![]() |
#1 |
![]() Efendim; siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda, son dönemde en çok dikkatinizi çeken gelişmeler neler?
Toplum olarak biz; son günlerde artan terör olayları, Kuzey Irak’a yönelik bir askeri müdahalenin yapılıp yapılmayacağı ve Türkiye’nin Irak sınırındaki hareketlilik, bunların iç ve dış yansımaları üzerinde duruyoruz. Bu vesile ile ben bir hususu ifade etmek istiyorum. Ben, aşağı yukarı 1990 yılının başlarından itibaren, bir başka ifade ile, eski Sovyetler Birliği'nin dağılmasından itibaren, dış politika ile ilgili gelişmelerin ülkemizin gündeminde daha fazla yer alacağını, hatta sürekli olarak gündemimizin ilk sırasını bu tür olayların işgal edeceğini söylemiştim. O tarihten beridir de Türkiye’nin civar bölgelerindeki gelişmelerle özel olarak ilgilenmeye çalışıyorum. EĞER IRAK BÖLÜNECEKSE ABD İSTEDİĞİ İÇİN BÖLÜNECEKTİR Türkiye açısından en önemli sorun olarak, Irak’ın kısa zaman içinde bütünlüğünü muhafaza edip edemeyeceği hususu önde gelmektedir. Başka bir deyişle, Türkiye’nin bütünlüğünün devamı için Irak’ın bütünlüğünün de her halükarda devam etmesi gerekiyor. Bu itibarla, ben, hem terör hem de Irak ve Ortadoğu’daki gelişmelere ayrı bir ilgi gösteriyorum. “ABD MÜDAHALESİ IRAK’LA SINIRLI DEĞİL” ‘Türkiye'nin bütünlüğünün devam etmesi için Irak’ın bütünlüğünün devam etmesi gerekiyor’ ifadesini biraz daha açar mısınız? Bunun anlamı şudur: -Eğer bölünecekse- Irak bir arada yaşayamadığı için değil ABD bölünmesini istediği için bölünecektir. Bu da bölünmenin Irak’la sınırlı kalmayacağı anlamına gelmektedir. Sırada büyük bir ihtimalle İran ve Türkiye yer alacaktır. Bu BOP'un bir parçasıdır. Anlaşılıyor ki, 20. yüzyılın başında o günkü en güçlü devlet olan İngiltere’nin çizdiği Ortadoğu sınırlarını, ABD kendi çıkarları için değiştirmek ve yeniden çizmek istiyor. Irak'a müdahalesinin temelinde yatan amaç da budur. Yani bu müdahale sadece Irak'la sınırlı değildir. MİLLİ ÇÖZÜM İSTEYEN MESELELER Türkiye'nin terör politikalarını ve Kuzey Irak'taki gelişmelerle ilgili tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bir zafiyet var mı? Türkiye'nin bu hususlarda izlediği politikalar derken iki noktanın üzerinde durmak gerekiyor. Birincisi, bu, topyekün bir devlet politikasıdır. Bu hususu ele alırken sadece iktidarı ve hükümeti değil, bütün kurumları ile birlikte devleti ele alarak değerlendirmemiz gerekir. Son derece milli bir meseledir çünkü. Bunu, ‘Türkiye'deki şahinler-güvercinler’ gibi ayırmak; çözümü isteyenler-istemeyenler, önem verenler-vermeyenler gibi değerlendirmek bir fayda sağlamaz. Gerçekle de uygun düşmez. Soğukkanlı, serinkanlı değerlendirmelere ihtiyaç vardır. “TERÖR YENİ BİR HADİSE DEĞİL” İkinci husus ise, olay yeni değildir. Çok önceden gelmektedir. Çok yönlüdür. Bir vatandaş olarak, bu olayları gözleyen bir insan olarak bakmak önemli ki, devlet politikası olması da bunu gerektirir. Bu hususun geçmiş zaman dilimi olması gerekiyor. Yani Irak’ın bütünlüğünün sağlanmasının bir milli hedef olarak çoktan devlet politikasının içerisinde yer almış olması gerekirdi. Amaçlarının, araçlarının ve politikalarının belli olması gerekirdi. Geçmiş zamandan bakıp günümüze gelince bu anlamda bir süreklilik görmekte zorlanıyoruz. “GEÇMİŞİN AÇIKLARINI KAPATMAK ZORUNDAYIZ” Bu da demektir ki şu içinde bulunduğumuz dönem iki bakımdan önem kazanıyor. Bir taraftan Irak’taki gelişmeler… Geçmişten günümüze üzerinde yoğunlaşılmış hedef ve siyasetlerin olmayışı bir yerde bu geçmişin de açığını kapatmak mecburiyetinde olduğumuzu gösteriyor. Ümidim bu hususta Türkiye’nin yanlış yapmamasıdır. Tabi zaman zaman her kurumu eleştiriyoruz. Ancak benim temel yaklaşımım, Türkiye'nin geleceğini bu bölgede yaşayan bütün insanların geleceğini yakından ilgilendiren hususları bir bir ifade edebilmek ve bunlar etrafında iktidarı-muhalefetiyle ve toplumumuzun bütün kesimleriyle ortak bir şuurun oluşmasına yardımcı olabilmektir. İleriye doğru da ümitle bakmak hepimiz açısından gerekiyor, ümidimizi kaybetmiyoruz. -Sayın Menderes; dışarıya karşı birlik olmak, bir duruş sergilemek çok önemli, ancak şu anki Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı döneminde YAŞ kararlarına şerh koymuştu. Şimdi yeni hükümetin başbakanı da, milli savunma bakanı da şerh koydu. Cumhurbaşkanımız geçmiş dönemde kendisinin şerh koyduğu ve şu an iktidarda olan hükümetin başbakanının ve milli savunma bakanının da şerh koyduğu kararlar karşısında bir takım tezatlıklarla karşı karşıya kaldı. Devlet politikası açısından da bir zafiyet değil midir bir birliktelik arz edememek? Tüm bu gelişmeler dış dünyanın da dikkatini çekiyor mudur? Sorunuz son derece de haklı ve doğru bir sorudur. Bu noktada karşımızda Türk siyasetinde iktidarı muhalefeti devletiyle bir devamlılık fikri ve kaygısının çok fazla yer almadığını görüyorum. Sonuçta bu gün sözünü ettiğiniz olay, düne kadar bir arada olan insanların iktidarda olduğu bir dönemde cereyan etmiştir. 2002 den itibaren AKP'nin önünün açık olduğu, muhtemelen cumhurbaşkanının AKP'den çıkacağı beklenen bir husustu. “VAATLER KONUSUNDA TEREDDÜTLER VAR” Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanlığından günümüze kadar geçen süreci Türkiye’de istikrarın korunması açısından olumlu değerlendirirken diğer taraftan da AKP'nin bazı vaatlerinin yerine gelip gelmeyeceği hususunda ciddi tereddütler de doğmaktadır. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi de işaret ettiğiniz YAŞ kararları ile ilgili hususta adeta bir çatlama mı var şeklinde hem dışarıda hem de içeride çeşitli spekülasyonlara yol açacak tepkiler aldı. Türkiye’de sıkça sözü edilen bir anayasa değişikliği var. Eğer Sayın Cumhurbaşkanının bu tutumu anayasa değişikliğine kadar mevcut statüyü korumak için atılmış bir adımsa o zaman bunun üzerinde çok fazla durmak gerekmeyebilir. Ama anayasa bunları çözmezse YAŞ konusunu çözmezse, mahkeme kararıyla atılıp atılmamayı çözmezse, başörtüsünü çözmezse ve benzer hususları çözmeyecek olursa o taktirde bunun iç politikada da dış politikada da önemli yansımaları olacaktır. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Bu nedenle sorunuz yerindedir ama ben aynı mülahazalarla Sayın Cumhurbaşkanının bu tavrına prensip olarak karşı olmakla birlikte yeni anayasanın beklenmesinin de uygun bir davranış olacağı kanaatini taşıyorum. Her halde bir çok sorunun cevabını orada bulabiliriz. Ama bunlar mutlaka yeni anayasada hallolmalıdır. Muhalefette sıkça söylenen sözler, verilen vaatler iktidarda tutulmalıdır. Tutulmadığı taktirde dış politikada da iç politikada da son derece önemli zaaflar oluşur. “DİNDARLAR DEMOKRATİKLEŞMEDEN YARARLANAMADI” Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde özellikle demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin sınırlarını genişletme yolunda atılan adımlar en çok hangi kesimlere yaramıştır? Mütedeyyin kesimler hak ettikleri payı alabildiler mi? Bu konudaki gözlemlerinizi paylaşır mısınız? -AB'ye üyelik gerekçesiyle Türkiye'de demokratikleşme, hukuk devleti ve insan hakları yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bu atılan adımlar değerlendirildiğinde daha çok Türkiye’de ki bölücü çevreleri ilgilendirdiği, onların hak ve hürriyetlerini geliştirdiğini görüyoruz. Bundan dolayı bu demokratikleşme yanlış olmuştur deniliyor. Bu ayrı meseledir ama Türkiye’de dindarların 5 yıldır devam eden AB'ye giriş süreci ile demokratikleşme yolunda atılan adımlardan şuana kadar olumlu bir kazanç elde edemediklerini de görmek gerekir. Bu gün kendilerine yakın bir siyasi partinin iktidar olması, kendilerini rahat hissetmelerine ve bir şekilde memnun olmalarına sebep olabilir ama zamanı sündürecek ve geleceğe bakacak olursak yeterli değildir. Türkiye’nin demokratikleşmesinin meyveleri Türkiye’de artık dindar kesimlerin önüne de, mütedeyyin insanların önüne de getirilmelidir? Nasıl; devlet protokolüne girerek, anayasa ve yasalarda yer alarak gelmelidir. Aksi taktirde bu büyük bir eksiklik ve sıkıntı olarak Türkiye’de devam edecek demektir. Büyük bir fırsat kaçırılmış olacaktır. “ARTIK MİLLETİN BEKLENTİLERİ ERTELENEMEZ” Efendim önceki gün YÖK Başkanı Erdoğan Teziç; “Başörtüsü sorunu bizim elimizdeki bir mesele değil. Bu sorunu çözmek çok kolay da değil” dedi. Acaba neye dayanarak söylüyor bunu? Kafalarda soru işareti kaldı? Bir noktaya geliniyor. Orada askerlerle bir uzlaşmaya varılamıyor. Başbakan da söylüyor bunu; “Halk arasında mutabakat var ama kurumlar arasında mutabakat yok” diye. Ne söyleyeceksiniz? Tabi sayın başbakan bazı konuların çözümünde büyük bir mutabakatın olmasının gerekliğini vurgulamasını doğru buluyorum. Ancak bu husus AKP iktidar olunca ve Erdoğan başbakan olunca ortaya çıkan bir durum değildir. Kaldı ki AK Parti 5 yıldır iktidardadır. Şu ana kadar geniş tabanlı bir mutabakatı elde etmek yolunda atılmış bir adım görmüyorum. Zaten böyle bir adım atılsa da sonuç verip vermeyeceğini de bilmiyorum. Çünkü bir tarafın, Teziç örneğinde olduğu gibi çok keskin bir karşı çıkışı var. Ama burada bazı hususlar, milletin topyekün beklentileri, 'bir gün gelecek toplumsal uzlaşma gerçekleşecek, o vakit çözülecek' diye de süresiz olarak ileriye ertelenemez. Kritik bir noktadır bu. Bence düğüm, eğer yeni bir anayasa yapılacaksa orada çözülür. Yeni bir anayasa yapılmayacaksa da bunlar anayasa ve yasalardaki değişikliklerle çözülür. “TEZİÇ’İN HUKUKİ MÜTALAASI GEÇERLİ DEĞİL” Teziçin sözlerine katılmıyorum. Hukuken de doğru değildir. Teziç diyor ki 'içtihat değişmeden anayasa değişmez' hayır, öyle bir şey olmaz. İçtihat, yasa ve anayasanın uygulanmasıyla ilgilidir. Nasıl uygulanacağı ile ilgilidir. İçtihatlar yasalardan ve anayasalardan kaynaklanırlar. Anayasalar ve yasalar içtihatlardan kaynaklanmazlar. Anayasa ve yasalar içtihatlara tabi değildirler. Bu itibarla Anayasa Profesörü olan Erdoğan Teziç'in hukuki mütalaası da geçerli değildir. “BAŞÖRTÜSÜ SORUNU ÇÖZÜLMEZSE DEMOKRASİ VE HÜKÜMET AĞIR YARA ALIR” Teziç, bazı kurumların özellikle de askerin bu kabil değişikliklere kesin bir şekilde karşı çıkacağını söylüyorsa, bu tavır da demokratik bir tavır olmaz. Bu itibarla bu gerçekler bu günkü iktidar tarafından da bilinmektedir ve bence kesin bir sonuca kavuşturulması için de fazla bir zaman kalmamıştır. 5-6 ay içinde bu husus bitirilmelidir. Eğer iktidar özellikle başörtülü öğrencilerin üniversiteye girmesini, hangi sebeple olursa olsun temin edemezse Türkiye’de demokrasi ve bu iktidar ağır bir yara almış olur. Çünkü cumhurbaşkanını seçerken millet varsa her halde başörtüsünün üniversitede takılıp takılmayacağı hususunda da yine egemenlik millette olduğuna göre milli iradenin burada söz sahibi olması gerekecektir. Aksi taktirde siyasette ve devlet hayatında ciddi bir kopukluk ortaya çıkar. Devlet ve millet birleşmesi, kaynaşması yine başka bir bahara kalır. “ÇÖZÜME 28 ŞUBAT’TAN DAHA YAKINIZ” Bu hususta neden yavaş davranılıyor? 28 şubat benzeri bir uygulamadan mı kaygılı herkes? Yoksa başka bir neden mi var? Ben bu günkü iktidara oy vermedim. Bu iktidarı da desteklemedim ama hakkaniyet ölçülerini de elden bırakmak istemiyorum. O da şudur: Belli bir noktada istikrara önem vermelerini saygı ile karşılıyorum ama istikrarı sağlayacağız diye eğer Türkiye’de değişmesi gerekenler, AKP'nin değiştireceğini vaat ettiği şeyleri değiştirmeyecek olursa o zaman da el birliği ile bunun karşısına herkesin çıkması lazım, milletimizin karşı çıkması lazım. Ve bunu iktidarı riske atmamak iktidarı kaybetmemek korkusundan başka bir şeye de sonuçta bağlayamaz. Türkiye, bu gün için çözüme 28 şubat 1997'den çok daha yakındır. “EN FAZLA 5-6 AYDA ÇÖZÜLMELİ YOKSA!...” O gün, Refah Partisi’nin aldığı oy yüzde 21.5’ti. Ve koalisyon ortağıydı Refah Partisi(RP). Bu gün AKP'nin yüzde 47 oyu var. Ve ayrıca bu günkü meclise baktığımız vakit, başörtüsünün lehinde çıkacak kararlara MHP'nin de aykırı oy veremeyeceğini, buna karşı çıkamayacağını düşündüğümüz taktirde bu gün Türkiye’de 1997 28 şubatına nazaran başörtüsü meselesinin çözümü adına çok daha olumlu, uzlaşmaya çok daha yakın bir konjonktürün var olduğunu görmemiz lazım. Giderek bu dengeler değişirse bu imkan da kaçmış olur. Hakkaniyeti elden bırakmamak için yeni anayasaya kadar süre tanıyorum. Bu süre nedir 5-6 aydır. Yeni anayasaysa yeni anayasa, değilse mevcut anayasa ve yasalarda değişiklik yapılarak başta başörtüsü meselesi olmak üzene dindar kesimin beklediği ve Türkiye’de yüzde 70, yüzde 80 seçmenin de desteklediği hürriyetler ve haklar bu kesimlere ulaştırılmalıdır. Bu tarihin sonrasına geçmesi demek, 'bu hükümet statükocu oldu, bu hükümet iktidarını riske etmemek için, iktidarını kaybetme korkusuyla bir muvazaa içine girdi, milletin isteklerini demokrasinin gerekleri ile birleştirerek sonuç almak niyetinden vazgeçti’ şeklinde yorumlamamız gerekir. Ama anayasa ise anayasa, değilse başka yolla bir süre daha bunu söylemeden beklemek gerekiyor. İnşallah gelişmeler büyük çoğunluğun istediği doğrultuda olur. Ancak bu bir süre meselesidir. Ertelenemez.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|