Örneğin; S.F., İHL’yi bitirdikten sonra bulunduğu yerleşim yerindeki Müslümanların kendisiyle ilgilenmesiyle Hizbullah Cemaatinin mahalli çalışmalarına dahil oluyor. Orada yapılan bir genel operasyonla kendisi de gözaltına alınıyor ve işkenceler eşliğinde kendisine muhbirlik teklifi yapılıyor. İşkenceler sonucu yapılan teklifi kabul ettiğini söyleyen, ancak üç ay kadar cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra çıkan ve polislerden uzak durmaya çalışan S.F.’nin peşini polisler bırakmıyorlar ve tekrar yanına gelerek öldürmeyle korkutup muhbirleştiriyorlar. Konuyu kendisi şu şekilde anlatıyor: “Bizim orda devlet operasyon yaptı. Bütün arkadaşlarımızı hemen hemen topladı ve bizi götürdüler. Önce bizim oradaki emniyete sonra ise ildeki Terörle Mücadeleye götürdüler. Ben Terörle Mücadelede itirafçılığı kabul ettim. Yapılan işkenceler sonucu kabul ettiğimi söyledim. Komutan bana kabul ettirmişti. İşkenceler sonunda kendileriyle çalışmam gerektiğini, bırakıldıktan sonra kendileri ile irtibat halinde olmam gerektiğini ve bundan dolayı da artık bana işkence yapmayacaklarını ve işkenceyi bırakacaklarını söylemişti. Ve o şekilde artık işkence yapmadılar, işkenceyi bıraktılar. Sonra mahkemeye sevk ettiler ve ardından üç ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra bırakıldım. Bırakıldıktan sonra dükkanda çalışmaya başladım. Bir ay falan geçmişti, iki tane sivil polis geldi. Benimle konuşup kendileriyle çalışmam gerektiğini, önceden yakalandığım zaman söz verdiğimi söylediler. Ben de herhangi bir şey elimde olmadığını, kimse ile beraberliğimin olmadığını, dükkana baktığımı söyledim. Ve onlar da kendi kafalarına göre gelmediğini, buraya görevli gönderildiklerini söylediler. Ben de elimden bir şey gelmediğini söyledim. Daha sonra müşteriler geldiğinden bırakıp gittiler. Bunlar 20 gün kadar sonra yine geldiler. Yine aynı şeyleri söylediler. Ben de dedim elimde herhangi bir şey yoktur. Benim yapabileceğim bir şey yoktur. Söylemişsem de ben ne yapabilirim, benim elimden bir şey gelmez. Ve bunlar gitti. Daha sonra bir ay falan geçti. Bir polis geldi. İsmini bilmiyorum. Ama bizim orada görev yapan birisi idi. Çağırdı, dolmuşa kadar gittim. Komutan içerdeydi. Dolmuşa girdiğimde hemen üstüme baktılar. Otur dedi seninle emniyette konuşacağız. Direk emniyete götürdüler. Bir odada oturduk. Ve komutan konuşmaya başladı. Bana dedi beni tanıyor musun? Ben dedim evet sizi tanıyorum. Peki, arkadaşları kaç seferdir gönderiyoruz niye arkadaşlara önem vermiyorsun, söylediklerini takmıyorsun. Söz verdin. Ve bu verdiğin sözden cayıyorsun. Ve bu verdiğin sözü yerine getirmezsen deyip silahı kafama dayadı, dedi bak bunu görüyorsun ve sonunu da biliyorsun, ne yapabileceğimizi de sen çok iyi biliyorsun. İstersen verdiğin sözde durma. Onun için artık sonunu sen düşün. Silahı kafama dayadığı halde konuştu. Ve sonra silahı çekti. Dedi eğer bizimle çalışmazsan senin sonun ölümdür, ona göre sen de bunu düşün. Biz adamı götürürüz, hiç kimse bunu çakmaz. Ve hiç kimse bilemez, adamı öyle kaybederiz ki kimsenin kılı bile duymaz. Onun için sen de düşün ve ona göre kararını ver. Yani çalışmamazlık da zaten edemezsin, çalışmadığın takdirde veya ortalıktan kaybolayım gibi herhangi bir şey yapmaya yöneldiğin takdirde yine devlet arkandan gelip ensenden tutup, seni istediği yerde bulup ve seni orada hal eder, kendi kesenden gidersin. Onun için bizimle olup sana sadece söylenenleri yerine getireceksin. Herhangi bir şeyden korkmana da gerek yoktur. Sadece bizim senden istediğimiz bilgileri bize getireceksin. Başka herhangi kimseden korkmana da gerek yoktur. Ve arkadaşlarından da korkmana gerek yok çünkü bunu kimse bilmeyecek bir biz bileceğiz. Ve sen bileceksin. Ve senden istediğimiz fazla bir şey değildir. Sadece senden bilgi isteyeceğiz, bu bilgileri de gizli tutacağız kimse bilmeyecek. Sen gizli tuttuktan sonra sen kendini muhafaza etmiş olursun. Neticede kabul ettim.”
|