|
![]() |
#1 |
![]() PKK’lılar artık şu gerçeği teslim etmeli: Dağda kalmalarını gerektiren bir amaçları yok!
Karayılan, ‘PKK eski PKK değil. Yani artık bölücü değil. Paradigma değişti’ diyor. Yani artık bağımsız bir Kürdistan istemiyorlar, etnik temelli bir federasyon ve otonomi istemiyorlar. Bu durumda sormazlar mı: Hala dağda hangi amaç için silah konuşturuyorsunuz? PKK paradigmasını değiştirdi ama yöntemini değiştirmedi. Hala silahlı mücadele anlayışını kanlı bir biçimde sürdürüyor. Bu durumda da ‘paradigmal değişim’ iddiası havada kalıyor. * * * Süreci açacak olan PKK’nın kendisidir. Hala dağdaki silahlı unsurları veya silahlı mücadeleyi, ‘kazanımların ve meşru savunmanın güvencesi’ olarak gören bir yaklaşımla ‘barış süreci’ne kapı aralanmayacağını Karayılan’ın anlaması lazım. İmralı sürecinde Öcalan, ‘Ne inkar, ne isyan/Demokratik Cumhuriyet!’ diyordu. Türkiye’de inkar dönemi sona erdiğine göre hala isyan niye diye sormazlar mı? Ama Karayılan’ın açıklamalarından anlaşılıyor ki, dağdaki silahlı güçler DTP eliyle sürdürülen siyasetin güvencesi olarak görülüyor. İşte bu kabul edilebilir bir şey değil. PKK’nın çözüm sürecine mayın döşeyen anlayışı tam da burada karşımıza çıkıyor. DTP’nin de bu süreçte ‘silahların gölgesi’nde siyaset yapan ve kendini PKK ile özdeşleştiren tavrı, ‘siyasal çözüm’ün önünü kesiyor. PKK, silah ile siyaset arasında bir tercih yapmak zorunda. DTP de ‘silahların yedeği’nde siyaset yapan bir parti görüntüsünden uzaklaşmak mecburiyetinde. PKK yöntemini terk etmediği sürece kimseyi değiştiğine ikna edemez. * * * ‘Hükümet bir açılım yaparsa, biz de gerekeni yaparız. Keşke bir adım atılsa...’ diyor Karayılan. Türkiye’de devrimsel nitelikte açılımlar yapıldı. Kabul ve entegrasyon döneminin açılmış olması, bu bağlamda Kürtçe TRT, üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı ana bilim dalları gibi adımlar, az-buz şey midir? Elbette atılacak başka adımlar da var. * * * Devlet çözümsüzlüğe yaslanan önyargılarını atmalı. Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi, kendi ayak bağlarından kurtulmalı. ‘PKK sorunu’nu çözmek, bir anlayış ve zaman meselesi. Bunun mümkün yolları pekala bulunabilir. Yeter ki istensin. Ben devlet katında artık bunun istendiği kanaatindeyim. Bunun toplumda sıkıntı doğuracak doğrudan ve açık görüşmeler yoluyla olmasına elbette gerek yok. Maksat üzüm yemekse, doğru yöntem pekala bulunabilir. Türkiye’nin demokrasi standardını yükseltmek için artık bu sorunun da çözülmesi gerektiğine inanan yeni ‘devlet aklı’nı örgüt bir ‘yenilgi’ veya ‘zaaf’ olarak görürse, işte o zaman her şey eskisinden daha berbat hale gelir. Devletin atması gereken adımlar var elbet. Kürtçenin önündeki anayasal ve yasal engellerin kaldırılmasını sağlamak, Kürt dilinin ve kültürünün özgürce gelişebilmesine olanak sağlamak gibi adımlar ‘PKK sorunu’ndan bağımsız olarak, hatta PKK’ya rağmen mutlaka atılmalı. ‘Dağa giden yollar’ başka türlü kapatılamaz. Dağdan inişi mümkün kılmak için de yeni bir anlayışta karar kılmak gerekiyor. Bu anlayışın iki ayağı var: Birincisi, siyasallaşmanın kendisini tehdit olarak görmemek. İkincisi, uygun bir ‘eve dönüş’ yasasını hazırlamak. Öcalan’ı da kapsayan genel af önerisini ‘olmazsa olmaz’ bir şart olarak dayatan PKK anlayışı ile hiçbir şekilde affı tartışma gündemine almamak gerektiğine inanan bir anlayış, çözümsüzlükte buluşan bir anlayıştır. Üçüncü yol var diyorum. O da şu: Öcalan ve örgüt üst düzey yöneticilerini dışta bırakan, onun dışında herkesi içine alan -cezaevi ve yurtdışındakileri de kapsayan-sadece dağdakileri bir ‘eve dönüş’ yasası. Örgüt yöneticileri için ‘üçüncü bir ülke’ formülü bulunabilir. Dedim ya, bu bir süreç meselesi. Atılan adımların sonuç getirdiği görüldüğünde, yani artık kanın akmadığı, silahların tamamen susturulduğu bir ortam oluştuğunda, her şeyin kendiliğinden mümkün hale geldiği de görülür. Çözüm isteyenler, işe bu ortamı oluşturarak başlamalıdırlar. ‘Barış fırsatı’ bu kez de kaçırılırsa, kaybeden hepimiz oluruz. Mehmet Metiner - star
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|