![]() |
#1 |
![]() elaketler, insanların gerçek yüzlerini görmek isteyenler için çok açık fotoğraflar gösterir. Geçmişte yapılan hataların bedellerini öder insanlık felaketlerle birlikte. 1999 yılında yaşanan deprem felaketi de inşaat sektöründe ki ahlaksızlıklarımızı yüzümüze çarpmıştı. Sadece inşaatı yapanları, inşaat yapılmasına izin verenleri, demirden, çimentodan, işçilikten çalarak felakete zemin hazırlayanları suçlamak yetmiyor. Ev alırken, evin sağlamlığına değil, manzarasına bakarak ev alan insanlar da, müteahhitler kadar suçlu değil mi? Felaketler öğretiyor…Acılarla öğretiyor… Şamar atarak öğretiyor… İnsana insanlığını hatırlatarak öğretiyor…. Depremlerde, yıkılan binalardan çok daha önce, insanlığımızın yıkıldığını fark ediyoruz. Sel felaketinde boğulan insanlardan çok daha önce, insanlığımızın boğulduğunu üzülerek seyrediyoruz. * * * * * * Bunun neresi insanlık? Bu felaketler de sadece insanları kaybetmiyoruz… Kaybettiğimiz insanlığı da hatırlamak zorunda olduğumuzu gösteriyor bizlere. Yağmacılardan bahsediyorum… 1999 depreminde de ortaya çıkmıştı bu yağmacılar… Binaların altında kalan insanları kurtarmak için değil, binalar altında kalmış insanların kollarında ki bilezikleri, ceplerinde ki cüzdanları çalmak için deprem bölgesine koşan yağmacılar, bu felaketle birlikte tekrar ortaya çıktı. “Bu nasıl bir insanlık?” sorusunu sorarken, sadece yağmacılar merkezli sorgulama yapmak ne kadar doğru? Oy avcılığı için dere yataklarında ev yapılmasına göz yumanlara, “Bu nasıl insanlık?” sorusunu sorduğumuz kadar, devletin arazisine kaçak ev yapıp, sonra da bu eve kat çıkarak kiraya verenlere de aynı soru sorulmalı. Sel felaketinin yaşanma sebebi ve sürecinde yaşananlardan bahsetmek, konuya eksik bir açıdan yaklaşmak olur. Felaketlerde hepimizin midesini en çok yağmacılar bulandırdı. Felaket sonrası gözle görülmeyen, kameralara kaydedilemeyen yağmacılara da değinmek zorundayım. Arabasında ufak bir hasar olduğu halde, sigorta şirketinden daha fazla para kopartabilmek için arabasını tekmeleyen, kaportasına taş atan insanların var olduğunu biliyorum maalesef. Gözümle görmesem belki tereddüt ederdim… 1999 depreminde, devletin, felaketi önlemek için ayırdığı bütçeyle kendisini zengin eden zamane siyasetçilerine, “Bu nasıl insanlık?” diye sorduğumuz kadar, devletten daha fazla para alabilmek için hasarını olduğundan çok daha fazla göstermeye çalışanlara da aynı soru sorulmalı. Sel felaketinde fabrika ve işyerlerinden dağılan eşyaları yağmalayan kişiye kameraman bunu niye yaptığını sorunca “Ne var kardeşim! Herkes alıyor birkaç parça!” deme pişkinliğini gösteriyor. 1999 depreminden sonra, deprem konutlarını inşa etmek için ayrılan bütçeden kendi şirketi vasıtasıyla zengin olan siyasetçi, “Siyasetçi olduk diye ticaret yapmayalım mı?” pişkinliğin de cevap vermişti. Siyasi gücünü kullanarak zengin olan pişkin yağmacıyla, sel ortamında suya kapılanları toplayıp eve götüren pişkin yağmacı arasında ne fark var? “Bu nasıl insanlık?” sorusunu ikisine de sormak zorundayız. * * * * * * Mezar soyguncusu yağmacılar, hepimizi düşünmeye sevk etmeli. Anneleri, babaları, eğitimcileri, eğitim yöneticilerini “insanlığı” öğretmeyen yaklaşımlarımızı sorgulamaya sevk etmeli.Daha iki yıl önce İstanbul’a yağmur yağmıyor diye üzülüyorduk. “Yarabbi bizi yağmur rahmetinden mahrum bırakma!” diye dua ediyorduk. İhmal ettiğimiz insanlık, “rahmeti felakete dönüştürerek” yüzümüze çarpıldı adeta. Bu gerçeği anlamaya mecburuz. Bu gerçeği anlamak, bugün yaşanan felaketin acılarını unutturmaz. Ancak yıllar sonra yaşanacak rahmet yağmurlarının, felakete dönüşmemesi için bu gerçeği aklımızdan çıkartmamalıyız. Helal para kazanma bilinci, kul hakkı yememe şuuru verilmemiş bir evlat, bir öğrenci yetiştiren anne babalar, boğulan insanlık rahmeti felakete dönüştürüyor. * * * * * * * Öğrencilerim için yıllar önce yazdığım bir duayla bitirmek istiyorum yazımı.“Şayet Üniversiteyi kazanıp, okulu bitirdikten sonra, müteahhit olup inşaatın demirinden, çimentosundan çalarak, bu millet 17 Ağustos depreminde yaşadığı sıkıntıları yaşamasına sebep olacak bir müteahhit olacaksanız Allah size üniversite kazanmayı da okumayı da nasip etmesin! Şayet üniversiteyi okuyup doktor olduktan sonra, muayenehanenize gelecek hastaların kalbinden önce cebini muayene edecekseniz, zengin hastalarla ilgilenip fakir hastaların yüzüne bakmayacaksanız, Allah size üniversite kazanmayı da okumayı da nasip etmesin! Şayet üniversiteyi okuyup öğretmen olduktan sonra, öğrencilerinizi okuldan, bilgide, eğitimden soğutacak, ne öğrencilerle nede velileriyle ilgilenemeyecek, öğrencilerin gelecekleriyle ve umutlarıyla oynayacak bir öğretmen olacaksanız Allah size üniversite kazanmayı da okumayı da nasip etmesin! Şayet üniversite okuduktan sonra belediye başkanı veya yardımcılığı gibi herhangi bir resmi makama çıktıktan sonra, önünüze gelecek evrakları imzalarken araya sıkıştırılmış birkaç TL için, her evrakın altına imza atacaksanız, Allah size üniversite kazanmayı da okumayı da nasip etmesin.” Boğulan insanlığı kurtarmanın başka bir yolunu bilen varsa, bana da öğretsin. Gerçek felaket, boğulan insanlığımız değil mi?
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|