Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Şiir Şairler, şiirler ve öz geçmişleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-31-2009, 16:03   #1
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart Nurullah Genç Şiirleri...
...Beni Anlamayışına...

Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın

Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın


Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın


Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
En güzel güllerini ruhumla alacaksın


Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi


Sen hala anlamadın sevginin en hasını
Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
O, coşkun bir denizin sularına yürürken
Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
Gittiği her iklime sevdanı götürürken
Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını


Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
Yalnızlık kitabında okumadın ismini
Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma


Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın...


Nurullah GENÇ

 

u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-31-2009, 16:04   #2
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
-Kalbim Sarıydı

gökler sarıydı
ve ilk defa bu kadar sarıydı kainat
önce bakışlarıyla
kül savuran volkan bakışlarıyla
yakan yıkan bakışlarıyla
yokladı küf kokan mahzenlerimi
avuçlarında çocuksu bir gezegen
yürüdü üzerimden devasa gülleri

sonra telefon çaldı; gök gürledi
kulak kabarttı telefondaki hıçkırığa
ve yıldırıma
duvardaki bir resme takıldı ayakları
bakarken yüzüne adamın
ıslandı, eridi, süzüldü martıların
oynaştığı gözlerinden içeri
süzüldü kalbinin akkor bölgelerine
yanık kokusu, duman, indifa sesleri

ufuklar sarıydı
ve ilk defa bu kadar sarıydı dünya
orda, doruğunda elmaslar parlayan
dağın başında kanatlarını açmış
bir anka heybetiyle
kükrüyor uzaklara

mevsimler sarıydı
ve ilk defa bu kadar sarıydı bulutlar
inandı kalbim
kıvılcım düştü dualarına
tutuşup yandı kalbim

yağmurlar sarıydı
ve ilk defa bu kadar sarıydı kalbim

Nurullah Genç
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2009, 16:04   #3
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
Nereden bileceksin

O eski hülyaların sahile vurduğunu
Yakama bir muamma taktığım gün hatırla
Gurbetin mahşerimde bir sıla bulduğunu
Dağlar gibi eriyip aktığım gün hatırla

Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında
Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu
Her seher yüreğimde açan karanfillerin
Her akşam ellerimde sararıp solduğunu
Nereden bileceksin

Kim bilir, belki bir gün kapıma geleceksin
Siyah tüylü martılar yorgun pencerelerde
Benimle ağlayacak benimle güleceksin
Göğsümde ızdırabı Deniz fenerlerinin
Hayatımdan fışkıran hüzne gömüleceksin

Her şairin bir gülle bahtiyar olduğunu
Bir sana bir göklere baktığım gün hatırla
Gönlümün kahrın ile ihtiyar olduğunu
Sigaramı sessizce yaktığım gün hatırla

Bilemezsin içimde bir denizdir yaşamak
Sen denizin en uzak noktasında şen şakrak
Ben kırgın dalgalarla avunurum derinde
Gemilere yosunlu mendiller bağlayarak

Nereden bileceksin fesleğen köklerinin
Hercai bulutlardan bıkıp usandığını
Ansızın kayıveren yıldızların ardında
Vuslatı bekleyen bir kalbin yandığını
Nereden bileceksin

Yağmura boyun büken susuz topraklar gibi
Kim bilir belki bir gün kapıma geleceksin
Sinesinde bi-vefa bir sırrı saklar gibi
İnfazına yürüyen ölü tutsaklar gibi
Gözlerinin hicranlı yaşını sileceksin

Tatlı bir rayihanın göklere dolduğunu
Irmaklara karışıp aktığım gün hatırla
Gölgelerin ruhumu görüp kaybolduğunu
Mavi bir şimşek gibi çaktığım gün hatırla

Gülümse ve uzaklaş çünkü anlayamazsın
Bu kopan fırtınayı Yusuf'un yüreğinde
Koyu bir çaresizlik ayinidir yalnızlık
Züleyha'nın menekşe büyüyen gözlerinde

Nereden bileceksin kayalara tutunan
Devlerin birer birer vurulup öldüğünü
Rüyaları süsleyen eşsiz mücevherlerin
Bir dervişi görünce yere döküldüğünü
Nereden bileceksin

Kim bilir belki bir gün kapıma geleceksin
Kollarında rüzgarlı bir deprem karanlığı
Kapı aralığında sessizce gireceksin
Işıldayan bu gönül şahikası önünde
El pençe divan durup sen de eğileceksin

Bülbülün lalezardan neden kovulduğunu
Bu hayal zindanını yıktığım gün hatırla
Balığın susuz kalıp suda boğulduğunu
Acılar evreninden çıktığım gün hatırla
Nurullah Genç
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2009, 16:05   #4
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
Beni Yakışına

O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın cem gibi.
Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O`ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O`nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı...


Nurullah Genç


u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2009, 16:06   #5
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
GÜL ( YİNE HÜZÜN )

Bitir bu işkenceyi , sende artık bana gül

Dokundurma elini pıhtılaşan kana gül
Bahçe boş ;çeşme kuru ; nerde bostancıbaşı
Gelde feryâd-ü figân etme bu hüsrâna gül
Yıllarca yatağında uyudum semenderin
Çakallar yuvalandı bizim olan hana gül
Unuttum gökkuşağı altındaki resmini
Nice bühtan ettiler eski bir sultana gül
Kâinat oluk oluk boşalırken içimden
Yağmur damlası bile olamadım sana gül

Uzandığım her hayal tutuşturdu ömrümü
Her yangınla yeni bir yangın düştü cana gül
Ya öldür , yarasalar okşasın cesedimi
Ya da terkedip gitme beni bu isyâna gül
Dinle ki , en ölümcül şarkımı söylüyorum
Darağacı kurdular döndüğüm her yana gül
Nasıl sevişiyorsun kırkayakla , çıyanla
Hani boyun bükmüştün ebedî fermana gül
Meğer bir yanılgının zinciriymiş umudum
Güvenimi yitirdim şimdi her dermana gül...

-Nurullah Genç -

u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2009, 16:06   #6
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
Benim Şiirim ...
Bakmayın çevremi kuşatanlara
Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben
Issız ovaların nehiriyim ben
İçimde işliyor derin bir yara
Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben
Bakmayın çevremi kuşatanlara
Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben

Kapattım kalbimin son kapısını
Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim
Hafızası ölü nakkaş gibiyim
Çekiyorum mutsuzluğun yasını
Ayaklara mahkum bir baş gibiyim
Kapattım kalbimin son kapısını
Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim

Ölümü yaşadım ölmeden önce
Bana sonsuzluğu beklemek düştü
Mazide benim de yüzüm gülmüştü
Uyandım,mutsuzluk geri dönünce
Ölümü yaşadım ölmeden önce
Bana sonsuzluğu beklemek düştü

Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm
Adını yazsana dudaklarıma
Zaman kan süzüyor kulaklarıma
Hıçkırığa mahkum biçare gönlüm
Haydi takılıver ayaklarıma
Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm
Adını yazsana dudaklarıma

Bulsam Kafdağı'nın eteklerini
Başımı çevirip gitsem mi bilmem
Ben ki yaranamam,şakaya gelmem
Kuruttum bengisu peteklerini
Karanlık dolu bir dünyada gülmem
Bulsam Kafdağı'nın eteklerini
Başımı çevirip gitsem mi bilmem

Umutlar sultanı anlayamadı
Sizler beni asla anlamazsınız
Biraz sevdasınız,biraz nazsınız
Kimse benim gibi ağlayamadı
Belki gülersiniz,inanmazsınız
Umutlar sultanı anlayamadı
Sizler beni asla anlamazsınız

Nurullah Genç
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2009, 16:11   #7
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
KENDİSİNE

Sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür
Sen ey inatçı kıskanç, alçak gönüllü ve hür

Karanlık geceleri korkutsa da günahım
Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı âhım

Sefere çıkanların tatlı rüyâsı mısın?
Rûhumun cellâdı mı, yoksa hülyâsı mısın?

Konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı
Susarsın, çâresizlik büyütür isyânımı

Siyaha boyanınca, kanatlanır mı yürek?
Hangi harfin başını bekliyor şimdi melek?

Kasîde, hangi şehrin âşiyânında güzel
Bulutlu havalarda parlayan aydır gazel

Yine mest, yine sarhoş bahçendeki mumyalar
Canlanıyor taşların kalbinde sardunyalar

Fildişinden heykel mi taşıyorsun elinde
Yine bir raksın mumu yanıyor gözlerinde

En hâkî denizini verdim sana ömrümün
Dilediğince yıkan sularında gönlümün

Sürmek mi istiyorsun masal arabasını
Getireyim kapına devlerin en hasını

Ölümsüz meyvesini sundum hayal bağının
Dehâsında bulmuşum seni yalnızlığımın

Celî bir kavis miydin, sokuldun yüreğime
Hattı hümayununla sultan oldun evime

Hendeseyi titretir endâmın ley-ü nehâr
Bu aşkı destan gibi yazıyor fırtınalar

Yüzündeki çizgiler kûfî midir sülüs mü?
Aradığın define İrem mi Endülüs mü?

Sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın
Yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın ?

Azimli bir yüreğin yorgun kimyasın da mı?
Sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı?

Her pazartesi âhım kapında helâk olur
Her Cuma karanlığın kuşları leylâk olur

Kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben
Bilseydin sana benden bakanı görünmeden

Anlardın; her macera tende rü’yet gibidir
Oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir

Utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde
Sahraya dönüyorum baharın ötesinde

Gizlice bir nikahtır o arzuhal, o kâmet
Sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet

Bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu
Âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu

Bilmezsin ayrılığın ağı kokan dilini
Hâtıra bırak bana oyalı mendilini

Ege uygarlığı çağrıştıran tarihin
Asya’nın bağrı kadar muammalı ve derin

Arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden
Görünmez bir mürekkep akar iliklerinden

Yüreğin, âh yüreğin bir hüzün lâlesi mi
Masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi

Kapısına bir türlü varamadım, a gülüm
Hudutlarında bile duramadım, a gülüm

İpeğimi elimden aldı pusathâneler
Bulamaz kaybedilen nûn’u rasathaneler

Hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın?
Hayatımın ansızın kopan damarı mısın?

Paslandı buzdağları ortasında çeliğim
Gözlerinden hatıra kaldı kekemeliğim

Kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim
Kaktüslerin diline düşen figân gibiyim

Her köşede bir meddâh anlatıyor âhımı
Bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı

Uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm
Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm

Bir Kafkas figüründe bulurdum son izini
Efeler diyârına çevirirdim yüzünü

Eşkıyâ vurgunudur seni benden ayırmak
Çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak

Gölgelere gecenin künhünü hatırlatır
Ayrılıklar bazen de gölgeleri ağlatır

Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya
Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya

Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak
Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak

Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var
Baktığım her duruşun muammalı bir duvar

Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil
Neden vivien kokar baharın, leylâk değil?

Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi

İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında
Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında

Yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın
Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın

Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum
Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum

Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun


Nurullah GENÇ
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-09-2009, 18:43   #8
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR

Daha dokunmadan kurudu irem

çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum.

Pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor;ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor;ben kalıyorum.

Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor;ben gidiyorum.

Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat,ayrılığın boynunu vursun.

Usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken,bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.
NURULLAH GENÇ
u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-09-2009, 18:44   #9
Kullanıcı Adı
u.esra
Standart
Yağmur

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım...


Nurullah Genç


u.esra isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı