Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
AK Parti Haberler - AK Parti Duyurular AK Parti Haberleri, AK Parti Duyuruları, AK faaliyetler ile ilgili tüm haberleri burada paylaşıyoruz.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 07-01-2008, 22:16   #1
Kullanıcı Adı
taya
Standart Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan'ın grupta yaptığı konuşma(01.07.2008)
Değerli Misafirler

Değerli Milletvekili arkadaşlarım

Hanımefendiler, beyefendiler

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Türkiye ne zaman kendi ayakları üzerinde doğrulsa, ne zaman gücünü toparlasa, ne zaman ağırlıklarından kurtulup ilerlemeye, büyümeye başlasa bu ülkenin bu milletin önüne hep setler çekilmiştir.

Türk siyasetinin temeli değişimden gelişimden yana olanlarla değişime direnenler arasındaki mücadeleye dayanıyor.

Değişim isteyenler, Türkiye’nin çağdaş dünya ile bütünleşmesinden, dünyaya açılmasından kendi gücünü fark ederek küresel bir aktör haline gelmesinden yanadır.

Değişime direnen, kendi imtiyazlı konumları için statükoyu sürdürmek isteyenler ise, Türkiye’nin içe kapanmasından enerjisini ve gücünü iç çekişmelerle sanal gündemlerle geçirmesinden yanadır. Atatürk’ün belirlediği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma hedefinin bugünkü karşılığı çağdaş dünya ile bütünleşmektedir. Gelişmiş ülkelerin standartlarını yakalamaktır.

Bugün için bunun en somut karşılığı ise, Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılımıdır.

Türkiye’nin Avrupa standartlarına uyum göstermesi, evrensel değerleri özümsemesidir. Ak Parti Türk siyasetinde değişimin, gelişimin, çağdaş dünya ile bütünleşmenin, Avrupa Birliği’ne katılımın yegane adresi durumundadır.

Ak Parti’ye tahammül etmekte zorlanan siyaset erbabının asıl tahammül edemediği, Türkiye’nin ayakları üzerinde durmasıdır, Türkiye’nin değişmesidir, Türkiye’nin demokratikleşmesidir.

Çok açık söylüyorum tahammül edilemeyen Ak Parti değildir, tahammül edilemeyen demokrasidir, millet iradesidir, halkın duygu ve düşüncesidir. Çünkü biliyorlar ki değişen, dönüşen, demokratikleşen, zenginleşen bir Türkiye’de bu zihniyete yer yoktur. Biliyorlar ki Avrupa Birliği’ne üye olan, evrensel standartlara ulaşan bir Türkiye’de bunların siyaset tarzının bir hükmü de yoktur.

Kim ne derse desin, kim ne engel çıkarırsa çıkarsın Türkiye’nin değişmekten, gelişmekten, demokratikleşmekten başka çıkar yolu yoktur, olamaz.

Kendi kaderini milletinin kaderine bağlayan bizlere düşen ise, Türkiye’nin kalp atışlarını durdurmak isteyenlerin senaryolarını boşa çıkarmaktır.

Bu yüzden demokrasi için, hukuk için, adalet için, üretim için şiarımız alın teri dökmektir, çalışmaktır, sağduyuyla hareket etmektir.

Hiç şüphesiz ülkemizin hukukunu korumanın yolu, dünyanın gerçeklerini göz önünde tutmaktır.

Türkiye’yi karanlık bir girdaptan çıkaran Ak Parti kadrolarının en önemli özelliği, ülkemizin hukukuna halel getirmeden gücüne güç katmaktır.

Ak Parti siyasi meşruiyeti ve hukuki meşruiyeti bir bütünün birbirinden ayrılamaz iki parçası olarak görür.

Partimizi kurduğumuz günden buyana en büyük vurgumuz hukuki ve siyasi meşruiyeti olmuştur.

Biliyoruz ki milli iradeye dayanmayan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini özümsemeyen, Anayasal düzenimizin temel prensiplerine uyumlu olmayan hiçbir hareket başarılı olamaz, kalıcı olamaz.

Biz bu anlayışla yola çıktık. Aynı hassasiyetle de yolumuza devam ediyoruz.

Bu güç sayesinde Türkiye büyümeye, kalkınmaya, refahını, huzurunu artırmaya devam ediyor değerli arkadaşlar. İstiklalimizden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kazanımı hiç tartışmasız demokrasidir. Millet iradesinin egemenliğidir. Hükümetimiz demokrasiyi güçlendirerek, özgürlük alanlarını genişleterek Türkiye’nin itibarına itibar kattı.

Güven ve istikrardan taviz verilebileceğini düşünenler, Türkiye’ye demokrasiyi çok görenlerdir. Türkiye’de ak olana kara demeye, berrak suları bulandırmaya azmetmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin dünyadan gördüğü tepkiler çok anlamlıdır, çok manidardır.

Değerli arkadaşlarım bu millete yıllarını, on yıllarını kaybettiren hep aynı zihniyet olmadı mı?

Daha kendi hesabını düzgün tutamayanlar bu milletin hakkını hukukunu koruyamaz. Kendi hesabını veremeyenler bu millet adına kimseden hesap soramaz.

Meselenin esası budur, onun için biz daha işin başında bir ilkeyi açıkça ortaya koyduk.

Dedik ki, kamusal sorumluluk taşıyan her kişi ve kurum hesap verebilir olmak, açık ve şeffaf olmak zorundadır.

Bizim yönetim ilkemiz budur. Çağdaş demokratik yönetim anlayışı da zaten bunu gerektirir.

Her şey milletin gözü önünde cereyan edecek. Kural budur dedik ve bütün hesaplarımızı kendi sitemizde sürekli olarak açıkladık.

Hala da böyledir, böyle devam etmektedir. Yalnız unutmayalım ki, ancak milletin gözünden kaçıracak işleri olmayanlar açık ve şeffaf olabilirler.

Bütün hesaplarını gerekirse aynen bizim gibi internetten yayınlar, kendilerini kişisel olarak da kurumsal olarak da milletin denetimine açarlar.

Biz bunu yaptık, yapıyoruz. Herkese de tavsiye ederiz. Kayıt dışı yönetim, kayıt dışı siyaset olmaz. Hele hele kayıtlarla oynamak hiç olmaz.

Türkiye’nin önünde, dünyaya açık bir demokrasi, dünyaya açık bir toplum olmaktan başka yol yoktur.

Kendini milletine açamayanlar ülkelerini de dünyaya açamazlar. Bakın onlara seslerinin ne doğuda ne de batıda yankısı yoktur.

Kapıları doğuya da batıya da kapalıdır. Ama kendi kendilerini bir demir perde anlayışının arkasına hapsettiklerinin farkında bile değiller.

Sayın Baykal Başkan Yardımcısı olduğu Sosyalist Enternasyonel’e katılamıyor. Peki ne oldu da CHP 30 yıldır katıldığı Sosyalist Enternasyonel’e bugün katılamayacak duruma geldi?

Bakınız dünya üzerinde bu örgütün üyesi tam 185 parti var. Bu partilerin hiçbiri CHP ile aynı durumda değil. Hiçbiri tek parti mantığına sahip değil. Hiçbiri demokrasiye direnmiyor. Hiçbiri özgürlüklerin karşısına dikilmiyor.

Diyor ki Baykal; Sosyalist Enternasyonel’e gidersek ayıplarımızı yüzümüze vururlar. Demokratik olmadığımızı söylerler. Sosyal Demokrasiyle hiç alakanız kalmadığını söylerler.

Solculuk iddiasının boş olduğunu, bugünkü CHP’nin esasen otoriter bir yönetimden yana olduğunu söylerler. Belki de Baykal’ın ikide bir kürsüye çıkıp göğsünü döve döve halka niye yumruk salladığının hesabını sorarlar.

Evet, Baykal bu yüzde gidemedi. Atina’ya bu yüzden gidemedi ve ardından da hemen anında Ayaş’ta dut yemeye gitti. Tabi bu da çok anlamlıdır.

Şimdi soruyorum:

Başkan yardımcısı olduğu kurumda, değil Türkiye'yi kendi partisini bile savunamayan Baykal nasıl olur da en çetin müzakerelerin yapıldığı uluslararası platformlarda Türkiye'yi savunabilir?

Ortada hazin bir siyasi parti öyküsü var.

Evrensel anlamda sol değerleri sahiplenmeyi başaramayan, demokratik kültürü özümseyemeyen, otoriter eğilimlere güç veren, hizipçi bir parti yönetimi…

Kendi hesaplarını bile tutamayan, usulünce bir partiyi idare edemeyenlere bu ülkenin idaresi nasıl verilebilir? Soruyorum sizlere?

Ve bu ülkenin kaynakları nasıl emanet edilebilir?

İşte bu yüzden, aziz milletimiz, CHP'yi iktidara getirmiyor ve ben inanıyorum ki hiçbir zamanda getirmeyecektir.

Telekulak diye biliyorsunuz bir iddia ortaya attılar, sorumsuz iddialarının altında ezildiler. Bütün teknik her şey ortaya çıkarıldı ve kendilerinin bu konudaki iddialarının nasıl boş olduğu ispatlandı.

Çıkıp milletten özür dileyeceklerine, becerisizliklerini itiraf edeceklerine soruşturma önergesi verip, güya hükümeti, emniyet güçlerini suçlama yoluna gittiler.

Bugün görüşülecek soruşturma önergesi bile, CHP'nin tutarsızlığının, sorumsuzluğunun en güzel örneğidir.

Değerli arkadaşlarım,

Bugün dünyada gündem oluşturan konuların başında, geçenlerde de yine konuşuldu, Sayın Baykal gündemi iyi takip etmiyor ve diğer muhalefet de bakıyorum, gündemi iyi takip etmiyor.

Türkiye’nin neresinde ne oluyor bunlar hiç bunun farkında değiller. Türkiye nasıl bir değişim nasıl bir gelişim içinde hiç bunu takip etmiyorlar.

Geçenlerde çıkmış enerji konusunda diyor ki “Bu iktidar geldiğinden bu yana enerji alanında en ufak bir şey yapmamıştır, en ufak bir adım atmamıştır.”

Şimdi sizlere birçok şeyi burada açık ve net söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şüphesiz ki gerek ülkemizde gerek dünyada önümüzdeki dönemin en çok tartışılan, konuşulen konularının başında enerji gelecektir.

Özellikle bizim gibi büyüme sürecinde olan, enerji tüketimi her geçen gün artan ülkeler için enerji stratejik bir önem taşıyor.

Bu yüzden enerji meselesini sizlerle şöyle kısaca bir değerlendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar,

Petrol fiyatları biliyorsunuz hızlı bir şekilde yükseliyor, şu anda 140 doları varili aşmış durumda. Biz geldiğimizde bu neydi? 22 dolar. 22 dolardan 5 yılda 140 dolara, geleceğe yönelik ise akıbeti belli değil. Bu yıl sonuna kadar 200 doları bulur diyenlerde var. İşte farklı bir yaklaşım gösterelim diyenler de var.

Tabi ben burada bir şeyi özellikle ekranları başında bizi izleyenlere buradan hatırlatmak istiyorum. Bakınız bizim şu anda değerli arkadaşlarım sadece doğalgaz çevrim santrallerinden elde ettiğimiz elektrik enerjisi, Türkiye’deki toplam enerji tüketimimizin yüzde 52’sidir.

Biz bu yüzde 52’yi ne yapıyoruz? Doğalgaz satın alarak temin ediyoruz. Bunu bedelinin ne kadar ağır olduğunun tasavvur edin.

Ve şu anda bunun bize maliyeti yaklaşık olarak 15 sent civarındadır. Bir hidroelektrik santralden elde edilen, termik santralden elde edilen, yenilenebilir enerjiden elde edilen enerji ucuzdur.

Ama doğalgaz çevrim santrallerinden elde edileninse maliyeti maalesef bu yükselişle beraber çok aşırı vahim bir şekilde yükseliyor.

Ve biz, düşünebiliyor musunuz 5 yıl ülkemizde elektriğe zam yapmadık. Ve artık bu işi otomatiğe bağlamak zorunda kaldık.

Niye? Çünkü dıştan kaynaklanan bir şey var ortada ve bunu siz devamlı sübvanse edemezsiniz. Ve biz şu 5 yıl içerisinde kayıp kaçak neredeyse bunların üzerine gittik.

Ve bu kayıp kaçakları toparlamaya çalıştık. Şu anda bitti mi? Hayır. Bu kayıp kaçak gene var. Ama bunların üzerindeki çalışmalarımızı yine devam ettiriyoruz.

Bir diğer taraftan çevre kirliliği, iklim değişikliği gibi konular dünya açısından önemli bir tehdit olarak algılanmaya başladı.

Öte yandan ülkeler, enerji güvenliği konusunda büyük kaygı içindeler.

Dünyanın toplam enerji talebinin 2030 yılına kadar yüzde 50 oranında artacağı varsayılıyor.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerin enerji ihtiyaçları, enerji talepleri bu süreçte çok daha yüksek olacak.

Fosil yakıt dediğimiz, petrol gibi, doğal gaz gibi enerji kaynakları, değerli arkadaşlarım, hızla tükeniyor ve fiyatları da ciddi oranlarda yükseliyor.

Bilinen rezervlere baktığımızda, petrolün 41, doğal gazın ise 63 yıllık bir ömrünün kaldığı hesaplanıyor.

Şimdi bütün bu tablo içinde, bu senaryoların içinde Türkiye nerede yer alıyor?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, son 5 buçuk yıl içinde, bizim dönemimizde özellikle gerçekleştirdiği tarihi atılımlarla, dev projelerle, enerji noktasında dünyanın en stratejik ülkelerinden biri haline gelmiştir.

Bir yandan kendi öz kaynaklarımızı harekete geçirdik, öte yandan da Türkiye'yi bir enerji koridoru haline getirmek için çok yoğun bir mücadelenin içerisinde olduk.

Bakınız;

Son 5 yılda ortalama yüzde 6,7 oranında bir büyüme kaydetti ülkemiz.

Bu büyümeye paralel olarak da, enerji talebimiz yüzde 5,5 seviyesinde büyüme gösterdi.

Biliyorsunuz petrol ve doğal gaz noktasında zengin rezervlerimiz ne

yazık ki yok, büyük oranda dışa bağımlı durumdayız.

Toplam enerji talebimizin yaklaşık yüzde 73'ünü ithal ediyoruz. Sadece 2007 yılında enerji için ödediğimiz fatura 31milyar dolar.

Cari açığın en önemli sebebini enerji ithalatı oluşturuyor.

2002-2008 döneminde, elektrik talebimiz yüzde 58, doğal gaz talebimiz tam yüzde 150 oranında artış gösterdi.

Bu artış oranlarıyla Türkiye, altını çizerek ifade ediyorum, Çin'den sonra dünyanın enerji talebi en çok artan ülkesi oldu.

Çünkü Türkiye büyüyor.

Türkiye ekonomisi büyüyor.

Fabrikaların çarkları dönüyor.

Ulusal yatırımlar artıyor, küresel yatırımlar artıyor,

Sanayi büyüyor, üretim büyüyor ve işte bütün bunlar, enerji ihtiyacımızı da artırıyor.

CHP lideri çıkıyor, "bu iktidarın ortaya koyduğu bir enerji projesi, uyguladığı bir enerji projesi yoktur" diyor.

Kusura bakmayınız, bu yaklaşım, ne insafa sığar, ne vicdana sığar, ne akla, ne mantığa sığar.

Tabii ana muhalefet partisi liderinin Türkiye'ye, Türkiye'deki gelişmelerle, Türkiye'nin ilerlemesine, büyümesine pek bir ilgisi olmadığı için, bu konular ilgisini çekmediği için olanı biteni görmüyor.

Biz sizin Enerji Bakanlığı yaptığınız dönemi de çok iyi biliriz, çok iyi hatırlarız.

O günlerin haberlerini bir hatırlayın…

Aslında hepsi arşivimde var. Onları getirip burada sizlere tek tek göstermek de isterdim.

5 Ocak 1978 42. cumhuriyet hükümeti kuruldu.

19 Ocak 1978 Bulgaristan Türkiye'ye verdiği elektriği kesti.

25 Şubat 1978 Elektrik kesintisi yarım saat artırıldı.

12 Nisan 1979 Petrol yokluğu nedeniyle İzmir rafinerisindeki ham petrol üretim ünitesinin faaliyeti durduruldu.

25 Haziran 1979 Ataş rafinerisinde ham petrol yokluğu nedeniyle üretimi durdu

13 Ağustos 1979 Enerji tasarruf tedbirlerine ihtiyaç arttı.

4 Kasım 1979 Ataş'ta üretim tamamen durdu

Baykal'ın enerji bakanı olduğu dönemdeki üretim-tüketim rakamları, içler acısı bir tablo ortaya koyuyor.

Mensubu olduğu partinin iktidarında, bizi böyle dilhun eden bir tablo ortaya koyuyor.

Unutmayın o Tüpgaz kuyruklarını, karneleri, benzin kuyruklarını, et kuyruklarını, margarin kuyruklarını, su katılmış süt kuyruklarını bu millet henüz unutmadı.

Tabi bunu belki 25 yaşın o civarında olan gençler bilmeyebilir. Çünkü 80 öncesi olan durumlar bunlar. O günden bugüne 28 yıl geçti. 28 yıl. Şimdi biz diyoruz ki, anneler babalar siz bunu yaşadınız. Biliyorsunuz. Size bunları yaşatmayan bir Ak Parti iktidarı var. Hamdolsun.

Bugün Türkiye'nin enerji noktasında ulaştığı seviye, geldiği yer, başladığı ve bitirdiği projeler, kusura bakmayınız, sizin muhayyilenizin bile çok çok ötesindedir Sayın Baykal.

Bugün Türkiye, yaşadığı hızlı büyümeye karşı enerjide hamdolsun ciddi bir darboğaz yaşamıyorsa bu, hükümetimizin attığı adımların bir neticesidir.

Bakın göreve geldik, Türkiye’de kaç vilayetimiz doğalgaz kullanıyordu? 9.

Şu anda kaç vilayetimiz doğalgaz kullanıyor? 59.

Değerli arkadaşlar nereden nereye geldik.

İnanın Sayın Baykal’a sorun bunu bile bilmez.

Sadece vilayette konutlara bunu vermiyoruz. Bir taraftan da organize sanayi bölgeleri yoğun bir şekilde doğalgazdan istifade ederek doğalgazla çalışır hale geliyor.

Bir taraftan bu var. Sanayide nasıl bir büyüme içerisinde olduğumuz o da ortada.


 

taya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı