-Telafer'de teröristler var.
- Direnişçi mi, terörist mi?
- Aynı şey.
- Değil.
- Biz öyle görüyoruz.
- Ee?
- Teröristleri etkisiz hale getirmemiz lazım.
- Ee?
- Bunun için Telafer’i bombalıyoruz. Taş üstünde taş bırakmıyoruz.
- Ve herkesi öldürüyorsunuz.
- Evet.
- Terörist dediğiniz insanlarla sıradan insanları ayırmadan.
- Nasıl ayırabiliriz ki? Tankın, topun ağzına mermiyi sürüyoruz, uçaklardan ve helikopterlerden roketi fırlatıyoruz, ölen ölüyor, kalan kalıyor.
- Kimyasal silahları unutmayalım.
- Evet. Onları da kullanıyoruz ve onlar da teröristlerle diğer insanları ayıramıyor.
- Peki bu yaptığınız doğru mu?
- Gerekli.
- Ama, masum olduğunu sizin de kabul ettiğiniz insanlar ölüyor.
- Ne yapabiliriz ki? Teröristleri imha etmek için başka çaremiz yok.
- Nasıl yok? Hani uydularınız aracılığıyla herkesi izleyebiliyordunuz, sineklerin kalp atışlarını bile duyabiliyordunuz; terörist dediğiniz adamların yerlerini tespit edemediniz mi?
- Ettik.
- E, gidip tutuklasaydınız.
- Çatışma çıkardı, adamlarımız ölürdü.
- Ee?
- Yakın teması göze alamadık.
- Sizin birkaç askeriniz ölmesin diye yüzlerce, binlerce Telafer’linin ölmesini
göze aldınız ama.
- Biraz öyle oldu.
- Bu ahlâki midir?
- Gereklidir.
- Irak halkını özgürlüğe kavuşturacağız demiştiniz; demek onları öldürerek Amerikan emperyalizminin hüküm sürdüğü bu vahşi dünyadan kurtarmayı kast ediyordunuz!
- Bak, Telafer ahalisi teröristlere yataklık etti ve bunun bedelini ödüyor. Tıpkı Felluce ahalisi gibi.
- Öyleyse Üsame bin Ladin’i anlayışla karşılıyorsunuz..
- Efendim? Ne münasebet!
- O da, İkiz Kuleler’e saldırıyla ilgili olarak, ‘masum siviller diye anılan Amerikalılar, İslâm dünyasına kan kusturan ABD hükümetini desteklemenin bedelini ödüyorlar’ gibi bir laf etmişti yanlış hatırlamıyorsam.
- Sen ne demek istiyorsun?
- Demek istiyorum ki…
- Bana bak! Ne demek istediğin hiç umurumda değil! Ben Amerika’yım, istediğimi yaparım, hiçbir prensibe uymak zorunda değilim, ama herkes benim vazettiğim prensiplere uymak zorunda. Çünkü ben herkesten güçlüyüm ve herkesi mahvedebilirim.
- Madem o kadar güçlüsün, Telafer’e giderken niye yanına Bedir Tugayları’nı ve Peşmergeler’i alıyorsun?
- Niye olacak? Geri zekalı Müslümanları fitne-fesada sürükleyip mezhep ve soy-sop savaşlarında telef etmek için!
- Konjonktür değiştiğinde Sünni milislere Şiileri de vurdurtursun, değil mi?
- Ne milisi? Koca Irak ordusuna vurdurttum ben Şiileri.
- A, evet, 1991’de. Önce umut verdin, “Arkanızdayım” dedin, ayaklandırdın, sonra da Irak ordusuna ezdirdin. Kürtlere de yaptın aynı şeyi.
- Yaptım. Gerekirse gene yaparım. Bugün birinizi yarın öbürünüzü tutarım, sizi mütemadiyen birbirinize kırdırırım. İyi uykular!
|