Ermeni kimliği üzerine (1)
Kuşaklara dair
7 Kasım 2003
Bu hafta arka sayfamızda yer verdiğimiz “Dördüncü kuşağın ayak sesleri” yazısıyla,
Diaspora’da bir süredir sürdürülen “Ermeni kimliğinin korunması” tartışmalarını Türkiye
Ermenileri’nin bilgisine de taşıyoruz.
Salt bilgilendirmeyle de yetinmeyip bu yaşamsal konuyu sağlıklı bir tartışma ortamı
içerisinde bundan böyle sürekli gündemimizde tutmaya çalışacağız.
Türkiye Ermenileri’nin “Diaspora” olarak nitelenip nitelenemeyeceği bir yana, bu
tartışmalar ister Diaspora olarak adlandırılsın ister başka birşey hemen herkesi ve hatta
Ermenistan yurttaşları da dahil tüm Ermenileri yakından ilgilendiriyor.
Ermeni dünyasının ‘bundan sonrasının’ nasıl şekilleneceğine ilişkin ciddi bir sorgulama ve
özeleştiri sürecine ihtiyacı var ve bu süreç artık ıskalanmamalı.
***
Sorgulanması ve üzerinde konuşulması gereken süreç bir dizi soru içeriyor.
Sözgelimi...
Ermeniler’in dünyaya yayılmışlığı, kimliği korumayı bugüne değin ne kadar başardı? Bu
yayılmışlık gerçekten “Kimliğini kaybetmiş ve kimliğini arayan bir Diaspora” konumunda
mı?
Dünyanın dört bir yanına savrulmuş bir Ermeni dünyası Ermeni kimliğini korumayı
başarabilecek mi?
Yaşanılan bu dağılmışlık içinde asimile olmadan kimliği yaşatmak mümkün mü?
“Ermeni kimliği” tanımının içini hangi değerlerle doldurmalıyız? Bu değerler içinde
yaşadığımız çağa cevap verebiliyor mu?
Dağılmışlık kimliğin kaybı için gerçek bir tehdit mi? Dağılmışlığın kimliğin zenginleşmesi
açısından getirdiği avantajlar da var mı?
Yerellikle evrenselliği Ermeni kimliğinin hangi alanlarına yerleştirebiliriz.
Vesaire vesaire...
Hatta bazı kaygısızların dile getirdiği gibi işte daha radikal bir soru:
Kimliği korumak, Ermeni kalmak şart mı?
***
“Kaygıyla yaşamak” Ermeni kimliğinin son asırdaki vazgeçilmezi oldu.
Özellikle de yok olma, tükenme kaygısı bir müddet öncesine kadar Ermeni dünyasının baş
sorunuydu. Bu ruh hali Ermenistan’ın bağımsızlığına dek hem Diaspora’da hem de
Ermenistan’da varlığını sürdürdü.
Ermenistan’dakiler hakim Sovyet rejiminin ve kültürünün dayatması altında dinlerini ve
milliyetçiliklerini özgürce dile getiremedikleri için zamanla unutacaklarından,
Diaspora’dakiler de yaşadıkları ülkelerin hakim kültürünün etkisiyle Ermeniliklerini
yitireceklerinden endişe ettiler.
***
Diaspora Ermenileri’nin birinci, ikinci kuşakları dağılmış oldukları ülkelerde hiçbir zaman
özel olarak kimliği devam ettirme kaygısı taşımadılar. Yaşadıkları travmanın süregelen
etkisi zaten başlıbaşına bir kimlik uyarıcısıydı ve özel bir çabaya da ihtiyaç bırakmıyordu.
Üçüncü ve dördüncü kuşaklarda ise bu durum gerçekten belirgin bir değişiklik gösterdi.
1915’te yaşanan travmayı ortadan kaldırmak için ne dünya ne de travmanın sorumluları
kıllarını bile kıpırdatmamışlardı ama zaman acımasızdı, o kendi sürecini işletiyordu.
Kuşaktan kuşağa azalarak intikal eden travmanın izlerinin varlığına rağmen artık ciddi bir
kimlik erozyonu başlamış, Ermenilik bir tarafta unutularak, Amerikalılaşma, Fransızlaşma,
Ruslaşma hız kazanmıştı.
Karma evliliklerin çoğalması, Ermeni adlarının terkedilmesi, dilin unutulması, kilisenin
boşlanması hep bu kuşaklara musallat oldu.
Hele de kilisenin Sovyetlerde maruz kaldığı ateist dayatma, kimliksel çözünürlüğün en acı
kısmını oluşturuyor, yönetimlerin baskısı altında ağır aksak yürütebildiği hizmetleriyle
ancak kendi varlığını koruyabilen Kilise, toplumu üzerinde oynadığı o tarihsel rolü bir
türlü yerine getiremiyordu.
Oysa Ermeni kimliğinin içini doldurmada Kilise’nin payı büyüktü. Kilisenin güçsüzleşmesi
Ermeni kimliğinin güçsüzleşmesine yetiyor da artıyordu.
Ermeni kimliği üzerine (2)
Kilisenin rolü
14 Kasım 2003
Gerçi Kilise’nin varlığı dört bin yıllık kadim Ermeni tarihinin ancak son 1700 yılını kapsar
ama neredeyse tarihi Ermeni kimliğinin tamamını o doldurur gözükür.
Kilise öncesi dönemlerden pek bir şey kalmamış gibidir. Kalanlar ise halkın bir türlü
vazgeçmediği ve Kilise’nin de mecburen uyum gösterdiği geleneklerdir. Putperestlik
döneminin tapınaklarını, tanrı heykellerini, figürlerini ve hemen hemen bütün değerlerini,
ortadan kaldıran ve izlerini silen Kilise, önünü alamadığı gelenekleri bu kez kilisenin çatısı
altına alarak, Kilise’ye has bir ritüele dönüştürmüştür.
Bugün kutladığımız birçok yortu ve bayram putperestlik döneminden gelen geleneklerin
Hristiyanlığa adapte olmuş halinden başka birşey değildir.
***
Hazır geçmişten kalanlardan söz açmışken, bir saptama daha yapmak ve Ermeni kültür
tarihinin ne denli dinsel kalıntılarla yüklü olduğunu teslim etmek gerekir.
Bu durumu en iyi anlatan veriler hem bugünkü Ermenistan’da, hem de dünkü
Ermenistan’da (Anadolu’da) kalan tarihi eserlerdir.
Tarihi eserlerin büyük bölümü kiliselerdir, şapellerdir, manastırlardır ya da yine dinsel
dünyaya ait “Khaçkarlar”dır (mezar taşları). Yine bugün Ermenistan müzelerinin büyük
bölümünü ağırlık olarak Kilise’ye ait, Kilise’ye dair parçalar doldurur.
Öyle ki müzikte kilisenin rolü, edebiyatta kilisenin rolü, mimaride kilisenin rolü, resim
sanatında kilisenin rolü, ayrı ayrı sorgulanması gereken başlıklardır ve her biri ayrı ayrı
incelendiğinde içeriği hayli zengin ve Kilise’nin rolünü layıkıyla sergileyecek sonuçlara
ulaşılması kaçınılmazdır.
***
Tüm bu sorgulamalar bizi şu sonuca vardırır:
Kilise’nin Ermeni kimliğinin tanımı üzerindeki payı öylesine büyüktür ki bugün bile
Ermeni dendiğinde Yahudiler gibi etnisitesi diniyle aynılaşmış tipik bir Doğu milleti
algılanır.
Ortodoks algılayışa göre “Ermeni eşit Hristiyan” demek de yetmez. Hristiyan dininin
kadim mezheplerinden Ortodoksluğun bir türevi olarak oluşmuş ve adını Ermeni
Kilisesi’nin kurucusu Aziz Krikor Lusavoriç’ten almış “Lusavorçagan” vurgulamasını
yapmak ve “Ermeni Lusavorçagandır” demek şarttır.
Öyle ki zaman içerisinde bu mezhepten kopmalar yoluyla oluşan Katolik Ermenilik ve
Protestan Ermenilik dahi uzunca süre Ermenilikten sayılmamış, dışlanmışlardır.
Ne var ki bu dışlamalar daha ziyade devlet yapılanmasının olmadığı, Kilise’nin milletin
başında devlet işlevi gördüğü dönemlere aittir ve bugün artık geçerliliğini yitirmiştir.
***
Devlet yapılanmasının yaşandığı şimdiki dönem artık yeni bir başlangıcın işaretçisidir.
Demokratik ve laik bir cumhuriyet olma iddiasındaki Ermenistan’da bugün artık din ve
vicdan hürriyeti geçerlidir ve Kilise istese de istemese de Ermeni kimliği yeni açılımlara
maruzdur.
Ermenistan’da pıtrak gibi çoğalan değişik mezhepler ve inanışlar bu açılımların
işaretçisidir.
Yarın öbür gün birilerinin ortaya çıkıp “Ben Müslümanım ama Ermeniyim” demesi dahi
şaşırtıcı gelmemelidir.
Çağın gereği olarak o kişi de Ermeni kimliğine kendi özelliğini oturtmak isteyecektir.
Konu Yıldırım tarafından (01-21-2012 Saat 16:40 ) değiştirilmiştir..
|