Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Kitaplar ve Dergiler Kitaplar ve Dergi içerikleri, değerlendirme ve tavsiyeler.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-21-2009, 11:09   #1
Kullanıcı Adı
Ak_Kelebek
Standart Bir meçhulün kaleminden Türkiye Gerçekleri!
Yazara göre, yaptığı çok acayip bir iş değil. Sadece insanların dikkat etmediği noktaları birleştiriyor, çıkan tabloyu bir de bu gözle okuyor. Yılmazer, ‘Türkiye gerçekleri’ne başka bir açıdan bakıyor.

Aksiyon okurları onun ismine yabancı değil. ‘Analiz’ başlıklı köşenin müdavimleriyse, haftalık gündem değerlendirmelerini titizlikle takip ediyor. Bilhassa 2002 sonrası süreçte madalyonun öteki yüzünü göstermeye dönük yazıları, kimliğine yönelik merakı da artırdı. ‘Sahi kimdi bu Hamdi Yılmazer?’ Cumhurbaşkanlığı seçiminden 27 Nisan e-muhtırasına, darbe günlüklerinden Cumhuriyet Mitingleri’ne ve nihayet Ergenekon Davası’na uzanan dönemin satır aralarını okuduğunu söylüyor ve farklı bir Türkiye tablosu çıkarıyordu. Bu kadar bilgiye nasıl sahipti. Vaktiyle komplo teorisi diye düşünülen değerlendirmeleri zaman geçtikçe nasıl anlaşılır hâle geliyordu? Herkesin göremediği bağlantıları o nasıl fark ediyordu? Nihayet akılları kurcalayan bu soruların cevabını almak için görüşme talebinde bulunduk. Olumlu cevap alınca da, Aksiyon’daki yazılarından derlenen ve geçen hafta okuyucuyla buluşan ‘Sivil kabadayı ile kibar askerin hikâyesi’ başlıklı kitabı elimizde, soluğu Yılmazer’in yanında aldık…

-Hamdi Yılmazer’e dair bir çerçeve çizebilir misiniz? Bu yazı serüveni niçin ve nasıl başladı?
Türkiye’de çok kıymetli yazarlar var ve her gün birçok konuyu köşelerinde ele alıyorlar. Bazen en ince detaylar bile kılcallarına kadar inceleniyor. Bununla birlikte bir boşluk ortaya çıkıyordu bana göre. Bu boşluk onlarca konu ve gündemdeki bir meseleye yöneltilen farklı açılardan bakışları okurun sentezleyememesinden kaynaklanıyordu. Sentezleyemezdi de. Çünkü insanlar bütün gazeteleri ve bakış açılarını okumuyordu ki. Hatta birçoğu aldığı gazeteyi bile şöyle bir karıştırıp bırakıyordu. O yüzden de yaşanan hadiselerin ‘aslında ne olduğu’ bir türlü anlaşılamıyordu. Türkiye’de çok önemli hadiseler yaşanıyor, birtakım oluşumlar ortaya çıkıyordu. Bunların net bir şekilde görünür hâle gelebilmesi için olayların analizini yaparken, bu analizi bir senteze ulaştırmak önemli bir boşluğu doldurabilir, diye düşünüyordum. Aksiyon’un haftalık haber dergisi kimliği ve hafta başında piyasaya çıkması geçen haftayı güzelce değerlendirip, bir tarafından köşeye taşıma imkânı veriyordu. Serüven böylece başladı.

-Aksiyon’da yayımlandığı dönem itibariyle çoklarının zihninde ‘Acaba bu kadar ayrıntıyı nasıl biliyor, yazıların muhtevası nasıl bu kadar güçlü?’ gibi sorular ortaya çıktı…
Türkiye’de her şey o kadar açıktan oluyor ki, bilinmeyen hiçbir şey yok. Yapılması gereken şey çok kimsenin görmediği ya da görüp ciddiye almadığı şeyleri kaybetmeden, itana ile toplayıp, süreci takip edebilmekti. Yazıların varsa bir doluluğu buradan geliyor. Elde ettiği şeyleri olduğu gibi yayımlayanlar var. Bunlardan bazıları köşe yazarı, bazıları da internet portallarında yazıyor. Ortada fol ve yumurta yokken, bir meseleyi pattadak ortaya attıkları için kimse tarafından ciddiye alınmıyorlar. Ama dikkatle izlediğiniz zaman o ciddiyetsiz gibi görünen şeylerin, bir süre sonra bir yerlerden sesleri duyulmaya başlıyor. ‘Çocuktan al haberi’ derler ya, öyle işte. Aksaçlıların manevra kabiliyeti ve kurdu koyun postuna sokma hünerine inat, toplum mühendisliğinin çocukları her türlü haberi bağıra bağıra dağıtıyor. Hem de merkezdeki en hırçın duygularla paketleyerek!

-Kitabın 2002 sonrası süreci ele aldığı düşünülürse sizce o yıl Türk siyasi tarihi ve demokrasisi açısından ne anlam ifade ediyor? Bir kırılma denilebilir mi?
Tabii ki bir kırılma idi. İlk defa bir genelkurmay başkanı, TSK’nın eleklerinden geçerek ordu ve kuvvet komutanlığı görevlerine gelmiş iki orgenerali ‘irtica ile mücadele edebileceklerine güvenemediği için’ emekli etmek istedi. Edip Başer’i emekli etti de… Bu hareket ‘Ordu içinde bir kadro hareketi mi var?’ kuşkusunu uyardı. Ardından gelen ve emekli edilemediği için genelkurmay başkanı olan Hilmi Özkök Paşa’ya karşı atılan ‘Genç subaylar rahatsız’ manşetleri, organizeli mektuplar ve ‘Rüştü Erdelhun’ benzetmeleri de bu kuşkuları güçlendirdi. Aynı kadro hareketi siyaseti de şekillendirmek istiyordu. O dönemde iktidarı paylaşan DSP ve merkez sağ çöktü. Daha sonra ortayaçıkan ses kayıtlarına göre bu kadrolar devletin başına geçmek ve 25-30 yıl kalmak istiyormuş. Ama olmadı. Planları AK Parti sürpriziyle sekteye uğradı.

-Hükûmet karşıtı güçlerin hedefi iktidarı değiştirmek mi yoksa toplum mühendisliğiyle, benzer bir iktidarın yeniden gelmesini engelleyecek tedbirleri almak mıydı? Bu amaçları 2009 Mayıs’ından bakıldığında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet yeniden kurulacak ve onların tabiriyle söylenecek olursa -hâşâ- yeni bir toplum yaratılacaktı. Bunun için üslup sert ve cezalandırıcı olacaktı. İstiklal Mahkemeleri’nin benzerleri kurulacak ve kendi kafalarındaki modele uymayan kim varsa ‘ihanet’ suçundan bu mahkemeler yoluyla bertaraf edilecekti. Kimleri nelerle suçladıklarına bakılırsa, bunların başarılı oldukları takdirde kimlere neler yapacağı da çok net bir şekilde görülür. O dönemde ortaya atılan ‘üçüncü adam’ tabirine de bu açıdan iyi bakmak gerekiyor.

-Birilerinin ‘karanlık savaş’ diye tanımladığı süreç kime ne gibi roller veriyordu?
Karanlık savaş, dünyayı şekillendirmek isteyen süper güçlerin hedef ülkeler üzerinde icra edeceği örtülü operasyonları ifade ediyordu. Gürcistan, Ukrayna gibi yerlerde gerçekleşen ‘renkli devrimler’ gibi. Türkiye’de iktidarın yerine ‘rejim’ konuluyor ve süper güçlerin iktidar ve onu destekleyenler vasıtasıyla rejim değişikliği yapacağını ifade etmek istiyordu. Bu sebeple, elini bir kere bile silaha değdirmemiş masum insanları bile terör kapsamına aldırmak istiyordu. Yani iktidar partisi ve onu destekleyenler ‘dış güçlerin içerideki uzantısı’ dolayısıyla da ‘hain’ diye yaftalanmış oluyordu ki, bu tam da AK Parti’nin iktidarı kaybettiği zaman hangi akıbetle karşı karşıya kalacağını bir başka açıdan gösteriyordu. Ama ne acayiptir ki, AK Parti iktidarını devirebilmek için planlanan Cumhuriyet Mitingleri incelenirse, başlangıcı, devam ettiği süre, sonuçlandığı ay, semboller vb. her şeyiyle renkli devrimlerin bire bir kopyası olduğu görülür. 13 Nisan İzmir Gündoğdu Cumhuriyet Mitingi’ne yüz binlerin katılımının ardından 27 Nisan’da gelen e-muhtırayı koyun ve bir daha düşünün. Ama olmadı. Renkli devrimlerin belki de ilk başarısızlık örneği Türkiye’de gerçekleştirilmek istenen ‘Al devrim’ oldu. Türkiye gerçekten farklı bir ülke. Renkli devrim yapmak isteyenler işe başlarken, hedefe koydukları kesimleri ‘yabancıların maşası olarak renkli devrim yapma suçuyla’ itham ederek başlıyor!

-Yazılarınızda eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e farklı bir anlam yüklüyorsunuz… Başbakan Erdoğan ile ya da daha genel ifadesiyle seçilmiş iktidarla diyaloğunu seleflerinden ve mesai arkadaşlarından ayrı bir yere koyuyorsunuz. Sizin de zihninizi kurcalayan soru şu: ‘Aynı eğitimleri alan insanlar arasında nasıl bu derece fark ortaya çıkıyor?’ ve ötesinde TSK bünyesinde Özkök tarzını benimseyen insanları bundan sonra ne sıklıkla göreceğiz?
Bence bu sorunun cevabı şudur: Birçok insan kendilerine verilen eğitimin kazandırdığı biçimin içinde kalır. Birçok insan da eğitimden o kadar bile faydalanamaz. Tabir caizse yontulmadan çıkar gider. Ama çok az insan vardır ki, kendisine verilenleri aşar, onları çok daha ileriye taşıyacak hamleler yapar. Hilmi Paşa işte o çok az çıkan ‘nadir’ tiplerdendir. Onların geliş sıklığı, TSK içerisinde bu tiplerin varlığı ile doğru orantılı olacaktır.
-Kitapta dikkat çektiğiniz ilişkiler Ergenekon süreciyle farklı bir boyut kazandı. O günlerde sizi komplo teorisyenliğiyle itham edebilecek akıllar dahi meselenin önemini inkâr edemez duruma geldi. Değindiğiniz noktalar birilerinin oyununu yeniden tasarlamasına yol açtı mı?
Analiz yazıları böyle bir etki meydana getirecek kadar bilinen yazılar değildi. Sadece dönemine şahitlik etmek, mesuliyetini yerine getirmek üzere fazlaca titizlenen yazılardı. Bahsettiğiniz ‘oyunun yeniden tasarlanması’nı sağlayan etki, tarafların karşılıklı ataklarından kaynaklanıyordu. Ve tasarım, yeni durumlara göre sürekli kendisini yeniliyordu. Hatta arada tarafsız kimse bırakmamacasına boşlukları alarak tek seçenek bırakmak istiyordu. Bu süreç mahkemenin ciddiyeti görüldükten sonra daha da ciddiye bindi. İktidarın normalleştirmek için gösterdiği olağanüstü gayrete karşılık onlar da ortamı gererek amaçlarına ulaşmak üzere her fırsatı değerlendiriyorlar.

-Son 1,5 senedir medyada, Ergenekon’un ortaya çıkardığı gerçekleri mecrasından saptırmak için hazırlandığı izlenimi uyandıran haberler yer alıyor. Bu birilerinin ön alma çabası mı? Öyleyse ne derece başarılılar?
Bence bu çabalar Ergenekon örgütlenmesinin boyutlarını ortaya koyan ayrı bir gösterge. Tabii ki, ön almak, mahkemeyi çalışamaz hâle getirmek istiyor. Bu çabalar, Emre Kongar’ın yakın zamanda yayımlanan iki yazısıyla inanılmaz bir görüntü kazandı. Kongar, İtalya örneğinden hareket ediyor ve belli bir noktaya ulaşınca NATO’nun devreye gireceğini ve bu davanın uygun bir yerinden kapatılacağını söylüyor. Düşünebiliyor musunuz? Doğu Perinçek gibi NATO’nun onulmaz düşmanı görünenler, İlhan Selçuk gibi Ulusal Kemalist Devrimci geçinenler, Tuncer Kılınç gibi “NATO’ya sırtımızı dönüp, Rusya ve İran’la işbirliği yapalım” diyenlerin imdadına NATO koşacak! Buyurun bir kere daha düşünelim!.. Düşünürken de bu davanın avukatlığına soyunanların Brüksel’de büro açarak kulis üstüne kulisler yaptığını unutmayalım.

-Ergenekon operasyonuna karşı şimdiye kadar gösterilen refleks hukuk adına ne derece samimi?
İtalya’da 8500 kişinin içeriye alındığı düşünülürse Türkiye’deki Ergenekon davasının son derece titiz yürütüldüğü görülür. Türkiye’de içeriye alınanlar İtalya’dakinin otuzda biri bile değildir. Ayrıca davanın başlamasına sebep olan Jandarma ihbar hattına yapılan ihbar ve sonrası gelişmelerin seyrine bakılırsa hukuka uygun ve son derece düzgün gittiği görülür.

-Kitabın sonuç bölümünde değinilen üç siyaset, üç cinayet, üç mahkeme ve bir parti meselesi; aslında tüm kitabın özeti gibi. Bunlarla nerelere, hangi mesajlar verilmek istendi ve ne ölçüde başarıya ulaştı? Niçin?
Herhangi bir mesaj verilmek istenmedi. Sadece ortaya çıkan sonuç özetlendi.

-Kitapta işaret edilen en önemli hususlardan biri de AK Parti karşıtlarının aynı zamanda Gönüllüler Hareketi’ne dönük de menfi niyetler taşıdığı şeklinde. Siyasetle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan Gönüllüler Hareketi hangi sebeplerle hedef tahtasına konmaya çalışılıyor?
Toplum üzerindeki etkisi ve sahip olduğu tez açısından hedef oluyor. Tezlerini bizzat uygulayıp, dünyanın dört bir tarafında başarılı olması da hedef olma katsayısını yükseltiyor. Çünkü onların kendi milletimizin bile öz fikir ve kültürünün önemli bir kısmını hazmedemeyişine karşılık, Gönüllüler Hareketi bütün insanlığı kucaklayacak genişlikte tezlerle hareket ediyor ve sonuçlarını da alıyor.

GERÇEK İSMİNİ ÖĞRENMEK İMKÂNSIZ!

-Hamdi Yılmazer kimdir?
Eski tabirle söyleyecek olursak Hamdi Yılmazer bir mevcud-u meçhuldür. Yani var
sayılan ama aslında olmayan birisi.

-Yani müstear bir isim…
Evet. Müstear.

-Neden kendi isminiz değil de müstear? İsminizi kullanmaktan çekiniyor musunuz?
Çekinme değil de, müstear isimle de bir şeyler söyleme isteği diyelim.

-Nasıl yani?
Çok önemli bir tarih diliminde yaşıyoruz. Dünya büyük buhranlar içinde, yeni oluşum arayışları var. Türkiye bu sancılardan ve arayışlardan en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Böyle zamanlar ‘olmak ya da olmamak’ gibi keskin ayrımlar çıkarıyor karşımıza. Ama ne yazık ki, ülkemizde bu büyük hadiseler yeterince sağlıklı müzakere edilemiyor. Özür dileyerek söyleyeyim ‘horoz dövüşüne’ dönüveriyor bir anda tartışmalar. Çünkü en ciddi olay bile ‘sen-ben’ kavgasına kayarak şahsileşiveriyor. Hâlbuki böyle zamanlar, millî varlığımız için gerekirse şahsımızdan vazgeçmek, hatta şahsımızı feda etme zamanlarıdır. O yüzden, ‘onlarca yazan çizen insanımız varken, bir de ben yazmışım ne çıkar’ dedim. Sözü, şahsımın önüne çıkararak, bir kıymeti varsa takdir görsün istedim ve müstear ismi tercih ettim. Allah’a şükür belli bir oranda takdir gördü.

-Aynı şeyi isminizle de yapabilirdiniz…
Doğrudur. Aslında sözün kıymetini arttıran şeylerden birisi de onu kimin söylediğidir. Yani bazı şahıslar söze özel bir kıymet kazandırır. Ama bunun tersi de söz konusu olabiliyor. Bir şahıs kendini aşamamış, egoizmin labirentlerinde kaybolmuşsa, o zaman tam tersi oluyor. Yani benliğini düşüncede eritmiş insanlarla, fikirleri benliğinin ihtirasları arasında karartan insanlar arasında çok büyük bir fark var. Ben kendimden emin değilim. O yüzden sözü bilinmeyen birisinin uhdesine emanet ettim ki, insanlar şahsa değil yazılanlara baksınlar. Yazılar kayda değer bulunuyorsa isteyen yazarını da bulur.

-İsminizi söylemeyecek misiniz?
Hayır.

-Neden?
-Çünkü analiz yazıları, milletimiz ve memleketimiz için çok önemli olduğuna inandığım bir dönemde yaşanan gerçeklere, bir açıdan dikkat çekmek istiyordu. Yazarına değil... O yüzden yazarı, yazıların niyetine ihanet edip ‘Ben buradayım’ demeyecek.
(Aksiyon)

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartları için bu linki kullanabilirsiniz

haber7-aksiyon

 

Ak_Kelebek isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı