Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-26-2011, 15:14   #2
Kullanıcı Adı
alperen
Standart
ANTİBİYOTİKLER, AŞILAR VE MİKROORGANİZMALAR-2



ALPEREN GÜRBÜZER




CHLAMYDOBACTERİALES (kınlı bakteriler)
Chlamydobacteriales 2 familyası vardır:
1-) CHLAMYDİACEAE
Chlamydiaceae klamidya olarak bilinen cins ve türleri kapsarlar. Klamidiler(mikoplazmalar) insanlarda trahom, koyun ve keçilerde konjonktivis, papağanlarda ise papağan humması gibi hastalıklara sebep olmaktadırlar.
Chlamydia trachomatis; İnsan ve maymunda trahom hastalığına yol açar.
Colesiota conjunctivae; Keçi, koyun ve sığırda konjoktivishastalığına neden olur.
Chlamydia psittaci; Papağanlarda psittakoz hastalığına neden olur.
Spha erotilus natans; Fabrika su artıklarında bulunur.
Spa dichotomous

Leptothrix ochracea; Pas kırmızısı renginde demir hidroksit birikmesine sebep olur.
2-) CRENOTRİCHACEAE
Crenothrix polyspora; Su boruların tıkanmasına sebep olur.
Crenothrix putealis; Akarsu ve suyollarında yaşar.
MYCOBACTERİALES

Mycobacteriales’in en göze çarpan özelliği früktifikasyon denen kitleler teşkil etmesidir. Vejetatif hücreler gelişme devrelerinin bir bölümünde normal şartlara dayanıklı sporlar meydana getirirler. Bu sporlar türlere göre mikro veya makrosit (kist) diye tasnif edilirler.
Bu takımın ayrıca 5 familyası vardır:
MYCOBACTERİACEAE FAMİLYALARI
Mycobacterium tuberculosis

Örnek- M.tuberculosis(insan tipi), M. bovinus (sığır tipi), M.avium (kuş tipi) üç ayrı tip olup Tüberküloz (verem) hastalığı yaparlar.
Mycobacterium paratuberculosis - Paratüberküloz hastalığı yapar.
Mycobacterium leprae -Cüzzam hastalığı etkenidir.
MYCOPLASMATALES
Mycoplasma tales takım üyeleri sığır ve koyunlarda pleuro-pneumonia hastalığına sebep olurlar.
Mycoplasma pneumoniae insanda mikoplazma pnömoni amilidir.
STREPTOMYCETACEAE
Streptomyceae bir tür saprofit olup bu familyanın elemanlarından antibiyotik elde edilir.
Streptomyces albus; Actinomycin antibiyotiğini verir.
Streptomyces rimosus; Terramycin antibiyotiğini verir.
Streptomyces aureofaciens; Aureomycin antibiyotiğini verir.
Streptomyces erythreus; Eritromycin antibiyotiğini verir.
Streptomyces fradiae; Neomycin antibiyotiğini verir.
Streptomyces niveus; Novobiocin antibiyotiğini verir.
Streptomyces venezuelae; Kloromycetin antibiyotiğini verir.
Streptomyces griseus; Streptomycin antibiyotiğini verir.
SPİROCHAETALES

Spirochaetales takımının 2 familyası vardır.
1.familya: Spirochaetea. Örnek- Spirochaeta, Saprospira, Cristispira.
2.familya: Treponemataceae üç cinsi vardır. Örnek-Borrelia paraziti. Bu ağız florasında bulunur.
Borrelia buccalis; Diş kirlerinde yaşar.
Borrelia recurrentis; İnsanlarda avrupa raci hummasını yapar.
Treponema pallidum; Frengi (sifilis) hastalığının amilidir.
Treponema paraluis cuniculi; Tavşan frengisi hastalığının amilidir.
HYPHOMİCROBİALES
Hyphomicrobiales de üreme tomurcuklanma ile meydana geldiğinden bunlara tomurcuklanan bakteriler de denir. Hareketli formlarda hareket polar tek flagella ile gerçekleşmektedir.
PSEUDOMONADALES
Pseudomonodalesin 10 familyası vardır:
1.familya: NİTROBACTERİACEAE
Nitrosomonas europaea -Topraktaki amonyağı nitrit haline sokar.
Nitrobacter winogradskyi- Nitritleri nitratlara çevirir.
2.familya: THİOBACTERİACEAE
Thiobacillus denitrificans
Thiobacillus thiooxidans
3.familya: PSEUDOMONADACEAE
Pseudomonas aeruginosa; Mavi irin meydana getirir.
Pseudomonas Tabaci; Tütünlerde vahşi ateş hastalığının amilidir.
Xanthomonas malvacearum; Pamuklarda köşeli yaprak lekesi hastalığı yapar.
Acetobacter aceti; Etil alkolü oksitleyerek sirke haline çevirir.
4.familya: CAULOBACTERİACEAE
Gallionella ferruginea; demir karbonatı oksitleyerek ferrik hidroksiti yaparlar.
SİDEROCAPSACEAE

Siderocapsa demir bileşiği ihtiva eden bir kapsülle çevrilidir.
Ferri Bacterium; jelâtinimsi bir kapsülle çevrilidir.
Sirococcus; kapsülle çevrili değildir.
Ferrobacillus; 2 değerli bileşikleri oksitleyerek 3 değerli Fe (demir) bileşiğine dönüşür.
6.Familya: SPİRİLLACEAE
Vibrio Comma; Kolera hastalağının amilidir.
Vibrio fetus; Sığır ve koyunlarda erken doğuma sebep olur.
Desulfovibrio desulfuricans; Sulfat ve diğer bileşikleri hidrojen sülfüre indirger.
ANAPLASMA FAMİLYASI
Anaplasma familyasının tek cinsi Anaplasmadır.
Tabii ki bakterileri sadece ordo bakımdan sistematize etmek yeterli değildir. Mesela üreme yönünden de kategorize edebiliriz pekâlâ. Mesela üredikleri ortamın optimum sıcaklığına göre bakteriler 3 gruba ayrılmaktadırlar. Hatta bunları tasnif edip, kısaca şöyle açıklayabiliriz:
1-Psikrofil bakteriler
Soğukta yaşamayı seven bakterilerdir. Psikrofiller için optimum sıcaklık 10 santigrat derecede olup, bu bakterilere bazı toprak bakterileri ve deniz bakterilerini de dahil edebiliriz. Bazıları ise 30 santigrat derecede ölürler, bunlara obligat psikrofil denmektedir.
2-Termofil bakteriler
Yüksek sıcaklık ortamda yaşamaya alışmış bakterilerdir.
3-Mezofil bakteriler
Sıcakkanlı canlılarda hastalık meydana getiren bakterilerdir.
Parazitler
· Hani ekmeğini taştan çıkarmayıpta asalak asalak gezen tipler vardır ya, maalesef onlar kendilerine zarar verdikleri gibi topluma da zarar vermektedirler. Aynen öyle de mikro âlemde de buna benzer örnekler söz konusudur. Bu yüzden mikroorganizmanın üzerinde yaşadığı canlıya konak adı verilmekte, konakladıkları canlının hücrelerine zarar veren mikroorganizmalara ise patojen mikroorganizmalar denilmektedir. Mesela konukcul yaşadıkları herhangi bir organizma üzerinde parazit olarak yaşayıpta zarar veren kemohetetrof mikroorganizmalar bunun en tipik misalini teşkil etmektedir. Hatta bu tür parazitler:
· 1-Obligat parazitler
· 2-Fakültatif parazitler diye iki kategoride tasnif edilirler.
· Bilindiği üzere bir kısım mikroplar organizmaların dışına çıktıkları zaman besleyici ortamlarda yaşayamamaktadırlar ki, bu tür mikroorganizmalar obligat parazitler diye bilinmektedir. Bir kısım mikroorganizmalar da organizma dışında bile saprofit olarak hayatlarını devam ettirebilirler ki, bunlara fakültatif parazitler denmektedir. Şurası muhakkak bir mikrorganizma için salt yaşadığı ortam yetmez, beslenme ve üreme faaliyetleri için bulundukları ortama bağlı kalarak birtakım maddelerin bulunması da şart gibi gözükmektedir. Bu yüzden genel olarak bulunması gereken maddeleri şöyle sıralayabiliriz:
· Hidrojen verici ve hidrojen akıcı maddeler,
· Karbon kaynağı,
· Azot kaynağı,
· —Mineraller,
· Gelişme faktörleri ve mineraller,
· —Oksijen,
· —Karbondioksit,
· —Su.
· Kelimenin tam anlamıyla ototrof mikroorganizmalar karbon ihtiyaçlarını karbondioksit (CO2) veya karbonatlardan, hetetroflar ise çeşitli organik kaynaklardan karşıladıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca gelişme için mutlaka gerekli, fakat mikrorganizma tarafından bir türlü sentez edilemeyipte ancak hazır olarak alınabilecek organik maddeler var ki onlar vitamin ve amino asitlerden başkası değildir elbet. O halde önemine binaen bazı vitaminler ve aminoasitleri;
· “—Piridoksin(B6 vitamini)
· Tionin klorür
· —Nikotinik asit
· Pantotenik asit (vitamin B5)
· Riboflavin(B2 vitamini)
Biotin” diye sıralayabiliriz. Hatta bu sıraladıklarımızdan başka çeşitli enzimlerin aktivasyonu için eser miktarda olsa Mg++, Ca++, Fe++, K++, Mn++, Co++, Al++, Ra++, Cd++, Cl-, Zn++, Ni++, Cu++ gibi iyonlu elementler ve minerallerin varlığı da söz konusudur. Tabiiki mikroorganizmaların gerekli duyduğu maddeler burada bitmiyor, dahası var. Şöyle ki; mikroorganizmaların gerek duyduğu gelişmesini etkileyecek bir diğer ise nikotin amid (PP vitamini), folik asit, pimelik asit, pürin nükleotitler, pürinler, glutamik asit, glutamin, glutatyon, hematin, betain, kolin, B12 vitamin, β- alanin ve yağ asitleri gibi maddelerdir.
· Peki, mikroorganizmalar sadece beslenmeye mi ihtiyaç duyarlar, bunlar hiç şöyle hava alıpta solunuma ihtiyaç hissetmezler mi? İşin şakası bir yana elbette ki onların da soluk almaya hakları var. Yani mikroorganizmalar tıpkı biz insanlar gibi onlar da hayatlarının devamı için solunuma muhtaçtırlar. Bu yüzden solunumla yaşayanlara aerobik bakteriler, oksijensiz yaşayanlara aneorobik bakteriler denmiş. Bir başka ifadeyle mikroorganizmalarda solunum (biyolojik oksidasyon); aerobik oksidasyon veaneorib oksidasyon (obligat oksidasyon) diye iki ana yoldan gerçekleşmektedir. Ayrıca bunlara ilaveten fakültatif aneorob bakteriler ve mikroaerofil bakteriler diye bilinen iki alt grup daha vardır. Mesela her iki durumda (O2 bulunması veya bulunmaması halinde) solunumlarını sürdürebilecek halde beslenip üreyebilen mikroorganizmalara fakültatif aneorop bakteriler denmiş, Brucella abortus gibi bakteriler gibi sınırlı oksijenin varlığında üreyebilen bakterilere ise mikroaerofil bakteriler olarak tanımlanmıştır. Hatta bazı bakteriler özel şartlara bağlı kalarak vejetatif şekilde direnç gösteren spor denilen oluşumlar meydana getirirler ki; bunlara sırf bu özelliklerinden dolayı endospor denmiş. Bu nedenle spor oluşturma konusunda bu tür mikro organizmalara Bacillaceae familyasından aerop olan Bacillus cinsi veya aneorop olan Clostridium cinsi bakterileri örnek gösterebiliriz. Keza Sporosarcina cinsi bakterilerin de spor yaptığı bilinmektedir. Hatta lateral mezozomların plazmitlerin eşleşmesinin yanısıra spor oluşumunda bile görevleri olduğu sanılmaktadır.
· İsterseniz spor oluşturan bakteriler konusuna biraz daha devam edebiliriz. Malumunuz spor bakterinin ucunda olduğu zaman terminal, ortasında olduğu zaman santral ve uca doğru bir tarafta olduğu zaman ise subterminal olarak adlandırıldığını biyoloji dersi alanlar çok iyi bilmektedirler. Hakeza yine her canlının kendine göre dış elbisesi olduğu gerçeği de bir başka bilinen olay olsa gerektir. O halde spor oluşturan bakterinin spor kısmında bile bir dış giysi olmalı, ama nasıl? Şöyle ki; spor zarını bir çeper çevrelemektedir ki, bu çeper hücre çeperine sertlik kazandıran mürein maddesinden başkası değildir. Hatta bu maddeye peptidoglikanveya mukopeptit (murein) isimleri de verilmektedir. Bunların dışında kalsiyum dipikolinat ve mürein iskeleti ihtiva eden kalın bir korteks tabakası daha var ki, bu tabaka sert spor mantosuna dönüşerek korteksin üzerini bile örtebilmektedir. Yani spor mantosunun dışında exosporium denilen lipoprotein ve amino şekerler ihtiva eden gevşek bir örtü olduğu anlaşılmaktadır. Böylece dış şartların uygun hale gelmesi ve akabinde korteksin parçalanması sonucu vejetatif hücrenin dışarıya çıkmasıyla birlikte germinasyon (çimlenme)olayı gerçekleşmektedir. Derken “Her dem yeniden canlar doğar” gerçeğini bir kez daha ruhumuzun derinliklerinde hissetmiş oluruz. Demek ki bakterilerin hücre çeperlerinde bulunan mürein tabakasının dışında diğer tabakalarda lüzumsuz katmanlar değilmiş meğer. Nitekim;
· “—Lipoprotein tabakası: Bağlantı katmanı,
· Dış zar tabakası: Çepere seçicilik özelliği kazandırmakta,
· Lipopolisakkarit tabakası: Endotoksinleri oluşturmakla” görevli oldukları ortaya çıkmaktadır.
· Bakterilerin bunlara ilaveten manto oluşturma yetenekleri de var. İşte bu yetenekleri sayesinde birçok bakterinin hücre çeperinin dışında oluşan sert mukoid tabakaya kapsül adı verilmektedir. Kapsül genellikle polisakkarit yapıda olmakla beraber bazı bölgeleri polipeptit veya protein içermektedir. Hatta bu arada kapsül oluşumunda bir takım genetik değişme, çevre ve kültür şartlarının etkili olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Ayrıca protein içeren bakterilerin kapsül oluşturması genellikle virulansla ilgili apayrı bir durum olarak karşımıza çıkabilmektedir. Herşeyden öte bakteriler için kapsül o kadar mühim ki, herhangi bir bakteri kapsülünü kaybettiğinde patojenik etkisinin azalabildiği gözlemlenmiştir.
· Mikroorganizmaların beslenmesi ve üretilmesi
· Galiba dünyada en kolay iş ekmek yemek o da çiğnemeden geçmiyor maalesef. Yani bu basit gibi görünen yemek eyleminde bile çiğneme enerjisi harcamadan beslenme olayı gerçekleşemiyor. Halk tabiriyle “armut piş ağzıma düş” anlayışı yaratılış gerçeğine aykırı bir durum zaten. Zira bu gerçekler ışığında bütün canlılar nesillerini sürdürebilmek için bir şekilde değişik hammadde kaynaklarından enerji sağlamaktalar ki, bu enerji sağlama olayına metabolizma denmektedir. Bu yüzden metabolizma; anabolizma ve katabolizma diye iki grupta değerlendirilmektedir.
· Anabolizma; basit yapılı moleküllerin daha karışık moleküllerin yapısında kullanılmak üzere biyosentez edilmesi, katabolizma ise kompleks moleküllerin parçalanma veya ayrıştırılma işlemi demektir. Ayrıca virüsler dışında mikroorganizmalar elde ettikleri besin maddelerini hücrenin dışında parçalayıp sindirdikten sonra ancak faydalanabilmektedirler ki; bu tip beslenme halofitik beslenme diye bilinmektedir.
· Yine bir başka husus ise bakteri metabolizmasında gerek enerji oluşumu gerekse enerji kullanılması olayında çok değişik tipte kimyasal reaksiyonların devreye girdiği gerçeğidir. Şöyle ki; kimyasal ya da ışık enerjisinin biyolojik şekle çeviren enerji oluşum tipleri; aerop solunum, mayalanma ve fotosentez olayı şeklinde sahne aldığı gibi, hemen hemen tüm hücre tiplerinde enerji elde edilirken adenizin trifosfat (ATP) adında ikinci bir enerji oluşumuna daha ihtiyaç duyulduğu apayrı gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
· Hani insanlar arasında öyleleri var ki bir başkalarının yardımına gerek duymadan tüm işlerini halledebilmekteler. Bu yüzden bu tip kişiler toplum tarafından üretken insanlar olarak değerlendirilirler. Ayrıca üretken insanların tam tersi durumda olanlar var ki, onlar maalesef başkalarının yardımı olmaksızın hayatta tutunamamaktalar. Belli ki sosyal hayatta yaşanan bu olaya benzer bir durumun mikro âlem için de geçerlidir. Çünkü enerji elde etme için organik maddelere ihtiyaç göstermeksizin üretken yaşayabilen mikroorganizmalara ototrof mikroorganizmalar denilmesi bunun teyit ediyor zaten. Hatta ototrof canlıların da kendi aralarında alt gruplara ayrılanları var. Mesela; öyle ototrof organizmalar var ki kendilerine gerekli olan enerjiyi inorganik maddelerin oksidasyonundan elde edip, bu tip mikroorganizmalara kemotrof mikroorganizmalar adı verilmektedir. Öyleleri de var ki enerjilerini daha çok güneşten temin ederler, bu yüzden bunlara da fototrof mikroorganizmalar denmektedir.
· Ototrof canlılara üretken demiştik, peki üretken olmayanlar var mı derseniz. Elbette ki var, bunlar hetetrof canlılardan başkası değildir. Nitekim bu tür mikroorganizmalar beslenebilmesi için en az bir çeşit organik maddeye gerek duymaktalar. İşte bu özelliklerinden dolayı olsa gerek hetetrof mikroorganizmalar diye isimlendirilmişler. Dahası söz konusu bu hetetrof canlılar tıpkı ototrof canlıların bir başka versiyonu olarak enerji elde ediş tarzlarına göre kemohetetrof ve fotohetetrof diye sınıflandırılmaktalar. Ayrıca bir kısım kemosentetik hetetrof mikroorganizmalar var ki, bunlara başka canlı organizmaların dışarı atılmış metabolik artık ürünler üzerinde çürükcül yaşamalarına nispeten saprofit mikroorganizmalar denilmekte. Dolayısıyla biz insanlar ölür ölmez çürümemizi saprofit bakteriler sağlamaktadır.
Şurası muhakkak mikroorganizmaların gelişme ve üremeleri için üretkenlik, enerji, hammadde yetmiyor, ayrıca fiziki ve kimyasal faktörlerin optimal düzeylerde olması icap ediyor. Dolayısıyla olması gereken fiziki ve kimyasal faktörleri:
Hidrojen iyonu konsantrasyonu (PH),
—Sıcaklık,
—Oksidasyon-redüksiyon potansiyeli,
—Ozmotik basınç” tarzında sıralayabiliriz. Mesela mikroorganizmalar osmotik basınç yoluyla aldıkları K (potasyum) iyonu sayesinde hücre yapıları dengede kalabilmektedir. Dahası hücre içi iyon dengesi pozitif (+) yüklü organik madde olan putressin(çürüklük)’in dışarıya atılmasıyla gerçekleşebilmektedir. Ayrıca mikroorganizmaların büyük çoğunluğu PH 6–8 (ortalama PH 7)’e ayarlı bir denge ortamında üreme yapmakla birlikte asit ortamda iyi gelişme gösteren mikroorganizmalar da var elbet. Bu tür mikroorganizmalar:
Mayalar
—Funguslar
—Laktobasiller
—Asetobakteri
—Vibrio cholerae
—Toprak bakterileri” diye bilinmektedir.
· Bakterilerin anatomik yapısı
· Bilindiği üzere bakteriler prokaryot organizmalar olduklarından ister istemez, bütün bakteri hücrelerin hepsinde ortak olan yapılar;
· “—Hücre zarı,
· —Stoplazma,
· Nükleus zarı” tarzında biçim almaktalar. Hatta bazı bakteri türlerin stoplazmasında;
· “—Volutin
· —Lipit
· Glikojen veya nişastadan yapılı inklüzyon granülleri” bile vardır. Tabii bu sıraladıklarımız bakterilerin dış kısmı ile hususlardır. Ayrıca bunların içyapıları söz konusu olup, sanki bakteriler Yunusca; “Bir ben var bir de benden içeru” dercesine nükleus kısım edinmişlerdir. İşte için de içi diyebileceğimiz bu iç bölgeye nükleoplazma denmekte. Hatta bakteri dünyasının bu iç âlemi iyi incelendiğinde; iç kısımda yer alan nükleusun kromozom ipliği içerdiği görülecektir ki; bu durum bakterilerin kromozom ipliğine sahip olmakla genetik bakımdan haploit olabileceklerine işarettir.
· Anlaşılan o ki bakterilerin anatomik yapısını sadece hücre zarı, stoplazma ve nükleus zarı belirlememektedir. Gerektiğinde basit sandığınız bir kirpik bile bakteri âlemini oluşturan üyeler arasında ayırd edici özellik katabilmektedir. Şöyle ki; sırf kirpiğin morfolojik yapısından hareketle bakteriler kirpiklerin durumuna göre şöyle adlandırılmışlardır:
· 1-Antik bakteriler
· Yani bunlar kirpikleri bulunmayan bakterilerdir. Örnek: Shigella, Corynebacterium, Diphtheria, Bacillus anthracis.
· 2-Monotrik bakteriler (Bir tek flagellası olan bakteriler)
· Bakterilerin ucunda tek bir kirpik bulunmaktadır. Örnek: Vibrio cholerae.
· 3-Amfitrik bakteriler
· Her iki ucundada birer kirpik bulunan bakterilerdir. Örnek: Vibriolar.
· 4-Lofotrik bakteriler
· Bir ucunda püskül gibi bulunan bakterilerdir. Örnek: Bacterium cyaneum.
· 5-Peritrik bakteriler (çok kamçılı bakteriler)
· Bütün yüzeye yayılmış şekilde kirpikleri bulunan bakterilerdir. Örnek: Eubacteriales ordosuna giren türler böyledir.
· Kirpik romantik hikâyelere bile konu olmuş ve seven ve sevilen arasında güçlü bağ oluşturabilmekte. Madem kirpik gerçeği var, bakteri içinde bir anlamı olsa gerektir. Biz en iyisi mi Allah’ın hikmetinden sual olunmaz deyip şimdilik bakteri kirpiğin yapısının protein olduğunu, aynı zamanda flaman, çengel ve bazalcisim olmak üzere üç ayrı kısımdan oluştuğunu bilmek yeterli diye düşünüyorum. Hakeza gram negatif çomakların elektron mikroskobu ile yapılan incelemesinde hücre zarlarında kıl gibi çıkıntıların çıktığı farkedilmiştir ki, bu uzantılara fimbriyalar veya piluslar (latince saç anlamında) adı verilmektedir. Ayrıca fimbriyalar;
· —Basit fimbriyalar
· Seks fimbriyalar diye iki ana kategoride incelenmektedir.
· Genelde basit piluslara lâteks partükülü, eritrosit ve barsak glikoproteinleri gibi maddelerin yapışması için ihtiyaç var, seks piluslarına ise daha çok bakteri konjugasyonunda verici (donör) hücre ile alıcı (resipient) hücre arasında temas kurmak için gerek duyulmaktadır.
· Aslında bakteriler mikrop veya jerm olarak bilinmekle beraber temel ayırd edici olarak daha çok;
· “1-Kok (coccus bakteriler)
· 2-Çomak (basillus bakteriler)
· 3-Spral (sprillum bakteriler) olmak” üzere üç şekilde adlandırılmaktadırlar. Şöyle ki bulunuş pozisyonlarına göre Coccus’lar bölünme sonunda birbirinden ayrıldıklarında ortamda tek görülürler ki, buna micrococcus veya monococcus denmektedir. Şayet bakteriler eksenleri üzerinde tek yönde bölünerek yapışık koklar şeklinde zincirimsi dizilirseler bu durumda streptococcus adını alırlar. Üzüm salkımı şeklinde küme yapılı kok durumuna geçerlerse staphylococcus diye isimlendirilirler. Hakeza birbirine dik iki yönde bölünerek dörtlü grup oluşturuyorlarsa tetra, şayet bu bölünme sonucunda 8, 12 ve 16 koktan oluşan muntazam kümelere ayrılıyorlasa sarsina (sarsinlar) adı verilir.Bu aradakok bakterilerine örnek verecek olursak;insanda bel soğukluğuna yol açan Neisseria gonorrhoeae, menenjit hastalığı yapan Neisseria meningitidis vezatürre hastalığı yapan Streptococcus pneumoniae gibi bakterileri pekâlâ verebiliriz.
· İkinci tip çomak bakteresinden bahsedecek olursak, bilindiği üzere küçük harfle başlayan basil kelimesi tüm çomaklar için, büyük harf ve italikle yazılan Basillus kelimesi ise bir cinsi ifade etmek için kullanılmaktadır. Mesela bazı çomak bakteriler küçük ve koklara benzer şekillerde bulunur ki bunlara koli basili adı verilmektedir. Bazı çomakların yan kenarları ise Salmonella ve Shigella cinslerde olduğu gibi birbirine paralel ve uçları yuvarlaktır. Bir kısım çomakların yan kenarları da Bacillus anthracis olduğu gibi düz ve köşeli biçimdedir. Hatta bazı çomaklar Bacillus anthracis (şarbon bakterisi) ve Haemophilus ducreyi cinslerde olduğu gibi bölündükten sonra birbirinden ayrılmayacak biçimde bir bütün halde zincir teşkil ederler. Her ne şekilde olurlarsa olsun şimdilik çomak bakterileri için Corynebacterium diphtheriae bakterisini tipik örnek olarak verebiliriz.Nitekim bu tür bakteri difteri hastalığının amili olup genelde kibrit çöpleri ve çin harfleri gibi gruplar halinde görülür.
· Diğer üçüncü bakteri tip ise Spral (sprillum bakteriler) bakteriler olup, bunların bir kıvrımlı olanlarına Vibrio, birçok kıvrımları olanları da spirillum diye adlandırılır. Spiral şekilde ve yumuşak vücutlu olanlara ise spiroket adı verilmektedir. Şurası muhakkak ki Spiroketler;
· “Borrelia, treponema, leptospira” olmak üzere üç cins olup, bunlardan Treponemalar spral şeklinde, Leptospiralar elbise askısı veya S şeklinde, Borrelialar ise 3 veya 7 kıvrım halde konumlanan bakteri çeşitleridir. Bakteriler genel itibariyle uygun ortamlarda aynı hücre biçimleri oluşturup, ancak çok eski kültürlerde değişik ve düzensiz biçimde bulunurlar. Keza kokların büyük balon veya biçimsi, yuvarlak, çomak olanların uçları şiş yuvarlak ve düzensiz biçimlere dönüştüğü görülür ki; bu tür yapılara involüsyon (envolüsyon) veya yozlaşma şekilleri denmektedir. Zira Yersinia pestis; veba hastalığının amili olup organizma içerisinde involüsyontarzı düzensiz şekillere girebilmektedirler.
· Mikroorganizmalara genel bakış
· Mikroorganizmaları topyekün incelemenin mümkün olmadığı anlaşılınca bilim adamları bu alanla ilgili ister istemez branşlaşmaya gitmek zorunda kalmışlardır. Çünkü mikro âlem her ne kadar kelime olarak küçük âlem diye teleffuz edilse de incelendiğinde büyük âlem olduğu görülecektir. İşte bu gerçeklerden hareketle bilim dünyası mikrooganizmaları genel itibariyle protista âlemine mensup canlılar olarak ele alıp, zaman içerisinde Mikrobiyoloji bilim dalını mikroorganizmaların bulundukları yer veya buralarda yaptıkları faaliyetler gözönünde bulundurularak;
· “ —Toprak Mikrobiyoloji,
· —Endüstriyel Mikrobiyoloji (fermantasyon mikrobiyoloji),
· —Gıda Mikrobiyoloji (et, süt, su mikrobiyoliji),
· —Tıbbi Mikrobiyoloji,
· —Veteriner Mikrobiyoloji” diye değişik isimler altında dallara ayırmışlardır. Bunlardan başka bulundukları ve fonksiyonel oldukları yerlere göre deniz mikrobiyoloji, nehir, kanalizasyon, kaplıca, petrol, çok özel olarak mide ve barsak, rumen (işkembe) mikrobiyoloji gibi birçok mikrobiyoloji dalları da türemiştir.
· Mikrobiyolojinin ilgilendiği bir başka Protista diye isimlendirilen bir grup canlı âlemi daha var ki, bu tür canlılar birbirlerinden ancak ökaryot ve prokaryot diye iki hücre tip oluşturması sayesinde ayırd edilebilmekteler. O halde bu durumda protozoanın sınıflandırılmasını genel itibariyle şöyle sıralayabiliriz:
· 1-Mastıgophora: Kamçılı protozoalardır (Flagella).
· 2-Rhizopoda: Ameboid protozoa.
· 3-Sporozoa: Parazit yaşayan tek hücreli protozoadır.
· 4-Ciliata: Silli protozoalardan olup en gelişmiş sınıfın üyesi olarak bilinmektedirler. Ayrıca ciliataların hücre yapıları sert bir pellikül ile çevrili olup, orjinleri ise stoplazma kaynaklıdır. Tatlı suda yaşayan cinslerin de ise su dengesini korumak için yapılarında kontraktik vakuoller bulunmaktadır.
· Anlaşılan o ki basit protistalar grubu bakteriler ve mavi yeşil alglerden oluşup, yüksek protistalar grubuna ise daha çok algler, protozoa, funguslar ve cıvık mantarlar girmektedir. Mesela bunlara arasında mavi-yeşil algler daha çok mavi yeşil bir renge sahip olmalarıyla dikkat çekmektedirler. Belli ki mavi-yeşil alglere bünyelerindevar olankarotenoid, klorofil veaksessuar pigmentler bu görünümü sağlamaktadır. Ayrıca bazı alglerde kırmızı pigmentlerde bulunmaktadır.
· Funguslar ise malum olduğu üzere hepimizin çok yakından tanıdığı;
· “—Küfler.
· —Mayalar”dan başkası değildir elbet.
· Bilindiği üzere mayalarda çoğalma olayı;
· “—Seksüel
· Aseksüel” tarzında cerayan etmektedir. Mesela seksüel çoğalmada stoplazma ve çekirdeklerin kaynaşıp bir hücre halini alır ki buna zigospor adı verilmektedir. Hatta bu olay daha çok kendini bir askus şeklinde göstermektedir. Eşeysiz çoğalma ise; bölünerek, tomurcuklanma ve spor oluşturarak meydana gelmektedir.
· Yine malum olduğu üzere Lois Pasteur mayalamayı bakterilerin yaptığını keşfetmesiyle birlikte endüstriyel alanında yeni bir sektörün doğmasına vesile olmuştur. Bu yüzden Endüstride kullanılan kültür mayaları;
· “-Şarap mayaları
· Bira mayaları
· Hamur mayaları” şeklinde tasnif edilirler. Bunlar aynı zamanda hepsi Saccharomyces cinsinin çeşitli tür ve tipleri olarak bilinmekteler.
· Bu arada sırası gelmişken Fungusları sınıflandırıp, haklarında kısa tanımlar yapabiliriz. Şöyle ki;
· 1-Phycomycetes (sistematik bitki hastalıklarına yol açan funguslar)- Sporangium içerisinde aseksüel sporlar oluşturur.
· 2-Ascomycetes-Mayalar bu sınıfa girer, hif uçlarında koloniler var.
· 3- Basidiomycetes (küf mantarları ve şapkalı mantarlar) - Üreme bazidium ile gerçekleşir.
· 4-Fungi İmperfecti (gelişmemiş mantarlar) - Bu cinsin daha henüz üreme şekilleri bilinmeyen gruplardır.
· Tabii funguslar konusu burada bitmiyor. Dahası var. Şöyle ki;
· Funguslar miselyum denilen kitleler teşkil eden hiflerin dallanmasıyla üreyen mikroorganizmalardır. Bu arada fungusların bizatihi kendileri değilde ürettikleri birtakım değişik türden toksik maddelerin sebep olduğu hastalıklara mikotoksikozlar denmektedir. Mikotoksinler ise çeşitli patojen funguslar tarafından sentezlenen ve alındıkları zaman insan ve hayvanlarda latent, akut ve kronik karakterde zehirlenmelere sebep olan bir tür toksik maddeler diye tanımlayabiliriz. Nitekim bir defasında veya çok miktarda alınan mikotoksinler genellikle akut mikotoksikozlara sebep olmakla birlikte bazı durumlarda hiçbir klinik tablo görülmeyebilirde. İşte bu yüzden klinik durum arzetmeyen sendroma latent enfeksiyon denmektedir. Yine de şurası bir gerçek mikotoksikozlar (mikotoksinlerin sebep olabileceği hastalıklar) genellikle kroniktirler.
· Fungusları insan ve hayvanlarda yerleştikleri yere veya hastalık yaptıkları bölge üzerinde oluşturduğu patojenik etkisine göre; aşağıda üç başlık altında inceleyebiliriz.
· “1-Dermatomikozlar.
· Genellikle deri, saç, kıl tüy ve tırnakların keratinize kısımlarına yerleşen funguslar dermatomikozlar olup başlıca 3 gruba ayrılırlar. Bunlar:
· Trikofiton cinsi
· Microsporum cinsi
· Epidermofiton cinsi olarak bilinirler.
· 2-Deri altı mukozlar
· Deri altı mukozlar ise insan ve hayvanlarda deri altlarında ve deri altı lenf yollarında yerleşen funguslar olarak bilinmektedirler. Örnek–1 Rhinosporidium cinsi; İnsan ve hayvanlarda burun mukozasında hastalık yapar. Örnek–2 Sporotrichum cinsi; Bacak derisinin veya deri altı lenf yollarının ülserleşmesi şeklinde hastalık yapar.
· 3-Sistemik mukozlar.
· Çeşitli doku ve iç organlara yerleşerek hastalık yapan funguslar sistematik mukozlar olarak bilinmektedir. Zira bunlar canlıların sindirim sisteminde fakültatif patojen olarak bulunurlar. Şöyleki;
· a-Actinomyces cinsi; İnsan ve hayvanların sert dokularında ve dilde yerleşerek hastalık yapar. Ayrıca insanın karaciğer, eklem, genital organ, göz vs. yerlerine de yerleşirler.
· b-Aspergillus; Solunum yollarında yerleşen ve bütün vücuda yayılan cinstir.
· c-Blastomyces; özellikle deri, akciğer, kemik, sinir sistemi diğer organlarda hastalıklar yapar.
· d- Histoplasma cinsi; Akciğerde lokalize olup, tipik hastalık etkenidirler.
· e-Candida cinsi; Sindirim sistemi mukozasında hastalık yapar.
· f-Coccidioides cinsi; İnsan ve hayvanlarda genellikle solunum sistemine yönelik hastalık yapar.
· g-Cryptococcus cinsi; Ağız ve burun mukozasına yönelik hastalıklar yapar.
· Ayrıca Mikotoksikozların bakteri enfeksiyonlarından ayrılan özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
· Bulaşıcı değildir.
· Vücuda girdiklerinde immunolojik bir cevap oluşturmazlar.
· Kimyasal ilaçlara karşı duyarsızdırlar.
· Şayet Mikotoksinler etkiledikleri organ ve dokulara göre değerlendirecek olursak şöyle sıralanabilir:
· 1-Hepatotoksinler: Karaciğeri etkileyen ve hücrelerinde bozukluklar meydana getirir.
· 2-Nörotoksin ve Mikotoksinler: Sinir sisteminde arızalara yol açan toksin maddelerdir. Mesela Sitreoviridin bunlar arasındadır. Ayrıca mikotoksinler önemli kas nekrozları ile zehirlenmenin akabinde miyoglobinemi ve hiperkalemiye de sebep olurlar.
· 3-Alimenter kanal toksinleri: Mukozoda ülserleşme ve hemorajiye neden olurlar. Mesela Trikotesenler bu gruba dâhil toksinlerdir.
· 4-Dermato toksinler: Deriyi doğrudan etkileyen toksinlerdir. Bu toksinlere Stakibotriotoksin örnek verilebilir.
· 5-Nefrotoksinler: Böbreklerde bozukluklar yapar. Örnek-Sitrinin ve okratoksin-A
· 6-Solunum sistemi toksinleri; Solunum yollarında olumsuz etki yapan toksinlerdir.
· 7-Genitotoksinler; Genital yollarda birtakım arızalara yol açan maddelerdir.
· 8- Teratojenik etki;mesela epilepsi ilaçları ve bir takım psikoaktif maddeler bu kapsamda değerlendirilmektedir.
· 9-Karsinojenik etki; Karaciğer kanserinin oluşmasına neden olur.
· RİCKETTSİALES
Ricketsialar Artropodlardan bit, pire ve kenelerin hücreleri içerisinde obligat parazit olarak yaşayıp, viruslarla bakteriler arasında geçit teşkil eden varlıklardır. Ricketsialar ilk defa Amerikalı H.T. Ricketts tarafından Rocky mountain (lekeli humma) ve tifosa yakalanmış hastaların kanlarından elde edilmiştir.
Rickettsia cinsi türleri:
Rickettsia prowazeki - Bitler vasıtasıyla insana geçip epidemik tifüse sebep olurlar.
Rickettsia typhi -Endemik tifusun sebep olup, pireler vasıtasıyla insana geçmektedir.
Rickettsia rickettsi -Kayalık dağı lekeli humması denilen hastalığın sebebidir.
Rickettsia conori -Akdeniz kene tifüsü (Marsilya humma) denen hastalığın sebebidir.
Rickettsiaceae familyası cinsleri Rickettsia, Coxiella, Cowdria, Rickettsiella(Gammaproteobacteria), Neorickettsia, Symbiotes, Wolbachia ve Ehrlichia’dır.
Erhlichia; Cowdria keneleri, koyun, keçi ve sığırlar yoluyla taşınıp hastalık yapar.
Rickettsiella türleri kınkanatlıların hücreleri içerisinde hastalık yapmaktadır. Coxiella burnetii ise insanlarda Q humması hastalığı meydana getirmektedir.
alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla