Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



 
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 10-16-2010, 21:37   #1
Kullanıcı Adı
M.Atilla
Lightbulb İşte Erdoğan'ın konuşmasının tamamı
Başbakan Erdoğan, AK Parti'nin geleneksel Kızılcahamam Kampı'nın açılış konuşmasında çok önemli açıklamalar yaptı.


AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bize, olduğumuzdan farklı etiketler yapıştıranlar her zaman mahcup oldular. Bizi olduğumuzdan farklı yaftalayanlar hayal kırıklığı yaşadılar. Şımaracağımızı, mağrur olacağımızı, zafer mahmurluğu ile dengemizi kaybedeceğimizi milletin iltifatı karşısında ayaklarımızın yerden kesileceğini ümit edenler beyhude beklediler. Niyet okuyuculuğu yapanlar, gizli gündem falı tutanlar bize ilişkin gelecekten haber verenler her seferinde ama her seferinde yanıldılar'' dedi.

Erdoğan, Asya Termal Tatil Köyü'nde gerçekleştirilenAK Parti16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, toplantının Türkiye'ye, millet, demokrasi için hayırlara vesile olmasını diledi.

Mevlana'nın 'İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı olmaz' dediğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Biz, bugün bir kez daha dostun aynasında kendimize bakıyoruz. Bugün bir kez daha birimize ayna tutuyor, bir birimize gönüllerimizi açıyoruz. 'Yapacağın işi önce arkadaşlarınla istişare et, ehli olanla istişare et' tavsiyesine uyuyor, yaptıklarımızı değerlendirmek, yapacaklarımızı planlamak, kendi iç muhasebemizi tutmak üzere bugün bir araya geldik. Bizler, millete sevdalı, ülkeye sevdalı hizmeti sevdalı bir kadro olarak yola çıktık. Bizi, ideallerimiz, hedeflerimiz, milletimize olan aşkımız, sevdamız bir araya getirdi. Bizler, millete hizmet üretmek, eser üretmek, sorunlara çözüm üretmek için kader ortaklığı yapmış bir kadroyuz.

Bu ak kadro, benlik, bencillik kavramlarını millete hizmet potasının içinde eritmiş, hiç bir zaman ben dememiş her zaman biz demiş bir kadro bir kadrodur. Millete tepeden bakmayı alışkanlık haline getirmiş olanlar bizi anlayamazlar. İnsanı hor görenler, millete aşağılayıcı gözle bakanlar, 'göbeğini kaşıyan adamlar', 'Bidon kafalı' diyenler, bizim ideallerimizi anlayamazlar. Milletle gönül bağı, lisan bağı kuramayanlar, bu ak kadronun farkını, mücadelesini anlayamazlar. Bize, olduğumuzdan farklı etiketler yapıştıranlar her zaman mahcup oldular. Bizi olduğumuzdan farklı yaftalayanlar hayalık kırıklığı yaşadılar. Şımaracağımızı, mağrur olacağımızı, zafer mahmurluğu ile dengemizi kaybedeceğimizi, milletin iltifatı karşısında ayaklarımızın yerden kesileceğini ümit edenler beyhude beklediler. Niyet okuyuculuğu yapanlar, gizli gündem falı tutanlar bize ilişkin gelecekten haber verenler her seferinde ama her seferinde yanıldılar. Her zaman söylüyorum 'millete efendilik değil millete hizmetkar olmak için yola çıktık'. Biz bu asil milletin ta kendisiyiz, tüm renkleriyle, tüm güzellikleriyle Türkiye'yiz, bütün sesleriyle, nefesleriyle, şarkılarıyla, türküleriyle, ağıtlarıyla, halaylarıyla, zılgıtlarıyla Türkiye'yiz. Gözünü yola dikmiş, oğlunu bekleyen annelerin yüreğini biz biliriz, evladını kaybetmek nedir, babasız, anasız büyümek nedir? Biz biliriz, emeğiyle alın teriyle geçinmeyi biliriz. İşten atılmanın acısını da üniversite kapısından boynu bükük geri çevrilmenin sızısını da biz biliriz. Susmanın ve susturulmanın, konuştuğu, yazdığı için mahkeme koridorlarına düşmenin, şiir okuduğu için mahpus damlarında gün saymanın nasıl bir hissiyat olduğunu biz biliriz.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başörtüsüyle ilgili olarak ''Ben şu anda grup başkanvekili arkadaşlarıma talimatı burada veriyorum, verdim ve lütfen hemen CHP'nin grup başkanvekilleriyle siz de görüşün'' dedi.

Erdoğan, AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, halk oylaması sürecinde CHP tarafından başörtüsü konusunun gündeme ve miting meydanlarına taşındığını söyledi.

''Ne yazık ki Cumhuriyet ile yaşıt olduğunu her fırsatta ifade eden CHP, Cumhuriyetimizin yaşadığı değişim ve atılımı idrak edemiyor, Türkiye'nin yürüyüşüne ayak uydurmakta bugün hala ciddi zorluklar yaşamaya devam ediyor'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

''Bakınız halk oylaması sürecinde CHP Genel Başkanı, bu ülkenin genç kızlarının başörtüsü sorununu biliyorsunuz gündeme taşıdı, miting meydanlarına taşıdı. Ben bugünden tezi yok, 'gelin bu işi halledelim' diyorum. Şimdi hemen bir cümle olarak hemen buradan hatırlatıyorum, anamuhalefet eğer samimi iseniz, dürüst iseniz, hemen talimatınızı verin, ben de talimatımı vereyim, aynı şekilde MHP diyor ki 'biz de varız bu işin içinde' diyor. BDP de bu işe katılacağını söylüyor.

Hep beraber hemen halledelim, bu işi bitirelim. Ben şu anda grup başkanvekili arkadaşlarıma talimatı burada veriyorum, verdim ve lütfen hemen CHP'nin grup başkanvekilleriyle siz de görüşün, onların da talimat alıp almadıklarını öğrenin ve bunu biz de hemen kamuoyuyla da paylaşacağız. Onu da söylüyorum. Laf üretme zamanında yaşamıyoruz, iş üretme zamanında yaşıyoruz, herkes gelsin ortaya ne yapacağını koysun, ona göre adımları atarız. Bizler önerilen sözlerin yerine getirilmesini adım adım takip eden bir kadroyuz ve bunu her alanda yapan bir kadroyuz.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu Cumhuriyetin sahibi bizzat cumhurun ta kendisidir, yani millettir. Dolayısıyla cumhura ait olan hiçbir yer cumhura yasaklanamaz, bunu böyle bilelim. Birilerinin, 'biz cumhuru istediğimiz yere sokarız, istediğimiz yere sokmayız' gibi bir tavrı, anlayışı olamaz. Önce bunu kavramak, anlamak durumundayız, anlamak durumundalar. Sıkıntının kaynağında cumhuru, Cumhuriyeti tanımamak yatıyor'' dedi.

Erdoğan, Asya Termal Tatil Köyü'nde gerçekleştirilen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, yaklaşık iki hafta sonra, 29 Ekim'de Cumhuriyet'in kuruluşunun 87'inci yıldönümünün kutlanacağını belirterek, şunları kaydetti:

''Bugün, istişare toplantımız vesilesiyle bir araya geldiğimiz bu salondan, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 87'inci yıldönümünü kutluyor, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle yadediyor, kurtuluşta ve kuruluşta emeği geçen, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere herkesi şükranla anıyorum. Cumhuriyet hepimiz için gerçekten büyük bir gurur tablosudur. İşgalin, yenilgilerin, zaferlerin, yokluğun, yıkılmışlığın ve yorulmuşluğun tüm bunların ardından Cumhuriyet, Anadolu bozkırında bu milletin küllerinden yeniden doğuşu, yeni bir çınar olarak dünya tarihinde dünyaya güçlü bir ülke olarak gerçekten serpilmesinin bir başlangıcıdır. Şu hususu burada özellikle ifade etmek istiyorum: Bugün dünya üzerinde Cumhuriyeti bir yönetim şekli olarak benimsemiş çok sayıda ülke bulunuyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş felsefesiyle ve idealleriyle hiç kuşkusuz diğer tüm cumhuriyetlerden farklılık arzediyor. Bizim Cumhuriyetimiz kardeşlik üzerine kurulmuştur. Bizim Cumhuriyetimiz, birlik ve beraberlik ruhu, dayanışma ruhu üzerine inşa edilmiştir. Bizim Cumhuriyetimiz, Cumhuru, yani halkı, bütün renkleriyle, bütün farklılıklarıyla, tüm zenginliğiyle kucaklayan bir zihniyet üzerine bina edilmiştir.

Bu Cumhuriyet, birilerinin değil, belli zümrelerin değil, cumhurun, yani halkın, yani 73 milyon aziz milletimizin Cumhuriyetidir. Çanakkale'de akan kanlar, Sarıkamış'ta solan canlar, Kurtuluş Savaşı'yla destan yazan kahramanlar bu Cumhuriyet'in, bizim Cumhuriyetimizin yolunu açtılar. Bu Cumhuriyet, Marmara'daki Hüsmen'in, Karadeniz'deki Dursun'un, Ege'deki Mehmet'in, Orta Anadolu'daki Fatma'nın, Akdeniz'deki Ayşe'nin, Doğu Anadolu'daki Hasan'ın, Güneydoğu Anadolu'daki Şeyhmus'un Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, çiftçinin olduğu kadar esnafın, şehirlinin olduğu kadar köylünün, zenginin olduğu kadar fakirin Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, evet, Türk'ün, Kürt'ün, Laz'ın, Çerkez'in, Roman'ın, Alevi'nin, Sünni'nin, çoğunluğun olduğu kadar azınlığın da Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyetin sahibi bizzat cumhurun ta kendisidir, yani millettir. Dolayısıyla cumhura ait olan hiç bir yer cumhura yasaklanamaz, bunu böyle bilelim. Birilerinin, 'biz cumhuru istediğimiz yere sokarız, istediğimiz yere sokmayız' gibi bir tavrı, anlayışı olamaz. Önce bunu kavramak, anlamak durumundayız, alamak durumundalar. Sıkıntının kaynağında cumhuru, cumuhuriyeti tanımamak yatıyor.''

Eroğan, hiç kimsenin, bu ülkenin belli fertlerini, belli bölgelerini, etnik gruplarını, inanç gruplarını öteleme, dışlama, haklardan ve hukuktan onları mahrum etme hakkını kendisinde göremeyeceğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Zira böyle bir yaklaşım, adalete, hukuka, vicdanlara ve insanlığa aykırı olduğu kadar, Cumhuriyet'in temel felsefesine, kuruluş felsefesine, Cumhuriyetimizin ideallerine de aykırıdır, terstir. 87 yıl sonra biz şu gerçeği artık çok daha net olarak görüyoruz: Cumhuriyeti korumak ve kollamak, onu dışa kapatarak, sanal düşmanlar üreterek, kendi halkını, kendi milletini, yani cumhuru Cumhuriyete karşı gibi, düşman gibi görerek olmuyor. Cumhuriyet, cumhura sahip çıkarak, cumhur için hizmet üreterek, eser üreterek, cumhurun, yani milletin hakkına ve hukukuna sahip çıkarak güçleniyor, büyüyor, kalkınıyor ve dünya üzerinde itibarlı bir konuma kavuşuyor.

Yakın tarih bize göstermiştir ki; kendisini Cumhuriyet'in asıl ve tek sahibi olarak görenler, kendilerine durumdan vazife çıkaranlar, cumhuru aşağılayan, cumhura güvenmeyenler, ellerindeki gücü ve yetkiyi farklı amaçlar için kullananlar, bu ülkeye ve bu millete olduğu kadar, Cumhuriyet'e de en büyük zararı vermişlerdir. İşte onun için, 877inci yıldönümünde, daha bir azimle, daha bir kararlılıkla, aşkla ve sevdayla diyoruz ki: Ülkemiz için, milletimiz için, cumhur ve Cumhuriyet için, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla büyüme, daha fazla refah.''

''BİZ DIŞLANMIŞLIK, MAHRUMİYET NEDİR BİLİRİZ''

Başbakan Erdoğan, AK Parti'yi ve ''AK Kadro''yu diğerlerinden farklı kılan çok özel bir tarihi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

''Biz dışlanmışlık nedir biliriz, biz mahrumiyet nedir biliriz, biz yoksulluk nedir biliriz. Biz susturulmak nedir, ötelenmek nedir, hor görülmek nedir biliriz. Yasakları yaşayarak bugünlere geldik. Önümüze çıkarılan engelleri tek tek aşarak, hukuksuzlukla mücadele ederek, çetelere karşı onurlu bir duruş sergileyerek bugünlere geldik. Biz dertli bir kadroyuz. Biz damdan düşen bir kadroyuz, damdan düşenin halini bilen bir kadroyuz. Özgürlüğün kıymetini, düşünce ve ifade özgürlüğünün, hukukun, adaletin, eşitliğin değerini; inançlara, yaşam tarzlarına saygının bedelini bilen bir kadroyuz biz. Bakın değerli arkadaşlarım. Bu ülkede kitapların yasaklandığı, hatta yakıldığı dönemler oldu. Bunu siz de en az benim kadar biliyorsunuz. Bu halk partinin iktidar dönemidir. Bu ülkede inançlara, ibadetlere, hatta ve hatta ezanın okunuşuna müdahale edildiği dönemler oldu. Evler basıldı, kitaplar derdest edildi, seccadeler suç aleti sayıldı. Ben size başka bir ülke anlatmıyorum, size ben ülkemi anlatıyorum ülkem bunları yaşadı. Bize şimdi bazı yerlerde diyorlar ki niçin 10 yıllarca öncesini anlatıyorsunuz. Nasıl anlatılmaz. İşlerine geldiği zaman 'Biz Cumhuriyeti kuran bir partiyiz' diyenlerin yaptıkları bunlar. Bunu bu kuşaklar bilmez bunu bu kuşaklara anlatacağız ki bunların söylediklerinde ne denli samimi olduklarını, ne denli samimi olmadıklarını iyi bilsinler iyi görsünler diye anlatıyorum. İşte görüyorsunuz biri çıkıyor bir başka konuşuyor biri çıkıyor bir başka konuşuyor. Genel başkanlarına bakıyorsunuz akşam başka, sabah başka, eskisi öyleydi dedik bu değişmiştir belki, bu da aynı. Bakın sıradan biri konuşmuyor grup başkanvekilleri konuşuyor, açıklama yapıyor, '29 Ekimde biz yokuz' diyor arkadan genel başkan açıklama yapıyor '29 Ekim'e daha çok var' diyor böyle bir tenakuz, böyle bir çatışma olabilir mi? Anamuhalefet partisinin lideri ve grup başkan vekilisin.''

''İKNA ODALARI GİBİ İNSANLIK DIŞI, HUKUK DIŞI, AKIL VE VİCDAN DIŞI''

Üniversite kapılarında 1980 müdahalesinin ardından farklı trajediler yaşandığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Bir başka hak gasbı, bir başka hukuksuzluğu orada gördük. Sadece ve sadece başörtülü olduğu için, genç kızlar bu ülkenin üniversitelerine alınmadı, kapıdan geri çevrildi, ikna odaları gibi insanlık dışı, hukuk dışı, akıl ve vicdan dışı uygulamalara maruz bırakıldı. Ama şimdi çıkmış diyorlar ki 'hayır' diyorlar ki onların adı 'ikna odası değildi' neydi ya? Bunu oralara girip çıkan öğrenciler bizlere anlattı, biz onlardan dinledik. Tabii ki sana kalkıp da 'bizi ikna etmeye çalıştılar' demeyeceklerdi. Ya da siz de 'biz onları ikna etmeye çalıştık' demeyeceksiniz. Niye dediğin anda yafta boynunda zaten o meydana çıkacak, gizlilikler meydana çıkacak. Bu ülkenin bir kısım memurları, eşleri başörtülü olduğu bahanesiyle, mahkemeye dahi gitme hakları ellerinden alınarak sorgusuz sualsiz yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe mahkum edildi. Bunu bu dönemde de yaşadık ha kusura bakmayın. Biz imza atıyoruz Çankaya'ya gönderiyoruz bakıyoruz ki evlere gidenler gelenler, eşlerinin durumları bunlar inceleniyor ve olumsuz kararla ret ediliyor bunları da yaşadık bunlar da oldu. Bunları şimdi bizim iktidarımızda yaşadığımız için yine söylüyorum. Yapabilecek bir şey var mı? Hayır. Kimse biz eşi başörtülüdür diye iade etmiyor ki gerekçe de göstermiyor zaten. Halbuki bir memurun atamasıyla alakalı yerindelik hakkının yürütmeye ait olduğuna dair bir zamanlar Anayasa Mahkemesi Başkanıyken veya Anayasa Mahkemesi üyesiyken altında şerhi olan bir insan bunu yapıyor. Bunu neyle izah edeceksiniz? İşte şimdi bu devran değişiyor. Onun için Türkiye şu anda her zaman söylüyorum ya o prangalarından kurtuluyor. Ve bu prangalardan kurtuldukça da Türkiye sıçramasını çok daha farklı artıracak işte o zaman muasır medeniyetler seviyesinin üstüne Türkiye süratle evelallah varacaktır, ulaşacaktır.''

''KAFA YORMADAN KONUŞUYORLAR''

''Değerli arkadaşlarım nice hayatlar karardı, nice ocaklar söndü, nice hayaller, nice umutlar körelip gitti'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Şimdi şuraya dikkatinizi çekiyorum. 'Başı açık kızlar okula giremeyecek' diyorlar 'Özgürlükler kısıtlanacak' diyorlar. 'Yaşam tarzlarına müdahale edilecek' diyorlar. 'Mahalle baskısı' diyorlar, 'sivil diktatörlük' diyorlar. Ya diktatörlüğün sivili olmaz, sivil ifadesi ile diktatörlük ifadesini yan yana koyamazsınız size gülerler. Diktanın hangi sıfatla yan yana olabileceğini buna kafa yoranlar çok iyi bilir ama bunlar kafa yormadan konuşuyorlar. Ağızlarına ne gelirse onu kullanıyorlar. Onun için o dönemler geride kaldı geç onları artık. 'Cumhuriyet tehdit altında, özgürlükler, demokrasi, laiklik tehlike altında' diyorlar.

1982 Anayasası'nın gerekçesinde laiklik şöyle tanımlanıyor, hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik, 'her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir' Yani eşitlik, yani özgürlük, yani hukuk ve adalet,eşitliğin olmadığı yerde laiklikten söz edilemez, ibadet hürriyetinin olmadığı ortamda laiklik yaşayamaz. İnsanlar inançlarına göre farklı muamele görüyorsa, orada laiklikten de demokrasiden de hukuktan da bahsedilemez. 'Laiklik tehlike altında' diyenler, laiklik adına özgürlükleri kısıtlama hakkını kendilerinde görenler, böylece hem laikliğe hem de demokrasiye karşı olduklarını artık görmeliler.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, göreve geldiklerinde DSP-ANAP-MHP iktidarının kendilerine 23,5 milyar dolar borç bıraktığını, bu rakamı 6.1 milyar dolara indirdiklerini ifade ederek, ''İnşallah 2012 sonu itibariyle bu borcu da sıfırlayacağız'' dedi

Erdoğan, Kızılcahamam Asya Termal Otel'de düzenlenen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, ekonomiye de değindi.

Yaklaşık bir ay sonra, 18 Kasım 2010'da, iktidardaki 8. yıllarının dolacağını ifade eden Erdoğan, ''hizmetlerle, eserlerle, başarılarla, sevinçlerle dolu bir 8 yılı geride bırakıyoruz'' dedi.

''Adeta bir uçurum kenarından, adeta dipten devraldıklarını'' ifade ettiği Türkiye'yi, bugün zirvelere taşımış olmanın gururu ve mutluluğu içinde olduklarını söyledi.

8 yıl önce, işbaşına geldiklerinde önlerine hedefler koyduklarını, her hedefe ulaştıklarında çıtayı biraz daha yükseğe çektiklerini, her hedefi aştıklarında yeni hedeflere doğru koşar adım ilerlediklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Mazeretlere, bahanelere sığınmadık... Yorgunluk, yılgınlık, bıkkınlık, rehavet lügatımızda kendisine yer bulamadı. Anadolu'nun, Trakya'nın her köşesine, her zerresine, her hücresine ulaşmanın, Türkiye'nin her metrekaresine hizmet ulaştırmanın mücadelesi, gayreti içinde olduk. Bir taraftan içerde, bir taraftan yurtdışında dünyayı fellik fellik dolaşıyorlar. Biz çalıştıkça milletimizin muhabbeti arttı; milletimizin muhabbeti arttıkça biz daha çok çalıştık.

Şunu da büyük bir gururla ifade etmek istiyorum: 8 yılın hizmet dökümü, artık uzun, çok uzun bir liste haline geldi. Türkiye için yollar inşa ettik, çocuklarımız için derslikler inşa ettik, üniversiteler kurduk. Sağlıkta cesur bir dönüşüm gerçekleştirdik, adalet saraylarıyla, hükümet konaklarıyla, modern konutlarla, kentsel dönüşüm projeleriyle illerimizin, ilçelerimizin çehresini değiştirdik. Akarsular üzerine barajlar inşa ettik, susuz toprakları suyla buluşturduk, uluslararası enerji projelerini hayata geçirdik, esnafı, sanayiciyi destekledik, teşvik ettik, çiftçimizin, üreticimizin yüzünü güldürdük.''

''HAYALLERİ GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRDÜK''

8 yıl boyunca hayalleri gerçeğe dönüştürdüklerini, ekonomide Türkiye'ye büyük bir atılım yaşattıklarını, dış politikada gücü ve itibarı artırdıklarını dile getiren Erdoğan, 2002 sonunda, iktidarı devraldıklarında Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında ekonomik büyüklük olarak 26. sıradayken 7 yılda milli geliri yaklaşık 3 kat büyüterek, 9 sıra birden atlayarak Türkiye'nin dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi haline geldiğini söyledi.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan en büyük küresel krize rağmen, 2009 yılındaki daralmaya rağmen, kendi dönemlerinde Türkiye'nin yıllık ortalama yüzde 4.3 oranında büyüme kaydettiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bugün tüm dünyada küresel krizin etkileri en ağır şekilde devam ederken, ekonomilerde daralma, işsizlikte artış yaşanırken, Türkiye son 3 dönemdir büyüyor ve işsizlikte rekor düşüşler kaydediyor. 2010 yılının ilk iki çeyreğinde ortalama yüzde 11 oranında büyüme kaydettik. Bu boyutuyla Avrupa'da ilk, dünyada 3. sırada yer aldık.

İşte en son dün, temmuz ayına ait istihdam verileri yayınlandı. 2010 yılı Temmuz ayında işsizlik, geçen yılın Temmuz ayına göre 2.2 puan gibi yüksek bir oranda geriledi ve 10.6 olarak gerçekleşti. Böylece kriz öncesi döneme, yüzde 9,9 oranına daha da yaklaştık.

Şu oranlar, Türkiye'nin kriz sürecinde ne kadar başarılı bir performans sergilediğini daha net olarak ortaya koyuyor. Temmuz döneminde Bulgaristan'da işsizlik 3,2 puan arttı, Slovakya'da 2.1 puan arttı, İspanya'da 1.6 puan artarak yüzde 19.4 oldu, İrlanda;da 1.6 puan artarak yüzde 14.4 oldu. 27 Avrupa Birliği ülkesinde ortalama işsizlik temmuz ayında 0.5 puan arttı.

Avrupa'da işsizlik artmaya devam ederken, ABD'de yüksek işsizlik oranında gerileme olmazken, biz temmuz ayında da işsizliği yüksek bir oranda aşağıya çekme başarısını gösterdik.

Bugün artık kendisine güvenen, özgüveni yüksek, büyüklüğünü, direncini ispat etmiş güçlü bir ekonomi var. Küresel ekonomik krize karşı gösterdiğimiz direnç, sadece ülke içinde değil, uluslararası kuruluşlar nezdinde, ülkeler ve liderleri nezdinde de artık takdir topluyor.''

IMF'YE OLAN BORÇ BİTİYOR

8 yıl öncesine kadar, AK Parti iktidarına kadar, ''en küçük bir dalgalanmada savrulan, en küçük bir siyasi krizde dengeleri altüst olan ekonominin'', bugün bu boyutta büyük bir küresel krizi, IMF'e muhtaç olmadan, kendi imkanlarıyla, kendi kaynaklarıyla aştığına dikkati çeken Erdoğan, ''Artık bizim IMF ile işimiz yok. Göreve geldik, 23,5 milyar dolar IMF'ye borç bize, MHP, ANAP, DSP iktidarı devretti. Şimdi geldiğimizi nokta (IMF'ye borç) 6,1 milyar dolar, buraya kadar düşürdük. İnşallah 2012 sonu itibariyle bu borcu da sıfırlayacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, ekonomiyle ilgili değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

''Merkez Bankası rezervimiz 27 milyar dolardı, bugün itibariyle 77 milyar dolara ulaştık. 2002 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında ortalama endeks 10 bin 987 idi, dün akşam itibariyle 70 binin üzerine çıktı. Halep oradaysa arşın Kızılcahamam'da...

Ekonomideki büyümeyi Türkiye'ye yansıtmak, insanımıza, şehirlerimize yansıtmak için de yoğun gayret içinde olduk. Kara delikleri kapatarak, israfı önleyerek, yolsuzluklara aman vermeyerek yetimin hakkına, milletin emeğine, alın terine sahip çıktık.''

Kamu işçisinin, memurun, emeklinin maaşlarına yaptıkları zamlarla çalışan kesimleri enflasyon karşısında mağdur etmediklerini kaydeden Erdoğan, anamuhalefet ve muhalefetin 'emeklilere yapılan bu zam çok az' dediklerini anımsatarak, ''Ayıptır yahu...'' karşılığını verdi.

2011 yılı için emeklilere yaptıkları yüzde 8,2 ila yüzde 21,7 oranındaki zammı eleştirenlere bazı ülkelerden örnek veren Erdoğan, şöyle devam etti:

''İspanya, emeklilik yaşını 65'ten 67'ye çıkarıyor; kamu çalışanlarının maaşlarını yüzde 5 oranında düşürüyor, emekli maaş zamlarını aşağıya çekiyor. İrlanda, kamu çalışanlarının maaşlarını yüzde 5 ila yüzde 15 oranında indiriyor, emeklilik yaşını 66'ya çıkarıyor, emekli maaşlarını son alınan maaşa değil, ortalama maaşa endeksliyor. Yunanistan, kamu çalışanlarının maaşlarını yüzde 8 oranında düşürüyor, emekli maaşlarını donduruyor. emeklilik yaşını 67;ye yükseltiyor. İtalya'da aynı şekilde memur maaşları donduruluyor, emeklilik yaşı yükseltiliyor. Romanya'da kamu çalışanlarının maaşları yüzde 25 oranında düşürülüyor, emekli maaşlarından yüzde 15 oranında kesinti yapılması öngörülüyor.

İşte böyle bir tablo, böyle bir manzara içinde, Türkiye 2011 yılında emekli maaşlarını enflasyona ezdirmiyor, enflasyonun çok çok üzerinde artış yapıyor. Avrupa'da tüm kamu çalışanlarının maaşından kesinti yapılırken, maaşlar dondurulurken, Türkiye, 2011 bütçesinde ortalama memur maaşını yüzde 13.7 oranında artırmayı öngörüyor.

İşte Türkiye farkı bu... İşte emeklilere yaptığımız maaş artışının anlamı bu... dikkat edilirse, yüksek maaş, az maaş. Az alana çok zam, yüksek alana az zam... Bakın indirmeyi konuşmuyoruz, biz artışı konuşuyoruz ve enflasyonun üzerindeki artışı konuşuyoruz.''

''EKONOMİ BÜYÜMEYE DEVAM EDECEK''

Türkiye ekonomisinin istikrarla, güvenle, sağlam ve sağlıklı bir zeminde büyümesine devam edeceğini ve Allah'ın izniyle 73 milyonun tamamının da bunu daha fazla şekilde hissedeceğini dile getiren Erdoğan, ''Bütün bunları yaptıktan sonra çok daha fazla diğer yapılmış olan adımlara, eğitim, sağlıkta bunlara girecek değilim. Bunları sürekli zaten halkımız tüm açılışlarda paylaşıyoruz'' dedi.

İzmit'te körfez geçişi projesinin adımını atacaklarını anımsatan Erdoğan, kısa zamanda bu projenin de temelini atacaklarını anlattı.

Havayolu trafiğinde iç hat yolcu sayısının 2002'de 9 milyon iken, 2009 yılı sonunda sayının yüzde 372 artarak 41 milyona ulaştığını anlatan Erdoğan, ''Bu vatandaşın fakirliğini mi gösteriyor, refah düzeyinin artığını mı gösteriyor?'' diye sordu.

Demiryolu projeleri hakkında da bilgiler veren Erdoğan, şöyle konuştu:

''Hani 'demir ağlarla ördük'' var ya... Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği... Ama o söylemedi, söylediği noktada kaldı. Çünkü bize kadar gelenler demir ağlarla örmeye devam etmedi. Demir ağlarla örmeye biz devam ediyoruz. Bu gerçek ortada ve biz hayata geçiriyoruz.

Birileri söyler, birileri bakar kıyamet ondan kopar ama biz yapıyoruz, hızla devam ediyoruz. Millete hizmet yolunda bize durmak yok, bize duraklamak yok. Millete hizmet yolunda şımarmak yok, mağrur olmak yok. Millet ile muhabbetimizi daha ileri taşıyacağız.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şurada 8 yıldır ülkeyi idare ediyoruz, kimin tavuğuna 'kışt' dedik ya. Yani eğlenmekse, nasıl eğleniyorsan eğleniyorsun. İstediğin gibi yaşıyorsun, nerede, kime müdahale ettik? Hangi yaşam koşulunu değiştirdik?'' dedi.

Erdoğan, Kızılcahamam'da düzenlenen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısında yaptığı konuşmada, kendi ayrıcalıklı, seçkinci konumlarını rantlarını kaybedecek olanların belli kesimleri korkutup sindirerek rantlarını döndürmenin mücadelesini verdiklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, ''Ben de diyorum ki biz yaşadık, bizim neslimiz yaşadı, başkaları yaşamasın. Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük, başkaları tüzüklerle çarpışarak büyümesin. Biz yasakların gölgesinde büyüdük, başkaları bu acıları taşımasın. Necip Fazıl'ın mahkumiyeti bizim içimizde nasıl bir yaraysa, biliniz ki Kemal Tahir'in, Nazım Hikmet'in, Sabahattin Ali'nin mahkumiyeti de bizim içimizde o kadar yaradır. Her faili meçhulün, her suikastin ardından 'şucu, bucu öldürüldü' gibi değerlendirmek değil 'bu milletin bir evladı hunharca katledildi' diye baktık'' şeklinde konuştu.

''Bize yapılan ne kadar yanlışsa başkasına yapılan da o kadar yanlıştır'' diyen Erdoğan, onun için de kendilerine değil ''73 milyona özgürlük'' dediklerini, 73 milyonun tamamına saygı duyduklarını belirtti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sadece kendi inançlarımıza değil, kendi değerlerimize değil, 73 milyonun inançlarına, değerlerine, kutsallarına, yaşam tarzlarına saygı gösterilsin istiyoruz. Çünkü biz sadece bize oy verenlerin değil 73 milyonun hükümetiyiz. 73 milyonun emanetini üzerimizde taşıyoruz. İşte onun için 73 milyonun yaşam tarzının, hakkının, hukukunun teminatı biziz diyoruz. Demokrasi adına, özgürlükler adına yaşan sıkıntıların da tamamının farkındayız. İfade özgürlüğünü geliştirmek için attığımız tüm adımlara rağmen bazı gazetecilere, yazarlara açılmış olan davaları da biliyoruz. Hukuk sistemindeki aksaklıkların, yargı sürecindeki gecikmelerin elbette farkındayız. Ama 8 yıldır tek tek kademe kademe vakti zamanı geldikçe, zemini oluştukça var olan tüm aksaklıkları nasıl ortadan kaldırdıysak bugün de aynı samimiyetle sorunların üzerine gidiyor, sorunları hukuk ve demokrasi içinde çözmenin mücadelesini veriyoruz. En basit, en temel insan hakkı ihlallerini kaldırmak için girişimlerde bulunduğumuzda önümüze nasıl engeller çıktığını aziz milletimiz gördü. Çetelerin nasıl devreye girdiğini, hukukun nasıl zorlandığını, partimize nasıl kapatma davasının açıldığını, kirli ve kanlı provokasyonların nasıl sahneye konduğunu hep birlikte yaşadık, milletimiz de yaşadı. Düşünün, müdahale ürünü, darbe mahsulü olan bir anayasayı değiştirmek attığımız adımların muhalefet tarafından, yargı tarafından, belli medya kuruluşları, belli sivil toplum örgütleri tarafından nasıl bir dirençle engellenmek istendiğine şahit olduk. Elbette bunlar mazeret değil. Elbette bunları birer bahane olarak ifade etmiyorum.

Ama seçkinlerin, ayrıcalıklı konuma sahip belli kesimlerin, tuzu kuru bazı kitlelerin değişime nasıl direndiğini de milletimizin takdirine havale ediyorum. 'Yargı siyasallaşıyor' diye ortalığı velveleye verenlerin cübbeleri içinde siyaset yaptıkları, muhalefet partisi gibi davrandıkları, muhalefet ne diyorsa aynısını dediklerini bu ülkede hep beraber dinledik, gördük. Elbette değişim kolay olmuyor. Kendi şahsi beklentilerini karşılamak için istifa edenlerin istifalarına da ideolojik kılıf biçenlerin olduğu bir ülkede üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçiş elbette kolay olmayacak. Kendi iktidar alanlarını millete rağmen, milletin takdirine, milletin kararına rağmen terk etmek istemeyenlerin korku pompalayarak, tahrik ederek, istismar ederek siyaset ürettiklerini zannedenlerin olduğu bir ülkede elbette değişim beklendiği kadar hızlı olmayacaktır. Ama millet değişim dediği müddetçe, millet demokrasi dediği müddetçe, millet inançlara, değerlere, yaşam tarzlarına saygı dediği müddetçe bu taleplerin daha fazla ertelenemeyeceğine er ya da geç karşılığını bulacağına inanıyor ve bunun için de canla başla çalışıyoruz.''

''KAFA AYNI KAFA''

İstişare toplantıları kapsamında bu meseleleri geniş biçimde değerlendireceklerini, bu toplantılarda yüzde 58'in neden ''evet'' dediğinden çok yüzde 42'nin neden ''hayır'' dediğinin üzerinde duracaklarını anlatan Erdoğan, bununla ilgili olarak Türkiye genelinde bir bilimsel kamuoyu araştırması yaptıklarını da anımsattı.

Kendilerinin empati kurduklarını, korkuları, tedirginlikleri anlamaya çalıştıklarını, özeleştiri ve muhasebe yaptıklarını dile getiren Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde de ''otobüslerin ikiye bölüneceği, bir tarafta başı örtülülerin, bir tarafta başı açık olanların bulunacağı'' iddiasının ortaya atıldığını, 4.5 yıllık belediye başkanlığı döneminde hiç böyle bir şeyin de yaşanmadığını söyledi. Erdoğan, ''Trenden bir kızcağız düştü, 'işte bak demedik mi, işte kızı trenden attılar'... Bakın, 58-42 hemen ardından 1-2 olay yaşandı, işte Tophane olayı, hemen faturayı buraya kestiler, 'bak 58'in şımarıklığı' dediler. Kafa aynı kafa'' dedi.

Sadece 15-20 sene içinde değil İttihat ve Terakki dönemine gidildiğinde dahi aynı şeyin görüldüğünü bugün de aynı şeylerin yaşandığını, zihniyetin değişmediğini, aynı zihniyetin bugün de olduğunu ifade eden Erdoğan, ''İnanın gazete başlıklarına bile bakın, aynı cümleleri göreceksiniz, manşet, sürmanşet, birbirine yakın, aynı. Bazen şablon. Bunları göreceksiniz'' diye konuştu. Erdoğan, şöyle devam etti:

''Şurada 8 yıldır ülkeyi idare ediyoruz, kimin tavuğuna 'kışt' dedik ya. Yani eğlenmekse, nasıl eğleniyorsan eğleniyorsun. İstediğin gibi yaşıyorsun, nerede, kime müdahale ettik? Hangi yaşam koşulunu değiştirdik? Eğer ülkedeki refah düzeyine baktığınız zaman bakıyorsunuz ki bu dönemde refah düzeyi ciddi manada arttı. Araba satışlarına bakıyorsunuz öyle, beyaz eşya alımlarına bakıyorsunuz öyle. Hepsinde artışlar var. Yazlık vesaire bunlara gidişlere bakıyorsunuz öyle. Konut alımlarına bakıyorsun öyle, hepsinde ciddi bir değişim var. Fakat muhalefet partileri tabii 'küçük olsun, ama benim olsun' anlayışıyla hareket ederken haritayı da renklere bölüp kendi renklerinin yüksek olduğu kesimlerle yetinirken biz diyoruz ki tamam, boyamışlar, sahil şeridi onların olsun. Ya böyle bir şey yok. O sahil şeridinde de AK Parti'nin çıkarmış olduğu milletvekilleri var. Nasıl oluyor? Biz bu ülkede 81 vilayetin evelallah partisiyiz, iktidarıyız.

Ama ne ana muhalefet ne de diğerleri 81 vilayetin temsilini alamadılar, milletimiz onlara o yetkiyi vermedi. Biz 73 milyonun tamamına ulaşma hedefiyle yolumuzda yürüyoruz. Siyasi tercihleri, ideolojik tercihleri elbette anlıyoruz. Ancak oy verirken korkunun, tedirginliğin, güvensizliğin yönlendirici olması, yanlış algılamaların, ön yargıların seçmen üzerinde etkili olması bizi onları anlama çabasına sevk ediyor. Bütün o korkuların sanal olduğunu, gerçek dışı olduğunu o kesimlere bizler anlatacağız. Onun için daha çok çalışacağız.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye, hiçbir ülkenin, hiçbir organizasyonun, hiç bir oluşumun karşısında boynunu bükmez. Sadaka istemiyoruz, ulufe istemiyoruz, Türkiye'yi dışlayan, öteleyen, Türkiye için farklı alternatifler sunan hiç bir yaklaşım karşısında sessiz ve tepkisiz kalmayız'' dedi.

Erdoğan, Kızılcahamam'da düzenlenen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada 8 yıl boyunca aleyhlerine oluşturulan kara propagandaları nasıl boşa çıkardılarsa, bundan sonra da samimiyetle, sabırla, sağduyuyla barış için mücadele edeceklerini ifade etti.

Avrupa Birliği'ne tam üyelik konusunda samimiyetlerini ve iyi niyetlerini muhafaza ettiklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

''Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri arasında, Avrupa Birliği'ne üyelik noktasında en kararlı duruşu sergileyen, en somut adımları atan, en büyük mesafeyi kateden, hiç kuşkusuz AK Parti hükümetleridir. Biz, 17 Aralık 2004 tarihinde ortaya koyduğumuz kararlılığın arkasındayız. Aynı kararlılığı Avrupa Birliği'nden göremiyor olmak, ahde vefaya uyulmadığına şahit olmak, açıkçası milletimizin de, bizim de heyecanımızı törpülüyor, motivasyonumuzu ciddi şekilde zedeliyor. Türkiye, hiç bir ülkenin, hiç bir organizasyonun, hiç bir oluşumun karşısında boynunu bükmez. Sadaka istemiyoruz, ulufe istemiyoruz, Türkiye'yi dışlayan, öteleyen, Türkiye için farklı alternatifler sunan hiçbir yaklaşım karşısında sessiz ve tepkisiz kalmayız. Avrupa Birliği'nden, bize verdiği sözleri tutmasını, ahde vefa göstermesini, büyük düşünmesini ve artık müzakere sürecini daha fazla oyalamamasını bekliyoruz. Özellikle son küresel finans krizinde, Türkiye'nin birikimi, Türkiye'nin tecrübesi ve dirayeti çok daha açık ve net olarak ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği, Türkiye'nin üyeliği neticesinde, bu üyelikten artık Türkiye'den çok Avrupa'nın kazanacağını farketmek durumundadır. Avrupalı yetkililerin daha vizyoner hareket etmelerini, kendi ülkelerinin geleceği, Avrupa'nın geleceği adına, Avrupa'nın barışı adına, dünyanın barışı Türkiye'nin üyeliği önündeki yapay engelleri artık kaldırmalarını bekliyoruz.''


''SANAL KORKULAR POMPALAYARAK RANT DEVŞİRME GAYRETİ''


Başörtüsü konusuna değinerek, ''Laiklik inancından dolayı başını örten için bir güvencedir'' diyen Erdoğan, ''1982 Anayasası'nın gerekçesinden ben bunu anlıyorum. Bunu tam tersine çevirerek başörtülü gezmeyi laikliğe tehdit olarak göstermek zorlama bir yaklaşımdır ve bugüne kadar hep bunu yaptılar. İşte şimdi bu yerine oturuyor. Anayasa profesörüymüş... Ne profesörü olursan ol, işin aslına bakalım. Çünkü, bir tane anayasa profesörü yok ki Türkiye'de çok anayasa profesörü var. Sen kalkıp farklı yorumlarken bir başka anayasa profesörü de diyor ki 'Hayır öyle değil kardeşim, böyle' diyor'' dedi.

Yasaların hukuka ters olamayacağını, hukukun yasalara göre değil, yasaların hukuka, haklara göre düzenlenebileceğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Aslolan haktır, hukuktur, burayı çok iyi belirlemeniz lazım. Onun için dikkat ederseniz. Bu halk oylamasında biz hak ve özgürlükleri özellikle öne çıkardık. Çünkü bu 26 madde ile bu geliyor. Israrla bunun üzerinde bunun için durduk. İleri demokrasi derken işte hep bunu savunduk bunu halletmemiz lazımdı. Benim ülkemde her insan istediği gibi giyinmeli, istediği gibi hareket etmeli, yani başı örtülü olmayan hangi özgürlüklere sahipse, benim ülkemde başı örtülü olan da aynı özgürlüklere sahip olmalı. Şimdi ben bir şeye daha hayret ediyorum. Bazı bayanlar ekranlara çıkıyor diyorlar ki 'kadın erkek eşitliği' Ya bu eşitlik haklar noktasında eyvallah ama diğeri yaradılışa ters, yaradılışa ters. Ama bunu savunan bayanlara söylüyorum, yani siz önce bayanlar arasındaki eşitliği bir savunun. Allahaşkına önce bunu bir halledin. Önce siz kadınlar arasındaki eşitliği savunmadınız, yanındaki aynı ekranda bir başka bayan arkadaşının hakkını savunmuyorsun. O bayan arkadaşın diyor ki 'Sana mahalle baskısı yapan varsa ben senin yanında olacağım seni savunacağım' diyor. Ama sen kalkıp 'Ben de senin hakkını savunacağım' diyemiyorsun ya hani nerede adalet, adil yaklaşım? İşte bu düzelecek, bunu düzeltmeye mecburuz bu bizim boynumuzun borcu.

Yıllarca bu ülkede baskılara, zulme, yasaklara, ayrımcılığa göz yumanlar, hatta bunların uygulayıcısı olanlar, şimdi milleti korkutarak, belli kesimlere sanal korkular pompalayarak buradan kendilerine rant devşirmenin gayretine girdiler. Yani bu ülkenin başörtülü kızları Avrupa'ya gidip Avrupa'da okuma imkanı bulacaklar. Amerika'ya gidip Amerika'da okuma imkanı bulacaklar. Dünyanın değişik yerlerinde okuma imkanı bulacaklar, kendi ülkesinde bulamayacaklar. Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya, olur mu?''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Başbakanlığımın ilk yılına kadar Çankaya'ya eşli ve başörtülü olarak herkes çıkabiliyordu. Sayın Demirel döneminde de, Sayın Özal döneminde de bunlar olan şeyler. Ama sonradan ne oldu, ne bitti, hop bir anda hava değişti'' dedi.

Erdoğan, Kızılcahamam'da düzenlenen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 29 Ekim'de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya Köşkü'nde vereceği resepsiyona ilişkin tartışmaları anımsattı.

''Şimdi bakın yeni bir şey çıktı ortaya, Sayın Cumhurbaşkanı'nın resepsiyonuna bir tanesi katılmayacaklarını açıkladı, az önce de söyledim, Sayın Genel Başkan da 'daha 29 Ekim'e çok var, aramızda görüşürüz, ederiz' buna benzer şeyler söylüyor'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Şunu tabii burada çok açık söylemem lazım, hani siz özgürlüklerden yanaydınız? Hani demokrasiden yanaydınız? Hani mağduriyetleri ortadan kaldıracaktınız? Hani artık değişecektiniz? Başbakanlığımın ilk yılına kadar Çankaya'ya eşli ve başörtülü olarak herkes çıkabiliyordu. İçinizde o dönem milletvekilliği yapan arkadaşlar var, bilirler. Sayın Demirel döneminde de Sayın Özal döneminde de bunlar olan şeyler.

Ve Başbakanlığımın birinci yılında yine 29 Ekim'de oraya öyle çıkılmıştı. Ama sonradan ne oldu, ne bitti, hop bir anda hava değişti. Bu herhalde meteorolojik bir değişimdi. Ve bu değişimden sonra dediler ki 'burası kamusal alandır'. Tamam da o ana kadar kamusal alan değil miydi veya nereden çıktı bu kamusal alan kavramı. Literatürde böyle bir kavram mı var? Nereden çıktı? Yani Türkiye'de kamusal alan dediğiniz zaman eğer onların mantığından hareket ederseniz kamuya ait bir alan demektir ki kamuya ait alan çok. Yani şimdi bu tür şeyi anlamak mümkün değil, biz zorlanıyoruz. Tabii yine anayasacılara iş düşüyor.''

''VAZGEÇMEYE NİYETLİ OLMASINI DİLERİZ''

''Türk siyasi tarihinde de CHP'nin tarihinde de nice zikzaklar yaşanmıştır. Nice vaatler çiğnenmiş, nice sözler unutulmuştur'' diyen Erdoğan, ''Ama 1 gün içinde, 1 hafta içinde, 1 ay içinde zikzak yaşanması, bu kadar çok gelgit yaşanması bir ilktir'' şeklinde konuştu. Erdoğan, şunları söyledi:

''Bir genel başkanın gün içinde defalarca kendisiyle çelişmesi, defalarca kendisini yalanlaması, defalarca çark etmesi, siyasi tarihimizde bir ilktir. Gazetelere verilen her röportajın 'ben öyle demek istemedim' şeklinde bu kadar sık şekilde yalanlanması da siyasi tarihimizde bir ilktir. Aynı zamanda ana muhalefet partisi adına büyük bir talihsizliktir. Hazreti Mevlana ne güzel söylemiş, 'ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol'. Demokrat gibi görünüp demokrasiden yan çizenlerin, özgürlükçü gibi görünüp özgürlüklere karşı çıkanların, değişimden yanaymış gibi görünüp değişime direnenlerin maskesi er ya da geç düşüyor.

Siyaset üretmek yerine, çözüm üretmek yerine sorunların çözümünde iktidara yapıcı katkı sağlamak yerine çirkin bir üslupla bu ülkenin Başbakanına, bakanlarına, kurumlarına hakaret eden muhalefet anlayışı 12 Eylül'de milletimizden gereken cevabı almıştır. Ama CHP Genel Başkanının üslubunu değiştirmeye, hakaretlere bir son vermeye, popülizmi bir siyaset tarzı olarak görmekten vazgeçmeye niyetli olmasını dileriz. CHP Genel Başkanı üslubuyla, tutarsızlıklarıyla ve zikzaklarıyla kendisine koşulsuz destek veren kesimleri bile hayal kırıklığına uğratmış durumdadır. Muhalefetteyken bu kadar hayal kırıklığı yaratan bir genel başkanın eskaza yani farzı mahal iktidara gelmesi durumunda ülkeye nasıl bir rota, nasıl bir vizyon çizebileceğini de ben milletimizin takdirine bırakıyorum. Zaten diyorlar ki, 'biz şimdi açıklamayız'. E ne zaman açıklayacaksın? 'İktidara geldiğimizde'... İktidara gelmezseniz ne olacak? O zaman böyle kalacak.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim sevdiğimiz kadar, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın temsilcisi olduğunu söyleyenler inanın onları bizim temsil ettiğimiz kadar temsil edemezler. Verdikleri hizmete bakın, onlara kazandırdıklarına bakın, mukayeseyi ona göre yapın. Öyle lafla, 'biz Kürtlerin temsilcisiyiz' demekle olmuyor. Onlar bizim kardeşimizdir, bizim vatandaşımızdır, hepsine aynı mesafedeyiz ve hepsinin de haklarını korumak bizim boynumuzun borcudur'' dedi.

Erdoğan, Kızılcahamam'da düzenlenen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısında yaptığı konuşmada, terör örgütünün sabah namazını kıldırmaya giden imamı katlettiğini ve ailesini de orada yaşatmadığını, bu terör örgütünün desteğiyle de ülkede siyaset yapanların olduğunu söyledi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunlar bu ülkenin gerçeği ve ondan sonra da kalkıp barış diye konuşanlar var. Ne barışı, hangi barışı savunuyorsunuz? Bir cami imamını öldürecek kadar ileri gidebiliyorsunuz. Ailesini o vilayetten, doğdukları, büyüdükleri yerden tehdit ederek kovacak kadar ileri gidebiliyorsunuz. Hangi barış? Bunların kitabında barış yok, bunların dilinde barış var. Asla böyle bir şey düşünmüyorlar. Asla böyle bir dertleri yok. İşte, bu noktada ben şunu söylüyorum, bu noktada yazılı ve görsel medyaya tekrar hatırlatıyorum, sizler Türkiye'nin barışına bu noktada yardımcı olmak durumundasınız. Bu sorumluluk sadece bizde değil, sizde de bu sorumluluk var. Eğer sizler kalkar da bu ülkede bölücü terör örgütünün veya yandaşlarının başlıklarını atarsanız, onların propagandasına vesile olursanız, terörün aramadığı şey budur. Siz onları bulmuş olursunuz, buldurmuş olursunuz ve tarihe bunun hesabını da veremezsiniz.''

Ön yargıların üzerine gitmek ve ön kabulleri kırmak zorunda olduklarını dile getiren Erdoğan, ''Bu bizim görevimiz, ulaşamadığımız, ulaşıp da kendimizi anlatamadığımız kesimlere kendimizi daha iyi anlatmanın metotlarını bulmak zorundayız. Türkiye'yi kucaklayan, 73 milyona aynı yaklaşımla yaklaşan, aynı dille konuşan, 81 vilayette örgütlü, 80 vilayetten milletvekili çıkaran partiye yakışan işte budur'' diye konuştu.

''ÜLKEMİZİ BÖLME GAYRETİ İÇERİSİNDE OLANLARIN PLANI...'

Bugün 8 yıl öncesine göre konuşulamayanların konuşulduğu, itibar ve güç kazanmış, olağanüstü halin kalktığı, farklı dil ve lehçelerin öğretildiği, öğrenildiği, devlet televizyonundan farklı dil ve lehçelerin öğretildiği bir Türkiye'nin olduğunu belirten Erdoğan, sunları söyledi:

''Ama burada bir şey söyleyeceğim, benim Almanya'da Alman şansölyesiyle konuştuğumu burada farklı şekilde yorumlayan gazeteci veya bazı kalemşörler veya dilbazlar var. Benim söylediğim şudur, bizim Almanya'da Alman yönetiminden istediğimiz, çeşitli orada dil kurslarının açılmasına müsaade edilmelidir. Resmi dilin Almanya'da Türkçe olarak kabul edilmesi gibi bir talebimiz olmamıştır. Ana dilde eğitimin Türkçe olarak yapılması gibi bir talebimiz olmamıştır. Kaldı ki orada yaşayan Türkler azınlık hukukuna sahiptir. Benim ülkemde yaşayan Kürt kardeşlerim, Kürt vatandaşlarım azınlık hukukuna değil, onlar bu ülkenin asli unsurudur. Bunları bir defa birbirinden iyi ayırt edelim. Ve bunun sömürüsünü de lütfen kimse yapmasın.

Burada da bizler şu anda kendi ana dillerini öğrenmesi için kursların açılmasına müsaade ettik mi, ettik. Üniversitelerde bölümler, bunlarla ilgili açıldı mı, açıldı. Artık üniversiteler buralarda kurulabilir mi, kurulabilir. Bütün bunların önü açık. Bunları bu iktidar yaptı, bu iktidar döneminde oldu. Ama siz bunları şu anda Avrupa'da azınlık hukukuna tabi olduğunuz halde hala alamıyorsunuz. Bizim verdiğimiz mücadele o, bizim orada konuştuğumuz bu. Bunu kimse sağa sola çekmesin. Bizde ülkemizi bölme gayretinde olanlar var. Ve zaman zaman söylenen farklı şeyler de var. Nedir o? Bayraklar meselesi. Arkadaşlar, olur, bu da geçer. Hayır arkadaşlar olmaz. Bizde şu anda sistem nedir bellidir. Bizim ülkemizde siz oraya parti bayrağı asmıyorsunuz, dikkat edin. Ya, kalkıyorsunuz, o görünmeyen ama zihinlerinizde oluşturduğunuz bir yapının bayrağını asmak istiyorsunuz. Bu ülkenin tek bayrağı vardır, o da ayyıldızlı bayraktır. Ayyıldızlı bayrağımızın hilali bağımsızlığın simgesidir. Ama o yıldız şehitlerimizin simgesidir. O yıldız zaman olmuştur Türk olmuştur, zaman olmuştur Kürt olmuştur, zaman olmuştur Boşnak olmuştur, Arnavut olmuştur, şu olmuştur, bu olmuştur, tüm etnik unsurlar birer yıldız olarak o hilalin uğruna şehit olmuştur. Böyle bir durum vardır.

Ve bu kanda evet tüm etnik unsurların kanı vardır. Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abhaza'sıyla, hepsinin kanı vardır. Bu kan böyledir. Peki ne oluyor arkadaşlar? Nedir rahatsızlığınız? Garip garip şeyler önümüze geliyor. Ülkemizi bölme gayreti içerisinde olanların planıdır bu. Ne istiyorsunuz da alamıyorsunuz? Neyi arzu ettiniz de alamadınız? Parlamentoya mı giremediniz, devletin üst kademelerinde yönetici mi olamadınız? Her yerde varsınız. Benim ülkemin parlamentosunda Türk'ü de var, Kürt'ü de var, Laz'ı da var, Çerkez'i de hepsi var. Alevisi de var, Sünnisi de var, hepsi var. Devletin üst kademe yönetimlerinde hepsi de var. Ama diğerlerinde bunları göremezsiniz. Başka ülkelerden örnekler veriyorsunuz, oralarda bunları göremezsiniz. Artık bu oyunu lütfen hep beraber çok iyi anlamamız lazım. Bunun çok iyi idrakı içinde olmamız lazım.''

Köy boşaltmalarının nasıl olduğunun bilindiğini, faili meçhullerin, işkencelerin, suikastlerin, darbe girişimlerinin, karanlık senaryoların sorgulandığı, karanlık noktaların aydınlığa kavuştuğu bir Türkiye'nin olduğunu, bunların da bu iktidarla gündeme geldiğini ifade eden Erdoğan, ''Her şeyden önemlisi, okun artık yaydan fırladığı ve demokrasi yolunda muasır medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda hedefe doğru kararlılıkla ilerleyen bir Türkiye var''

''GELECEĞE UMUTLA BAKAN CUMHURİYET''

Bugün artık milletçe hedefin uzak olmadığının görüldüğünü dile getiren Erdoğan, ''Şundan emin olunuz ve bunun haklı gururunu da her zaman yüreğinizde taşıyabilirsiniz, 87 yaşındaki Cumhuriyetimiz bugün her zamankinden güçlü, korunaklı, itibarlı ve geleceğe artık daha fazla umutla bakan bir Cumhuriyettir'' diye konuştu.

Farklılıkların değil ortaklıkları öne çıkarma, düşmanlıkları değil kardeşliği yüceltme günü olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Şehitlerimizi, şehit cenazelerini, dağdaki gençleri ve onların ailelerini istismar edenler, bu ülkenin bugününe ve geleceğine katkı sunamazlar, sunmazlar. Doğu'nun hassasiyetlerini dile getirirken, Batı'nın hassasiyetlerini incitenler, aynı şekilde Batı'yı istismar ederken Doğu'yu kırıp dökenler, yani Türkiye'nin 780 bin kilometrekaresine aynı dille, aynı hissiyatla hitap etmeyenler, edemeyenler çözüm politikalarına yazık ederler'' dedi.

Terörle mücadelenin kararlılıkla devam edeceğini, ama bunun hukuk, demokrasi içinde, özgürlükler ve hassasiyetler muhafaza edilerek yürütüleceğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bölge insanının kimin samimi, kimin de istismar peşinde olduğunu görmesini, artık bu yeni sürece destek vermesini, akan kanı durdurmada, akan gözyaşını dindirmede artık elini, yüreğini artık daha fazla ortaya koymasını bekliyoruz. Çok açık, net söylüyorum, şahsımla, tüm bu kadronun mensuplarıyla ilgili olarak herhangi bir ayrımcılık yaptığımızı kim söylüyorsa ihanet içindedir. Bize göre, bizim değerlerimize göre, bizim inancımıza göre Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abhaz hepsine eşit mesafedeyiz. Zira hepsini bizi yaradan Allah yarattığı için seviyoruz. Bizim anlayışımız bu. Bunu kimse bir yerlere çekmesin. Kimse bunun istismarını yapmasın. Bizim sevdiğimiz kadar, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın temsilcisi olduğunu söyleyenler inanın onları bizim temsil ettiğimiz kadar temsil edemezler. Verdikleri hizmete bakın, onlara kazandırdıklarına bakın, mukayeseyi ona göre yapın. Öyle lafla, 'biz Kürtlerin temsilcisiyiz' demekle olmuyor. Onlar bizim kardeşimizdir, bizim vatandaşımızdır, hepsine aynı mesafedeyiz ve hepsinin de haklarını korumak bizim boynumuzun borcudur. Çözüm noktasında önemli mesafe kat ettik. İşte milli birlik ve kardeşlik sürecini sonuna kadar kararlılıkla götürecek, açılımdan taviz vermeden, kardeşliğimizi yüceltmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin bölgesel sorunlarda inisiyatif almasını, barış mücadelesini, haksızlık karşısında sesini yükseltmesini ve uluslararası hukuka vurgu yapmasını hiç kimsenin ''eksen kayması'' olarak niteleyemeyeceğini belirtti.

Erdoğan, Kızılcahamam'da Asya Termal Tatil Köyü'nde düzenlenen AK Parti 16. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, 8 yıl boyunca hep birlikte daha güzel bir Türkiye'nin, daha yaşanabilir, daha müreffeh, yasaklardan, yoksulluktan, yolsuzluktan arınmış bir Türkiye'nin mücadelesini verdiklerini ve vermeye devam edeceklerini ifade etti.

Başbakan Erdoğan, 8 yıldır Türkiye'yi büyütmenin mücadelesi içinde olduklarını vurgulayarak, şunları söyledi:

''8 yıldır Türkiye'nin itibarını yükseltmenin gayreti içindeyiz. Bütün engellere, bütün engellemelere rağmen bu mücadeleden vazgeçmedik. Her türlü tehdide, komploya, provokasyona, her türlü kirli senaryoya rağmen geri adım atmadık. Milletin emanetine kastedenlere, çetelere, mafyaya boyun eğmedik, eyvallah demedik. 8 yıl önce, bir 18 Kasım günü emanetini devraldığımız Türkiye'yi, azimle, gayretle, kararlılıkla, 8 yıl sonra bugün çok farklı bir noktaya getirdik. Elbette bitmedi, elbette nihayete ermedi, elbette tüm sorunlar çözülmedi. Ama bu millet, bu aziz millet, Türkiye'nin değişebileceğine bizimle inandı. 8 yıl önce farklı bir Türkiye var bugün çok farklı bir Türkiye var, bunu gördü ve geleceğe çok daha farklı bakmaya başladı. Türkiye'nin dönüşebileceğine bizimle inandı, özgüvenine bizimle kavuştu, bizimle geleceğe daha bir umutla bakar oldu.

Bugün milletçe her zamankinden daha fazla umutluyuz. Bugün ülkenin ufkunun daha net, daha berrak olduğunu hep birlikte görüyoruz. Bugün artık hiçbir sorunun çözümsüz olmadığına, dayanışmayla, birlik ve kardeşlikle her sorunun üstesinden gelebileceğimize inanıyoruz''

Bunu yurtdışına yaptıkları ziyaretlerde de görüklerini anlatan Erdoğan, ''Bu Tablo AK Parti'nin eseridir. Bu tablo, işte bu AK Kadro'nun, sizlerin eseridir. 8 yıl boyunca, kardeşlik içinde azimle, gayretle, kararlılıkla, fedakarca çalışarak Türkiye'yi bugünlere taşıdığınız için sizlere milletim adına bir kez daha teşekkür ediyorum. Türkiye'ye yaşattığınız ilkler için, kazandırdığınız eserler için sizlere teşekkür ediyorum. 8 yıl boyunca birliğiniz, dayanışmanız için, Türkiye'yi büyüttüğünüz için, siyasete seviye kazandırdığınız, gençlerin, çocukların, Türkiye'nin umudu olduğunuz için sizlere teşekkür ediyorum'' diye konuştu.

PAKİSTAN'DAKİ SEL FELAKETİ

Erdoğan, 5 Ağustosta sel felaketi yaşayan Pakistan'a, geçen Salı günü beraberinde bazı bakanlar, çeşitli kurumların yöneticileri, sivil toplum örgütü temsilcileri ve gazetecilerin bulunduğu bir heyetle yaptıkları ziyareti anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Felaketin boyutlarını, yaşanan acıyı, trajediyi kelimelerle ifade etmek gerçekten çok güç değerli arkadaşlarım. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin de ifade ettiği gibi, ölenlerin, geride kalanlardan çok daha şanslı olduğu büyük bir felaketi yaşıyor Pakistan. Yıl 1919, yani kimse 'Niye bu Pakistan'ın üzerinde duruyoruz' demesin. Bunun bir sebebi var, gerekçesi var. Osmanlı askeri her cepheden vuruşarak çekiliyor. Anadolu işgal ediliyor, işgalin haberi tüm dünyada, özellikle de Asya içlerinde büyük infiale sebep oluyor. İşgalin acısını Anadolu kadar, Trakya kadar içinde hisseden, bu dayanılmaz acı karşısında yumruklarını sıkan bir millet daha var, bizimle beraber Pakistan.''

Başbakan Erdoğan, Kurtuluş Savaşı sırasında Pakistan halkının desteğinden söz ederek, o dönemde geçen bir olayı şu örnekle anlattı:

''Pakistanlı bir görgü tanığı, Lahor Meydanı'nda yapılan bir toplantıyı şöyle aktarıyor: Lahor Meydanı'nda ciddi bir toplantı olmuştu, sayılamayacak kadar büyük bir kalabalık vardı. Trablusgarp işgal edilmiş, Filistin kopmuştu; Balkanlar elden gitmişti, Çanakkale geçilmiş, hatta İstanbul'a düşman kuvvetleri girmişti. Lahor halkı, sırtlarındaki elbiselere, evlerindeki bakırlara kadar çıkarıp verdiler. 'Osmanlı'nın, Mehmetçiğin imdadına' diyorlardı. Bir konuşma kürsüsü hazırlanmıştı. O sırada bakışlar bir tarafa yoğunlaştı. Büyük bir zat, bir şair, bir alim geliyordu. O gelen zat, Pakistan'ın, hatta bütün Doğu'nun en büyük şairi, Doktor Muhammed İkbal'di. Muhammed İkbal, kürsüye çıkarak, gördüğü bir rüyayı kalabalığa anlattı; ardından da aynen şu ifadeleri kullandı: Ey cemaat, şu dakikada ben Hazreti Peygamberi karşımda görüyorum. İsterseniz siz de öyle kabul edin. Bana diyor ki: Doktor İkbal, bana ne getirdin? Ben de diyorum ki: Sultanım, sultanlar, gedalardan ne hediye bekler? Asırlar var ki sana verecek hediyemiz olmadı. Efendim, bir şey getirdim size. Cennette bile eşi benzeri olmayan bir şişe kan. Bu senin ümmetinin namusudur, şerefidir, vicdanıdır. Bu, Trablusgarp'ta, Çanakkale'de şehit olan Mehmetçiğin kanıdır' Muhammet İkbal, bu ifadelerin ardından kürsüye yığılıp kalıyor. Ve bir Pakistanlı kadın çocuğunu havaya kaldırıyor. 'Yok mu çocuğumu satın alacak, parasını Anadolu'ya göndereceğim' diyor. İşte bu ruhu, bu hissiyatı, bu kardeşliği bizler asla unutamayız değerli arkadaşlarım.

5 saatlik bir uçak yolculuğunun, 45 dakikalık bir helikopter yolculuğunun ardından ulaştığımız Pakistan'ın içlerindeki o felaket bölgesinde, Türk Kızılayı;nın kırmızı hilalini, Türk Bayrağı'nın ay yıldızını görmenin gururunu orada hep birlikte yaşadık. Tarihin ve coğrafyanın bize yüklediği mirasa sahip çıkmanın; bir millete olan borcumuzu ifa etmenin heyecanını orada bir kez daha yaşadık.''

''ENDÜLÜS'TEN KOVULAN MUSEVİLERE İŞTE BU TOPRAKLAR SAHİP ÇIKMIŞ''

''1999;da, Marmara'da deprem olduğunda, Ankara bölgeye nasıl ulaştı biliyorsunuz. Düzce, Sakarya, Kocaeli kıvranırken, Ankara hala bölgeye ulaşamamıştı'' diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bugün, Tunceli'ye, Erzurum'a, Elazığ'a, Rize'ye, Bursa'ya anında ulaşan, tüm imkanlarıyla seferber olabilen bir Türkiye var. Bugün, Haiti'ye, Şili'ye, Pakistan'a, Sudan'a, Gazze'ye ulaşabilen, kırmızı hilali dünyanın en ücra köşelerine kadar taşıyan ve gururla dalgalandıran bir Türkiye var. Bugün artık Ay Yıldızlı bayrak, yurtdışında sadece büyükelçiliklerimizin bahçesinde değil, oradaki yatırımlarımızın, girişimlerimizin, oradaki yardımlarımızın kalbinde dalgalanıyor. Açık söylüyorum. Bizler, bu tarihe, bu coğrafyaya sırtımızı asla dönemeyiz. Açe'de Müslümanlar sıkıntı yaşadıklarında çareyi İstanbul'a mektup yazmakta bulmuş, İstanbul'dan medet ummuşlardı. Endülüs Müslümanları, Osmanlıyı bir kurtarıcı olarak görmüşlerdi. Mehmetçik Anadolu'ya doğru geri çekilirken, nice insan askerlerimizin boynuna sarılıp, 'Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Türk' diye ağıtlar yakmışlardı. Fransa'nın esir kralına, Polonya'nın mültecilerine, Endülüs'ten kovulan Musevilere işte bu topraklar sahip çıkmış, bu topraklar yardım elini uzatmıştı. Bugün zulme karşı sesimizi yükselttiğimizde bizi anlamayanlar, bu ülkenin, bu milletin tarihini okumayanlardır. Haksızlık, adaletsizlik, hukuksuzluk karşısında sesimizi yükselttiğimizde, bizi eksen kaymasıyla itham edenler, yüklendiğimiz mirasın idrakinde olamayanlardır. Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığını söyleyenler, bu milletin ufkunu, bu ülkenin vizyonunu, bu ülkenin tarihi misyonunu, bizim çok boyutlu dış politikamızı anlayamayacak kadar sığ olanlardır. Şu 8 yılda, dış politikada ezberleri bozduk, kalıpların dışına çıktık, Türkiye'nin ufkunu olabildiğince genişlettik. Birbirine düşmanlık ihraç eden, birbirinden sanal korkular ithal eden ülkeleri, dostluk, kardeşlik, dayanışma, ticaret ve işbirliği ekseninde biz kucaklaştırdık. Binlerce yıl bir arada yaşamış, ama yaklaşık son 100 yıldır birbirine sırtını dönmüş milletler arasındaki bariyerleri kaldırarak, kardeşlerin hasret gidermesini sağladık.

Sınırda, tel örgülerin içinde bayramlaşma manzaralarını kaldırdık. Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları,ceplerine pasaportlarını koyarak, artık Suriye'ye, Lübnan'a, Libya'ya, Ürdün'e, Rusya'ya, Sırbistan'a, Tacikistan'a, Arnavutluk'a rahatlıkla gidip geliyor. Bu ülkenin vatandaşları artık bulundukları ülkelerde, büyük bir ülkenin, itibarlı bir ülkenin vatandaşları olarak gururla, onurla, şerefle, güvenle hayatlarını idame ettiriyor. Sadece Ortadoğu'nun sokaklarında değil, Asya'nın, Afrika'nın, Avustralya'nın,Amerikakıtasının sokaklarında, caddelerinde artık Türkiye konuşuluyor, Türkiye'nin gücü, Türkiye'nin saygınlığı, Türkiye'nin barış çabaları konuşuluyor. AK Parti iktidarıyla birlikte artık gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen bir Türkiye var.''

''AK PARTİ DÜNYA SİYASETİNDE BİR SİYASİ MARKA OLMUŞTUR''

Yola çıkarken, AK Parti'nin dünya siyasetinde bir marka olacağını söylediklerini anımsatan Başbakan Erdoğan, şuhları kaydetti:

''Hamdolsun artık AK Parti dünya siyasetinde bir siyasi marka olmuştur. AK Parti iktidarıyla artık takip eden değil, tribünlerden izleyen değil, gelişmelere seyirci kalan, akıntıya göre rota belirleyen değil; istikamet çizen, istikamet gösteren, takip edilen bir Türkiye var.

Biz adalet istiyoruz değerli arkadaşlarım. Gadre uğramış insanlar, zulme maruz kalmış milletler, yoksulluğa itilmiş topluluklar, masum siviller, kadınlar ve çocuklar için adalet istiyoruz. Batı'nın, Kuzey'in çocukları nasıl sonsuz fırsatlar içine doğuyorsa, Afrika'nın, Asya'nın, Ortadoğu'nun çocukları da aydınlık bir geleceğe doğsunlar diyoruz, fırsat eşitliği diyoruz. Hırsla kazanan, sınırsız şekilde harcayan, dünyanın kaynaklarını ölçüsüz ve dengesiz biçimde tüketen bir anlayış karşısında, biz Karaçi diyoruz, Dakka diyoruz, Darfur diyoruz; Hartum diyoruz, Kampala diyoruz. Uluslararası hukuk adına Saraybosna diyoruz; adalet adına Kabil diyoruz; vicdan adına Bağdat diyoruz, insanlık adına Gazze diyoruz, Kudüs diyoruz. Biz vicdanların çığlığı, insanlığın vicdanı olmanın mücadelesini veriyoruz.''

''HAZRETİ ALİ 'HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN, DİLSİZ ŞEYTANDIR' DİYOR''

Hazreti Ali'nin 'Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır' dediğini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:

''Yanıbaşımızda çocuklar öldürülürken, hiç kimse bizden susmamızı beklemesin. Dünya liderleri umursamıyor olabilir. Ama biz, akşam başımızı yastığa koyduğumuzda, fosfor bombalarıyla katledilen, yakılan, minik bedenleri bombardıman altında parçalanan çocukların solgun bakışlarla gözlerini üzerimize diktiğini görüyoruz. Evet, Gazze;nin çocukları için susmayacağız, Kudüs'ün çocukları için susmayacağız, Gazze'nin çocuklarına ilaç götürürken, bebek maması götürürken, oyuncak götürürken Akdeniz'de devlet terörüyle katledilen Furkan Doğan için susmayacağız.

Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir bölgesinde onaylamadığımız gibi, Akdeniz'de de, Ortadoğu'da da devlet terörünü, korsanlığı, orantısız güç kullanımını tasvip etmeyecek, tepkisiz kalmayacağız. Buradan bir kez daha söylüyorum: İsrail Hükümeti Akdeniz'de uyguladığı devlet terörü nedeniyle özür dilemeli, hatasını kabul etmeli ve tazminat ödemelidir. Bunu yapmadığı sürece, İsrail Hükümeti Ortadoğu'da barışın, huzurun ve istikrarın önünde bir engel olarak kalmaya devam edecektir. Uzlaşmaz ve çatışmacı politikalarıyla İsrail Hükümeti, sadece bölge insanının değil, tüm dünyanın ve insanlığın vicdanında mahkum olmuştur ve vicdanları rahatlatmadığı sürece de Ortadoğu;da kalıcı barış tesis edilmeyecektir.

Şunu burada bir kez daha açık açık ifade etmek durumundayım. Bizim dış politikamız elbette barış üzerine kuruludur. Bizim dış politikamız, karşılıklı saygı ve karşılıklı çıkar üzerine kuruludur. Biz, bölgesel barışın ve bölge ülkelerindeki istikrarın Türkiye'yi doğrudan etkilediğini biliyor, onun için bölgesel barış için çaba harcıyoruz. Türkiye içinde Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini kararlılıkla yürütürken, ülkemizin huzuru ve istikrarı için yoğun gayret sarfederken, bunu doğrudan etkileyen bölgesel barış ve istikrarı elbette kendimize dert ediniyoruz, dert edineceğiz. Bakınız şu anda Ortadoğu'da, İsrail'in, Kudüs üzerindeki oyunları her geçen gün artarak devam ediyor. Batı Şeria'daki yerleşim mücadelesini ne yazık ki acımasızca sürdürüyor bunu sürdüren İsrail'e karşı bizim sesiz kalmamız asla beklenemez ve bu konuda tüm İslam Dünyası hassasiyetini ortaya koymak durumundadır, koyacaktır ve koyuyor da.

Hak ve özgürlükler bir lütuf değildir. Kendi insanımızın, kardeşlerimizin huzuru ve güvenliği, hakkı ve hukuku elbette her şeyin üzerindedir. Türkiye'nin tesis edeceği iç huzur, eminiz ki dalga dalga bölgeyi etkisi altına alacak; Türkiye'den yükselen barış çağrıları dünyada mutlaka yankısını bulacaktır. Irak'ın huzuru ve toprak bütünlüğünün korunması, hiç kuşkusuz Türkiye için son derece önemlidir. İran'ın nükleer çalışmaları hiç kuşkusuz Türkiye için önemlidir. Kafkaslar'da huzur ve istikrar; Balkanlar'da barış Türkiye için önemlidir. Türkiye kazandıkça bölge kazanacak; bölge huzura, istikrara, barışa kavuştukça Türkiye bundan kazançlı çıkacaktır. Bölgesel meselelerde inisiyatif almamızı, barış mücadelemizi, haksızlık karşısında sesimizi yükseltmemizi, uluslararası hukuka vurgu yapmamızı hiç kimse eksen kayması olarak nitelendiremez. Bölgedeki tüm denklemlerin içinde Türkiye vardır. Hiç bir denklem, Türkiye'nin dahli ve katkısı olmadan sağlıklı bir çözüm zemini bulamaz. Tarihin ve coğrafyanın verdiği birikim ve güçle, enerjimizi bölgesel barış, küresel barış için sarfetmeye devam edeceğiz.''

AA


 

M.Atilla isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı