardeşlerim artık tıpkı Batılılar gibi kombinin düğmesine basıyor, sıcak suyu buluyor. Evin her tarafı sıcak. Yani Helga'yla Ayşe'm, Fatma'm artık aynı standartlara geliyor. Mesele bu.
Tarımda sevgili kardeşlerim, 2002'de Amasya'ya tarım desteği neydi biliyor musunuz? 9 milyon. 2010'da 4 kat artışla 32 milyon destek verdik, 2010'da. 2003-2010 yılları arasında toplamda ne verdik biliyor musunuz? 245 milyon, yani 245 trilyon verdik. Sevgili kardeşlerim, Ziraat Bankası benim Amasyalı çiftçime yüzde 59 faizle kredi veriyordu. Şimdi yüzde 5. Yüzde 59 faizle kredi nerede, yüzde 5 nerede. Sevgili kardeşlerim, Halk Bankası yüzde 47 faizle esnafa kredi veriyordu, 5 milyon, değerli kardeşlerim biz ne veriyoruz biliyor musunuz? Şu anda yüzde 5 faizle onun 20 kat fazlasını veriyoruz. Esnaf, sanatkâr kardeşim, işte bizden önceki MHP-DSP-ANAP iktidarı buydu, biz ise buyuz. Yani 5 bin lira bizden önce veriyorlardı, biz ise 100 bin lira kredi veriyoruz, farkımız bu. Sevgili kardeşlerim, bakınız onların döneminde Ziraat Bankası batıyordu, görev zararı. Halk Bankası batıyordu, görev zararı, hep bunu söylüyorlardı. Şimdi bu bankaların hepsi de kazanıyor, zararı yok.
Şimdi benim sizden bir ricam var. Şu 38 günde çok çalışacağız, çok çalışacağız. Beyler yorulduk mu? Çok çalışacağız. Hep beraber el ele, omuz omuza çok koşacağız.
Şimdi sözün sonuna geldik. Şarkımız ahdimizdir. Amasya coşkulusun biliyorum. Şimdi şarkımızı söylemeye hazır mıyız? Şöyle ellerinizi bir göreyim. Maşallah. Hep beraber söylüyoruz. Hedef üç sıfır değil mi? Hedef üç sıfır değil mi?
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran milletimiz, ülkemiz, Partimiz, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun. Ustalık döneminiz hayırlı olsun diyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.
|