Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-15-2009, 08:00   #1
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart Selim İleri sordu, Ekrem Dumanlı cevapladı, Edebiyat benim için bir sığınak

Ekrem Dumanlı, ilk öykü kitabı 'Anlık Hikâyeler'i, Türk edebiyatının usta kalemi Selim İleri'ye anlattı. İleri'nin edebiyat, sanat ve medya ile ilgili sorularını cevaplayan Dumanlı, "Edebiyat benim için bir sığınak, bir korunak.



Gazeteciliği tabii ki çok seviyorum; ancak ego savaşlarına dönüşen çirkinliklerden herkes gibi ben de bîzarım. Türkiye'nin umumi manzarası herkesi bunaltıyor. Ben de bunaldıkça edebiyata, sanata, düşünceye yöneliyorum." diyor.


Ekrem Dumanlı: Edebiyat ve sanattan kopmamak için çırpınıyorum
Ekrem Dumanlı'nın kaleme getirdiği Anlık Hikâyeler'i okuduğumdan beri, bu eserin yayımlanmasını gönülden istedim. Yakın geçmişin en değerli dostlarından biri olan Ekrem Bey'in yeni bir cephesiyle yüz yüze geliyordum: Edebiyatı, sanatı bir sığınak görebilmek. Güncel siyasetin ortasındaki çok az kişi görebiliyor bence bu sığınağı. Bu söyleşimiz onun alçakgönüllülüğünü, yurt ve insanlık için duyarlı temennilerini sanırım bir kez daha gözler önüne serecek.

Bazı söyleşilerimizden biliyorum; öteden beri tiyatro sanatına yakınlık duymuşsunuz, hatta başlangıçta tiyatro eleştirileri yazmışsınız. Sonra, geçen yıl, kaleme getirdiğiniz oyunu izleme fırsatım oldu. Sizde sanata gönül veriş tiyatroyla mı başladı?

Tiyatroyla başladı diyemem. Sanırım edebiyata ilk ilgim şiir okumak, hatta ezberlemekle başladı. Akif'ten, Necip Fazıl'dan çocukluk dönemimde ezberlediğim şiirlerin birçoğu hâlâ hafızamda. Romanı keşfimle edebiyata ilgim arttı. Peyami Safa'nın romanlarından çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Özellikle Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'ndan. Oradaki Ferit'in izlerini yıllar boyu takip ettiğimi söyleyebilirim. Dostoyevski'nin karakterleri içinde Raskolnikov'u Prens Mişkin'i vs. çok derinden tanımaya çalıştım. Bir bakıma en azından zaman zaman Ferit'i bulduğumu söyleyebilirim.

Biraz geçmişe dönelim; tiyatroydu, sinemaydı, resimdi, edebiyattı, sanatla haşır neşirliğinizi anlatır mısınız?

Tiyatro merakım dayımdan geliyor aslında. Amatör bir tiyatro grubunda rol alıyordu. Çocukken onu seyretmekten çok zevk alıyordum. Hatta bir defasında bir oyunun (Galiba Tarık Buğra'nın 'Ayakta Durmak İstiyorum' adlı eseriydi) son sahnesinde dayımı da kurşuna dizdiler. Öyle bir feryat koparmıştım ki hâlâ aile içinde hatırladıkça gülüşürüz. 'Dayımı vurdular' diye feryat ediyordum. Beni apar topar kulise kaçırdılar, dayıma kavuştum. O ilgi yıllarca devam etti. Hem tiyatro eserlerini okudum, hem de fırsat buldukça iyi bulduğum oyunları izledim. Hâlâ da izlemeye çalışıyorum. En azından sanattan edebiyattan kopmamak için çırpınıyorum. Bu düşünce beni hem edebiyat kitaplarını okumaya zorluyor hem de sinema gibi tiyatro gibi sanatlara yönlendiriyor.




Gazeteciliğiniz, hem yazarlık hem yöneticilik, her gün siyasetle içli dışlı olmanızı herhalde zorunlu kılıyor. Edebiyat gibi, çoğu kez, iç sesin saltanat kurduğu, bazen dış seslerin dinlenmemesi gerektiği bir alanda çalışma sizin için nasıl bir çaba ve yordam? Şöyle de sorabilirim: Neden edebiyata ihtiyaç duydunuz?

Edebiyat benim için bir sığınak, bir korunak. Gazeteciliği tabii ki çok seviyorum. Yaşayarak yapıyorum bu mesleği; ancak ego savaşlarına dönüşen çirkinliklerden de bîzarım. Üzülüyorum. Saç saça baş başa bir gazetecilik yapılıyor bu ülkede. İnsanları kırmayı maharet sayan meslektaşlarımız da var sağ olsunlar. Siyasetin gündemi zaten çok yoğun, çok cerbezeli. Kutuplaşmalar had safhada. Herkesin kendine göre hain ilan edip lanetlediği, kahraman ilân edip kutsadığı insanlar var.

Türkiye'nin umumi manzarası herkesi bunaltıyor. Ben de bunaldıkça edebiyata, sanata, düşünceye yönelmeye gayret ediyorum. Çünkü o tür yönelişler insanı kendi içindeki bir yola davet ediyor. O kadar çok şey dinleyip kendi ruhumuzu dinleyemediğimiz ortada. Bitmek tükenmek bilmeyen kavgaların acımasız pençelerinden ne zaman yakamı kurtarsam, okumaya yönelmek istiyorum. Keşke iç derinleşme yollarımız daha açık olsa, insanlar temiz ilhamlara daha hazır hale gelse diye düşünüyorum hep.

Tabii bu arada bir de yöneticiliğin getirdiği yoğunluk ve ağır sorumluluk var. Bu nedenle edebiyatla bağımın neredeyse tamamını evde ya da iş yolculuklarında kurabiliyorum. Mesela hikâyelerin büyük bir çoğunluğunu uçaklarda yazma fırsatım oldu. Evde de yazma gayretim oluyor.

Anlık Hikâyeler'deki verimleri ilk okuyanlardanım. Hikâyelerinizde endişe, iç hesaplaşma, kaygı, hatta korku öğeleri ağır basıyor. Son otuz yılın dökümü de yurdumuzda ne yazık ki bu öğeleri öne çıkardı. Türkiye'nin yakın geçmişi bu anlamda sizi, Anlık Hikâyeler'i etkiledi mi? Nasıl etkiledi, ne ölçüde etkiledi?

Doğru. Hikâyelerde endişe, iç hesaplaşma, kaygı, korku gibi öğeler var. Bu yansımalar ile tecrübe ettiğimiz yakın tarihimiz arasında bir bağ olduğunu inkâr edemem. 80'li yıllara gelirken yaşanan sağ-sol çatışmasını bizim neslimiz iliklerine kadar yaşadı. Aynı hanede yaşayan insanların bile birbirine nasıl düşman kesildiğini gördük. 12 Eylül darbesi bu olayları bir bakıma bitirdi; ama idealist bir nesil buluğ çağını yaşarken hadım edildi. İşkenceler, yargısız infazlar, 90 günlük sorgular, keyfî muameleler, jurnalcilik... Darbe sonrası toplumu "te'dip" edelim derken başka kutuplaşmalar ortaya çıktı. Alevi–Sünni kavgası körüklendi bir ara. Kürt–Türk çatışması alttan alta tahrik edildi. Laik–anti laik kavgası bazı çevrelerce alkışlandı.

Yorulduk artık. Bizim babalarımız kamplaşmanın bedelini ödedi, bizim neslimiz ödedi, çocuklarımız da ödeyecek galiba! "Yeter" demek geliyor içimden. Ancak "kutuplaşma bitmiştir. Toplum normalleşmiştir" diyemiyorum. Maalesef bu ülkeyi tımarhaneye çevirmek için kuşaklar boyunca çalışanlar boş durmuyor. O yüzden endişelerimi, korkularımı paylaşmak istedim; belki "aynı şeyleri biz yaşamayalım" diyen çıkar...




Anlık Hikâyeler elbette bir birikimin sonucunda kaleme getirildi. Edebiyatta –dün ve bugün- kimleri takip ediyorsunuz? Kimlerden etkilendiğinizi düşünüyorsunuz?

Etkilendiğim edebiyatçılar yazarlar listesi çok uzun aslında. Birini diğerinden ayırmaya gönlüm razı olmuyor. Zaten bu yüzden de edebiyat fakültesinde kendimi hiç öğrenci gibi hissedemedim. Yahya Kemal'den ayrı bir zevk aldım. Ziya Osman Saba'dan başka bir haz. Cahit Sıtkı'dan, Orhan Veli'den başka bir tat aldığımı söyleyebilirim. Tabii ki Sezai Karakoç'u unutmamam lazım. Peyami Safa'yı ne kadar dikkatli okuduysam Kemal Tahir'i de o kadar özenerek takip etmeye gayret ettim. Günümüz edebiyatçılarını zikretmek gerekirse öncelikle bir mutluluğumu ifade etmek isterim. Şöyle ki: Dikkatli okunacak yazarlardan çok önemli bir kısmı ile Zaman'da çalışma bahtiyarlığı yaşadım, yaşıyorum. Başta sizi unutmamak üzere Hilmi Yavuz, Elif Şafak, Beşir Ayvazoğlu, İskender Pala, Nazan Bekiroğlu, Ali Çolak... Tabii ki bir de fikirlerinden yararlandığım yazarlar var ki o liste bir hayli uzun.

Son öykü "Dağ Çileği" dışta tutulursa, öykülerinizde karamsar bir hava esiyor. Günümüzün yaygın anlayışı karamsarlıktı, ödeşmeydi, insanın sorumuydu, pek önemsemiyor artık. Pembenin peşindeki okurları tedirgin etmekten çekinmediniz mi? Sonra, okurlarınızı öykülerin içine girmeye dâvet eden bir yazarsınız, bence. Nasıl bir etkileşim bekliyorsunuz okurlardan?

Öyle mi? Karamsarlık diyemeyeceğim o ruh haline. Çünkü karamsarlıktan ziyade bir iç boğuşma, bir arayış, bir çıkış arzusu... Gölgemizle giriştiğimiz savaşta hepimiz yorgun düştük. Yorgun düştük ama hâlâ gong çalıyor ve ringe davet ediliyoruz. Bu fotoğrafı vermek için çırpındım. Maksadım "Yeter kardeşim! Aynadaki aksimizle kavga edecek takatimiz kalmadı. Bitsin bu anlamsız boğuşma." dedirtmek. Yoksa "Eski tas, eksi hamam/ kavgaya devam" demek değil. Dağ Çileği; hatta Ayrılık hikâyesinin sonu aslında kendimizle barışa çağırıyor bizi. Çünkü kendimizle barışmak ilk adım; sonra sevmek, saymak, empati yapmak... Okurların da iç boğuşmaları anlatan fotoğraflarından karamsarlık değil "Yeter artık" isyanını çıkarmasını bekliyorum.

Anlık Hikâyeler'i başka hikâye kitapları mı izleyecek? Yoksa yeni oyunlar mı? Geleceğe yönelik tasarılarınız neler?

İki edebî esere aynı anda başladım. Fırsat olursa, nasip olursa, bir yandan hikâyeye devam etmeye çalışıyorum; diğer yandan politik–komedi tarzında bir roman yazmak istiyorum. Bu roman biraz da senaryo gibi. Tabii her şey kısmete bağlı...













ZAMAN

 

Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı