|
Başbakan Erdoğan'ın Düzce Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
07.05.2011
Buradan, bu coşkulu meydandan tüm Düzce'ye, Akçakoca'ya, Cumayeri'ne, Çilimli'ye, Gökyaka'ya, Gümüşova'ya, Kaynaşlı'ya ve Yığılca'ya, az önce oradaydım, selamlar, sevgiler, saygılar gönderiyorum.
Düzce, bu harekete, bu davaya her zaman sahip çıktı. Düzce, bizden güvenini, desteğini, hayır dualarını hiçbir zaman esirgemedi. En son 12 Eylül halk oylamasında Düzce yüzde 72,5 gibi yüksek bir oranda evet diyerek demokrasiye, hukuka, büyük Türkiye sevdasına güçlü bir destek verdi.
Benim Düzceli kardeşlerim, hukukun üstünlüğüne evet dedi. Benim Düzceli kardeşlerim üstünlerin hukukuna hayır dedi. Bunu ortaya koydu. İnanıyorum ki bundan sonraki süreçte de aynı kararlılıkla bu yola, bu yolculuğa devam edeceğiz. Muhabbetinizden, itimadınızdan, bize olan aşkınızdan, sevdanızdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Allah sizden razı olsun, muhabbetimiz daim olsun. Bu coşku var olduğu müddetçe, bu heyecan sürdüğü müddetçe, sizin hayır dualarınız bizimle olduğu müddetçe bize durmak yok, duraklamak yok, bize rehavet yok. 14 Ağustos 2001'de hangi heyecanla yola çıktıysak, bilesiniz ki bu kardeşiniz bugün de aynı heyecanı taşıyor.
Türkiye'yi imar etmek için, Türkiye'yi baştan başa yeniden inşa etmek için, gönüller fethetmek için nasıl bir coşkuyla yola çıktıysak, bugün de aynı coşkuyla yolumuzda yürüyoruz. Birileri bizi anlamıyor, bizim nasıl bir millet sevdası içinde olduğumuzu, nasıl bir memleket sevdası içinde olduğumuzu birileri anlamak istemiyor. Birileri bizim bu yola başımızı, canımızı, yüreğimizi koyduğumuzu, bu yola beyaz gömleğimizi giyerek çıktığımızı anlamak istemiyor. Onların anlamadığı şu: Biz Orhangazi'nin emrinde buralarda gönülleri fetheden Düzceli Akçakoca'ların, Turgutalp'lerin, Samsa Çavuş'ların torunlarıyız. Biz Düzceli Konuralp'lerin, Gazi Rahman'ların torunlarıyız. Onlar nasıl millet aşkına, memleket aşkına at sırtında canlarını bu yola koydularsa, aynı şekilde millet için, memleket için biz de canımızı bu yola koyduk, bu yola öyle çıktık.
Bakın sevgili kardeşlerim; Düzce, 20. yüzyılın başında çok büyük bir alim zat yetiştirdi. Şurada, Düzce'nin Çalıcuma, eski adıyla Hacı Hasan Köyünden Zahidül Kevseri Hazretleri ömrünü ilme, hikmete, insan terbiyesine adadı. Kabri, şu anda nerede biliyor musunuz? Kabri şu anda Kahire'de. Sağ olsunlar, Belediyemiz, Ticaret ve Sanayi Odamız kabrine sahip çıktılar, restorasyonunu yaptılar. İşte Düzceli o büyük zatın, Zahidül Kevseri Hazretlerinin mezar taşında ne yazıyor biliyor musunuz? Bakın bu çok önemli: "Ey kabrimin başında durup ibretle bakan adam, dünkü ziyaretçi bugün buraya defnolmuştur." Bakın ne kadar anlamlı, dünkü ziyaretçi bugün buraya defnolmuştur; mesele bu, biz ziyaretçiyiz, biz yolcuyuz. Mesele arkada iz bırakmaktır, mesele arkada eser bırakmaktır. Sevgili kardeşlerim, biz ölmeyecek miyiz ya, hep ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Ama bu CHP'liler bu ölüme de inanmıyor. Maalesef, ben CHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum; bak sizin bu yönetici takımında neler var neler. Başınızı iki elinizin arasına alın düşünün. Değerli kardeşlerim, İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığının girişinde şu anda bir ayet var. CHP'nin şu anda bir profesör adayı diyor ki; her gün Zincirlikuyu'nun kapısından geçerken eskiden orada "Ruhuna El Fatiha" Fakat şimdi "Her nefis ölümü tadacaktır" yazıyor. Çok sinir bozucu bir şey diyor. Profesör olmuş ama... Bu, Allah'ın ayeti midir, yoksa Kadir Topbaş'ın bir sözü müdür bunu bilmiyor. O herhalde zannediyor ki İstanbul Belediye Başkanının sözü. Ya bir sor be, neyin nesidir bu diye bir sor. Yani, arada sırada bir cenaze namazına da gidiyorsan, o tabutun üzerindeki o yeşil örtü var ya, orada yazıyor ya, yazıyor. Yani Arapçası ne bunun? Ayet, "Küllü nefsin zaikatül mevt", bu. Her nefis ölümü tadacaktır, bu. Ya bunu bir gör, gör bunu. Yok, görmüyor. Neden? Görmek istemiyor, anlamak istemiyor. Ama biz ölüme inanmışız. Ölüm bizim için bir bitiş değil, ölüm bizim için bir yok oluş değil, ölüm bizim için ba'sü badel mevt'tir, yeni bir hayatın başlangıcıdır, biz böyle bakıyoruz. Onun için de açık söylüyorum; bugüne kadar hiçbir şeyden korkmadık, bundan sonra da korkmayacağız. Bugüne kadar hiçbir tehdide boyun eğmedik, bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz. Bugüne kadar önümüze çıkarılan hiçbir engele takılmadık, bundan sonra da inşallah takılmayacağız. Yeter ki sizler bizim arkamızda olun. Yeter ki sizler bizimle olun, yeter ki sizler hayır dualarınızı bizden eksik etmeyin.
Ah kardeşlerim, öleceğiz, sonunda bizi nereye koyacaklar? Ya iki metreküplük bir mezara gömmeyecekler mi? Mezara gömecekler. Benim boyum 1,85, belki bana daha uzunu gerekebilir veya daha büyüğü gerekebilir. Oraya gömecekler. Hoca efendi, musalla taşında namazı kıldırırken gelip de Cumhurbaşkanı niyetine demeyecek, Başbakan niyetine demeyecek, öyle mi? Eğer zengin bir iş adamıysa trilyarder niyetine demeyecek. Ya ne diyecek? Er kişi niyetine diyecek. Bayansa, hatun kişi niyetine diyecek, öyle mi? Gömecekler, gömdükten sonra herkes dağılıp gidecek. Bir daha hatırlarlar mı? Eğer -baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş meğer- eserler bırakmışsan, anılırsın, yad edilirsin. Ama arkanda eser bırakmamışsan, bir daha seni kimse hatırlamaz zaten, yanına bile uğramazlar, aile bile uğramaz, çoluğu çocuğu bile uğramaz. Bayramdan bayrama belki. Öyle değil mi? Öyleyse bu kavga niye, öyleyse bu kin, bu nefret niye, bu öfke niye? İşte bunu aşmamız lazım. Biz bu çetelerin, bu eşkıyanın, gözünü kan bürümüş bu teröristlerin istismarcıların hepsiyle evvel Allah baş edeceğiz.
Kastamonu'da konvoyumuza saldırdılar. Bir Recep'imiz orada şehit oldu. Allah rahmet eylesin. Tüm ailesine ve milletimize tekrar baş sağlığı diliyorum. Fakat telsiz konuşmaları ortaya çıktı. Telsiz konuşmalarında ne diyorlar? Bundan sonraki tek hedefimiz AK PARTi'dir. Bunu söylüyorlar. Ben buradan Düzceli kardeşlerime, tüm Türkiye'deki vatandaşlarıma soruyorum; neden AK PARTi, neden AK PARTi hedef? Çünkü, AK PARTi sorun çözüyor. Çünkü, AK PARTi çözüm üretiyor Çünkü, AK PARTi hizmet üretiyor. Çünkü, AK PARTi kardeşliği pekiştiriyor. Çünkü, AK PARTi doğu ile batıyı, kuzey ile güneyi kucaklaştırıyor. Çünkü, AK PARTi Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abhazası, Romanı, Boşnakı, Arnavutu ayırt etmiyor, birleştiriyor. Neden? Çünkü, Yaradan öyle emrediyor. "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü" diyor. Biz de öyle gidiyoruz, Yunus'un diliyle: "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü" İşte bundan rahatsızlar.
Açık açık söylüyorum; terör örgütü bu ülkede değerli kardeşlerim, Kürt kardeşlerimin meselesinin çözülmesini, kardeşliğin pekişmesini istemiyor. BDP, bu ülkede Kürt kardeşlerimin sorunlarının çözülmesini, onların çok daha huzurlu bir ortamda yaşamasını istemiyor. Terör örgütü de, BDP de, yoksulluk sürsün, terör devam etsin, analar, babalar, gençler kaybetsin, kan akmaya devam etsin, silah tüccarları kazansın istiyor. Son günlerdeki bütün kışkırtmaların sebebi bu. Gerilimi bu kadar artırmalarının sebebi bu. Alçakça saldırıların arkasında yatan bu. Bataklığın kurumasından, istismarın son bulmasından çekiniyorlar. Bugüne kadar benim yoksul Kürt kardeşimi istismar ettiler. Bundan sonra da bu düzen devam etsin istiyorlar. AK PARTi'nin benim Kürt vatandaşlarımla bir sorunu yok ki. Benim Partimin içinde şu anda 60'ı aşkın Kürt milletvekili var, benim böyle bir sorunum yok. Doğu'dan var, Güneydoğu'dan var, Karadeniz'den var, Akdeniz'den var, Orta Anadolu'dan var, Batıdan var, Trakya'dan var, her yerden var. Sevgili kardeşlerim, AK PARTi bir bölgenin partisi değil, AK PARTi değerli kardeşlerim, bir etnik unsurun partisi değil. AK PARTi 74 milyonun partisi. Bakın 81 vilayetin 80'inde AK PARTi'nin nesi var? Milletvekili var. Ana Muhalefetin var mı? Yavru Muhalefetin var mı? Hiç birinin böyle bir durumu yok. Niye? Onlar Türkiye'yi kucaklayamadılar, onlar tüm milletimizi kucaklayamadılar. Ama biz tüm Türkiye'yi kucakladık, biz milletimizi kucakladık.
Değerli kardeşlerim, bakınız, biz yola çıkarken ne dedik? Tek millet dedik. Niye? Çünkü bu ülkede ayrılık istemiyor. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Romanıyla, Boşnakıyla, Arnavutuyla tek millet, millet bu demek. Yani bu çatının altında toplanma, millet kavramını ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız hepimiz, bunu kabulleneceğiz. Niye zor geliyor? İstemiyor birileri bunu. Yani ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım demek birilerine zor geliyor. Zor gelmesin, bunu dünyanın her yerinde bu işi bilen, inananlar kabulleniyor. Siz de kabul edeceksiniz.
İki, ne dedik? Tek bayrak dedik, tek bayrak. Niye bunlar rahatsız oluyor? BDP'si, terör örgütü niye bizim bu bayrağımızdan rahatsız oluyor? Bayrağımızın rengi al. Neden? Orada şehidimizin kanı var, rengini oradan alıyor. Hilal, bağımsızlığımızın simgesi, oradan geliyor. Yıldız, şehidimizin simgesi, o da oradan geliyor. Mithat Cemal Kuntay ne güzel söylemiş: "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" İşte değerli kardeşlerim, onun için de tek vatan diyoruz.
Tek millet, tek bayrak, tek vatan ve 780 bin kilometrekarede tek devlet, bunu söylüyoruz. Bak burada tek din demiyoruz. Niye? Çünkü bu vatan topraklarının üzerinde çok farklı dinlerin mensupları olabilir, yüzde 99'u Müslüman ama veya yüzde 98'i neyse, yüzde 1, yüzde 2 farklı dinlerin mensupları var, Hristiyanı var, Musevisi var vesaire. Ve bu yüzde 98'in içinde farklı mezheplere mensup olanlar da var. Değerli kardeşlerim, olabilir. Bunlara da saygı duyuyoruz, onlar da bizim güvencemiz altında. Farklı dilde konuşanlar olabilir. Farklı dilde konuşmak da bizim için bir zenginliktir. Türkçesi, Kürtçesi, Zazacası, öyle mi? Boşnakçası, Lazcası olabilir, Çerkezcesi olabilir. Bunlar bizim bir zenginliğimizdir, bundan korkmaya gerek yok. Bununla yola çıktık. İşte şimdi inşallah 12 Haziran'dan sonra ilk adım ne olacak? İleri demokrasi. Ne olacak? İnşallah temel hak ve özgürlükler. Bunların adımını atarken de üstünlerin hukukunu korumaya değil hukukun üstünlüğünü koruyan bir anayasayı milletçe hazırlayacağız, milletin diliyle hazırlayacağız. Ve burada anayasa hukukçuları işin çerçevesini belirleyecek. İnşallah terör örgütünün tezgahını da evvel Allah milletimizle birlikte bozacağız. Kurdukları o tezgahın altında kendilerini evvel Allah bırakacağız.
Düzceli kardeşim, oynanan oyunu görmeni istiyorum, kurulan tezgahı görmeni istiyorum. Nasıl kirli, nasıl kanlı bir senaryonun kurgulandığını görmeni istiyorum. Bu ülkede AK PARTi karşıtlarının son 8,5 yıldır yaptıkları gibi, bugün de nasıl aynı hizaya geçtiklerini, çetelerle terör örgütlerinin nasıl işbirliği içinde çalıştıklarını görmeni istiyorum. Sizin ferasetiniz, sizin basiretiniz, sizin sağduyunuz her şeyin üzerindedir. Bu çirkin oyunu da sizin bozmanızı istiyorum. Bu kanlı tezgahı bir kez daha alt-üst edeceğinize inanıyorum. 12 Haziran'da sandıktan öyle bir kardeşlik mesajı verin ki Kandil de, Silivri de dersini alsın. 12 Haziran'da öyle büyük bir Türkiye mesajı verin ki Türkiye'nin düşmanları, şer odakları, silah tüccarları bir kez daha şaşırıp kalsınlar. Bizim kardeşliğimiz, bizim birlikteliğimiz bunların oyunlarını bozacaktır. Öyle mi Düzceli kardeşlerim? Bir olursak, iri olursak, diri olursak her tezgahı bozarız. Kanla beslenenlere, kinle bilenenlere nihai tokadı 12 Haziran'da artık yeter diyerek siz atacaksınız. Düzce, istikrarsız sürsün, Türkiye büyüsün mü? İstikrar sürsün, Düzce büyüsün. Büyüsün mü? Türkiye hazır, hedef 2011. Düzce hazır, hedef 2011. Eyvallah.
Sevgili kardeşlerim, bakınız pek vaktimi alsın istemiyorum ama, dokunmak durumundayım. CHP'nin yeni Genel Başkanı içine düştüğü hırsın etkisiyle ilke tanımadan, sınır tanımadan, ölçü tanımadan her konuyu istismar eden bir siyaset tarzı benimsedi. Dikkatinizi çekiyorum, sadece çetelerden medet ummakla kalmıyor, on yıllar boyunca rekabet ettikleri, en uçta gördükleri siyasi anlayışlarla da işbirliği yapıyorlar. CHP Genel Başkanı, popülizmde bol keseden vaat etmekte sınır tanımıyor. İlhamını kimden aldığı şimdi anlaşıldı. Hani kim ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum diyen bir siyasetçi vardı ya, kim o? Kim kim? İşte milletim unutmuyor, milletim bunları iyi tanıyor. Meğer şimdi onlar CHP ile işbirliğine girmişler. Meğer bunlar kendi aralarında çete kardeşliği kurmuşlar. Ömrü boyunca dini istismar edenler, CHP düşmanlığından ekmek yiyenler, şimdi kalkıyorlar AK PARTi'ye karşı CHP ile işbirliği yapıyor. Milletim zaten bunları tasfiye etti. Şimdi 12 Haziran'da inşallah bir kez de CHP ile birlikte tasfiye edecektir, ben buna inanıyorum.
Bakın değerli kardeşlerim, Salı günü Siirt'te evliyalar şehri, İbrahim Hakkı Hazretlerinin, Veysel Karani'nin şehrinde Yüce Yaradıcımıza Kılıçdaroğlu Allah'u Tealaya ağza alınmayacak ifade kullanıyor. Kendisini 4 gündür sarf ettiği bu sözlerden dolayı Müslümanlardan, bu aziz milletten özür dilemeye çağırdım. Ama öyle bir yüzsüzlük ki, öyle bir pişkinlik içinde ki çıkıp milletten, çıkıp Müslümanlardan özür dileme erdemini gösteremiyor. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif ne güzel söylemiş, hem de işte tam böyleleri için söylemiş, bak bunu bir dinleyin: "Şarta bakmaz, garbı bilmez, ilimden yok payesi. Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi."
Kızarmaz yüz, bu kadar rahat kullanır mı bir insan, aman Yarabbim, kullanır mı? Şimdi bunlar ne diyor? "Statükocuların Allah'ı Ankara'da oturuyor" şu ifadeye bak. Şu ifadeye bak.
Şimdi bunlar son bir şey daha yaptılar. Bakın, biz polis meslek yüksek okullarına lise ve dengi okulları bitirenlerin de girebilmesi imkanını getiren bir düzenleme yaptık. Ne yapıyor bu düzenleme? Meslek lisesinde okuyan yavrularımızın da şartları el veriyorsa polis olabilmesinin yolunu açıyor. Diğer meslek liselerindekilerle birlikte, yani hepsi buna dahil, endüstri meslek lisesi, motor meslek lisesi, ne bileyim imam hatip lisesi, hepsi buna dahil. Ama tutturmuş, imam hatip lisesinde okuyan kardeşimin buralara girmesine hayır diye açıklama yapıyor ve Anayasa Mahkemesine gidiyor. Kardeşlerim, bu ne menem iştir, bir taraftan ayrımcılık yok diyorsun bizde, öbür taraftan geliyorsun bu ülkede imam hatipliği ayırıyorsun. Ya bunlar bu ülkenin üvey evladı mı? Nedir bu meslek liselilerden alıp veremediğin. Bakın şimdi biz bir adım attık, nedir bu adım? Diyoruz ki, bu ülkede meslek liselilerin oranı yüzde 65-70'i bulacak, düz liseler de yüzde 25-30'a inecek. Niye? Çünkü, meslek lisesini bitiren yavrumuzun bileğine bir altın bilezik takalım. Derdimiz bu, derdiniz bu. Bir yandan televizyon kanallarında da sıkılmadan benim için yandaş yok, vatandaş var diyor. Ne oldu, nerede, nerede nerede söyle. Gelin 12 Haziran'da bunlara haddini bildirin, bildirelim. Bildirmeye var mıyız? Öyleyse durmak yok... Ama kapı kapı dolaşacağız, kapı kapı, köy köy. Ve erkeklere sesleniyorum; bakın hanım kardeşlerimin heyecanı çok farklı, aynı heyecanı sizde de görmek istiyorum, aynı heyecanı. Evvel Allah, bu işi beraber halledeceğiz.
Şimdi hani ikide bir çıkıyor diyor ya, ikide bir çıkıp şunu söylüyor: Yolsuzlukların hakkında ben gelirim, aynı şeyi Bahçeli de söylüyor. Şimdi bunların hepsinin cevabını vereceğim. Tabii bir taraftan da Kılıçdaroğlu kalkmış diyor ki; hangi televizyona istersen gel çıkalım, kimlerle istiyorsan onlarla beraber çıkalım. Ya haddine mi ya, sen daha çıkarsın dur bakalım. Bu lig meselesi ya, amatör kümede oynayanla Süper Lig'de oynayanı bir araya getirmek mümkün mü? Sen daha dur bakalım ya, çok ekmek kuru yiyeceksin, daha çok işin var. Çünkü, bir defa seni bugüne kadar yaptıkların naksediyor. Bak CHP Muğla Milletvekili adayı, DGM'nin eski savcısı 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter Operasyonu iddiasında ne diyor. O dönemde Kılıçdaroğlu, SSK'nın Genel Müdürlük makamında oturuyor. SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. İddianame sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor: Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir kamburdur, kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Genel Müdür kim? Kılıçdaroğlu. Değerli kardeşlerim, ve Kılıçdaroğlu'nun bu milletvekili adayı Muğla'daki, o zaman sanık sıfatıyla değil de tanık sıfatıyla çağırıyor. Sanık sıfatıyla değil tanık sıfatıyla çağırdığı için şimdi Kılıçdaroğlu işte o zaman kendisine karşı böyle bir kıyak yapan bu savcıyı da şimdi vefa borcu diye aday yapıyor, nereden? Muğla'dan. Tıpkı yanı başımızdaki Zonguldak adayı gibi. Biraz sonra Zonguldak'a geçiyorum, tıpkı Zonguldak adayı gibi. Zonguldak adayının durumunu biliyorsunuz. Nerede bu? Silivri'de. Silivri'de de yatmadı, iki yılı aşkın zamandır hastanede yattı. Hasta olduğu için mi? Doğrusu ben inanmıyorum. Siz inandınız mı? Ama bak şimdi aday. Şimdi ne var biliyor musunuz? CHP Genel Merkeziyle Silivri'ye bir tünel yaptılar, bunun mahareti o. Ve bu tünelden geçişi sağlayacaklar, dertleri o. Ama ben inanıyorum ki, Zonguldak'taki kardeşlerim de ona gereken cevabı 12 Haziran'da verecek. Bu istismarcılara siz geçit vermeyeceksiniz. Ve bizim değerlerimize hakaret edenlere inanıyorum ki geçit vermeyeceksiniz. Bu yolsuzluğa bulaşmış olanlara geçit vermeyeceksiniz, ben buna inanıyorum.
Değerli kardeşlerim, Sayın Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlüğü döneminde biz SSK hastanelerinde rahat rahat hizmet alabiliyor muyduk? Ah ah, kuyruğa gir, sıra gelir mi gelmez mi belli değil. 90'lı yılları hatırlayın, ne çileler çektik, ne çileler, ah. Reçeteyi verirsin, ilacın yarısı var yarısı yok. Ayşe Abla, öyle miydi? Fatma Abla, öyle miydi? Ahmet Bey, nasıl, öyle miydi? Bunları yaşamadık mı, yaşadık. Ne yapacağım ben bu ilacı diyor, orada eczacıya soruyorsun, sana verdiği cevap, eczaneden alacaksın. Ya ben SSK'lıyım, maaşımdan kesiyorsunuz bunu, bunu niçin vermiyorsun? Yok ilaç kardeşim, cevap bu. Biraz daha direnirsen azarlanıyorsun. Bunları hep yaşadık mı? Yaşadık. Peki değerli kardeşim, şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? İstediğin eczaneden ilacını alıyor musunuz? Eee, Sayın Kılıçdaroğlu, sen neyi anlatıyorsun ya, hangi halka anlatacaksın? 600 lira ben size vereceğim demek suretiyle benim vatandaşımın kanacağına mı inanıyorsun? Her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor, işte sosyal devlet bu. Her ailenin şu anda aile hekimi var mı? Hemen telefonla irtibatını kurup derdini anlatıyor musun? Çözümü arıyor musun? Sosyal devlet, modern devlet bu. Biz bunu gerçekleştirdik. Daha da ileri gideceğiz, daha modern olacağız. Bakın şu anda 18 noktada ambulans helikopterimiz var. 2 tane jet ambulansımız var, 3 tane daha geliyor, 5 tane jet ambulans. Olur ya ülkenin bir ucundan diğer bir ucuna gitmek için bunlara ihtiyacımız olabilir.
Değerli kardeşlerim, ülkemize ve insanımıza hizmet yolunda gecemizi gündüzümüze katıyoruz, katmaya devam edeceğiz. Şöyle geriye dönüp baktığımızda ve geçmişle mukayese ettiğimizde, elhamdülillah ülkemizin her karış toprağında izimizin olduğunu görüyoruz. Mutluyum, attığımız adımları görüyorum. İşte geçen Iğdır mitingine gittim, hava o gün sisliydi, Ağrı'dan geçmek mümkün olmadı dedik karadan gidelim. 145 kilometrelik o yolu duble yol olarak gittik, duble yok. Ve daha önce Partimi kurmak için gittiğimde Iğdır'a, bir gidiş bir geliş, riskli yollar. Ama şimdi iki gidiş, iki geliş, gayet güzel yollar güvenli. Şimdi bir örnek vereceğim; Düzce-Karadeniz Ereğli bitiyor. Tüneller, bir tünel hariç hepsi bitti, 8 tane tünel şu anda bitmiş vaziyette. Diğer tünelin de orada kamulaştırmada bir sıkıntımız var, onu da anlaşıyoruz inşallah bu hafta içinde ve onu da bitirdikten sonra büyük ihtimalle Temmuz sonu, Ağustos gibi hem buralara teşekküre geleceğim, hem de oraların açılışını yapacağız. Ve Düzce, Zonguldak'a artık bu yollarla bağlanacak. Akçakoca hattı aynı şekilde, bunları bağlayacağız. Niye? Modern Türkiye bu, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkan Türkiye bu. Bunların Türkiye'de çakılı kazığı yok, çakılı kazığı. İşte Bolu Dağı yanınızda. Bu Bolu Dağı ne canlar aldı değil mi? Bunları benim Düzceli kardeşlerim çok iyi bilir. O zaman Düzce il değildi, ne çileler çekerdik. Ah ah, ne canlar gitti bu dağda. Ama şimdi Bolu Dağı Tünelini halletmek kime nasip oldu? Bize. Bizden öncekiler ne dediler? Bu olmayacak dediler. Peki ne olacak? Ne dediler biliyor musunuz? Burayı en iyisi doğalgaz depolama alanı yapalım dediler. İnanın. Hatta birileri de çıktı dedi ki, burayı patates deposu haline getirelim, bunu da dediler. Biz ne dedik? Hayır, bu tüneli biz yapacağız dedik ve yaptık. İşte bakın şimdi herkes bu tüneli rahat rahat huzur içinde kullanıyor. Bir gidiş tüneli, bir geliş tüneli, iki gidiş, iki geliş. İş bilenin, kılıç kuşananındır, olay bu.
İşte okulunda eğitim gören öğrencimizin, hastanede tedavisini yaptıran teyzemize kadar her kardeşimin gönülden söylediği bir Allah razı olsun sözü bize en büyük mükafattır. Bölünmüş yoldan giderken bize bir Allah razı olsun demesi bize yeter. Çünkü, o güvenle gidiş geliş çok önemli. Yine kazalar oluyor ama, asgariye indi, daha da azalacak. Çünkü, 15 bin kilometre, kolay değil, 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yaptılar. Biz şurada 8 senede 13 bin 600 kilometre yaptık. 13 bin 600 kilometre. Bunu 15 bine tamamlıyoruz, 2023'e kadar bir 15 bin kilometre daha yapacağız. Şimdi buralardan geçecek, yakında ne geçecek buralardan? Hızlı tren geçecek. Ah ah, Eskişehir'e geldi, şimdi Eskişehir-İstanbul arası yapılıyor. Değerli kardeşlerim, neden? Modern Türkiye'ye bu yakışır. 81 vilayetimizle inşallah gurur duyacağız. Düzce'miz de her alanda bundan istifade ediyor, edecek.
Bakın eğitim dedik. Düzce'de 8,5 yılda 320 derslik yaptık. Düzce'nin gelişimine büyük katkı sağlayan bizden öncekilerin gerçekleştiremediği Düzce Üniversitesini biz kurduk. Ve Düzce Üniversitesine Tıp Fakültesini kazandırdık. Her işin başı sağlık dedik. Sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltmek için 62 trilyon sağlık alanında yatırım yaptık. 3 bin 300 bilgisayar gönderdik Düzce'deki okullarımıza. Değerli kardeşlerim ve şu anda Düzce Üniversitemizin 8 fakültesi var, 3 enstitü, 8 meslek yüksekokulu var. Sevgili kardeşlerim, üniversitemizde şu anda 9 bin 500 öğrenci var, gayet güzel bir gelişme. Ve 1200 kişilik bir akademik personeli var. Şimdi eğitim fakültesi kurma kararını da aldık, 9. fakülte de geliyor. Değerli kardeşlerim, çalışmalara başlandı. Ve yurt kapasitesini de 949'du geldiğimizde, şimdi 1774'e çıkardık. Bu sene yatırım programımızda yer alan Akçakoca'daki 500 yatak kapasiteli yurdun yapımına da süratle devam ediyoruz. Sevgili kardeşlerim, öğrencilerimize biz gelmeden önce burs olarak ne veriliyordu? Üniversiteli öğrencilerimiz nerede, nerede? Ne veriliyordu? 45 liracık. Öyle mi? Şimdi ne veriyoruz? 240 lira, 240 Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalanlara ayrıca bir de beslenme yardımı olarak ne veriyoruz? 150 lira. Ne yaptı? 390 lira veriyoruz, ayrım yok. Kim müracaat ederse ya burs, ya kredi. Geçen yıl toplamda ne kadarı buldu biliyor musunuz? 900 bini aştı müracaat edenlere verdiğimiz bu destek. Şimdi ilköğretimde, ortaöğretimde yavrularımız okula başlarken sıralarının üzerinde kitaplarını buluyor mu? Ayırım var mı? Zengin fakir ayırt etmeksizin hepsine veriyoruz.
Ama şimdi yeni bir döneme giriyoruz, o çok önemli. Değerli kardeşlerim, artık akıllı tahta dönemine geçiyoruz, akıllı tahta. Ve akıllı tahtada sevgili gençler, her dersliğe kara tahtayı kaldırıyoruz, akıllı tahtayı koyuyoruz. Bunlar bilgisayar donanımlı akıllı tahtalar. Sınıflarımızda projeksiyonlarımız, her şeyimiz var. İnternet ağıyla dünyaya bağlıyız. Ve her yavrumuza böyle bir elektronik kitap vereceğiz. Elektronik kitap, bu. Görüyorsunuz değil mi? Bütün müfredat bunun içinde var. İşte görüyorsunuz, icabında bununla gidip geleceksiniz başka bir şeye gerek yok, hazine bu hazine. Bunlardan ücret almayacağız, ücretsiz olarak bunları biz sizlere vereceğiz. Bunlar Kılıçdaroğlu projesi değil. Bunlar AK PARTi'nin projesi, farkımız bu. Kaynak Kemal değil, ya? Kaynak Türkiye. Sizin bu sizin, kaynağı sizsiniz. Siz veriyorsunuz, biz de size geri gönderiyoruz, yapılan bu, farkımız bu. İnşallah bununla birlikte ta George Amerika'da nasıl okuyorsa, öyle mi? Aynı şekilde Düzce'de de benim Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hülya'm aynı şekilde okuyacak. Ya onlar okuyor da siz niye okuyamayasınız. Yani bu yokluktan değildi ki yoksulluktan değil di ki ama götürüyorlardı. Ama şimdi durum öyle değil, şimdi bereket var hamd olsun, bereket.
Geldiğimizde bu ülkenin milli geliri 3 bin 400 dolardı. Ama şimdi milli gelirimiz 10 bin doları aştı. Yolsuzluğun olduğu bir hükümette bunlar olur mu? Sevgili kardeşlerim, bakınız IMF'den MHP 30 milyar dolar istedi MHP. Kalkmış şimdi bize diyorlar ki biz şöyle yaparız, böyle yaparız. Benim milletin size 5 sene görev verdi, 3,5 sene sonra da bırakıp kaçtınız. Niye? Battınız da onun için. 30 milyar dolar istediler IMF'den değerli kardeşlerim. Peki bize ne kadarla devrettiler bunu? 23,5 milyar dolarla devrettiler. Peki biz ne yaptık? Ödedik ödedik ödedik, şimdi ne var? 5 milyar dolar civarı. Onu da hemen öderiz ha, sıkıntımız yok, anında öderiz. Ama çok cüzi, sembolik bir faiz olduğu için 2012 sonuna kadar onu da sıfırlayacağız, o da bitecek. Bir daha borç morç falan filan böyle şeyler almıyoruz zaten, 3 yılda anlaşma falan da imzalamıyoruz. Çünkü biraz ileri gittiler, siyasi işlere karışmak istediler. Dedik kusura bakmayın. Eğer parayla ilgili konuşacaksak konuşalım, ama kurumlarla ilgili derseniz kusura bakmayın, o iş bizim işimiz, o tür kararı biz veririz, başkası ona karışamaz. Ve 23,5 milyar dolar nere, 5 milyar dolar nere. Bunu biz yaptık. Onlar borçlandı biz ödedik, onlar kirletti biz temizledik.
Değerli kardeşlerim, aynı şekilde bakıyorsunuz, milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Milliyetçilik nedir? Bu vatanı sevmektir, doğru. Milliyetçilik nedir? Milletini sevmektir, doğru. Bayrağını sevmektir, vatanını sevmektir, doğru. Kasasını, milli bankasının kasasını güçlü tutmaktır değil mi? Bir göreve geldik ki Merkez Bankası'nın kasasında var 27,5 milyar dolar. Ya Türkiye'ye bu yakışır mı? Bunun da yarısı yurt dışındaki işçilerimizin parası. Hale bak, dedik ki olmaz. Evet, talimatlarımız, görüşmelerimiz hepsi devam etti ve Merkez Bankası'na dedik ki bak bu işi artıracağız. Bir çalışma, hamdolsun bolluk, bereket, şu anda Merkez Bankası'nın kasasında ne var biliyor musunuz? 93 milyar dolar var. 27,5 milyar dolardan aldık, şimdi 93 milyar dolar. Halep ordaysa arşın Düzce'de.
Sevgili kardeşlerim, 35 gün kaldı ha. Yığılca'daki kardeşlerime de söyledim, şimdi size de söylüyorum. Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün ahbabı yarini dolaşacak mıyız? Ve inşallah 12 Haziran'ın akşamında, bayramı, demokrasi bayramını, özgürlük bayramını beraber kutlayacağız. Ben bunu görüyorum.
Ve sevgili kardeşlerim, sadece bunlarla kalmadık. Bakın enflasyon neydi? Yüzde 30, geldiğimizde. Şimdi enflasyon ne oldu? Yüzde 4,3, 4. Görmezler, aradaki fark ne demek biliyor musunuz? Asgari ücretin üzerindeki rakam demek. Devletin borçlanma faizi neydi biliyor muydunuz kardeşlerim? Yüzde 63, devlet böyle borçlanıyordu. Ama şimdi yüzde 7-8, bak buraya indi. Bu borçlanma faizleri kimin cebinden çıkıyordu? Milletimin cebinden çıkıyordu. Ama şimdi onlar senin cebinde kalıyor, AK PARTi farkı bu, bunları anlatacaksınız. Devletin kamu net borç stoğu neydi biliyor muydunuz? Yüzde 61, yani milli gelire oranı buydu. Şimdi? Yüzde 25. Nereden nereye geldik değerli kardeşlerim.
Bakın ben burada size bir örnek vereceğim, bu çok önemli. Her gittiğiniz yerde bunu söyleyin. Bakınız biz geldiğimizde buğday unu değerli kardeşlerim, asgari ücretle ne kadar alınıyordu söyleyeyim size. 2002 sonunda 194 kilo buğday unu alınıyordu, aynı buğday unundan şimdi ne kadar alınıyor biliyor musunuz asgari ücretle? 337 kilo. Artış ne kadar? Yüzde 74. Buna şey dahil değil ha, enflasyon farkı dahil değil, onu da koyarsak daha da artar. Bakınız pirinç 2 lira. Aynı pirinçten o zaman 92 kilo alınıyordu, şimdi asgari ücretle ne kadar alınıyor biliyor musunuz? 136 kilo. Artış oranı yüzde 47. Ayçiçek yağı, ne kadar alınıyordu hanım kardeşim, biliyor musun? Söyleyeyim sana. 64 kilo. Aynı ayçiçek yağından şimdi ne kadar alınıyor biliyor musunuz? 126 kilo, litre. Artış yüzde 97. Sevgili kardeşlerim, çay 32 kilo alınıyordu. Aynı çaydan, farklı çay değil, aynı çaydan şimdi 49 kilo alınıyor. Artık yüzde 53. Toz şeker, toz şeker, 115 kilo alınıyordu asgari ücretle, şimdi 242 kilo alınıyor. Artış yüzde 110. Daha anlatayım mı, daha örnek vereyim mi? Kalkıyor çay simit diyor, ya çay simit işte hepsi burada. Nereye vurursan vur hepsinde de artış var.
Düzce'de 62 trilyon sağlığa harcadık. Değerli kardeşlerim, yapımına bizden önce başlanan Merkez Devlet Hastanesi, Muncurlu Kampüsüyle bir aile sağlığı merkezini tamamlayıp hizmete açtık. 4 aile sağlığı merkezi ve 1 halk sağlığı laboratuarının yapımına başladık, süratle tamamladık, hizmete açtık. Ayrıca Merkez Devlet Hastanesi ile bir aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezinin yapımına da süratle devam ediyoruz. Onu da yakında hizmete açacağız.
Değerli kardeşlerim, bütün bunlarla beraber bu yürüyüşü hızla devam ettireceğiz. Fakat benim sizden ricam şu: Şu 35 günde nasıl bu kardeşiniz koşuyorsa, milletvekili arkadaşlarım koşuyorsa, hep birlikte bizler de koşacağız değil mi? Sandıklara sahip çıkacağız değil mi? Ve 12 Haziran'ın akşamında da demokrasi bayramını, Partimizin başarısını, zaferini hep beraber kutlayacağız inşallah. Çünkü, hayal sizin Söz sizin Mühür sizin. AK PARTi nerede, oy pusulasının neresinde? En başında, birinci sırada, evvel Allah. Orada AK PARTimizin amblemi, ülkemizin 7 bölgesini aydınlatan ampulümüzün altındaki, evet, daireye evet mührünü ne yapacağız? Basacağız.
Şimdi şarkımızı söylemeye hazır mıyız? Arkalar elleri bir göreyim, bayrakları bir göreyim, maşallah. Hazır değil mi? Gür olsun Zonguldak duysun. Ben nasıl burada sizlere sesleniyorsam, sizden de aynı şekilde.
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran hayırlı olsun. Türk demokrasisi, Partimiz inşallah 12 Haziran'ı milletiyle beraber, birlik, beraberlik, bütünlük içerisinde bir bayram havasında kutlayalım diyorum. Kalın sağlıcakla, Allah yar ve yardımcımız olsun.
|