![]() |
#1 |
![]() Birçok anne-baba ile yetişkin olmaya başlayan çocukları arasında dünya görüşü farkı var. Eskiden buna basitçe nesil farkı denirdi.
Nesil farkı, aynı olayları farklı yaş gruplarının farklı görmesi anlamına gelirdi. 2000'lerde yaş grupları arasındaki görüş farkları radikal ölçüde genişliyor. Çünkü artık olay görüş farkının ya da bakış açısındaki farkların çok ötesinde. Artık sadece bakış açısı değil, baktığımız şey de farklı. Araştırmacı bir yazar / danışman olarak açıkçası dünyadaki değişimi algılamak, analiz etmek ve uyum sağlamak benim için bile oldukça zor. Dolayısıyla konuları dünyadaki değişimi algılamak ve çözümlemek olmayan anne-babalar için iş daha da karmaşık. Yazarlık hayatıma ilk başladığımda bol miktarda "değişim" yazısı yazmıştım. İş dünyasının, teknolojinin, kentlerin ve siyasetin değişime ne şekilde dönüştüğüne ilişkin. Bir süre sonra bu analiz yazılarını bırakarak değişen dünya ile nasıl mücadele edeceğimi yazmaya başladım. Şu sıralar yeni büyük bir değişim yaşadığımızı söyleyebilirim. Bütün bunlarla birlikte geçmiş hâlâ yakamızda, ama o da siliniyor ağır ağır. Değişimin en büyük lokomotifi iş alanında. İş alanındaki bu değişim, bütün aile hayatımızı, özel yaşantımızı da etkiliyor. İnsanlar daha yenilikçi ürün ve hizmetler istiyorlar ve bunları kabulleniyorlar. Daha farklı bankacılık hizmetleri, daha farklı cep telefonları ve hizmetleri, daha farklı arabalar ve diğerleri. Bütün bunlar da şirketleri daha farklı, kendini daha çok geliştirmiş ve sıra dışı elemanlar ile yöneticiler bulmaya itiyor. Dolayısıyla daha çok okuyan, daha çok kurslara giden, daha çok projesi olan, interneti çok daha iyi kullanmak durumunda olan insanlar olmamız isteniyor. İş dünyasının beklentileri, üniversite mezunu olmayı, bilgisayar kullanmayı ya da bir yabancı dil bilmeyi çoktan aşmış durumda. Bu anlamda bugünün gençleri, anne-babalarının döneminden çok daha fazla kendilerini geliştirmek durumundalar. Eskiden devlet memuru olmak, hayatını kurtarmak anlamına geliyordu. Bugün devlet memuru olmak, önemli ölçüde tek düze bir yaşama mahkum olmak anlamına geliyor. Özel bir şirkette profesyonel çalışmak da, özellikle ismi olan bir kurumda geçmişin önemli amaçlarından biriydi. Bugün markalaşmış özel bir şirkette çalışma imkanı oldukça az. İş başvurularında rekabet çok yüksek. Bununla birlikte özel bir şirkete girdiğinizde kaderinizi belirleyen birkaç unsur var: Yöneticiniz, yöneticinizin yöneticileri, şirketinizi ya da bölümünüzü piyasadan silecek rakipler, değişen müşteriler ve değişen teknoloji. Bütün bunlar, büyük sevinçle başladığınız markalaşmış özel şirketten sizi çıkararak yeniden işsiz kalmanıza yol açabiliyor. Ne yapmak gerekiyor? Cevap basit. Kendi ayaklarımızın üstünde durma becerisi kazanmak gerekiyor. Yaşamımızda karar seçenekleri önümüze çıktığında, seçim yaparken basit bir şeyi değerlendirebiliriz. Alacağımız karar kendi ayaklarımızın üstünde durma becerisini geliştiriyor mu, geliştirmiyor mu? Aynı soru anne-babalar ve genç olmuş çocukları için de geçerli. Çocuklarımızın bize aykırı gelen karar fikirleri, kendi ayaklarının üstünde durma becerilerini geliştiriyor mu? Anne-babaların kabul etmekte en çok zorlandıkları fikirlerden bir tanesi, çocuklarının da birer birey olduğu. Kendi ayaklarının üstünde durmak, kendini geliştirmek, üretmek ve kendini geçindirmek kavramı öncelikle birey olmaktan geçiyor. MELİH ARAT ZAMAN
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|