![]() |
#1 |
![]() ![]() Bir önceki yazımızın son paragrafı şuydu: “Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un TSK’nın web sayfasında yayınlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajını değerlendiren Meclis’te grubu bulunan bir parti yetkilisi dün kameralar önünde, “Bu açıklama ile açılım konusu fiilen bitmiştir” dedi. Öyle cümleler kurdu ki, sanki Tur Dağı’nda Musa’ya Tanrı buyruğu verildi sanırsınız. Hangi demokratik ülkede devlet politikasına yönelik son sözü seçilmişler değil de atanmışlar söylüyor acaba? Bu nasıl demokratik anlayıştır.” Paragrafta verilmek istenen mesaja vurgu yapan ve ortak düşünceyi paylaşan çok sayıda e-mail aldım. Yazıda isim belirtmemiştim ama, söz konusu açıklama MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır’a aitti. Pek çok okuyucumuzun Sayın Şandır’ın açıklamasını yadırgadığını gördüm. MHP böyle de CHP ayrı mı? CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından parti genel merkezinde kameraların karşısına geçen Onur Öymen, Orgeneral İlker Başbuğ'un Zafer Haftası dolayısıyla yayımladığı mesajı değerlendirdiklerini, açıklamaların “Bazı siyasi çevrelerin söylemlerini boşa çıkardığını'' dile getirdi. Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasına dogmatik bir anlam yüklemek, tevili imkansız kutsal bir metin gibi kabul edip herkesi ona göre hizaya gelmeye davet etmek nasıl bir anlayıştır. Mevcut rejimin bizim bilmediğimiz gizli maddeleri mi var ki, tüm kurumların ve kişilerin Genelkurmay’a bakarak bir duruş sergilemesi zorunluluğu bulunuyor? Bu tür bir anlayışa göre demek ki Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları Başbakan’ın, Hükümetin ve Cumhurbaşkanının açıklamalarını boşa çıkarabiliyor, Meclis iradesinin de üzerinde bir ağırlık kazanabiliyor. Eğer antidemokratik bu önkabul hiç değişmeden böyle sürüp gidecekse, bu anlayıştaki partiler iktidara geldiklerinde ele alacakları her türlü yasa metnini ve Türkiye’nin iç ve dış politikasına ilişkin yaklaşımlarını önce karargaha sunsunlar, “görülmüştür, uygundur” şeklinde görüş alabilirlerse Meclis gündemine getirsinler. Herkes biliyor ki, bu tür bir anlayış şu an gündemi meşgul eden tartışmalara özel münferit bir örnek değil. Ne zaman ülkede hassas bir gündem olsa, gazeteciler tartışmalara konu güncel meseleler hakkında Genelkurmay’ın ne düşündüğü konusunda beklenti oluşturuyorlar, Genelkurmay’ın ışıklarının akşamları yanıp yanmadığını kontrol ediyorlar, üstelik bunu seçimle işbaşına gelmiş iktidarları sindirmeye yönelik üslupla haberleştiriyorlar. Altını çiziyorum: Geçti artık bu devir. Toplum bilinçlendi. Eski hal artık muhal, herkes anlasın bu gerçeği. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından Pollmark'a yaptırılan ve 7-15 Ağustos tarihleri arasında 10 bin 577 kişi ile görüşülerek gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre vatandaşlar, demokratik açılım tartışmaları konusunda çözüm adresi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni göstermişler. Demek ki vatandaşların demokrasi anlayışı birçok partiden daha sivil ve daha güçlü. Kim hesap verecek? TSK ile bir haber sözkonusu olduğunda tüm medya birbirini kontrol ediyor. Biri girmeye cesaret ederse diğerleri ancak “bizde de olmazsa okuyucu tepki gösterir” diye zoraki giriyor. Örneğin önceki akşam televizyon kanallarında iki haber öne çıktı. Haberlerden birinde 4 askerin göz göze göre ölümüyle sonuçlanan skandal bir olay aktarılıyordu. Diğerinde bir taksinin ayağına çarptığı çocuğun hastane hastane gezdirilmesi konu ediliyordu. Fakat tüm kanallar ayağından yaralanan çocuğun haberini daha önce ve daha uzun verdiler. Elazığ’da dört askerin şehit olmasıyla sonuçlanan el bombası patlamasının kazayla değil, komutanlardan birinin askere verdiği ceza nedeniyle meydana geldiğini Taraf gazetesi haberleştirmeseydi, bu dehşet verici olaydan kamuoyunun haberi olmayacaktı. Öyle haberler, öyle iddialar ulaşıyor ki medya kuruluşlarına, “aman bizden ırak olsun” diye sümen altı ediliyor. Keşke TSK biraz daha şeffaf olsa da, geçmişe ait değil, sadece son 2 yıldır eğitim zaiyatı gerekçesi ile hayatını kaybeden askerlerin ölüm nedenleri kamuoyuyla veya en azından Meclis ile paylaşabilse. Bu satırları okuyan askerliğini yapmış vatandaşlarımız askerde iken karşılaştıkları kimi olayların basına olan herhangi bir yansımasını gördüler mi mesela? Dün akşam Bilecik’te tren kazası oldu diye Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri medyanın ağır eleştirisine uğrayacaktır. Eleştirilmeli de... İhmal elbette araştırılmalı... Ayağı kırılan çocuk için gerekli müdahale yapılmadı, sedye bulunamadı diye Sağlık Bakanlığı yetkililerini yerden yere vuran medya, saldırıya uğrayan karakollar için 'para yok ki...' diyen generalin tam donanımlı kobra tipi helikopterle çoluk çocuk ailece pikniğe gitmelerini neden yeterince sorgulamadı acaba? Neden mesela, İkinci Ergenekon' davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile PKK yöneticisi Cemal Bayık arasında yapılan görüşme iddiaları didik didik araştırılmadı. Dünyanın neresinde olursa bomba gibi haberdir bu. Aktütün Karakolu'na yapılan saldırı sırasında Antalya'da golf turnuvasında olan, 15 şehit verildi haberi milletin parası ile yapılan milyonluk golf tesisine ulaşmasına rağmen turnuvayı iptal etmeyen dönemin kuvvet komutanı, böyle bir skandalın ardından istifa etmeyecek de ne zaman istifa edecek acaba? Kemal Derviş 2001 ekonomik krizinin ardından bir kurtarıcı gibi ülkemize davet edildiğinde İstanbul’da adeta bir pop star gibi karşılanmış, 40’dan fazla kamera kendisini izlemişti. İşadamı Bülent Eczacıbaşı’nın annesi 2004 yılında vefat ettiğinde cenaze namazında karşılaştığım Kemal Derviş’e, Türkiye’ye ilk ayak bastığı günden ayrıldığı güne kadar yoğun medya ilgisi ile karşılaşmasına rağmen aklı selimini korumayı başardığı için tebrik etmiştim. Dört genelkurmay başkanını yakından tanıma fırsatı buldum. Türkiye’deki mevcut medya düzenine, kimi yanlışları belli nedenlerle görmezden gelme ve ölçüsüz yüceltme yaklaşımına rağmen mütevaziliği elden bırakmamış insanlar. Aslında onlara sistem içinde göründüğünden fazla anlam yükleyen ve adeta totemleştirenler, siyasi iktidarları onlar üzerinden baskı altına alarak kendi düzenleri devam ettirmek isteyen çevreler. TSK’yı her konuda bu kadar öne çıkarmalarının çok farklı nedenleri olduğunu medyadaki dostlarımız biliyorlar da, askeri cenah bunun ne kadar farkında bilemiyorum. Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş Paşa bir sohbetimizde, görevden ayrılır ayrılmaz aklın almayacağı bir ücretle bir holdingte görev teklif ettiklerini, “iyi ama orada ne iş yapacağım” dediğinde doğru dürüst bir iş tarifi bile yapamadıklarını söylemişti. Reddetmiş tabi ki... Ya kabul edenler konusuna girmeyeceğim. Aylık ekonomi dergisi Forbes, 2007 Haziran sayısında, iş dünyasında yöneticilik yapan emekli generalleri ‘Şirket Paşaları’ adıyla kapak konusu yapmıştı. Konuyu uzatmayalım. TSK’dan gelecek her açıklamayı Tur Dağı’nda Musa’ya seslenen Tanrı buyruğu gibi sorgusuz sualsiz benimsenme alışkanlığında olan, iman edilmesi gereken bir umde gibi kabul eden, bunun üzerine yorum ve alternatif düşünme yaklaşımına gerek görmeyen siyasetçilerin bulunduğu bir ülkede demokrasi ne kadar payidar olacaksa o kadar hissedar olacağız demek ki... Bu medya ve siyaset düzenine, belli çevreler tarafından sürekli kutsanma eğilimlerine rağmen, “madem öyle işte böyle” demeyip hukuk çizgisinde kalma hassasiyeti gösteren Genelkurmay cenahını kutluyorum Demokrasiye birçok siyasetçiden daha çok saygılısınız yazaramesaj@gmail.com
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|