![]() |
#1 |
![]() Tarihi olayları değerlendirmek için ciddi bir bilgi birikiminin yanı sıra meseleyi bakış açısı veya bu bakış açısını seçmedeki niyetiniz önemlidir. Niyet derken şunu kastediyoruz. Daha doğrusu bu niyeti şu örnekle daha iyi açıklaya biliriz. Deniz kıyısında evi olan bir kişi, uzaktan gelmekte olan gemiyi hangi açılardan nasıl görebilir? Dumanını, evin girişinde; bacasını birinci katında; en üst katta ise güvertesini görür. Yani bu nereyi görmek istediğinize bağlıdır. Şimdi 1. Dünya Savaşı bir Sırplının ateşi ile başladığını söylemek ne derece doğru ise kimi tarih kitaplarında Sultan Abdulaziz’in tahttan indirilmesinden bir kaç gün sonra intihar etti diye yazılması veya biraz daha insaflı olanlar bunu Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın kini nedeniyle öldürttüğünü ifade etmesi o derece doğrudur. Biz meseleye 1. kattan bakmaya çalışalım. Daha üst katından bakanlar o cürüme sebep olanların bugünkü uzantılarıdır.
Osman Nuri Lermioğlu’nun “Halkın İstemediği İnkılâp Meşrutiyet” isimli kitabında: İttihat Terakki Fırkası’nın iç yüzünün anlatmaktadır. Bu kitabın arka kapağındaki şu tespitler meseleye bakış açımızın ne olması konusunda ciddi ipuçları vermektedir: “Tarihimizde bir Patrona Halil Ayaklanması, bir Kabakçı Mustafa İsyanı en yakın mazide de bir 31 Mart Vak’ası vardır. Bir Hamam tellâkı, III: Ahmed’i ve bütün devrini devirecek ihtilali nasıl hazırlamıştır? Yine bir topçu neferi Kabakçı Mustafa’nın Üçüncü Selim’i ortadan kaldıran Nizam-ı Cedid ordusunu bozmaya kadar varan isyanı tertiplemeye nasıl muvaffak olduğunu hangi tarihç düşünmüş, hangi eserde sonradan tetkik ve tahmin ile okuyanlara kanaat mesneti olacak te bir satırcık olsun bırakabilmiştir? Kabakçı İsyanı yalnız Sadâret Kaymakamı Köse Musa Paşa ile Şeyhülislam Ataullah’ın himaye ve göz yummalarıyla mı eydana gelmiştir? Perdenin arkasında ecnebî nufuz, para ve tahriki yok mudur? Hamam tellâkının, Kabakçı’nın Hamdi Çavuş’un maskelediklerin kim olduklarını bilmek memleket insanının hakkı, araştırıp vesikalarla ortaya koymak da tarihçinin vazifesidir. Bunu yapmayan tarihçi günahkardır. Bunu yapmayan kitap tarih kitabı değildir.” Biz buna daha çok şey eklemek isteriz fakat buna şu anki bilgi seviyemiz müsaade etmiyor fakat şüphelendiğimiz bazı olaylar varsa da şunu söylemekle yetineceğiz. Gerek Sultan Abdulaziz gerekse Osmanlı tahtının varislerinden Sultan Vahdettin’den önce gelmesi beklenen Yusuf İzzettin Efendi’nin öldürülmesi veya intihar ettiğine dair birçok makaleler ve kitaplar yazılmıştır. Özellikle tarihçi Yılmaz Öztuna'nın Bir Darbenin anatomisi İsimli kitabı Sultan Abdulaziz’in intihar etmeyip öldürüldüğü hakkında yazılmış en önemli eserler arasında sayabiliriz. Yine Ramazan Balcı’nın “Beyaz Atlının ölümü” isimli kitabı Sultan Abdulaziz’in nasıl öldürüldüğüne ışık tutmaktadır. Yine Sultan Abdulaziz’in oğlu olan Sultan Mehmet Reşad'dan sonra tahtın varisi olan yani Sultan Vahdettin'in yerine gelmesi beklenen Yusuf İzzettin Efendi’nin ölümü ile ilgili iki farklı görüşü kitaplaştırıp yayına hazırlayan Tahsin Yıldırım’ın kitabı olan “Şehzade Yusuf İzzettin Efendi Öldürüldü mü? İntihar mı etti?” kitap bu konuda en önemli eserlerdendir. Bu kitapları okuduğumuzda şöyle bir sonuç ortaya çıkmakta Türkiye’de İki farklı insan tipinin Osmanlı’nın son zamanlarında da olduğunu görüyoruz. Bugün yakın tarihimizde olan hadiseler gizlenilmeye çalışılmaktadır. Bu gizlenilme yeni kurulan devletin kendini koruma refleksinden öte daha derin manalar taşıdığı olayın içine girdikçe anlaşılmaktadır. Bu nedenle günümüz insanları yakın tarihimizdeki olaylara biraz daha duyarlı olurlarsa günümüzde de devam eden hadiselerin sebeplerinin anlaşılmasında önemli ipuçlarını bulacağı kanısındayız. Sultan Abdülazîz Han; Sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Şeyhülislâm HayrullahEfendi ve Midhat Paşanın gizli çalışmaları neticesinde 30 Mayıs 1876’da tahttan indirildi. Hüseyin Avni Paşanın ayda yüz altın lira maaşla Fer’iyye Sarayına bahçıvan adıyla aldığı Cezayirli Mustafa, Yozgatlı Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed adlı pehlivanlar tarafından 4 Haziran 1876’da şehit edildi. Fakat intihar süsü verilerek olayın üzerine gidilmedi. Bize okutulan tarih kitaplarında olayın intihar olduğu yazılı idi. Nitekim hala bir çok tarih kitaplarında olayın intihar olduğu iddia edilir. Sultan Abdulaziz öldürüldüğünde yani saldırı esnasında Yusuf Suresi’ni okumaktadır. Hal böyle iken nasıl olurda yanında Kur’ân-ı Kerim olan ve Kur’ân-ı Kerim’de Yusuf Suresinin okuduğu anlaşılan Padişah intihar edebilir ve bu tarih kitaplarında böyle ifade edilir? Akıl baliği olmayan çocuklara bile intihar etmenin günah olduğu, cehenneme gideceği ifade edilirken Osmanlı Padişahı, İslâm imparatorluğunun bir padişahı buna cesaret etsin buna kargalar güler. Nitekim aşağıdaki Kur’ân-ı Kerim âyetini Sultan’ın bilmediğini kim iddia edebilir. 4 / NİSA – 29-30 :Ey îmân edenler! Birbirinizin mallarını bâtılla (haksız yere) yemeyin ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaret başka ve kendinizi de öldürmeyin (intihar etmeyin). Hiç şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Bunu kim yapar düşmanlık ve zulmederse, onu ateşe sokarız., Yılmaz Öztuna’nın “Bir Darbenin Anatomisi” adlı kitabında Abdülaziz’in nasıl öldürüldüğünü bütün ayrıntılarıyla anlatıyor:Katillerin isimleri: Cezayirli Mustafa, Yozgatlı Mustafa ve de Boyabatlı Hacı Mehmet.adlı üç pehlivan.Yılmaz Öztuna, kanıtlarını büyük ölçüde kendisinden önce yazmış Osmanlı tarihçilerine (Cevdet Paşa, İbnülemin Mahmut Kemal falan) fakat esas olarak Yıldız Mahkemesi tutanaklarına dayandırıyor. Tarihçi Yılmaz Öztuna öyle detaylar veriyor ki kitabında sanki bir tarih kitabı değil de bir tarih filmi seyrediyor hissine kapılıyorsunuz. Mesela Serasker Hüseyin Avni Paşanın metresi! Arz-ı Niyaz Kalfa, odaya girmeden, “intihar etti” diye bağırması, gibi bir çok detayları dakikası dakikasına veriyor. Hüseyin Avni paşa doktorlara, cesedin kollarından başka hiçbir yerini göstermiyor Cenazeyi yıkayan Sultanahmet Cami imamı, iki dişinin kırık, saçının ve sakalının yolunmuş, göğsünde de büyük bir çürük olduğunu söylüyor. Ölüm raporu cesede bakmadan yazılıyor, fakat Hüseyin Avni ilk üç raporu beğenmediği için, içlerinde “intihar” teşhisi bulunmadığı için yırtıyor! Sol bileğinde üç santim derinliğinde kesik olan adam, o elle sonra sağ bileğini de nasıl kesmişti? İntihar eden “radial” damarı keser, en dipteki “cubital” damarı nasıl kesebilmişti? Gibi inanılmaz detaylar var. Sultan Abdulaziz’in oğlu Yusuf İzzettin Efendi’nin öldürülmesi ile intihar etmesine biz katılmıyoruz.. Neden katılmadığımızı aşağıda ifade etmeye çalışacağız. Şehzade Yusuf İzzettin Efendi Öldürüldü mü? İntihar mı etti? İsimli kitaptan bazı bilgileri sizinle paylaşacağız bu bilgileri sizlerde diğer bilgilerle bir araya getirdiğinizde bizim neden o sonucu çıkardığımızı siz de anlayacaksınız. Murat Bardakçı’nın Şahbaba adlı kitabında belirtildiğine göre 1966 yılında ölen Abdulkaziz’in torunlarından Tevhid Efendi, Yusuf İzzettin Efendi’nin kızı Mihrişah Sultan’a şunları anlatır: “...Zincirlikuyu’daki köşkte her gece dört doktor kalırdı. Harem ağalarından biri, “ bu gece hanımların eğlencesi var, oyuncularla sazendeler gelecek. Efendi Hazretleri (Yusuf İzzettin Efendi) zaten erkenden odalarına çekilecekler, dolayısıyla sizin kalmanıza lüzum yok” diye doktorları evlerine göndermiş. Akşam çengilerle saz heyeti geldi. Geç vakte kadar musiki yapıldı. Gece Efendinin odasında garip bir sessizlik olduğunu fark ettik.ve içeri girdik. Efendi bilekleri kesilmişi kanlar içerisinde yatıyordu. İşin garibi duvarlar da kan içindeydi. Odada sanki bir mücadele olmuştu. Üstelik aylardan Şubat’tı, hava buz gibi soğuktu ama pencere ardına kadar açıktı ve penceredeki ağaçlardan biri pencerenin önüne kadar yükseliyordu...” diğer detayları yazmıyoruz. Çok önemli detaylardan birisi de yine bu kitapta Yusuf İzzettin Efendi’nin özel doktorluğunu yapan Bahaettin Şakir hakkında şöyle bir cümle geçmektedir: “ Onun Bahaettin Şakir tarafından katl olunduğu nazariyesine gelince bu çürüktür...” diye karşı çıkan Yusuf izzettin Efendi’nin İntihar ettiğini savunan Ercüment Ekrem Talu, Dr. Bahattin Şakir’in İttihat Terakki’nin önemli yöneticilerinden biri olduğunu göz ardı etmektedir. Yine Sultan Abdulhamid hatıratında Dr. Bahaettin Şakir ile ilgili düşünceleri ilginçtir:“Ahmet Celalettin Paşa’nın Mısır’da Ali Kemal Bey’den aldığı bir mektubu görmüştüm. Bu mektup her halde Yıldız evrakı arasında saklıdır. Kimin nereden para aldığını isim isim yazıyordu. Bu mektupta Dr. Ahbullah Cevdet, Dr. İshak Sükûti, Dr. Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Dr. İbrahim Temo’nun Fransız ve İtalyan localarına bağlı olduklarını ve bu locaların yardımı ile yaşadıklarını, hatta memleketteki ailelerine dahi bu localar eliyle para gönderildiğini yazıyor ve bunların vesikalarını gönderiyordu.Fakat mason locaları, bütün takiplerimize rağmen , “İttihat ve Terakki”ye bağlı subayları harekete geçirince, bu avare insanlar birer bayrak haline geldiler. İşte Jön Türk’ler ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hikâyesi de budur…” diyerek ittihat ve Terakki ne menem bir örgüt olduğunu ifade etmektedir. Nitekim ülkeyi padişahın mutlakiyetçi idaresinden kurtaracağız diyerek Sultan Abdulhamid’i mason ve emperyalist işbirlikçilerinin desteği ile tahttan indirerek Osmanlı’yı görünürde padişahların ama perde arkasında dış güçlerin kontrolü altındaki İttihat Terakki’nin sultası idare etmeye başlamıştır. Nitekim bu sözde partide ipler Enver, Talat, Cemal Paşalar, Halil (Menteşe) Bey, Bahattin Şakir, Dr. Nazım ve Cavid Bey'den oluşan çetenin elindeydi. Nitekim l. Dünya Savaşı'na girme kararı, ilk dört adam tarafından partiye, hükümete ve Padişah'a danışılmadan alındı. Burada bir şeyi ifade etmekte yarar var. İttihat Terakki’nin içindeki bütün unsurları ihanet çizgisinde görmek ve bu kişler hakkında sui zanda bulunmak doğru değildir. Ama bu durm onların suçsuzluğuna mazaret teşkil etmez. Memleket idaresine soyunan bu aydın geçinen güruh bakkal dükkanının idaresine soyunmadıklarının farkında olmaları ve etrafındaki insanları ve onların arkasındaki unsurları görme yeti ve becerisine sahip olmaları gerekir. Çünkü bu bir sorumluluk ve vebal gerektiren bir olaydır. Bunlar Osmanlı’nın dinine düşman mason ve düğer unsurlarla işbirliği yapmışlardır. Bir atasözü vardır körle yatan şaşı kalkar diye yada kıratın yanında kalan ya huyundan ya suyundan etkilenirmiş. İşte bu daha önce Genç Osmanlılar daha sonraki adları İttihat Terakki olan bu çetenin üyeleri masonlarla, Osmanlı Devleti’nden kopmak isteyen Sırp, Yunan, Ermeni, Arap, Arnavut ihtilâlcilerle, dahası Osmanlı Devleti’ni yıkmak isteyen emperyalist Batı Avrupa ülkeleriyle işbirliği yapmışlardır. Bunu bilerek yapan pirincin içindeki beyaz taş olan münafıklara bu bağlamda diyecek bir şey yok ama günümüzde de bu zihniyetin örnekleri olan bu embesil gürühun gafleti hoş görülebilir mi? Nitekim Osmanlı Devleti’ni yıkmak isteyen nitekim de bu niyetlerini gerçekleştiren o güçlere destek sağlamak suçu hafifletir mi? Bunu o dönemdeki aydınların gafleti olarak telakki etmek doğru değildir.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|