![]() |
#1 |
![]() Türkiye, çok önemli bir referandum için yarın sandık başına gidiyor. Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilince toplumun tansiyonu düşmüş olsa bile seçim önemini aynen koruyor.
CHP ısrarla bunun bir rejim sorunu olduğunu söylüyor, cumhurbaşkanını halkın seçmesinin 'rejim değişikliği' anlamına geldiğini vurguluyor ve bundan derhal vazgeçilmesini istiyor. Birincisi hangi rejim değişecek, ikincisi CHP 'rejim sorunu' derken ne demek istiyor? 'Değişecek' iddiası doğruysa, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet rejimi değil, 1960 darbesinden sonra oluşturulan düzen değişecek. Zinde güçlerin vesayeti altındaki rejim, aslında Atatürk'ün bize bıraktığı sistem değil. Ordunun siyasete bu kadar dahil olması Atatürk'ün değil, 27 Mayıs ihtilalinin mirasıdır. Atatürk, üniformayla siyaset yapmak isteyen paşaları açık bir dille ikaz etmiş, 'ya siyaset ya apolet' demişti. Nitekim Atatürk döneminde ordunun siyaset üzerinde hakimiyet kurma çabası neredeyse hiç olmamıştı. Aynı durumu Milli Şef döneminde de görmek mümkün. Başörtüsü yasağı gibi zorlamalar da yine 27 Mayıs'tan sonra ülkeye yerleştirilmeye çalışılan anlayışın ürünüdür. Atatürk döneminde, özellikle de Kurtuluş Savaşı sürecinde ülkenin en etkili kurumu TBMM'dir ve Parlamento'da yazıldığı gibi 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir'. Bugün toplumun, Harf İnkılabı'na karşı gelmek, Soyadı Kanunu'nu kabul etmemek gibi Atatürk devrimleriyle mücadelesi yok. Ama egemenliği milletten alıp kurumlara veren, bürokratik oligarşi kuran 27 Mayıs ihtilaliyle ciddi problemleri var. Hakkında dava açılamayan, soruşturulmayan, kanunlar önünde imtiyazlı oligarşinin varlık sebepleri askerî darbelerdir. Kimseye hesap vermeyen sorumsuz cumhurbaşkanı da böyle bir anlayışın ürünüdür. CHP, cumhurbaşkanlığı makamını rejimin sigortası görüyor ve bu makama gelecek kişinin halk tarafından seçilmesini sakıncalı buluyor. Zira bu durumda 'halka rağmen' ülkeyi yönetmek mümkün olmayacak. CHP, cumhurbaşkanının halkın isteklerine göre hareket etmesinden endişe ediyor. Demokrasi açısından garabet bir durum; ama CHP'nin bilinçaltında bu var. CHP ve onun gibi düşünenler, TBMM ne yasa çıkarırsa çıkarsın, seçilmiş hükümet hangi icraatı yapmak isterse istesin, onu veto edecek, toplumun kaygılarından çok kurumların kaygılarını ciddiye alacak bir cumhurbaşkanı hayal ediyor. Örnek Ahmet Necdet Sezer. Sık sık dile getirilen ''Oy kaygısıyla laiklikten taviz veriliyor'' sözleri bu bilinçaltını anlatıyor. Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krizlere yol açmasının altında da bu yatıyor. Seçilecek sorumsuz kişinin halka rağmen hareket edip etmeyeceğine bakıyorlar. Bugüne kadar seçilen ilk sivil ve yenilikçi cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü hâlâ tam olarak aydınlatılamadı. Onun ardından Çankaya'ya çıkan Süleyman Demirel, halkın içinden geldiği varsayılan bir siyasetçiydi; ama 28 Şubat'ın düğmesine basarak ve bu süreci yöneterek 'istenen cumhurbaşkanı' haline dönüşüverdi. Ama asıl arzulanan Sezer gibi bir cumhurbaşkanıydı. Göreve başladığı ilk günlerde gündemimize sokulan birkaç demokratik çıkışı, kitleleri ikna etmeye yetmişti. Nasıl bir takiyye yaptığı sonradan ortaya çıktı. Bu referandum, Türkiye'yi tarihî bir seçimle baş başa bırakıyor. Cumhurbaşkanı kimin başına geçecek? Cumhurun mu, kurumların mı? Ben yarın sandığa giderek 'evet' oyu kullanacağım. Kendisini düşünen her cumhura da bunu öneririm. 20 Ekim 2007, Cumartesi MEHMET KAMIŞ
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ÇOK GÜZEL YAZI................
|
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|