Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
AK Parti Hakkında - AK Parti Bilgileri AK Parti - AK Parti ile ilgili bilinmesi gerekenleri burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-06-2008, 18:29   #1
Kullanıcı Adı
Feyza
Standart AK PARTİ GRUP TOPLANTISI (6 MAYIS 2008)
Değerli Misafirlerimiz

Değerli Milletvekili arkadaşlarım

Hanımefendiler, beyefendiler

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, önceki gün meydana gelen ve binlerce insanın hayatını kaybettiği, binlerce insanın da kaybolduğu şiddetli kasırganın yaralarını sarmaya çalışan Myanmar halkına başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi şahsım ve milletimiz adına sunuyorum.

Ayrıca Çin halkına ve devletine de meydana gelen tren kazasında hayatını kaybedenler sebebiyle başsağlığı diliyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Ak Parti olarak millete hizmet yolunda hiçbir günü, hiçbir saati zayi etmemeye azami özen göstererek çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Bütün dünyanın ve milletimizin gözü önünde bir süreç yaşıyoruz.

Aklı ve vicdanı en hassas terazi olan milletimiz bizi de, siyasi rakiplerimizi de hakkaniyetle değerlendiriyor.

Hayatın her aşamasını önemli bir sınav olarak gören, her dakikasını sorumluluk duygusuyla geçiren insanlar olarak, içinden geçtiğimiz süreci de aynı hassasiyetle değerlendiriyoruz.

Bütün gücümüzle Türkiye’nin bu günlerini de kazanca dönüştürmek için gayret ediyoruz.

Tek temennimiz bütün şartlarda milletimizin emanetini hakkıyla taşımak, hizmet için çıktığımız bu yolda heyecanımızı kaybetmeden ülkemize hizmet etmektir.

Tek amacımız milletimizle aynı istikamette yürümek, adaleti, merhameti, hakkaniyeti en üst düzeyde tutmaktır.

Memleket sevdasıyla çıktığımız bu yolda en temel önceliğimiz milletimizin iradesini en yüksekte tutmak, demokratik ve ekonomik istikrarı gözetmektir.

Üzülerek söyleyelim ki, krizler üreterek siyaset yapmayı alışkanlık haline getirenler, iktidarı zaafa düşürmek için ülkenin zaafa düşmesini kendileri için bir fırsat olarak görmektedirler.

Türkiye’yi küçük düşüren bir tek görüntü, bir tek fotoğraf ortaya çıktığı zaman bu negatif tabloyu kendi siyasetleri için bir kazanç, bir imkan sayıyorlar.

Türkiye’nin küresel rekabette elde ettiği sayısız başarı, kırdığı rekorlar ise onları hiç ilgilendirmiyor.

Ekonomi onları ilgilendirmiyor, milli güvenlik onları ilgilendirmiyor, uluslar arası ilişkiler onları ilgilendirmiyor.

Siyasi ihtirasları, kişisel hesapları, parti menfaatlerini her şeyin üzerinde tutanları milletimiz de bu arada gayet iyi biliyor.

Hükümetimiz başından beri izlediği siyasetin gereği olarak gözünü hiçbir zaman toplumun tamamının menfaatlerinden ayırmadı, ayırmayacaktır.

Önceliğimiz daima Türkiye oldu, daima Türkiye olacaktır.

Bize göre, devletin ve milletin menfaatleri, devletin milletle gücünü birleştirmesinde ve aynı istikamette yürümesindedir.

Siyasetin temel görevi, asli misyonu da millet ile devletin bu güç birliğini sağlamaktır.

Bizim siyasetimizin ana misyonu budur.

Bu güç birliğinden rahatsız olanların varlığı bizi doğru bildiğimiz yolda yürümekten alıkoymayacaktır.

Bu siyaset anlayışını milletimiz de bizimle paylaştığı için, her ilde, her bölgede toplumsal merkezin en güçlü partisi olarak AK Parti’yi çıkarması da bundandır. En büyük toplumsal desteğe sahip olmamız da bundandır.

Biz hiçbir zaman ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, çatışmacı siyaset tarzlarına tevessül etmedik, bundan sonra da tüm Türkiye’yi kucaklayan, kuşatan siyaset tarzımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Sivas’ın ötesine geçemeyenler biz Türkiye’yi kucaklıyoruz diyemezler.

Ama 81 vilayeti ilçeleriyle ayırt etmeksizin adım adım dolaşanlar, bu milletle birleşmiş, milletle beraber ayrım yapmadan hep beraber el ele, devlet-millet kaynaşmasını ortaya koyarak, geleceğe yürüyen kadro olmuştur. İşte bu kadro AK Parti’dir.

Çünkü biliyoruz ki, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün yegane şartı, AK Parti’nin takip ettiği birlik siyasetidir.

Çünkü inanıyoruz ki, Türkiye’nin bir bütün olarak kalkınmasının, bir bütün olarak demokratikleşmesinin yegane şartı, AK Parti’nin yürüttüğü hürriyetçi demokrasi anlayışıdır.

Ne yazık ki, Türkiye’de siyasi rekabet her zaman icraatlar, projeler üzerinden yapılmıyor, siyaset bir uzlaşı zemini olarak görülmüyor.

Türkiye’nin terör ve şiddet eliyle, politik kutuplaşma yoluyla, sınıf ve zümre siyasetiyle, bölge siyasetiyle, kavim kabile siyasetiyle, zaafa uğraması bu ülkede kimsenin, ama kimsenin hayrına değildir.

6 yıldır ısrarla dile getirdiğimiz bu gerçeği umuyorum ki, siyasi rakiplerimiz de en kısa zamanda anlayacaklardır.

Zira Türkiye’de halkın istediği birliktir, bütünleşmedir, ayrışma değildir.

81 vilayetin 80 vilayetindeki hassasiyetimiz, -yine söylüyorum değerli arkadaşlarım- bundandır. Buralarda milletvekili çıkarmamızın sırrı Türkiye’nin birliğine olan tam güvenimizdir.

Milletimiz, engin sağduyusuyla, ferasetiyle herkesin samimiyetini, amacını, hedefini çok iyi görüyor.

Değerli Arkadaşlar,

Terörle mücadelemiz çok boyutlu olarak devam ediyor.

Hükümetimizin verdiği yetki çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, 1-2 Mayıs tarihlerinde terör örgütüne yönelik önemli bir sınır ötesi hava harekâtı daha gerçekleştirdi.

Operasyon ile terör örgütüne ciddi kayıplar verdirildi.

Bu operasyonu planlayıp icra eden Genelkurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarımız başta olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bütün kahraman mensuplarını huzurlarınızda kutluyorum.

Terörle mücadeleyi, kararlılıkla, çok yönlü ve çok boyutlu olarak devam ettiriyoruz.

Olay sadece güvenlik noktasında, sadece askeri noktada olan bir mücadele değildir. Terörle mücadelenin farklı özellikleri de var.

Bir yandan askeri tedbirler alınırken, diğer yandan siyasi, kültürel, diplomatik ve ekonomik araçları da etkili bir şekilde kullanmayı sürdürüyoruz.

Askeri yöntemlerle, birlik ve beraberliğimize kast eden terör örgütünü etkisiz kılmaya çalışırken, eşzamanlı olarak, içeride ve dışarıda yalnızlaştırma konusunda da ciddi adımlar atıyoruz, ciddi mesafeler alıyoruz.

İstismar etmek istediği bölge insanımızı daha çok kucaklamayı, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarına çözümler üretmeyi amaç edinen hükümetimiz bu noktadaki hizmetlerini de hızla sürdürüyor.

Buna paralel olarak diplomatik imkanları da devreye sokmak suretiyle terör örgütünü her geçen gün daha çok izole etmenin, insan ve finans kaynaklarını kurutmanın gayreti içerisindeyiz.

Millet olarak bekamız, huzurumuz, mutluluğumuz, Türkiye’nin birlik ve dirliğindedir.

Etnik köken, din, mezhep ayrımı olmadan herkesin kendisini birinci sınıf vatandaş hissettiği, kültürel farklılıklarımızı zenginlik saydığımız, kardeşlik duygularımızı güçlendirdiğimiz bir ortamı hızla geliştirmek mecburiyetindeyiz.

Bu konuda en önemli sorumluluk demokratik siyasete düşmektedir.

AK Parti olarak biz bu sorumlulukla hareket ediyoruz.

Teröre, şiddete, tedhişe pirim vermemek de demokratik siyaset anlayışının bir gereğidir.

Demokratik bir düzende, hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın, hangi şartların ürünü olursa olsun teröre meşruiyet atfedilemez.

Bakınız; teröre karşı çok boyutlu mücadelenin önemli bir ayağını diplomatik çabalar oluşturuyor.

Komşumuz Irak’ın merkezi hükümeti ile yoğun bir işbirliği içindeyiz.

Irak ve Türkiye, hem kendilerini hem de bölgelerini ilgilendiren sorunları aşmak için, karşılıklı saygı ve güven anlayışı içinde hareket etmek durumundadır.

Bu nedenle, diplomatik zeminin korunmasına ve geliştirilmesine büyük önem veriyor, sık sık karşılıklı ziyaretler, görüşmeler gerçekleştiriyoruz.

Hatırlayacağınız gibi, 7-8 Mart 2008 tarihinde, Irak Cumhurbaşkanı Talabani 5 bakanıyla birlikte, Cumhurbaşkanımızın davetiyle, ülkemize önemli bir ziyaret gerçekleştirmişti.

Son olarak, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, geçen hafta Ankara'daydı.

Aynı günlerde biz de görüşmeler yapmak üzere, özel temsilcilerimizi bir heyetimizde Bağdat'a gönderdik.

Görevlendirdiğimiz heyet, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Kurulu oluşturulmasına yönelik düşüncelerimizi Irak hükümetine iletti.

Başbakanların başkanlığında yürütülecek olan bu kurul, başta güvenlik meseleleri olmak üzere ekonomi ve enerji alanlarındaki gelişmeleri de iki ülkenin ortak çıkarları doğrultusunda değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Bu çerçevede, Kuzey'deki yerel yönetim dahil, Irak’taki tüm grup ve oluşumlarla istişarelerin sürdürülmesinin de yararlı olduğuna inanıyoruz.

Bu doğrultuda heyetimiz, oradaki tüm gruplarla temaslarda bulunmuş ve olumlu görüşmeler yapmıştır.

Türkiye, bundan sonra da Irak’ın normalleşmesi sürecine azami katkıda bulunmaya devam edecektir.

Zira, toprak bütünlüğünü koruyan, siyasal istikrara kavuşmuş, güçlü bir Irak’a bütün bölgenin olduğu gibi en çok da Irak halkının ihtiyacı olduğu açıktır.

Irak’la diyalog ve işbirliğinin geliştirilmesi, Türkiye’nin genel çıkarları yanında terörle mücadelemiz açısından da büyük önem taşımaktadır.

Hava ve kara harekatları esnasında Irak’taki merkezi ve yerel yönetimler ile diğer grupların olumsuz bir yaklaşım içine girmemesi, bu görüşmelerin bir ürünüdür.

Gerek merkezi hükümetle, gerek Türkmenler, Kürtler, Araplar, Sünni ve Şiiler olmak üzere tüm gruplarla diyaloğumuz bundan sonra da devam edecektir.

Az önce de söyledim.

Terörle mücadelenin güvenlik boyutunun yanında siyasi ve ekonomik boyutlarını da, diplomatik boyutlarını da, derinlemesine ela alıyoruz.

Bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılması ve bölgesel kalkınmanın gerçekleştirilmesi için çok boyutlu çalışmalarımızı da bu arada sürdürüyoruz.

Demokratik ve ekonomik gelişmeyi bir bütün olarak ele alıyor, insanımızı hak ettiği standartlara kavuşturmanın mücadelesini veriyoruz.

Biraz sonra ayrıntılarını vereceğim istihdam paketi çerçevesinde Güneydoğu Anadolu Projesini bitirmeye yönelik büyük bir hamle başlatılıyor.

GAP’a kaynak aktarmak noktasında da yine önemli bir adım atıyoruz.

Bugüne kadar İşsizlik Sigortası Fonuna aktarılan devlet payı ve nemasının 2008-2013 yılları arasındaki faizi ile, Özelleştirme Fonu nakit fazlasından toplam 3,5 milyar YTL, GAP için kullanılabilmesini sağlayacak bir adım olarak atılıyor.

Bu çerçevede, 2008 yılında GAP’a İşsizlik Sigortası Fonundan 1,3 milyar YTL, 1,3 katrilyon, ayrıca Özelleştirme Fonu’ndan 1 milyar YTL, yani 1 katrilyon olmak üzere; toplam 2,3 milyar YTL aktarıyoruz bu yıl.

Bu sayede, 2012 yılına kadar GAP’ı ve bölge illere yönelik olarak önemli oranda istihdam sağlamayı da hedefliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, değerli konuklar;

Bu adım gerek Güneydoğu Anadolu gerekse bölge illerinde çok ciddi bir sıçramayı, çok ciddi bir hareketlenmeyi getirecektir. Her zaman söylüyorum yine söyleyeceğim: Bunun içerisinde barajların yapımından, başta Cizre, Silvan olmak üzere, bütün bunlarla beraber sulama sistemlerindeki aksamalar, yağmurlama, damlama sistemiyle bütün topraklarımızı şu ana kadar yapılan ilkel sulama sistemlerinden çıkartıp modern sulama sistemlerine, bilişim teknolojisiyle donanmış bir sisteme geçmenin adımlarını atıyoruz.

Bunların yanında eksik kalan yollarımızı süratle bitireceğiz ve böylece Güneydoğu Anadolu ve bu çevredeki diğer illerde, bölge illerinde de hamdolsun bu eksikleri gidermiş olacağız.

Değerli arkadaşlarım,

“1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü”, 58 ilimizde 93 etkinlikle kutlandı.

58 ilimizde kutlamalar bir şenlik ve kardeşlik ikliminde geçerken, kısmen Ankara'da ve bunun yanında İstanbul’da yaşananlar bu günün anlamına ters bir durum ortaya çıkarmıştır.

Şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili bir izin sorunu hiçbir yerde yaşanmamıştır.

Kim, yasalarca belirlenen gösteri alanlarında kutlama yapmak istediyse izin verilmiş, her türlü kolaylık sağlanmıştır.

Kimse halkımızı bu noktada aldatmaya kalmasın. Demokratik bir hukuk devletinde her şey yasalarla belirlenmiştir. Ben istediğim yerde istediğimi yaparım mantığı legal kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin hiçbir zaman amacı olamaz. Demokratik kuruluşların hiçbir zaman amacı olamaz.

İstediğim yerde istediğimi yaparım anlayışı illegal örgütlerin, yeraltı örgütlerinin işidir. Bunu bir tespit olarak söylüyorum.

Gördüğünüz gibi yasalara aykırı olarak, keyfi bir şekilde ortaya konan emrivakiler gereksiz gerilimler yaşanmasına sebep olmuştur.

Yani sorun izin verip vermeme sorunu değil, izin kapsamı dışında kalan alanlara yönelik bir zorlama ve hukuksuzluk içine girilmesi sorunudur.

İstanbul’da yaşanan arızi olaylar 1 Mayıs’ın anlamına ve ruhuna aykırı sonuçlar doğurmuştur.

Barış içinde, kardeşlik içinde, huzur içinde, dayanışma içinde, davulla, zurnayla, halaylarla kutlanması gereken 1 Mayıs, ne hazindir ki o yanlış manzaraları ortaya çıkarmıştır.

2008 1 Mayıs’ında, Taksim ve civarında kimler vardı?

Bakınız;

- Çatışmayı sendikal mücadele zanneden bazı sendikacılar vardı.

- Rol çalma telaşıyla kalabalığa karışan bazı siyasetçiler vardı.

- 1 Mayıs’ı istismar etmek isteyen illegal örgütler vardı.

- İstismarcılar vardı, felaket tellalları vardı, Türkiye’nin manzarasını karartmaya çalışan odaklar vardı.

O gün, 1 Mayıs günü, yani Emek ve Dayanışma gününde, Taksim ve civarında olmayan özellikle bir kesim vardı.

Emekçi kardeşlerim, işçi kardeşlerim, çalışanlar, emeği ile geçinenler o gün orada kısmen vardı.

Nitekim taş ve sopalarla çatışmaya gelen, yasadışı eylem sebebiyle gözaltına alınanların çoğu işçi ve emekçi değildi.

Güvenlik güçleriyle çatışan, elindeki torbalarda taş getirip polise fırlatan, molotof kokteylleri fırlatanlar, camı çerçeveyi indiren, araçlara, dükkanlara zarar verenler arasında işçi yoktu, emekçi yoktu.

Bu işin izinsiz boyutuydu. İşte buyurun Ankara’da izinli olarak Sıhhıye’de yapılanı da gördük. Orada da yine bu legal örgütlerin arasına karışmış olan illegal örgütler vardı. Ne hale getirdiler Sıhhıye’yi gördünüz. Ama Tandoğan’da da yine bir sendikanın 1 Mayıs kutlaması vardı. Pekiyi orda niye bir şey yoktu? Orda niye bir olay olmadı? Niçin acaba medya, -yazılı ve görsel olan medya- Tandoğan’daki kutlamaları gündeme getirmiyordu da Sıhhıye’yi gündeme getiriyordu, Taksim’i gündeme getiriyordu? Onlar işçi değil miydi? Neden onları gündeme getirmediler? Neden? Onlara da koydukları isim şuydu: Onlar AK Parti yanlısı. Bu kadar çirkin bir anlayış olabilir mi? Demek ki kavga gürültü yoksa AK Parti yanlısı, kavga gürültü varsa onlar AK Parti karşıtı. Bu, bu demektir.

İzmir’de niye yoktu, Van’da niye yoktu? Aynı sendika mıydı onlar da? Hayır. Orada da yine diğer sendikalar kutlamalar yaptı. Gayet güzel geçti. Hiçbir şey olmadı. Hesap başka hesap.

İstanbul halkının günlük yaşantısını olumsuz etkileyerek, halkımıza zarar verecek her türlü teyakkuza imkan hazırlayarak, propagandalarını daha kalıcı kılabilmek için bu yola başvuruyorlar. Yapılan iş budur. Maalesef budur.

Ve düşünün bakan arkadaşlarım bu sendikaların yöneticileriyle görüşmüştür. Sonunda benim de görüşmem arzu edilmiştir ki, bugüne kadar bunların hiçbiriyle bir başbakan görüşmemiştir, 1 Mayıs sebebiyle.

İlk defa ben kabul ediyorum. Kendileriyle görüşmüşümdür ve kendilerine ricada bulunmuşumdur: “Bakın gelin şu Taksim Meydanı’na yüz, 2 yüz, 3 yüz kişiyle çiçeğinizi koyun, açıklamanızı yapın, ondan sonra da mitinginizi ilan edilmiş alanlarımız hangisi ise, Kazlıçeşme, Çağlayan, Kadıköy, neresini istiyorsanız orada yapın. Hatta gerekirse ben de bakan arkadaşlarımı göndereyim. Bir emek ve dayanışma günü kutlanmış olsun.” Hep söyledikleri şu olmuştur: “Bir saat bana müsaade edeceksin, biz bir saatte Taksim’de bu işi bitireceğiz.”

Sayın başkan bak bir saatte neyi bitiyorsunuz? Kaldı ki oraya siz ne kadar kişiyle geleceksiniz, 30-35 bin kişiyle… Bunu daha önce de söyledim ama söylemekte fayda var: Pekiyi bu 30-35 bin kişiyi nerede toplayacaksınız? Dolmabahçe’de. Nasıl toplayacaksınız? Cevap yok. Otobüsler nereden getirecek bu 30-35 bin kişiyi? O gün metro çalışmıyor. Füniküler çalışmayacak. Deniz taşımacılığı yok. Nereden getireceksin bunları? Nasıl orada yığacaksın? 30-35 bin kişiyi alacak orada bir alan var mı? Cevap yok. Sen 30-35 bin kişiyi Dolmabahçe’den yürüyüşe geçirsen, 1 saatte onları oradan kalkıp da Taksim Meydanı’na çıkaramazsın.

Biz bu işlerin içinden geldik. Bunları kime anlatıyorsun? Oraya sembolik, nitelikli bir heyetle gelirsin, basın açıklamanı yaparsın, ondan sonra da saatini, her şeyini ilgili alan neresiyse o alana verirsin ve bütün kitleni -50 bin-100 bin neyse- orada toplarsın. Ama bunların öyle bir kitlesi de yok ki. İşte gördünüz 500 kişi, 1000 kişiyi Şişli Meydanı’nda toplayamadılar. Ondan sonra da dediler ki: “İptal ettik.”

Ve enteresan olan tabi önde resmi olan sendikanın pankartı, ama arkasında illegal olan örgütlerin pankartları… Bütün görüntülerde bunlar var. Ama halkım tabi hangisi legaldir, hangisi illegaldir bilemez ki ve bunların da isimlerini biz bu beyefendilere verdik: “Bak gelen istihbaratlarda illegal örgütlerin burada durumu söz konusu.” Bunlar da kendilerine verildi, söylendi. Nitekim hepsi de hakikatten o gün, o yürüyüşün içerisinde bulundular.

İşte maskelileri gördünüz. İyi niyette maskeye ne gerek var. Torbalar içerisinde taşlar. Hepsini gördük. Molotof kokteyllerini gördük, taş, sopa hepsi ortada. Ama bütün fatura kime kesiliyor? Polise. Kim bu polis, uzaydan mı geldi bunlar? Bunlar ülke insanını ayırt etmeksiniz hepsinin can güvenliğinden sorumlu olan polis evladımız değil mi, polis kardeşlerimiz değil mi? Nedir polise olan düşmanlık?

Hatalar olabilir, yanlışlar da olabilir. Doğrudur. Ama böyle bir süreç başladığı zaman, işte orada ne yazık ki bazı şeyler şirazesinden çıkıyor. Ona zemini hazırlayanlar… Kimse hırsıza sormuyor. Onu sorguya çekmiyor. “Bunun yanlışı nedir?” demiyor. Kime yükleniyor? Polise yükleniyor. Her zaman yaptıkları şey bu. Yine bundan sonra tabi ki yapacakları işte bu. Biz yanlışların üzerine buna rağmen yine gidiyoruz.

Bakanlığımız bununla ilgili gerekli araştırmalarını, soruşturmalarını ayrıca yapıyor. Ama olan, tamamen yasalar içerisinde olmayan, yasaları tamamen zorlamak suretiyle kamu düzenini bozmaya yönelik atılmış bir adımdır.

1 Mayıs olayı İstanbul halkının yaşam düzenini bozmaya yönelik atılmış bir adımdır. Dürüst olanlar Kazlıçeşme’ye giderdi. Dürüst olanlar Çağlayan’a giderdi. Ama dürüst davranmadılar. Kamu düzenini bozmayı, kendi kaybolmuş itibarlarını kazanmak zannettiler, ama aldandılar.1 Mayıs günü İstanbul’da maalesef arzu etmediğimiz olaylar böyle yaşanmıştır.

 

Feyza isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-06-2008, 18:29   #2
Kullanıcı Adı
Feyza
Standart AK PARTİ GRUP TOPLANTISI (6 MAYIS 2008)
Değerli Arkadaşlarım;

Bütün bunlarla birlikte tabi ki “Burada böyle bir müsaade verilemez miydi?” gibi zaman zaman sorular soruluyor. Özellikle bu işi çok iyi bilen medya mensupları, sağolsunlar bunları köşelerinde yazıyorlar. Ondan sonra yorumlarını dinliyoruz. Kusura bakmasınlar eğer burada böyle bir süreç başlamış olsaydı, bütün sivil toplum örgütlerinin, Taksim meydanında toplantı yapma hakkı doğardı. Siyasi partilerin, Taksim meydanında toplantı yapma hakkı doğardı. Nasıl ki malum sendika İnönü Stadı’nda maç seyredenlerin, -bazı özel, milli maç gibi maçlardan sonra- oradaki eğlenmelerini kendine gerekçe gösterdiyse, bu defa diğer siyasi partiler de, sivil toplum örgütleri de, “1 Mayısta filanca geldi burada gösteri yaptı, ben niye yapamayayım?” Ondan sonra Taksim meydanı hergün mitinglerin yapıldığı bir meydan haline döner ki, artık oranın o cazibesi, her şeyi, oradaki alışveriş merkezlerinin, otellerin bütün cazibesi ortadan kalkar, kusura bakmasınlar.

Ve şunu da açık ve net söylüyorum Taksim meydanını değerli kardeşlerim böyle bir kutlama meydanı olmaktan AK Parti iktidarı çıkarmamıştır. Bunu da bilmenizde büyük bir fayda görüyorum, onu da sizlere tabi ki açıkça ifade etmek durumundayım. Ve ona da baktığımızda neyi görüyoruz değerli kardeşlerim: 1977 sonrasında Sayın Ecevit’in iktidar olduğu ve Baykal’ın da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu iktidar döneminde, Taksim meydanı bu tür mitinglerin yasaklandığı meydan haline gelmiştir. Bunu da bilmenizi istiyorum.

Ve şunu çok açık, net söylemem gerekiyor: Devletin belli alanları korumak, kutsallaştırmak gibi bir amacı yoktur. Bizim böyle bir amacımız bugüne kadar da olmamıştır. Bizim amacımız hukuku korumak, vatandaşın güven ve emniyetini sağlamak, halkın zarar görmesini engellemektir. Kimse de keyfiliği ve hukuksuzluğu demokratik bir tavır gibi gösteremez.

Bildiğiniz gibi 1977 ve sonrasındaki 1 Mayıslarda meydana gelen olaylar, tahrikler, millet olarak bizim derin hafızamızda yer etmiştir. Bu acıları geride bırakmak, bu amacı silmek, 1 Mayısı normalleştirmek için bu yıl da maalesef elimizdeki fırsatı heba ettiler.

2008 1 Mayıs’ı, yine çatışmacı tavırlar nedeniyle marjinal örgütlerin ne yazık ki gölgesinde kaldı.

Çatışma üzerine, gerginlik üzerine, kavga üzerine bina edilmiş bir sendikal anlayış bütün dünyada tedavülden kalkmıştır. Artık böyle bir sendikal anlayış yok.

Tüm dünyada sendikal anlayış, sendikal mücadele barışçı bir çizgiye dönüşmüştür, sivil ve demokratik bir duruşu temsil etmektedir.

Bizdeki bazılarına bakıyorsunuz, mikrofonların, kameraların önünde poz verip faili oldukları eylemlerin faturasını hükümete kesiyorlar. Yaptıkları iş bu.

Böyle anlayış olur mu Allah aşkına?

Bu demode, bu çağdışı anlayış 1970’lerde kaldı. O yıllara dönüp baksınlar. O yılları şöyle bir düşünüversinler.

Ak Parti karşıtı olsun da, ne olduğu hiç önemli değil. Yaklaşım tarzı bu.

1977’den beri bu ülkede 1 Mayıs’lar -Allah aşkına özellikle taksim için söylüyorum- kapalı değimliydi? Kapalıydı. Pekiyi o günden bugüne değerli arkadaşlar… 1977 1 Mayıs olayları yaşandığında 39’uncu hükümet işbaşındaydı. Bakın o günden bu güne kaç hükümet geldi geçti görüyorsunuz. 21 hükümet geldi geçti ve bugüne kadar bu iş hiç gündeme gelmedi. Ama şimdi gündeme getiriliyor. Çünkü 60. Hükümet AK Parti hükümeti iş başında. Bunun iktidarına gölge düşürmek lazım, yapılan iş bu. Pekiyi 39. hükümette ne vardı o zaman? Değerli arkadaşlar malum az önce söyledim, CHP. Ama bu arada gelen hükümetlerin içinde CHP oldu, DSP oldu, SHP oldu. Bu hükümetler vardı. Pekiyi bunlar niçin acaba Taksim’i böyle bir miting alanına dönüştürmediler? Madem bunlar emekçi yanlısıydı, işçi yanlısıydı, bunlar yapsaydı bu işi. Niye yapmadılar? Neden bunun önünü açmadılar?

Değerli arkadaşlar başımızı iki elimizin arasına alıp halkımızla bütün olarak bu işi iyi düşünmemiz lazım. İyi analiz etmemiz lazım. AK Parti iktidarı hiçbir zaman işçinin, emekçinin karşısında olmamıştır. Bunu iktidarı döneminde yaptıklarıyla, getirdikleriyle göstermiştir.

Değerli arkadaşlarım bakınız, şöyle biraz hafızalarımızı yoklayalım. 50. hükümette hatırlarsanız SHP iktidarda. Meşhur Kadıköy olayları ve Kadıköy’de izinli miting yapılıyor. Ve o izinli mitingde manzara daha öncekilerden pek farklı değildi. Kadıköy’de araçlar yakılıp yıkılıyor, bütün işyerleri, cam çerçeve hepsi indiriliyor ve Kadıköy, İstanbul halkı adeta dehşet manzaralarıyla karşı karşıya kalıyor. İktidarda az önce söyledim SHP var. Hatta kürsüler terör örgütü mensupları tarafından işgal ediliyor ve kürsüyü ele geçiriyorlar. Legal örgüt mensupları kaçıp gidiyor. Onlar bile canını kurtarma gayreti içerisine girdiler, bunları bizzat kendilerinden dinledim. Bunu bildikleri halde hala bize gelip “Biz kontrol altına alırız.” Alamazsın! Eğer emniyet teşkilatı bu kadar güçlü bir ekiple oraya gitmeyi zaruret gördüyse, bunu kontrol altına alabilmenin gereği bu olduğu için bunu yaptı. Tabi o dönemlerde yaşanan olaylar, bu dönemlerle mukayese edildiği zaman aslında bu denli de gelişmiş değildi. Şimdi olaylar çok farklı.

Ve biz bütün bunlara karşı işçimizin o anlamlı gününü, kutlamaya çevirmenin gayreti içinde olduğumuz için, emek ve dayanışma günü olarak bu günü ilan ettik. Bu şekilde bunu kutlayalım istedik ve işçilerin emekçilerin adı istismar edilmesin istedik ve amaca yönelik Türkiye genelinde kutlamalar olsun istedik. “Çatışmanın, gerginliğin tarafı olmadık, olmayacağız” dedik, “İşimize bakacağız” dedik, yine bakmaya devam edeceğiz.

Değerli kardeşlerim

Yine geçen hafta sizlere aktardım.

Cumhuriyet hükümetleri arasında, çalışanların her açıdan şartlarını en fazla imkanlarını iyileştiren hükümet hükümetimiz olmuştur.

5 buçuk yıl gibi kısa bir süre içinde tarihimizin en önemli düzenlemelerini yaptık işçimiz memurumuz lehinde.

Asgari ücreti, emekli maaş artışlarını, diğer ücret artışlarını enflasyona ezdirmedik şu 5 buçuk yıl içinde. Buna bakınız, enflasyonun altında hiçbir zaman ne işçim ne memurum zam almamıştır. Hepsi enflasyonun üstünde zam almıştır ve bundan sonra da bu böyle devam edecektir. Kaldı ki göreve geldiğimiz ilk yıl, ciddi bir düzenleme yapılmış, ondan sonra enflasyon üstü ayarlama devam etmiştir.

Çalışma hayatını ilgilendiren yasaları kararlılıkla çıkardık, çıkarmaya devam ediyoruz.

Sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası sisteminde devrim niteliğinde reformlar yaptık.

Değerli arkadaşlarım

Benim işçi kardeşim sadece SSK hastanesine mahkumdu. SSK hastanelerinde kuyruklarda bekler, 6 ay sonraya 7 ay sonraya kendisine yatak verilirdi. Varsa yakını, varsa imkanı orada tedavi görebilirdi. Yoksa “Filanca yerdeki muayenehaneye git, işini bilenlerle beraber ol ve dolayısıyla oradan istifade et” denilirdi. İlacını almak için kuyruklarda, hastanelerde sabahın erken saatlerinden itibaren bekler. Hiçbir zaman ilacını tam olarak aldığı vaki değildi.

Ama bu iktidar, değil SSK hastaneleri, tüm devlet hastaneleri olduğu gibi, özel sektör hastanelerini de, vakıf hastanelerini de işçi-memur ayırımı yapmaksızın herkesin emrine amade kılmıştır, bunu getirmiştir.

Bunun için mi işçinin karşısındayız, bunu yaptığımız için mi memurun karşısındayız? Bizden önceki iktidarlar -SHP’si DSP’si CHP’si hepsi bunun içinde- benim işçi kardeşimden, memurumdan nemalar adı altında paralar kestiler yıllarca ve 13 buçuk katrilyon... Biz iktidara geldik bunu önümüzde gördük. Arkadaşlar bakın 13 buçuk trilyon demiyorum, 13 buçuk milyar demiyorum, 13 buçuk katrilyon ve aldattılar işçiyi memuru. “Size bunun nemasını vereceğiz” dediler, vermediler. Ama biz geldik 13 buçuk katrilyonu üç senede işçimize, memurumuza ödedik. “Devlet işçisine memuruna borçlu olmaz” dedik. Soruyorum ben şimdi sendikaların yönetimlerine: bunu sizlerle beraber yaptık, bu müjdeyi sizlere verdiğim zaman sevinmiyor muydunuz, seviniyordunuz. Pekiyi bunu şimdi niçin taktir etmiyorsunuz? Böyle bir iktidar mıdır işçinin karşısında olan, böyle bir iktidar mıdır memurun karşısında olan? Soruyorum. Bunlar ortada.

Bakın şimdi KEY denilen bir olay var, Konut Edindirme Yasası. Bununla ilgili de paralar toplanmış. Şimdi onları tespite çalışıyoruz. Onları tespit ettikten sonra bunu da yine aynı şekilde kendilerine ödeyeceğiz. Ama bizden öncekiler ödemediler, aldattılar. Ama biz aldatmıyoruz, aldatmayacağız. Çünkü devlet işçisine- memuruna borçlu olamaz. İşçisini-memurunu kendi faiz borçlarını ödemek için kaynak olarak göremez. Biz görmedik.

Değerli kardeşlerim bunlarla da kalmadık. Yine aynı şekilde işçimizle memurumuzla alakalı olarak attığımız adımlarda… Biliyorsunuz 227 bin, 230 bine yakın geçici işçi vardı. Bu geçici işçiler yıllarca oyalandı. Bunlarla ilgili de yine aynı şekilde sendikalar bizlerle görüştüler vesaire. Kendilerine söz verdik, “Tamam biz bunu çözeceğiz” dedik ve 227 bin geçici işçimizi daimi kadrolara almak suretiyle… İşçimizin bu sorununu da yine sendikalarımızın talebiyle birlikte çözen iktidar mıdır işçiye karşı olan? Soruyorum.

Şimdi tabi burada da bize ne düşüyor? İnsaf, insaf edin. Bunları yapacağız, bütün bu gayretlerle koşturacağız, edeceğiz ve kalkacaksın AK Parti iktidarını sen işçi karşıtı olarak ilan edeceksin. Ne yaparlarsa yapsınlar benim milletim en iyisini biliyor, en güzelini biliyor. Ama hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür. Ben bütün milletvekili arkadaşlarıma, bütün teşkilatıma, halkımıza bütün bunları tekrar tekrar anlatın, işte anlatmıştık demeyin, yine anlatın, yine anlatın… Niye? Çünkü insanoğlu daha önce yapılanları unutmakla maluldür de onun için.

Değerli kardeşlerim

Ekonomiyi büyüttük, istihdamı büyüttük, çalışanın sofrasındaki ekmeği büyüttük.

Bildiğiniz gibi istihdam paketi olarak bilinen, “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” önümüzdeki günlerde genel kurulumuza geliyor.

Bakınız, burada da yine, yıllardır yapılamayanı, yapılmasına cesaret dahi edilemeyeni Ak Parti olarak biz yapıyoruz.

Türkiye’nin kronik sorunlarından işsizliğe yönelik etkili bir reform paketini uygulamaya koyuyoruz.

İşsizliği azaltmak yolunda, istihdam üzerindeki yükleri kaldırmak noktasında tarihi nitelikteki düzenlemeler hayata geçiriliyor. Bazı medya kuruluşları istihdam paketi oluşturulmadan önce bazı kurumların hazırladıkları işsizlikle ilgili gelecek projeksiyonlarını verip, bu paket sonrasında istihdamın artmayacağını söylüyorlar. Oysa istihdam paketinin neler getirdiği ve nasıl bir istihdam artışı sağlayacağı çok açık, net ortadadır.

Bakınız, bu paketle, öncelikle, işveren tarafından ödenen SSK priminden 5 puan indiriyor, bu 5 puanlık payın Hazine tarafından karşılanmasını sağlıyoruz.

Türkiye’nin neresine gittiysek, hangi işverenle, iş yeri sahibiyle konuştuysak, SSK primlerinin yüksekliği yönünde şikayetler aldık.

Parti programımızda, Hükümet programımızda hedef olarak ilan ettiğimiz bu indirimin ilk adımını bu yasayla gerçekleştiriyor ve işveren üzerinden önemli bir yükü alıyoruz.

Gençlerin ve kadınların istihdamına özel bir önem atfettiğimizi biliyorsunuz.

Bu yasayla birlikte, mevcut istihdama ek olarak –şimdi hanım kardeşlerime sesleniyorum, kadın haklarını savunduklarını söyleyenlere karşı hanım kardeşlerimin, AK Parti kadına nasıl yaklaşıyor, bunu görmeleri için söylüyorum- işe alınan kadın işçilerin SSK primleri, 5 yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik Fonu’ndan karşılanacaktır.

Aynı şekilde, 18-29 yaş arasındaki gençlerimizin de SSK primleri kademeli olarak Fon’dan karşılanacaktır.

Yani SSK primlerinin ilk yıl yüzde 100, yani tamamını,

İkinci yıl yüzde 80’ini, üçüncü yıl yüzde 60’ını, dördüncü yıl yüzde 40’ını ve beşinci yıl da yüzde 20’sini biz yükleniyoruz.

Yine çok önemli bir projeyi de bu yasayla hayata geçiriyoruz.

İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin eğitimi için, Fon’dan kaynak sağlıyoruz.

Böylece işsizlerimiz İŞKUR aracılığıyla iş beklerken, iş ararken, meslek eğitimi almak gibi bir imkana kavuşacaklar ve kalifiye eleman yetiştirme noktasında da önemli bir işlev yerine getirilmiş olacak.

Değerli misafirler, değerli milletvekili arkadaşlarım;

İşverenler üzerindeki önemli yükleri de yine bu yasayla kaldırıyor, bu sorumlulukları kamuya yüklüyoruz.

Eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma yükümlülüğü özel sektörden alınıyor ve kamuya veriliyor.

Özürlülere ait SSK işveren prim tutarının Hazinece ödenmesini sağlıyoruz.

50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerindeki; işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurma, işyeri hekimi çalıştırma, iş güvenliğinden sorumlu teknik eleman görevlendirme yükümlülüklerinde önemli kolaylıklar getiriyoruz.

Bu yükümlülüklerin hizmet alımı ile karşılanabilmesinin ve birden fazla işyerinin ortak birim kurabilmesinin önünü açıyoruz. Yani iki işyeri ortaklaşa böyle bir hizmet alımını yapabilecekler. Veya üç, durumuna göre.

Bu yasayla birlikte, kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğü, işverenler tarafından hizmet alımı ile de yerine getirilebilecektir. Yani böylece yeni bir sektör oluşmuş oluyor.

Dikkat ediniz, kreş yükümlülüğünün kaldırılması asla söz konusu değildir. Bununla ilgili de yalan haberler uçurdular. Bunu nasıl yaparız? Şimdi düşünün bir tekstil, konfeksiyon fabrikasında yüzlerce bayan çalışıyor. Orada kreş olmayacak, o zaman nasıl gelip de o kadın orada çalışacak? Ama o orada çalışırken, kreşte de çocuğu emniyet altında olursa, bakımda olursa o da huzurlu, rahat olacaktır.

Çalışan kadınlarımız böylece mağdur edilmiyor, aksine bu haktan daha fazla kadının yararlanmasınında önünü açıyoruz.

Yine, 500 ve daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde, daha önce biliyorsunuz spor tesisi kurma yükümlülüğü vardı, bunu da kaldırıyoruz.

İş sağlığı ve güvenliği noktasında önemli düzenlemeleri, önemli tedbirleri getiriyoruz.

Hizmetlerin etkin bir şekilde verilebilmesi için işyerlerinde ölçüm, kontrol, inceleme ve araştırmalar ile risk değerlendirmesine yönelik esasları belirliyoruz.

Ağır ve tehlikeli işlerde mesleki eğitimli işçi çalıştırma zorunluluğuyla ve çalışma hayatımızda taşeronluk diye bilinen alt işverenlikle ilgili yeni düzenlemeler getiriyor, bu konudaki keyfilikleri ve başıbozukluğu ortadan kaldırıyoruz.

Tüm bu düzenlemeleri, önceki çalışmalarımızda olduğu gibi, ilgili tüm kesimlerin katkısını, desteğini, görüşlerini alarak yapıyoruz.

İşçi ve işveren sendikalarımızla toplantılar yapıldı, onların görüşleri, eleştirileri alındı ve taslak buna göre şekillendi.

Şuraya dikkatinizi çekiyorum, Türkiye’de çalışma hayatında diyalog ve uzlaşma kültürü, bu hükümet döneminde, Ak Parti döneminde kurumsallaştırılmış ve hakkıyla işler hale getirilmiştir.

Çalışanlarımız sorunlarına samimi bir şekilde bizler yaklaşıyoruz, sorunların üzerine gidiyoruz ve on yıllardır çözülmeyen sorunlarını tek tek çözüm kavuşturuyoruz.

Bunu yaparken de her kesimin görüşlerine, önerilerine, eleştirilerine azami derecede dikkat ediyor, bunları çalışmalarımıza yansıtıyoruz.

Çalışma hayatında huzuru, barışı muhafaza ettiğimiz sürece, Türkiye’de de huzuru, barışı, istikrarı değerli arkadaşlarım, değerli misafirler muhafaza ederiz.

Bu anlayışla hareket ediyor, emeğin hakkını en iyi şekilde alabilmesi için gayret sarfediyoruz.

Biz, 5 buçuk yıldır işte bunu telafi etmeye çalışıyoruz.

On yıllar boyunca bozulan dengeleri, biriken sorunları tek tek hal yoluna koymanın mücadelesini veriyoruz.

Bunda da hamdolsun önemli mesafeler katettik.

İnşallah, Türkiye çok daha fazlasını görecek.

Bu yeni reform paketinin de, işçilerimize, işverenlerimize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Bu düşüncelerle sözlerime son veriyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Feyza isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı