Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01-20-2012, 16:59   #85
Kullanıcı Adı
_Ednâ_
Standart
Hoşgörü ve diyalog sürecinin halkalarından birisi

Gülen-Papa diyalog görüşmesi, Gülen’in diyalog görüşmelerinin başlangıcı olmadığı gibi sonu da değildir. Sadece bir adımını teşkil etmiştir. Gülen’in farklı kesimlerle diyalog gayretleri geniş açılımlı olarak 1995 yılında başlamış olsa da aslında daha önceleri de imkan ve şartlar ölçüsünde hep yaptığı ve tavsiye ettiği bir faaliyet olmuştur diyalog.[8] Hatta 1979 yılında bile diyalogdan bahsetmektedir: “Kinin ve nefretin şimdiye kadar hallettiği hiçbir mesele olmadığını bir kere daha hatırlayarak, medenîlerle münasebetin ancak diyalog ve iknâ yoluyla olabileceğine inanınız; eğer bir yol deneyecekseniz, mutlaka bu yolu deneyiniz! (…) İnanmış bir insan olarak kâinata ‘kardeşlik beşiği’ nazarıyla bakıp, hangi inanç, görüş ve düşünceden olursa olsun, her varlıkla münasebet kurma yolunu araştırınız ve hele mutlak surette, dostlarınıza karşı daima yumuşak ve difüzyona hazır durumda bulununuz!”[9]

Fethullah Gülen, Vatikan dönüşü görüşmeye dair soruları cevaplarken şöyle demiştir: “Değişik platformlarda gerçekleştirmeye çalıştığımız hoşgörü ve diyalog sürecinin halkalarından birisiydi, sonuncusu da değil; çünkü ne ben kaim ve daimim, ne Papa kaim ve daimdir. Bundan sonra da insanlığın hoşgörüye, diyaloga, beraber yaşamaya, uzlaşmaya ihtiyacı varsa şayet orda da burada da bu işi temsil edecek insanlar olacak ve bu işi devam ettireceklerdir. Bu umumi süreçten bir halka daha böylece yerine getirilmiş oldu.”[10]

Aslında Gülen-Papa görüşmesi aleyhinde ısrarla iftiralar üretenler de biliyordur ki Fethullah Gülen sadece Papa ile değil, farklı din mensuplarından pek çok kimselerle diyalog görüşmeleri yapmıştır. Mesela Ortodoks Patriği Bartholomeos, Hahambaşı Bakshi Doron, Vatikan’ın İstanbul temsilcisi monsenyör Georges Marovitch, Kadim Süryani Katolik Cemaati Metropoliti Yusuf Çetin, Süryani Katolik Patrik Vekili Yusuf Sağ, Kadim Süryani Cemaati Piskoposu Samuel Akdemir, önemli bir Musevi örgütü olan ADL (Anti Defamation League) Başkanı Abraham Foxman, Katoliklerin önde gelen liderlerinden Kardinal John O’Connor’la diyalog görüşmeleri yapmıştır. Ayrıca Dünya Kiliseler Birliği (CMEP) üç kişilik bir heyetle, Gülen’e barış adına ziyarette bulunmuş ve Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı (AYOBK) Heyeti’yle de görüşmüştür. Gülen bunlardan başka pek çok diyalog görüşmeleri de yapmıştır.
Fethullah Gülen neden Papa ile görüştü?

Fethullah Gülen’e göre dünya çapında evrensel barışın gerçekleşmesi öncelikle dünyada en fazla müntesibi olan iki din olan İslam ve Hıristiyan dindarlarının diyalogu ile mümkün olacaktır. Bu düşünceden hareketle karşılıklı diyalog imkan ve fırsatlarının değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi adına bir adım olarak bu görüşme gerçekleştirilmiştir. 09.02.1998 tarihinde Vatikan’da dinlerarası diyalog adına Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul ile yaklaşık 30 dakika süren bir görüşme yapılmıştır. Bu görüşmede Gülen ile Papa arasında Vatikan’ın İstanbul temsilcisi monsenyör Georges Marovitch tercümanlık yapmıştır. Ayrıca bazılarının aleyhte bir kampanyaya dönüştürüp iddia ettiği şekilde Fethullah Gülen Papa’nın elini öpmemiştir. Aralarında yalnızca samimi bir tokalaşma ve görüşme olmuştur.

Gülen, Papa ile görüşmenin önemini şöyle ifade ediyor: “Papa Hıristiyanlık dünyasında önemli bir sima, çok taraftarları olan ve aynı zamanda saygınlığı bulunan diğer kilise teşkilatlarına göre bir konumu bulunan, devlet gibi bir müessese. Ciddi insanlar var orada ve zannediyorum onların ciddiyeti ölçüsünde biz de öyle ciddi teşebbüslerde bulunursak gelecekteki o huzurlu dünyaya katkıda bulunabiliriz.”[11]

Fethullah Gülen, dünya çapında dinin öneminin fark edildiği ve dine dönüşün yaşandığı çağımızda ısrarla diyalog üzerinde duruyor. Çünkü Gülen, evrensel barışa ulaşmanın farklı dinlerin müntesipleri arasındaki diyalog sayesinde mümkün olacağını öngörüyor: “Bizim için eskiden beri vârid olan, fakat dünyanın Demirperde’nin yıkılmasından sonra keşfettiği bir gerçek var ki, gelecek asırda dinler çok söz sahibi olacaktır. Bu, insanların yürüdüğü tabiî bir hedeftir. Şu anda, İslâm ve Hıristiyanlık, dünyada en fazla müntesibi olan iki dindir. Budizm ve Hinduizmin de çok sayıda müntesibi vardır. Yahudilik, müntesiplerinin sayısı itibariyle küçük gibi görünse de, etkilidir. Dolayısıyla, âhir zamandaki evrensel bir dirilişin, sulhün ve barışın bu dinler arasında, önce ortak noktalarda başlayacak bir diyalogdan geçeceği bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Böyle bir diyalogda geç kalındığı bile söylenebilir. Biz, kendi değerlerimizden şüphe etmiyoruz ve kimseye iltihak teklifinde bulunmadığımız gibi, kimsenin aklından da bize böyle bir teklifte bulunmak geçmiyor.”[12]

Gülen, diyalog faaliyetlerindeki niyet meselesinde ise şunu ifade ediyor: “İster Vatikan’la ister başka din mensupları ile görüşmemizde onların niyetlerinin, maksatlarının ne olduğunu tabii ben bilemem. Neyi beklediklerini de bilemem. Sadece hüsn-ü zan ederim. İnsanlık adına iyi şeyler düşünüyorlardır. Ama biz herkesle temasımızda dinlerin insanları birbirinden kaçırmadığını, belki bir araya getirdiğini, uzlaştırdığını, bunları yapabileceğini ortaya koymak için kendi mülahazalarımız açısından değişik din mensupları ile görüşüyoruz.”[13]
Papa neden Gülen’i muhatap aldı?

Gülen-Papa görüşmesinden sonra “Papa neden Gülen’i muhatap aldı” veya “Gülen hangi sıfatla gitti” sorularını gündeme getirenler olmuştur ve hâlâ da önyargılı yorumlarla bunları tekrar tekrar gündeme getirenler olmaktadır.
“Bir insanın milleti adına, ülkesi ve ülküsü adına bir şey yapması için herhangi bir payeye sahip olmasına gerek yoktur. Ben bir vatandaşım. Milletimin adına yaptığım her şeyi de bir vatandaş olarak yaptım.” diyen Gülen, “bir vatandaş olarak burada diyalog ve hoşgörü adına teşebbüslerde bulunduğu gibi, Barthalemeos’la görüştüğü gibi, Ermeni patriğiyle görüştüğü gibi, Papa ile de görüştüğünü” ifade etmiştir.[14] Papa ile görüşmesinin kısa sürede sonuçlanmasına yönelik eleştirileri “Papa’nın kimin müracaatına cevap verip vermeyeceğinin kararı herhalde ona ait bir husustur ve bu, kendisine sorulmalıdır. Bu konuda karınca kaderince ortaya koyduğum gayretlerim Türkiye’de ve Türkiye dışında bazılarının dikkatini çekmiş ve bu da Papa ile görüşmenin yolunu açmışsa, böyle bir şeyle suçlu mu oluyorum?”[15] diye cevaplayan Gülen, “Vatikan’da Papa ile görüşmeden evvel de değişik din mensuplarıyla sıcak münasebetlerinin devam ettiğini ve diyalog faaliyetlerinin tabii bir devamı olarak bu görüşmenin de gerçekleştiğini”[16] ifade ediyor; “Gitmeden önce, burada Barthalemeos’la geçen yaz da Amerika’dayken Papanın temsilcisi Kardinal O’Connor’la görüşmemiz buradaki bütün Hıristiyan ve diğer dinlerdeki ruhanîlerle çok iyi temasımızın olması, bizim için referans oldu. Vatikan’a gittiğimizde çok zorluk çekmedik.”[17]

Aslında “Papa neden Gülen’i muhatap aldı” veya “Gülen hangi sıfatla gitti” soruları kasıtlı olarak ortaya atıldığı izlenimi vermektedir. Çünkü bütün dünyanın bildiği bir gerçek varken sanki hiç bilinmeyen gizli bir sır varmış intibaı uyandırılmak istenmektedir. Bütün dünyanın bildiği gerçek şu ki Fethullah Gülen nerdeyse yarım asra varan bir hizmet yolunun fikir ve aksiyon öncülüğünü yapmakta olan bir fikir ve aksiyon insanıdır. Gönüllüler Hareketi veya Gülen Hareketi olarak anılan hizmet gönüllülerinin oluşturduğu dünya çapında milyonlarca insandan müteşekkil sivil toplum hareketinin öncüsü ve teşvikçisi olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla zaten farklı dinlerin mensuplarıyla diyalog faaliyetleri yapmakta olan Papa’nın, dünya çapında yayılmış böylesine geniş katılımlı ve evrensel insanî değerleri esas alan bir sivil toplum hareketinin fikir öncüsüyle diyalog maksatlı görüşme yapması gayet tabii bir hadise olsa gerek.

Sade bir vatandaş olarak ve sivil bir girişim olarak diyalog çabasının önemini ve gereğini Gülen şöyle ifade ediyor: “Diyalog adına resmi devlet yetkililerin birbiri ile temasları biraz siyasi mülahaza ile olduğundan dolayı pek topluma aksetmeyebilir diye düşünüyorum. Böyle bir diyalog, böyle bir hoşgörü süreci doğrudan doğruya halk tarafından ortaya atılır, halk tarafından temsil edilir, halk tarafından götürülürse hem topluma mal olması hem kalıcı olması bakımından önemsiyoruz. Yanılabiliriz belki. O açıdan bir düz insanın, sıradan bir insanın, sadece bir vatandaşın bu mevzudaki teşebbüsü halk adına önemli sayılabilir. Devletin bakanları, müsteşarları gidip görüşebilirler. Onlar iki devlet arasındaki siyasi münasebetlere bağlı kalırlar, onları aşamazlar. Ama halkın bu mevzudaki münasebetleri biraz farklı olabilir.”[18]
_Ednâ_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır